Yeni Sinoplar istemiyorsak..

19.02.2013 Vatan

Halkların Demokratik Kongresi’nin (HDK) yeni İmralı sürecini anlatmak için Karadeniz turu düzenleme kararı küçük çaplı tartışmalara yol açmış, bu ziyaretlerin barış sürecine yarardan çok zarar getirebileceğini ileri sürenler olmuştu. Ben de Karadeniz turuna çıkma fikrini pek anlamlı ve gerekli bulmayanlardandım. Her şey bir yana zamanlama yanlıştı. BDP’li siyasetçilerin ikinci kez İmralı’ya gidip Abdullah Öcalan ile görüşmesinin ve oradan çıkarılacak sonuçların beklenmesi daha uygun olurdu.
İtiraz sahiplerinin bir bölümü, rahip Santoro cinayeti, TAYAD’lılara saldırı, Ahmet Türk’ün yumruklanması gibi daha önce yaşanan olaylardan hareketle Karadeniz’in saldırgan şovenizmin bir tür ana üssü haline geldiğini, BDP’li milletvekillerin de yer aldığı heyete karşı provokatif saldırılar olabileceğini de savunuyorlardı.
Gezinin Çorum’dan sonraki ikinci ayağı olan Sinop’ta yaşananlardan sonra provokasyon uyarıları yapanların öngörülerinin isabetli çıktığını söyleyebiliriz. Ancak buradan hareketle “Onlar da gitmeseydi!” veya “Ne işleri var Karadeniz’de?” gibi cümleler kurmak yanlış olacaktır. Çünkü her siyasetçinin, her milletvekilinin ülkenin her köşesinde istediği gibi dolaşma, faaliyette bulunma hakkı vardır. Muhtemel olayları önlemekse güvenlik güçlerinin, yani devletin sorumluluğundadır.

Devletin sorumluluğu

Dün saat 16.00 civarında BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder ile telefonda konuştum. O sırada polise takviye olarak askerler de Sinop Öğretmenevi’ne gelmişti ama saldırgan grubun ablukası sürdüğü için HDK heyetini dinlemek isteyenler içeri giremiyorlardı. Önder uğradıkları saldırının son derece örgütlü olduğunu söyledi: Günler öncesinden bildiriler hazırlanıp dağıtılmış, tek örnek pankartlar yapılmış, ev ve işyerleri Türk bayraklarıyla donatılmış, hatta CHP’li Belediye Başkanı Baki Ergül de “Huzurumuzu niye bozuyorlar?” diye açıklama yapmış. Önder araçlarının tahrip edilip yağmalandığını, polisinse saldırganlara aşırı tolerans gösterdiğini vurguladı. Sonuçta Önder’in anlattıklarından devletin Sinop’ta sorumluluğunu tam olarak yerine getirmemiş olduğunu anlıyoruz.
Türkiye’de devletin, sayıca çok olanların sayıca az olanları hedef alan azgınlıklarına şu ya da bu nedenle göz yumduğu birçok örneği biliyoruz ancak bu kez durum çok farklı. Fark şurada: Devlet artık Kürt meselesi eksenli çatışmanın sürmesinden değil bir an önce sonlanmasından yana ve buna bağlı olarak riskli ama ümit verici bir süreç başlatmış durumda. Sinop’ta yaşanan türden olaylarınsa, tam da süreci sabote etmek isteyenlerin temel argümanı olan “Kürt sorununu çözelim derken Türk sorunu yaratıyorlar” iddiasını kuvvetlendireceği aşikâr.
Dolayısıyla Sinop’taki provokasyonun kimler tarafından nasıl tezgahlandığını, bunların devlet içinde bağlantılarının bulunup bulunmadığını ortaya çıkarmak zorunlu. Aksi takdirde yeni İmralı sürecinin gelişmesine bağlı olarak ülkenin dört bir yanında benzer vakalarla sık sık karşılaşabiliriz. Bu açıdan bakıldığında, Sinop’un, Karadeniz’in en kendi halinde illerinden biri olarak biliniyor olması durumun vahametini göstermeye yeterli.

Tekrar yazının başına dönecek olursak: BDP’li milletvekillerinin Karadeniz turu düzenlemesini yanlış/gereksiz/anlamsız bulabiliriz. Ama bu, Sinop’taki gibi şoven bir saldırganlığı hiçbir şekilde anlayışla karşılamamıza yol açmamalı. Tabii eğer sahiden çözüm ve barış istiyorsak.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
06.07.2025 İmamoğlu’nu bırakmamak için diğer CHP’li belediye başkanlarını alıyorlar
06.07.2025 Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor
05.07.2025 Türkiye yolun sonuna mı geldi?
05.07.2025 Erdoğan ve AK Parti’nin son on yılda kazandıkları ve kaybettikleri
04.07.2025 Çözüm sürecinde çözüme doğru
03.07.2025 Bu görüntüler de bu ülkenin hafızasına kazındı
02.07.2025 Yoksa Suriye İsrail’in arka bahçesi mi oluyor?
01.07.2025 Ruşen Çakır’ın Fatih Altaylı ile ikinci söyleşisi: “Kaygım kendim için yok, ülke için çok”
01.07.2025 Edgar Şar: “Türkiye’de rejim değişikliği girişimi var”
01.07.2025 Mümtaz’er Türköne: “Yaşadığımız kriz, ben gitmem krizi”
06.07.2025 İmamoğlu’nu bırakmamak için diğer CHP’li belediye başkanlarını alıyorlar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı