2 Aralık 2014 Selahattin Demirtaş söyleşisi (tam metin)

05.12.2014 rusencakir.com
Lesen Deutsch | Kurdî bixwîne

Kobani olaylarıyla birlikte başta siz olmak üzere partinize yönelik çok ciddi eleştiriler var. Bunu nasıl yorumluyorsunuz?
Demirtaş: 6-7 Ekim Kobani direnişinde yaşanan her şeyden beni ve partimi sorumlu tutan bilinçli bir kampanya yürütüldü. Aslında bunu yapanlar sokakta şiddete ve öldürmeye dönük olaylarla benim ve HDP’nin hiçbir alakası olmadığını iyi biliyorlar. Devlet kimin ne olduğunu, kimin ne yaptığını gayet iyi bilir. Kaldı ki 51 insan yaşamını yitirdi, bunlardan 36’sı partimize yakın insanlar. Dolayısıyla HDP hedef seçildi. Cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında oluşan siyasi hava sayesinde HDP olarak genel seçimlerde yakalayacağımız başarının önünü kesmek istediler.  Çünkü AKP için 2015 seçimleri çok önemli. HDP’nin barajı geçmesi demek AKP’nin tek başına iktidar kuramaması veya tek başına anayasa yapamaması demek. Bu Türkiye ve aslında Ortadoğu’daki siyasi dengeleri etkileyecektir. Kobani olayları fırsat bilinerek büyük bir siyasi linç kampanyasına dönüştürdüler. Beni ve partimi karalamaya, itibarını sarsamaya çalıştılar.

Siz şu anda hükümet ile yürütülen müzakere veya diyalogun çok önemli parçasısınız. Diğer siyasi aktörler buna mesafeli ve hatta karşı. Bu bakımdan siz siyasi iktidar ile bir tür kader birliği içerisindesiniz. Tarafların süreci başarıya götürmesi için ikisinin de güçlü olması gerekmez mi?
Barış süreçlerinde mantıklı olan yaklaşım bu söylediğinizdir. Ancak AKP o kadar pragmatik ki özellikle seçim dönemlerinde hep ilkesiz davrandı. Zaten o yüzden süreç hep uzadı ve başarısızlıklarla sonuçlandı. AKP her zaman seçimi önceledi. Seçime daha kıymet verdi. Burada da bunu yaptılar: Süreci riske atma pahasına seçimleri garantiye alacak, HDP’yi zayıflatıp AKP’yi güçlendirecek bir hamleyi yapma daha faydalı geldi. “Nasıl olsa süreci daha sonra toparlarız, nasıl olsa görüşmeleri başlatırız” garantisiyle önce seçimi düşündüler. Ancak bu sefer bunun olmayacağını görüyorum. Seçimi öncelemek AKP’ye bir şey kazandırmayacak.

Hükümete yakın bazı gazeteciler ve AKP’li bazı siyasetçiler HDP’nin son süreçte güç ve oy kaybettiğini söylediler...
Henüz seçim atmosferine girilmiş değil. HDP’nin oyu yüzde 9 civarında. Cumhurbaşkanlığı seçiminde aldığımız oyu koruduğumuzu söyleyebilirim. Yaşanan olaylar yüzünden Kürtlerden de büyük bir tepki almış değil HDP. Yanıltıyorlar. Şiddet olayları ve özellikle ölüm olayları nedeniyle tepki oluştu, ama bu tepkiler bize yönelik değil. Şiddetten ve ölümden bizim sorumlu olmadığımız en fazla sokaktaki insanlar tarafından biliniyor. Tepkinin büyük kısmı hükümetedir. Çünkü hükümet Kobani’ye serinkanlı yaklaşsa bu olayların hiçbiri olmazdı. Milyonlarca insan sokağa indi, ama sadece birkaç ilçede, birkaç ilde olaylar çıktı. Onun dışında milyonlarca insan hükümeti ve IŞİD’i protesto etti. Hatırlanırsa 1 Kasım’da biz bir daha çağrı yaptık ve yine yüzbinlerce insan sokağa çıktı ve kimse HDP’yi protesto etmedi.

KCK ve siz ayrı ayrı çağrı yaptınız. İnsanlar sokağa döküldü. Sonra Öcalan ile siz mesajlaştınız. Olayları bitirdiniz. Bir çağrı ile insanlar sokağa dökülüyor bir çağrı ile sokaktan çekiliyor. Kürt siyasi hareketi sokağı gerçekten bütünüyle kontrol edebiliyor mu?
Yüzde yüz değil tabii ki. Biz keşke daha kontrollü bir şekilde davranabilseydik. Bunu söyledim. Keşke olayları kontrol edecek gücümüz olsaydı. Bazı provokasyonları önleyemediğimiz görüldü. Aslında buralardan devlet sorumlu ama biz daha örgütlü, tertipli davranabilirdik. Ama şu da bir gerçek: kitlesiyle politik ahlaki bir ilişki kuran tek parti biziz. Seçmenimiz, tabanımız bize çok güvenir. Biz de onlara çok güveniriz. Duygularımızı, düşüncelerimizi hep aynı düzeyde tuttuğumuz için yaptığımız ve/veya yapacağımız çağrılar kitlemizde hemen karşılık buluyor. Kobani çağrımızı yapana kadar diplomatik, siyasi olarak elimizden geleni yaptığımızı bildikleri için sokağa çıkmanın zamanının geldiğini gördüler. O ana kadar çok sayıda girişimde bulunduk. Başbakan ve bakanlar dahil olmak üzere devlet görevlileri ile temasa geçtik. Çağrılar, basın açıklamaları, pozitif açıklamalar yaptık. Halk önce bunların karşılık bulmasını, Kobani’ye koridor açılmasını bekledi. Bu olmayınca, üstüne Cumhurbaşkanı çıkıp, “Kobani düştü, düşecek” gibi bir hava yaratınca sokağa çıkmanın meşruiyeti oluştu.  

Kobani’ye koridor açılması derken tam olarak ne istiyordunuz?
PYD uluslararası kamuoyundan para karşılığı veya hibe olarak silah alabilecek duruma gelmişti. Fakat bunun Kobani’ye ulaşabilmesi için tek yol Türkiye’ydi. Bu ya havayolu ile Urfa’ya gelip oradan geçerdi ya Habur’a gelip karayolu ile geçebilirdi. Buna izin vermediler. İstek dış dünyadan bir tanka karşı koyabilecek füzeler, roketatarlar, yani ağır silahların alınmasıydı... Normalde bu yasadışı bir şey değil. Bir kent barbarlar tarafından kuşatılmış ve dünyanın oraya yardım etmesi meşrudur ve oraya koridor açılması, insani yardıma ve silah geçmesine izin verilmesi gerekir. BM’nin bu yönde uygulamaları vardır. Hükümet bunu uzun süre yapmadı.

Savaşçıların geçmesi...
Bu talep de vardı. PYD Cezire kantonunda çok sayıda savaşçısı olduğunu ve bunların Türkiye üzerinden geçmesini istiyordu. Bu iki konuda Türkiye izin vermedi. 

PKK’nın geri çekilmesi Haziran ayında durdu. Türkiye’de çok sayıda PKK’nın savaşçısı var. Devlet bunların çekilmesini istiyor. Bu savaşçıların Kobani’ye geçmesi masada oldu mu?
Hayır. Biz böyle bir şeyi hiç dile getirmedik. Bildiğim kadarıyla KCK’nın da böyle bir talebi olmadı. Hükümet de böyle bir şeyi gündeme almadı.

Kamuoyunda size ve AKP’ye karşı olanlar bir projenin yürürlükte olduğuna, HDP Meclis’e daha güçlü bir şekilde girerse AKP ile birlikte anayasayı değiştireceğine inanıyorlar. Böyle bir hesap var mı?
Meclis’te Uzlaşma Komisyonu’na bir anayasa teklifi sunduk. Önerilerimizi herkes görebilir. Eğer AKP bizim sunduğumuz anayasa teklifini kabul ederse tabii ki uzlaşırız. CHP kabul ederse CHP ile uzlaşırız. Ama lütfen herkes anayasa teklifimize baksın. Orada bir tane bile sadece Kürtleri ilgilendiren bir madde yoktur. Bütün önermelerimiz Türkiye’nin tamamıyla ilgilidir. O nedenle bizim anayasa teklifimizin kabul edilmesi herkesin yararınadır. Şunu da net söylüyorum: Biz bunun karşılığında AKP’ye özel bir statü tanıyacak, onu güçlendirecek tek bir maddeyi bile kabul etmeyiz. Örneğin başkanlık sistemi: Biz bu partinin yönetiminde olduğumuz sürece böyle bir pazarlık kesinlikle olmayacak. Bunların hayalindeki başkanlık hayal olarak kalacak. Biz asla evet demeyeceğiz. Özgürlük ve demokrasi içermeyen hiçbir teklife evet demeyiz. Bu çözüm görüşmelerini yapmak zorundayız. Başka muhatabımız yok. Yarın seçim olur muhatabımız değişir, ki inşallah değişir. AKP ile yürütmenin zorluğunu biliyorum. İnşallah HDP güçlenir, Meclis’te başka seçenekler ortaya çıkar ve süreç daha sağlıklı işler. Ama seçenek bu olduğu sürece AKP ile görüşmemiz yadırganmamalı. Bu bir işbirliği değildir. İçinde çok derin çatışmalar barındıran bir süreçtir.

Tercih etmediğiniz bir muhatap ile süreci yürüttüğünüzü mü söylüyorsunuz?
AKP’yi biz seçmedik. AKP’ye Türkiye’nin yüzde 50’si oy verdi. Biz seçmedik muhatabımızı.

Buradan CHP ile ilişkinize gelecek olursak, son dönemde CHP ile yakınlaşmalar olduğu söyleniyor. Kılıçdaroğlu’nun son Diyarbakır gezisi, sizin ziyaretiniz.... Geçmişe oranlar temaslar arttı diyebiliriz.
Hayır, CHP ile aramızda hiçbir temas yok. Sayın Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır ziyareti HDP ile temas anlamına gelmez. İsteyen istediği şehre gidebilir. Benim İzmir ziyaretim CHP ile temasa geçtiğim anlamına gelmiyor. Bir yakınlaşma ve görüşme yok ama Kılıçdaroğlu’nun “siyasette 24 saat uzun bir süredir” sözlerine katılıyorum. Ama aramızda bir temas, görüşme trafiği yok. Böyle bir şeyin olacağına dair işaret de yok. İttifak çalışması yok.

Bir niyet, arayış var mı bu konuda?
Siyasette 24 saat uzun bir zamandır. Gelecek ne getirir hiç kimse bilemez. Bunların tartışılmasına kapalı olmamak lazım. Bizden de CHP’den de bu yönde bir girişim yok. Bu söylentiler bizden ve CHP’den bağımsız ortaya çıkıyor. Her seçim öncesinde bu türden haberler çıkar. Bu tür tartışmalar yaşanır ama bunların ne kadarı hayata geçer bugünden konuşmak erken olur.

Diyelim ki seçim barajı aynen kaldı. Siz bu durumda 2015 genel seçimlerine parti olarak mı girmeyi düşündüğünüzü açıkladınız. Bu yönde kesin bir karar aldınız mı?
Doğrudur. Parti yönetiminde ağırlıklı olarak benimsenen fikir bu. Fakat bunu resmi bir karara dönüştürmek için biraz seçim sathı mahalline girmemiz gerekiyor. Parti karar defterine yazılmış bir karardan çok ilkesel bir karar olarak bu kararı aldık. Parti olarak girecek şekilde çalışmalarımızı başlattık. Bundan kolay kolay dönmeyiz. İyi bir çalışma ile barajı aşacağımızı düşünüyorum. Anayasa Mahkemesi Türkiye’nin demokratikleşmesi önündeki bu engeli kaldırırsa bence bunun altında kalmaz. Tam tersi tarihe olumlu bir şekilde yansır. Yargının siyasete müdahalesinden çok yargının hukuksuzluğa müdahalesi olur.

40’ı 80 yapalım derken bir anda sıfır milletvekili de çıkartabilirsiniz. Seçime parti olarak girebilme kararını almak çok kolay olmayacağa benziyor...
Bir defa siyaset parlamentodan ibaret değil. Kimse parlamentoda olup, olmamayı bir varlık, yokluk meselesi olarak ele almamalı. Bizim artık yasaların arkasından dolanıp parlamentoya girmemizi devletin bize bahşettiği bir lütuf olarak kimse görmesin. Vazgeçelim bu siyasetten. Devlet barajı kaldırıp bizim siyaset yapmamızın önünü açılıyorsa bundan memnuniyet duyarız yok açmıyorsa ve biz de barajı aşamıyorsak parlamentoya girmeyelim. Savunduğumuz şeylerin yüzde 10 bile değeri yoksa varsın parlamentoda olmayalım. Biz değil parlamentonun kendisi düşünsün. Bizim yokluğumuzun yaratacağı eksikliği ve boşluğu parlamento içine sindirebiliyorsa... İki dönem çok kritik olduğu için bunu yaptık ama bu dönem hem devletin bakışı değişmiyorsa hem de bizim savunduğumuz değerler sahiplenilmiyorsa varsın parlamentoda olmayalım.

Bir de partinizde iki dönem kuralı var.
Bu kuralı ağırlıklı olarak uygulamak istiyoruz. Çok küçük istisnalar olabilir. Onun dışında bu kurala uyacağız. Benim durumum da bu şekilde. Ben niye istisna olayım ki?  Gerçekten bu konuda hemfikir olunursa görevimi değiştirmeye hazırım. Bu konuda hiçbir kaygım, sıkıntım yok.

Eşbakanlığı bırakmanız gerekmiyor herhalde...
Evet eşbakanlığı bırakmam gerekmiyor ama milletvekili bırakma konusunda benim hiçbir tereddüttüm yok. Günü geldiğinde bunları bizim için zor olmaz.

O zaman bu kural illa ki kayıtsız şartsız uygulanacak demiyorsunuz?
Herkes için kayıtsız şartsız uygulanacak desem yarın bir için istisna olursa kendimi tekzip etmiş olurum. O yüzden belki 1-2 istisna olabilir.

Hükümet çevrelerinde bir HDP’nin başında güçlü bir isim iyi olur diyenler var. Bir de güçlü bir isim bizi sıkıntıya sokar diyenler var. Orada bir kafa karışıklığı görüyorum. Siz de bunu görüyor musunuz?
Doğru. Zaman zaman HDP ve onun güçlü bir liderliğinin sürecin yürümesine katkı sunduğuna inanan sesler duyuyoruz. Sayın Öcalan’ın ve Erdoğan’ın öncülüğünü yaptığı bu süreçte demokratik siyasetten de güçlü destek için güçlü bir parti ve güçlü bir liderlik gerekir. Bazen bundan rahatsız oluyorlar. O da doğru. Çünkü HDP’yi kendi dümen sularına çekmek istiyorlar çoğu zaman. Doğrusu bu türden ayak oyunları ile karşılaşıyoruz. Şimdi HDP AKP’nin dümen suyuna girmeyince, güçlü bir yönetim olarak durunca oyunlarını, senaryolarını hayata geçiremiyorlar. Bize saldırdıkları dönemler o dönemlerdir genellikle.

Devletin sizin partinize müdahale etme, iş içlerinize karışma ihtimalleri hiç mi yok?
Yapıyorlar. İmkansız değil. Bazen bazı yönetici arkadaşlarımızla ikili görüşmeler yapıyorlar. Bazı devlet yetkilileri, bazı hükümet yetkilileri. Bunlar benim kulağıma geliyor. Parti içinden kışkırtmak için bu görüşmeleri yapıyorlar. Bazen basın üzerinden yapıyorlar. Arkadaşlarımla beni karşı karşıya getiren, kıyaslayan işler yapıyorlar.

Hatip Dicle örneği gibi...
Evet. Bazen bir dedikoduyu ciddi bir haber gibi sunuyorlar. Fakat çok fazla başarılı olduklarını söyleyemem. Hiç başarılı değiller de diyemem. Çünkü belli bir tartışma, parti içinde enerjinin boşa harcanmasına neden oluyor. Ama partiyi dizayn edecek ölçüde olmuyor.

Ben de ABD’de yapılan konferanstaydım. Orada gördüğüm ile sonradan yapılan spekülasyonlar arasında uçurum var. Siz gerçekten ABD’de çok etkili isimlerle görüşme yapıp bazı sözler aldınız mı?
Doğrusu etkili isimlerle görüşmeyi çok istiyorduk. Mesela Dışişleri Bakan yardımcısı ile görüşmeyi, Kobani ve IŞİD meselesini kendi bakış açımızla anlatabilmeyi çok isterdim ama bu mümkün olmadı. Görüşemedim. Randevu ayarlanamadı. Konferansta ve 1-2 think-tank kuruluşunun toplantısında konuştum. Siyaset yapıcılarla toplantı yapma şansım oldu. Zaten 5-6 ay önceden planlanmış bir konferanstı. Kobani olaylarına denk geldi. Aylar öncesinden planlanmış bir çalışmaydı. Türkiye’de komplo teorileri iyi para eder. Bu spekülasyonlara şu şekilde cevap verebilirim: 1) Siyasi ahlak olarak kendi vatandaşlarımı, yurttaşlarımı dışarıda pazarlayacak kadar ucuz bir kişi ve siyasi hareket değiliz. 2) Bu türden komploları yazanlar şunu bilsin: Bu türden şeyleri organize etmek için ABD’ye gitmeye gerek yoktur. Bu tür ucuz ilişkilere girmek isteyen insanlar her yerde bunu yapabilirler. Bunu yazıp çizenler etraflarına bakarlarsa böyle insanları bulabilirler. 3) Toplumsal bir tepkiyi doğru anlamak yerine götürüp okyanus ötesindeki bir komploya bağlamak sorunu ötelediğinizi gösterir. O toplumsal öfkenin tekrar patlama potansiyeli vardır.

Ama sonradan ABD’nin Kobani’ye bakışı Kürtleri büyük ölçüde tatmin edecek şekilde değişti.
Kobani gösterilerinin bir amacı da buydu. Uluslararası topluma teşhir etmek. ‘Siz koalisyon kurdunuz ama IŞİD’i vurmuyorsunuz’ diye teşhir etmekti. Bunu da başardık. İkincisi IŞİD’e karşı direnen tek gücün YPG olduğunu gördüler. Bunu da desteklemeyeceklerse kimi destekleyecekler? Özgür Suriye Ordusu’nu ve Türkiye’yi 3 yıldır destekliyorlar. Bunlar radikallere karşı en ufak bir başarı elde etmediler ama YPG destek bile almamalarına rağmen 35 gündür direniyordu. Bu yüzden destek olmak zorunda kaldılar. O direniş hem Türkiye’nin peşmergeyi geçirmesini sağladı hem uluslararası kamuoyunun dikkatini çekerek havadan ve karadan desteğin sağlanmasına yol açtı.

Suruç’taki son olay. Gittiniz açıklama yaptınız. İntihar eylemi aracının Türkiye’den gittiği ve Toprak Mahsulleri Ofisi’nden ateş açıldığı söylendi. Sonra araba mevzusu pek dillendirilmez oldu.
Hayır, paletli bir araçmış.

Türkiye’den mi gelmiş?
Mürşitpınar sınır kapısının hemen ötesinde YPG’liler nöbet tutuyorlar. Kapının her tarafı YPG kontrolünde. Dolayısıyla Kobani tarafından aracın gelme ihtimali sıfır. Orası YPG’nin kontrolünde. O kadar YPG’liyi geçip kapının oraya ulaşması mümkün değil. Bir anda kapıyı kırdığını söylüyorlar. Şu anda Kapı filan yok, büyük bir çukur oluşmuş durumda. Demir bir kapı vardı, anahtarı Türk yetkililerdeydi. O uçmuş durumda. Arabanın Türkiye tarafından geldiğine eminler.

Peki, TMO olayı...
Büyük ihtimalle çok sayıda militan Türkiye’ye geçmiş, bomba yüklü araç geçirmişler. Araç patlayınca onlarda TMO’dan ateş açmışlar. Bunun üzerine Asiye Abdullah bizim milletvekilimizi İbrahim Ayhan’ı arıyor. TMO’dan bize ateş ediliyor, ateş edenler Türk askeri midir öğrenmek istiyoruz diyorlar. Çünkü karşılık verip vermemek de tereddüt ediyoruz diyorlar. Vali beş dakika sonra dönüyor. Silodan ateş eden biz değiliz diyor. Bundan sonra YPG silolara doğru karşılık vermeye, ateş etmeye başlıyor.

Şu anda orada durum nedir?
Bir gün sürdü ama şu anda çatışma bitti. Dolayısıyla IŞİD varlığını vali onayladı. Oradan ateş eden biz değiliz derken IŞİD’in varlığını onayladılar ama sonra yalanladılar. Akşama kadar çatışma sürdü, IŞİD elemanları daha sonra terk etmek zorunda kaldı.

Kobani şu anda ne durumda?
Durumun giderek YPG lehine geliştiğini biliyoruz. Büyük oranda IŞİD’in geriletildi ama şehirden tamamen temizlenmedi. Zaten şehirden tamamen çıkartırlarsa bölgeden temizlemek daha kolay olacaktır. Çünkü şehir savaşı daha zor.

Cumhurbaşkanı’nın “Kobani ile ne alakamız var?” sözlerini siz tekzip ettiniz. Kobani meselesi Türkiye’de Kürtlerin Türkiye’ye ve çözüm sürecine bakışını nasıl etkiledi?
Cumhurbaşkanı’nın bu söylemi ötekileştirici ve ayrımcı bir söylemdi. Bir cumhurbaşkanının bunu söyledikten sonra biz kardeşiz demesi büyük bir çelişkidir. AKP’li Kürtler de bunu yüreklerinde hissettiler. Yıllarca destekledikleri bir liderin Kobani’yle ilgili vicdansız ve gerçeklikten kopuk bir siyaset izlemesi kırılma yarattı. İnsanları sokağa çıkartan şey HDP’nin çağrısından çok Cumhurbaşkanı’nın yaklaşımıydı. Böyle bir yaklaşımla barış olur mu? Bu ayrı bir tartışma konusu. Kolay olmadığını ben de biliyorum. “Kobani bizden değil, bizi ilgilendirmez” düşüncesiyle Kürtler nasıl barışacak sorusunu sorarsanız ben de cevabı tam olarak bilmiyorum. Fakat bir yol bulmak zorundayız.

Siz ve Kandil’den gelen resmi açıklamalar daha çok eleştirel, fakat sizin arkadaşlarınız İmralı’ya gidiyor ve oradan gelen mesaj çok olumlu oluyor. Burada bir çelişki yok mu?
Bunları ‘işler yolunda’ açıklamaları olarak görmeyelim. Sayın Öcalan çok güçlü bir lider. Özgüveni çok yüksek siyasi okuması çok derin bir lider. Bölge tahlili de çok yerinde. Örgüt de halk da çok güveniyor. O da bu özgüven ile hareket ediyor. Çözüm süreçlerinde güçlü lider çok önemlidir. Zayıf liderlikler toplumun basıncı altında ezilirler ve süreç sona erer. Bu bir şans. Sayın Öcalan’ın bu kadar güçlü bir lider olması hepimiz için bir şans. O tam da önderlik ve liderlik rolünü oynuyor. O bu konuda ısrarcı oldukça taraflar çözüm sürecinin altını doldurma konusunda kendini daha fazla sorumlu hissediyorlar. Bu, işlerin tıkırında gittiği anlamına gelmiyor. Sayın Öcalan’ın İmralı’daki görüşmelerdeki eleştiri dozu Kandil’den daha serttir aslında. Fakat bunu dışarı yansıtma biçimi çoğu zaman bir liderin topluma barış umudunu verme sorumluluğuna göre oluyor. Bunu kendisi yapıyor. Kendisi toplumda barış umudunun, heyecanının sönmesini istemiyor. Eleştirileri ve sürece yaklaşımı Kandil’in dozundan aşağıda değil.

Son açıklamada bir özeleştiri var. Ben bu özeleştiriyi hükümete bir meydan okuma diye algıladım.
Aslında bir meydan okumadan çok hükümete bu konuda güvenmenin hata olduğunu, asıl güvencenin yasa olması gerektiğini ve kendisinin bundan vazgeçerek eksiye düştüğünü söyleyerek özeleştiri yapıyor ki; bu, özgüven olduğunun göstergesidir. Türkiye’de özeleştiri yapabilen kaç lider var? ‘Burada hata yapmamış olsaydım süreç daha iyi ilerleyebilirdi. Bu konuda ısrarcı olsaydım, yasa çıksaydı ve geri çekilme yasa ile olsaydı geri çekilme başarıyla tamamlanacaktı ve dolayısıyla süreç yeni çıkacak yasalarla daha iyi ilerleyecekti. Orada hükümete güvenerek yasa olmaksızın geri çekilmeyi açıklayarak süreci zora sokmuş olduk. diyor. Artık yasa çıkmadan kimse adım atmayacak’ diyor. Sürecin güvencesi yasadır. Sözler güvence anlamına gelmiyor. Zaten kendisi bu çağrıyı yaparken kaygılıydı. Ben bizzat gittiğim için biliyorum. Fakat artık yasanın çıkması konusunu uzatmak süreci riske sokuyordu. Hükümet bir türlü yasayı çıkartmıyordu. Kendisi büyük bir basınç altındaydı. Bu çağrıyı yapmasa süreç başlamayacaktı. Zorlanarak bu çağrıyı yaptığını biliyorum. Örgüt de buna zorlanarak da olsa uymak zorunda kaldı. Geldiğimiz noktada geri çekilme başarılı olamadı. Bir maddelik yasaya bakardı. Çok hızlı bir şekilde geri çekilme tamamlanacaktı ardında da yeni yasal hamlelerle süreç belki de bugün bitmiş olacaktı.

