Yeniden: Ekrem İmamoğlu mucizesi

08.11.2025 medyascope.tv

8 Kasım 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi hafta sonları. Perşembe günü malum başımıza bir şeyler geldi. Kısa zamanda 5 gazeteci, farklı çevrelerden 5 gazeteci polis refakatinde ifade vermeye gittik, Ekrem İmamoğlu İstanbul Büyükşehir Belediyesi soruşturması kapsamında. Bunu dün sabah da konuştum. Kemal’le de dün konuştuk. Ama bugün de biraz daha bahsetmek istiyorum çünkü orada söylediğim bir husus var, açıkçası canımı çok yaktı. Canımı yaktı derken bir yanıyla da çok da şikayetçi değilim aslında. O da şu, şimdi biliyorsunuz iki tür suçlama var. Birisi belediyeden, belediyedeki birtakım isimlerden elden para alma suçlaması var. Tamamen asılsız. Buna kanıt olarak bir tane gizli tanık ifadesi var. Daha önce ‘‘Meşe’’ydi, şimdi adı ‘‘İlke’’ olmuş. İki ayrı kişi mi, bir kişinin değişik adları mı bilmiyorum. 10’un üstünde gazeteciden bahsediyorlardı. Bunun 6’sı hakkında soruşturma yapıldı. Aslı Aydıntaşbaş Amerika’da olduğu için olmadı. Ama diğer  5’imiz gittik. Bu kişilerden Yavuz Oğhan benim çok yakın arkadaşım. Şaban’ı yıllardır bilirim. Ama böyle çok yakın bir dostluğumuz yoktur. Onun dışındakilere baktığım zaman, birisinden tazminat davası kazanmışım. Birisine de tazminat davası açtım ama mahkeme onun lehine karar verdi. Yani kader bizi bir araya getirdi. Savcılar bizi bir araya getirdi.
Onlara ne sordular çok fazla bilmiyorum. Herhalde yine para pul işleri sormuşlardır. Birtakım bana yaptıkları gibi baz istasyonu, HTS eşleşmeleri sormuşlardır. Bana bir de şöyle bir suçlama var: ‘‘Yalan bilgiyi alenen yaymak, bilerek ve isteyerek örgüte yardım etmek.’’ Örgüt ne? Ne diyorlar? ‘‘Ekrem İmamoğlu Suç Örgütü’’ diyorlar. ‘‘Yalan bilgiyi alenen yaymak, bilerek ve isteyerek örgüte yardım etmek.’’ Ne olabilir? Şimdi şöyle bir şey oluyor: Savcılık soruları yolluyor, emniyetteki bir görevli o soruları size teker teker okuyor, sizin verdiğiniz cevapları yazıyor, sonra bunları savcılar sistemden görüyorlar ve ondan sonra ‘‘Serbest bırakın’’ ya da ‘‘Bizim yanımıza yollayın’’ falan diyorlar. Bir kişi dışında galiba hepimizi emniyetten bırakmışlar. Şimdi, savcı sormadığı için bu soruları, siz de memura, ki bir kadındı, kadın polisti, ona söyleyecek çok fazla bir şeyiniz yok. Yani tartışacak bir şey yok. Ama savcı olsa daha açık, ‘‘Ya savcı bey ne demek istiyorsunuz?’’, genellikle erkek oldukları için öyle diyorum, belki de ‘‘Savcı hanım’’ derdim ama galiba erkek çoğu. ‘‘Ne demek istiyorsunuz? Bu soru nedir?’’ diye sorabileceğim çok şey vardı. Şimdi bunlardan bir tanesi, işte, ‘‘yalan haber yaymak’’ filan.
Şimdi ne yapıyorlar? Benim iki tane yayınımın ekran görüntülerini almışlar. Birisi 25 Nisan'da yaptığım ‘‘Ekrem İmamoğlu mucizesi’’ yayını. Oradan Medyascope'taki editör arkadaşların yaptığı bazı özetler var. Onları ekran görüntüsü yapmışlar. Ne bekliyorsunuz? Diyorsunuz ki, ‘‘Burada ben ne yaptım, ne ettim? Çok tehlikeli şeyler söyledim herhâlde.’’ Bakıyorsunuz, benim yaptığım analizler. Siz de izliyorsunuz. ‘‘Ekrem İmamoğlu mucizesi’’ bayağı da izlenmişti. Ne diyorum: ‘‘19 Mart geri tepti. Ekrem İmamoğlu mucizevi bir şekilde var kaldı, ayakta kaldı. Şu oldu, bu oldu.’’ Bir diğer şey 15 Mayıs; deminki 25 Nisan’dı, 15 Mayıs'ta ‘‘Bir EİTÖ eksikti!’’ başlıklı analizim. EİTÖ nedir? ‘‘Ekrem İmamoğlu terör örgütü.’’ Şimdi bunları koymuşlar ve ondan sonra soruyu bekliyorsunuz. Nedir? Mesela diyelim ki burada yalan bilgi ne? Neyi yaymışım? Böyle bir şey yok. Diyor ki: ‘‘Bu kullanıcı hesabından yapılan ve yukarıda tarafınıza okunan paylaşımların yapılmasındaki sebep nedir? Açıklama yapınız.’’ Yani benim verdiğim cevap da ‘‘Gazetecilik mesleğinden dolayı’’ diyorum. O kadar. Ne diyebilirim? Burada neyi savunacağım?
Şimdi belli ki savcılar benim bu değerlendirmelerimden hoşlanmamışlar. Çünkü ben diyorum ki, ‘‘Erdoğan hayatının en büyük stratejik yanlışlarından birisini yaptı.’’ Siz de biliyorsunuz, hep bunu söylüyorum. 19 Mart'ta Ekrem İmamoğlu'nu saf dışı bırakmak istedi. CHP'nin parçalanmasını bekledi. Şu oldu, bu oldu. Ama bunlar ters tepti. CHP'de Özgür Özel bayağı bir dirayetli duruş, liderlik sergiledi. Ekrem İmamoğlu gözaltına alındığı andan itibaren duruşuyla ve içeri girdikten sonra yaptığı açıklamalarla, paylaşımlarla bu hareketin bir tür lideri oldu, cezaevindeki lideri oldu. Ve bu da mucizevi bir şey oldu. Ve bu mucizeyi yaratanlar da esas olarak siyasi iktidar ve onunla beraber yargıda hareket edenlerdir. Olay budur. Şimdi bu yalan bilgi mi? Yani şimdi ben yaptığım değerlendirmenin doğru olduğunu iddia etmiyorum. Bence doğru da ama siz diyebilirsiniz ki ‘‘Hayır, öyle değil. CHP bu olaydan sonra yerin dibine battı. Ekrem İmamoğlu, Erdoğan’ın dediği gibi, bir daha kimsenin yüzüne bakamayacak hale geldi’’ diyebilirsiniz. Tartışırız. Ama bunun neresinde suç var? Yani ben bir gazeteci olarak böyle bir değerlendirme yapıyorum.
Şimdi şunu söyleyelim: Bunca yıllık gazeteciyim, bir şeyi yaparken, ederken hukuki anlamda sorun doğurup doğurmayacağını tabii ki ölçüp biçiyoruz ve bazı yerlerde frene basıyoruz. Bazı yerlerde başka kavramlar kullanıyoruz. Şu oluyor, bu oluyor. Bu bir realite. Bu otosansür değil, tamamen bu gazetecinin birtakım filtreleridir. Ama burada yani Ekrem İmamoğlu'nun, neydi o, dayanışma sandıklarında 15 milyon kişi oy kullandı. Normal şartlarda 19 Mart olmasaydı o CHP'nin ön seçimine 1 milyon kişi gider miydi Allah için? Nasıl gittiler? İşte böyle gittiler. Böyle gittiler. Kimin sayesinde gittiler? Bir mucize ve bu mucize ilk günkü kadar olmasa da hâlâ varlığını sürdürüyor. Hâlâ operasyonlar; oğlunu ifadeye çağırmalar, babasını ifadeye çağırmalar, yakın çevresindeki insanları etkin pişmanlık için teşvik etmeler, şunlar bunlar, operasyonlar sürüyor. Ekrem İmamoğlu hakkında iktidar yanlısı medyada sürekli şeyler yapılıyor, sosyal medyada da aynı öyle vesaire. Ama Ekrem İmamoğlu açıkçası benim gördüğüm kadarıyla, savcıların hoşuna gitmeyebilir ama ayakta duruyor. Bu mucizevi bir şey. ‘‘Yeniden: Ekrem İmamoğlu mucizesi’’ diyorum. Bunun yalan haber yaymakla, suç örgütüyle iş birliği yapmakla vesaire ne alakası var?
Çok iyi hatırlıyorum, Ekrem İmamoğlu 2019'da aday olduğu zaman adını ilk orada duymuştuk ve onunla böyle çok da şey olmayan bir ilişkimiz oldu. Yani gazeteci olarak Medyascope'ta ya bizi çok fazla önemsemedi, şu oldu bu oldu, böyle mesafeli bir ilişkimiz oldu. Belediye başkanı seçildikten sonra da gerek 2019’da gerek 2024'te hep bir mesafeli ilişkimiz oldu. Hiçbir zaman onun ve ekibinin en gözettiği gazetecilerden olmadım, Medyascope da kurum olmadı. Zaten böyle bir derdimiz yoktu. Olabildiğince o gazeteci-siyasetçi ilişkisini korumaya çalıştım. Ve şimdi ama içeriye girmiş birisi, artık elinde iktidar da olmayan birisine içimizden ne geçiyorsa söyleyebiliyoruz. Yani şimdi bu soruları o kadın polis bana sormayıp da bir savcı sorsaydı ona derdim ki: ‘‘Ya savcı bey ne diyorsunuz siz ya? Yani burada sorun ne? Burada sorun ne? Nesi suç örgütüyle iş birliği yapmak, nedir?’’ Yani tamamen basın özgürlüğü, ifade özgürlüğü. Bunca yıl gazetecilik yaptım. Onca tehlikeli alanlarda işler yaptım: röportajlar, yazılar, şunlar bunlar. Başıma şu ana kadar hiç böyle bir şey gelmedi. İnanılır gibi değil. Ama ne oluyor? ‘‘Ekrem İmamoğlu mucizesi’’ diye bir saptama yapıyorsunuz, vay efendim suç örgütünü şu yapmak, bu yapmak. Yani bu mantıkla gidilirse benim son dönemde özellikle, daha öncesi de var ama son dönemde süreç boyunca yaptığım Öcalan üzerine, Demirtaş üzerine, Kürt hareketi üzerine yaptığım her bir yayının en az 5’er yılı var. Neyse, çok da uzatmayalım. Sonuç olarak, nasıl söyleyeyim, bize bir mesaj verilmek istendi herhâlde, bana en azından. ‘‘Böyle yazılar yazma, böyle yayınlar yapma’’ dendi. Ben de mesajınızı alıyorum ve ilk fırsatta ‘‘Yeniden: Ekrem İmamoğlu mucizesi’’ diye yayın yapıyorum. Nokta.
Evet, peki, kime ithaf edelim? Bir büyük yazara, Yusuf Atılgan'a. Yusuf Atılgan, ‘‘Aylak Adam’’ ve ‘‘Anayurt Oteli’’ ile çok bilinir. Öyküleri de var. ‘‘Bodur Minareden Öte’’ özellikle çok bilinir ama Yusuf Atılgan'ın tabii diğer kitapları ve ‘‘Anayurt Oteli’’nin filmi özellikle, muazzam bir şeydi. Onların dışında, geçenlerde Can Yayınları sağ olsunlar yeni kitapları bana yolluyorlar, eksik olmasınlar, yolladılar ve orada bir Yusuf Atılgan keşfettim: ‘‘Canistan’’ diye bir roman. 1989'da ölmüş ama kitabın basımı 2000, ilk basımı. 2000'de basılmış ve nasıl söyleyeyim, çok çok etkilendim kitaptan. Diğer kitaplardan farklı belki ama Kurtuluş Savaşı dönemi, çeteler var, Manisa'da geçiyor. Beni çok etkiledi. Okumadıysanız muhakkak okuyun ‘‘Canistan’’ı. Tabii ki bir ‘‘Anayurt Oteli’’, bir ‘‘Aylak Adam’’, yani nasıl söyleyeyim, bir yazarın kitapları arasında böyle sıralama yapmak doğru olmayabilir ama ‘‘Canistan’’ benim için gerçekten çok büyük bir sürpriz oldu. Ve şunu da özellikle vurgulamak lazım: Onun yazdığı yıllara baktığımız zaman, Yusuf Atılgan'ın o dönemlerde böyle konuları böyle ele alabilmesi, bu kadar modern bir perspektiften ve gerçekçi bir perspektiften, helal olsun, gerçekten helal olsun. Yusuf Atılgan'ı saygıyla anıyorum.
Yayını bitirmeden önce, o yaşadığım kısa macerada bana ve Medyascope'a ve tabii ki diğer gazetecilere de destek veren tüm vatandaşlarımıza, ülkede basın ve ifade özgürlüğüne sahip çıkan herkese çok teşekkür ediyorum. Ve bu olay da gösterdi ki bağımsız medya çok önemli ve bağımsız medyanın var olabilmesi sizlerin desteğinizle mümkün. Dolayısıyla Medyascope'a YouTube ‘‘Katıl’’dan, Patreon'dan ya da web sayfamıza abone olarak destek olabilirsiniz. Destek olun ki biz de her şeye rağmen doğru bildiklerimizi, gördüklerimizi konuşabilelim, konuşmaya devam edebilelim. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
09.11.2025 Yakmak istediğim fotoğraflar!
08.11.2025 Yeniden: Ekrem İmamoğlu mucizesi
07.11.2025 Benim küçük gözaltım
06.11.2025 Siyasal İslamcıların iflası
05.11.2025 Bahçeli Demirtaş’a niçin sahip çıktı?
04.11.2025 Erdoğan ve Bahçeli'nin sürece bakışındaki farklılıklar neler? Burak Bilgehan Özpek anlatıyor
04.11.2025 Bahçeli'nin "Cumhur İttifakı'nda çatlak yok" sözüne inanmalı mıyız? Kemal Can yorumluyor
04.11.2025 Kürt hareketi çözüme hazır mı?
03.11.2025 Demirtaş Öcalan’a mı meydan okuyor?
02.11.2025 Cemil Bayık’a sormak istediğim soru: Fesih karşılığında ne kazandınız ya da kazanacaksınız?
09.11.2025 Yakmak istediğim fotoğraflar!
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı