Bugün Mahmur Kampı’ndan ve Kandil’den içlerinde kadın ve çocukların da bulunduğu 34 kişi, son anda bir aksilik olmazsa Türkiye’ye geliyor. Medyada çok az yer bulmasına bakarak bunu “önemsiz” ve “sıradan” bir gelişme olarak nitelemek yanlış olur. Zira bu olayın, Kürt sorununun kalıcı bir şekilde çözümü için tarihi bir önem taşıması ihtimal dahilinde. Şöyle ki bugün yaşanacakların ışığında yeni grupların da ülkeye dönüş yapması söz konusu.
Daha şimdiden Avrupa’da bir PKK’lı grubun da dönüş hazırlıkları yaptığını biliyoruz. Eğer sözünü ettiğimiz üç grubun dönüşlerinde ciddi sorunlar yaşanmazsa, bunların devamı pekala gelebilir ve PKK’nın silahtan arındırılması mümkün olabilir.
Temennilerimizi bir yana bırakıp gerçeklerden hareketle bir analiz yapacak olursak, ilk aşamada on yıl geriye gitmemiz gerekiyor. Öcalan yakalanmasından kısa bir süre sonra hem ülke topraklarındaki PKK militanlarının yurtdışına çıkarılması, hem de bazı “barış grupları”nın teslim olması talimatını vermişti. Örgüt, çok ağır kayıplar vermesine rağmen (çok sayıda militan dönüş yolunda öldürüldü, yaralandı veya yakalandı; barış gruplarının üyeleri kamuoyu karşısına çıkma fırsatı yakalayamadan hemen tutuklandılar ve yıllarca hapis yattılar) her iki emri de yerine getirdi. Fakat PKK tarafından atılan bu iki kritik adıma devlet hiçbir cevap vermeyince Kürt sorunu ve PKK sorununun çözümünde ilerleme sağlanamadı.
Devletin 10 yıl önceki en büyük hatası (gafleti de diyebilirsiniz), cılız bazı itiraz ve uyarılara kulak asmayıp Öcalan’ın yakalanmasıyla PKK’nın tükenişe geçeceğini düşünmesiydi. Öcalan’ın içeriden yaptığı çağrıları ve attığı adımları, canını kurtarma kaygısına bağladılar ki bu tespit kısmen doğru olmakla birlikte yaşananları anlamakta hayli yetersizdi.
Çıkartılan dersler
Bugün de benzer bir eğilimin yeniden yeşermekte ve yeşertilmekte olduğunu söyleyebiliriz. Eğer, uluslararası konjonktür başta olmak üzere bir dizi gerekçeyle PKK’nın iyice tıkandığı ve yokoluşunun yakın olduğu şeklindeki değerlendirmeler devlette egemen olursa, yeni ve faturası çok daha ağır olacak bir hüsranın eşiğindeyiz demektir.
Zira başına ne gelmiş ve gelecek olursa olsun PKK’nın (veya onun yok olması durumunda yerini alacak yeni bir örgütün) çok güçlü bir toplumsal ve siyasal zemine sahip olduğu inkar edilemez. Kürt açılımı kapsamında ne yapılırsa yapılsın örgütün altından bu zeminin kaydırılması mümkün olmayacaktır. Dolayısıyla PKK ve onu yönetenlerin razı olmayacağı bir çözüm arayışının nafile olacağı ortadadır.
Şahsen umutluyum çünkü 10 yıl önceki hatalardan ciddi dersler çıkarılmışa benziyor. Şu son “barış grupları” gelişmesi de bunun bir kanıtı. Şöyle ki, Öcalan’ın çağrısı (daha doğrusu talimatı) üzerinden çok az bir zaman geçmiş olmasına rağmen Mahmur’dan jet hızıyla bir grubun gelmesi ve Kandil ile Avrupa’da iki ayrı grubun da kuyruğa girmiş olması, üzerinde uzun zamandır çalışılmakta olan bir projeyle karşı karşıya olduğumuzu düşündürtüyor. Ortada iki seçenek var gözüküyor:
1) Devletin (galiba MİT’in) PKK ile doğrudan ya da dolaylı görüşmelerle bu proje kotarıldı ve Öcalan’a bu ilan ettirildi (çünkü bu tür bir teslim olmayı PKK ve onun tabanına Öcalan’dan başka kimsenin anlatabilmesi mümkün değil);
2) Öcalan bu projeyi çok önceden düşündü ve talimatını verdi, bunu kamuoyuna duyurmak için de hazırlıkların tamamlanmasını bekledi. Bu ikinci seçenekte de devletin doğrudan ya da dolaylı olarak sürece dahil olduğunu, en azından sıcak baktığını düşünebiliriz.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün o çok kısa cümlesi de bütün bunların devletin bilgisi ve onayıyla yaşandığını doğruluyor dersek çok mu abartmış oluruz? 10 yıl sonra tarihin tekerrür etmeyeceğini düşünüyorum ve sırf bu nedenle umutluyum.