Sizin son günlerde açıklanmasını istediğiniz tutanaklar Öcalan’ın sizlerle yaptığı görüşmeler mi yoksa Öcalan’ın devlet görevlileri ile yaptığı görüşmeler mi?
En azından bizimle yaptığı görüşme tutanaklarını açıklamakta fayda var. Bazı özel mevzular konuşuluyor, kastettiğim bu değil. İşin siyasi kısmını ilgilendiren bütün konuşmalar harfiyen yayınlanabilir.

Bu türden bir kaydı Milliyet gazetesi kısmen yayımladı. Kıyamet koptu.
Gizli kapaklı olunca kıyamet kopuyor. Düzenli yayınlansa orada konuştuğumuz şeylerin Türkiye’yi bölmeyeceği daha iyi anlaşılacak. Kamuoyu desteği daha da artacaktır. Sayın Öcalan’ın nasıl bir insan olduğu ve kişiliği daha iyi anlaşılacak ve onun Türkiye açısından bir tehlike ve tehdit olmadığı daha iyi görülecek.

Bu yılların sorunu. Son açıklamadaki gibi gerçekten 4-5 ayda bir çözüm mümkün mü?
Sayın Öcalan “sorun 4-5 ayda tümden çözülür” demek istemiyor. Siz temel yasaları çıkartırsanız sorunun önemli bir kısmı çözülmüş olur. Sorun olmaktan çıkar. Yoksa bunların uygulaması yıllara yayılacak. 4-5 ayda bunların nasıl çözüleceği yasalarda belirtilir ama uygulaması yıllar içine yayılabilir. Anadil, vatandaşlık, köylere geri dönüşler, bölgedeki yoksulluk ve işsizlik sorunları, ekolojik sorunlar... 4-5 ayda tümüyle rotaya oturur ve Türkiye’nin Kürt sorunu diye bir sorunu kalmaz. Kürt sorunun bundan sonraki pratik adımları diye bir mevzumuz olur.

Hep dile getirilen Öcalan’ın medya ile görüşmesinin yakın zamanda olacağını düşünüyor musunuz?
Hükümet ‘olacak’ dedi ama, bildiğiniz gibi İmralı’nın demir kapısının anahtarı onlarda. Akıllıca davransalar bir an önce yapmaları lazım. Bu Sayın Öcalan’dan çok onların yararına. Çünkü Öcalan gazeteciler aracılığıyla bizzat sesini kamuoyuna duyurursa bu sürecin hızlı yürümesi adına hükümetin yararına olur. Yoksa Öcalan’ın kendi propagandasını yapacak hali yok. Kendisi bu tür ilişkilerde çözüm adına propaganda yapar. Kendisi adına yapmaz. Sizler mesela gidebilseniz. Kendilerine yakın bizzat kendilerinden talimat aldığı aşikar olmuş gazetecileri oraya gönderirlerse bu doğru olmaz. Özellikle Kürt sorununda uzun yıllar kafa yormuş, çalışmalar yapmış, gazetecilik yapmış isimlerden oluşan bir heyetin gitmesini doğru buluyorum. Yoksa kimseyi tatmin etmez. Ne Sayın Öcalan’ı tatmin eder, ne kamuoyunu.

Sürecin ilk başında önce geri çekilme ardından silah bırakma diye bir hedef vardı. Şimdi ama silahlanma diye bir mesele var. Türkiye’de olmasa bile Suriye’de Irak’ta durum bu. Bu paradoks nasıl aşılabilir?
Dikkat ederseniz çağrılarda Türkiye’ye karşı silah bırakma diye bir kavram kullanılıyor artık. Sayın Öcalan’ın ve KCK’nın yaptığı açıklamalarda bu var. Devletin açıklamalarının satır aralarında da bu var. Çünkü herkes biliyor ki, Ortadoğu şu haldeyken PKK tümden silahlarını bırakıp silahsız bir örgüte dönüşmez, ama Türkiye’ye karşı silah bırakma seçeneği makul, gerçekleşebilir bir seçenek olarak görülüyor.

Ya kamu düzeni meselesi? Daha önce silahlı unsurların çekilmesi meselesi vardı ama artık hükümet şehir merkezlerine önem veriyor. Bu Kürtlerin yaşadığı bütün yerler için mi geçerli yoksa Yüksekova gibi 1-2 merkez için mi geçerli?
Çok yaygın bir kamu düzeni sıkıntısı yok işin doğrusu. 1-2 yerde hükümetin rahatsız olduğunu söylediği şeyler oluyor, ama asıl hükümetin söylemekten çekindiği şey şudur: PKK’nin siyasi hakimiyeti ve etkisi artarak devam etti. Yoksa kamu düzenini her yerde bozuyor gibi hükümetin bir eleştirisi yok. Birkaç yerde yol kesme gibi eylemler yaşandı. Hükümetin esas tedirgin olduğu, PKK’nin tabandaki gücünün artmasıdır. Bunu durdurmak için güvenlik yasası tedbirlerini düşünüp sokak gösterilerini engellemek istiyorlar.

Son olarak, Kürt siyasi hareketinin lideri Abdullah Öcalan. Siz önemli bir parçasınız. Siz önemli tartışmalar yapıyor, kararlar alıyorsunuz. O bunları farklı okuyabiliyor. O ne kadar sizi belirliyor?
Sekiz defa ben kendim bizzat gittim. Bir buçuk yılı aşkındır heyetlerimiz gidip geliyor. Kendisi hiçbir zaman talimatvari bir şeye girmedi. Bırakın bize, KCK’ye bile bir şey söylerken talimat vermedi, öneri yaptı. ‘Kandil’e şunu öneriyorum. Şöyle yapsalar daha mı iyi olur?’ şeklinde konuşuyor. ‘Bir dahaki gelişinize kadar tartışırsanız bu konuyu sevinirim’ diyordu. HDP’ye daha hassas yaklaşıyordu. Bunlar bir tarafa, işin bir de realitesi vardır. Abdullah Öcalan 40 yıldan fazladır Türkiye’de, Ortadoğu’da, Suriye’de, Avrupa’da, İmralı’da zorlu bir mücadele içerisinden gelmiş bir lider. Çocukluğundan beri bu meseleye kafa yormuş ve sadece bu mesele içerisinde yoğrulmuş filozofik bir beyne dönüşmüş biri. Klasik bir pratik önderliği çok aşmış, ideolojik ve felsefi bir önderliğe dönüşmüş durumda. Etkisi çok fazla. Söylediği bir şeyi öneri olarak söylese bile Kürt cephesindeki ağırlığı talimattan da ağır olabilir bazen. Kendisi de bunu bildiği için önerilerini dikkatli yapıyor.

Sizin cumhurbaşkanı adaylığınızda Öcalan istemeseydi yine de aday olabilir miydiniz?
Açıkça böyle bir isim aday olmamalı deseydi ve kamuoyu bunu bilseydi Kürtlerin büyük çoğunluğu beni desteklemezdi, oy vermezdi.

Peki, siz aday olur muydunuz?
Hayır, böyle bir riski göze almazdım. Kendisi bu durumlarda asla despotik davranmadı. Cumhurbaşkanlığı adaylığında görüş bile belirtmekten imtina etti. ‘Bu kadar insan tartışıyor. Genel kabul gören kimse onu herkes desteklemeli’ dedi. Benim adaylığım belli olunca ‘herkes desteklemeli’ demişti. Liderdir kendisi. Güveniriz kendisine. Kişisel olarak da parti olarak da bir güven ilişkimiz vardır.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı