TÜSİAD pes eder mi?

20.02.2025 medyascope.tv

20 Şubat 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün çok sert bir gündü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, benim normalde kongrede, yani pazar günü yapmasını beklediğim konuşmayı dün yaptı ve konuşmasının sonuna sakladı; malum konu TÜSİAD. Zehir zemberek bir konuşma yaptı, çok sertti. Solun birtakım kavramlarını kullandı, ‘‘komprador burjuvazi’’ gibi, bayağı bir meydan okudu. En önemli şeyi tabii ki TÜSİAD'a, "Siz kendinizi eskiden hukukun üstünde görüyordunuz, ama artık böyle değil" dedi. Nitekim hemen kısa bir süre sonra, birkaç saat sonra, TÜSİAD'ın iki üst yöneticisi soruşturma kapsamında polis nezaretinde adliyeye götürüldüler. Söylenecek çok şey var. Gerçekten tarihi bir olay yaşıyoruz. Daha önce de TÜSİAD Türkiye'nin gündemine girmişti değişik dönemlerde, Erdoğan'ın da TÜSİAD'la kapışmaları olmuştu; ama bu kadar sert bir kapışma açıkçası ben hatırlamıyorum. Kimileri çok önemli olmadığını düşünüyor ama bence önemli. Ama neden önemli olduğunu anlatmadan önce, Erdoğan konuşmasında ‘‘Yargıyı baskı altına almaya kalkışmayacaksınız’’ dedi. Konuşması Adalet Bakanı tarafından da alkışlandı tabii ki ve kısa bir süre sonra yargı devreye girdi. ‘‘Yargının dışında değilsiniz’’ dediği, TÜSİAD yöneticilerini sorguladığı. Peki, bütün bunlar ne anlama geliyor? Dün bu konuda iki tane ayrı yayın yaptım. Önce Ümit Akçay'la, sonra Haluk Levent ve Öner Günçavdı'yla. İki yayında üç ekonomist de aslında olayın çok ciddi bir ekonomik boyutu olduğunu anlattılar ve aslında Mehmet Şimşek programının artık çöktüğünü, TÜSİAD'ın da desteğini çektiğini, esas sorunun bu olduğunu söylediler. Tamam, bunlar çok güzel. Peki, bundan sonra ne olacak? Erdoğan'ın elinde Mehmet Şimşek'in programı dışında başka bir seçenek var mı? Yerine ne koyacak? Yine tekrar "Ben ekonomistim" deyip olaya bizzat kendisi mi müdahil olacak? Bu arada tabii, Mehmet Şimşek ve ekibi ne yapacak? Çünkü onlar için hakikaten bir anlamda yolun sonu gözüküyor. TÜSİAD'ın bile desteğini çektiği ve TÜSİAD'ın böyle alenen devletin başı tarafından hedef gösterildiği bir ortamda bu programı nasıl yürütebilirler? Zaten program gelmiş, tıkanmış durumda. Bütün bunlar çok önemli sorunlar. Ama olayın bir başka boyutu var: Olayın Türkiye'nin her geçen gün hukuk devletinden ve demokrasiden iyice uzaklaştığının son örneğini yaşadık. Sıra TÜSİAD'a da geldi. Ben dün iki ayrı yayında, ‘‘Transatlantik’’ ve Haluk Levent ve Öner Günçavdı'yla yaptığımız yayınların sonunda şunu söyledim, espriyle karışık ama siz bunu ciddiye alın: TÜSİAD'a bunu yapan sana, bana neler yapmaz? Zaten sana, bana yapa yapa gelindi ve şu anda da TÜSİAD'a yapılıyor. Bundan sonra nasıl seyreder, açıkçası bilmiyorum. Türkiye'de otoriter rejimin iyice sertleştiği bir dönemden geçiyoruz. Fakat ortada şöyle bir soru var: Erdoğan TÜSİAD'ı gözden çıkarabilir mi? Dün Öner Hoca’nın anlattığı gibi, karşısına MÜSİAD ve benzeri yapıları, — Erdoğan bugün konuşmasında söyledi — Anadolu sermayesini çıkarmak Erdoğan için yeterli mi? TÜSİAD'sız, TÜSİAD'ın kapsadığı kişileri – ki bunların içerisinde çok sayıda yabancı yatırım şirketleri de var – bunları dışlayarak ekonomiyi nereye kadar, nasıl götürebilir? Bu başlı başına bir sorun. Bir diğer sorun da şu tabii ki, başlığa çıkarttığım; TÜSİAD ne yapacak? Şunu söylemek mümkün: TÜSİAD, genel kurul yaptı, bu konseyleri söyledi. Bir dahaki genel kurula kadar konuşması çok da gerekmiyor. Sessiz kalırsa, ‘‘Niye sessiz kaldınız?’’ diye kimse bir şey söylemez. Fakat şu var; TÜSİAD çok sayıda üyesi olan, bu üyelerin içerisinde farklı farklı eğilimlerde kişilerin olduğu bir yapı. Eminim içlerinde — daha önce bunun örneklerini yaşamıştık — Erdoğan tarafından böyle hedef alınmaktan rahatsız olan ve Erdoğan'ın bir anlamda itiraz etmeyeceği bir çizgiye meyletmeye çalışanlar olacaktır. Ama şu haliyle bakıldığı zaman, TÜSİAD'ın durduğu yeri terk etmesi, yani hukuk devleti, demokrasi konusundaki eleştirilerinden, sistem konusundaki eleştirilerinden vazgeçmesi, tam anlamıyla yenilgiyi kabul etmek ve bir anlamda da bu rejime tam anlamıyla bağlı olmak demek. Bunu yapmak istemeyeceklerdir. Fakat şöyle de bir realite var: Ülkede TÜSİAD'ın yanında durabilecek sivil toplum kuruluşu, güçlü sivil toplum kuruluşları var mı? Güçlü bir muhalefet var mı? Muhalefet son seçimde çok iyi bir oy aldı, birinci parti oldu Cumhuriyet Halk Partisi; ama Cumhuriyet Halk Partisi kendi belediye başkanlarının, belediye meclis üyelerinin içeri girmesini engelleyemeyen bir parti. Ekrem İmamoğlu'nun siyasi yasağı söz konusu, bunu engelleyebileceği şüpheli olan bir parti, tek başına. Yani Erdoğan isterse bu yasak gelecek, bunu biliyoruz. Böyle bir ortamda, TÜSİAD'ın elinin bir anlamda çok da güçlü olduğunu söylemek mümkün değil. Ve bir yanıyla dik durmaya çalışacak ama bir diğer yanıyla da bir şeylerin devam etmesini sağlamaya çalışacak ve anladığım kadarıyla birtakım ara bulucularla bu kriz yumuşatılmaya çalışılacak. Erdoğan için sürdürülebilir bir şey değil bu tutum, tekrar söylüyorum, Erdoğan için sürdürülebilir bir tutum değil. Fakat bu TÜSİAD'la mücadele ediyor, yani komprador burjuvaziye savaş açmış bir Erdoğan imajı, Erdoğan'ın işine geliyor. Bugün yaptı, zaten ne dedi? "Burası önemli" diye başladı TÜSİAD salvosuna, muhtemelen yine pazar günü de böyle devam edecek. Erdoğan şunu isteyecek anladığım kadarıyla: "Ben size saldırmaya devam edeyim ama siz bana cevap vermeyin." Böyle bir mutabakat arayışında olabilir ve muhtemelen bunun çalışmaları yapılıyordur. Fakat şöyle bir olay var; artık Türkiye bu kadar baskı rejimini kaldırabilecek bir durumda değil. Nasıl çıkacak? Bir diğer husus, tabii çok ilginç, Erdoğan'ın dünkü konuşmasında Kürt sorunu, PKK'nın silah bırakması, terörsüz Türkiye falan hiç geçmedi. Halbuki bu konuda çok yoğun birtakım temaslar var. Özellikle Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'ne gidildi, Suriye'deki Kürtlere mesaj iletildi, Kandil'e mesaj iletildi, Adalet Bakanı 3. görüşme için yeşil ışığı yaktı ve muhtemelen Öcalan o beklenen konuşmayı, hatta videolu konuşmayı yapacak ve o da muhtemelen AKP kongresinden sonra olacak. Yani önümüzdeki hafta en erken olur diye tahmin ediyorum. Böyle bir ortamda da bir yandan alabildiğine TÜSİAD'ı bile karşısına alan bir iktidar; ama diğer yandan Türkiye'nin en önemli sorunu olan Kürt sorununun çözümü konusunda çok ciddi bir dönemeçte olan bir iktidar. Böyle garip bir durumdayız. İşte burada esas olarak olay muhalefete düşüyor. Ama dün Öner Günçavdı’nın yayında söylediği gibi, muhalefet, özellikle CHP bu konuda gerçekten çok da umut vermiyor. Böyle bir halde, bugüne kadar yalnız bıraktığı toplumsal kesimlere şu anda TÜSİAD'ın çok ciddi bir şekilde ihtiyacı var. TÜSİAD'ın özgür, bağımsız medyaya ihtiyacı var; ama böyle bir medyanın budanmış olmasını seyretmekten başka bir şey yapmamış bir kurumdan bahsediyoruz. Bu saatten sonra ne yapabilirler? Büyük bir ihtimalle ayakları frende gidecektir ama pes etmiş görüntüsü vermek istemeyeceklerdir. Sonuçta onlar da Türkiye'deki mağdurlar kervanına, Türkiye'deki hukuk devletinin olmaması, bağımsız ve tarafsız yargının olmamasının sonucunda mağdur edilenler kervanına katıldılar. Bu katılmak tek başına tabii ki çok anlamlı, sembolik olarak çok anlamlı; ama Türkiye'de bir şeyleri olumlu anlamda değiştirebilecek bir olay olduğunu söylemek maalesef mümkün değil. Evet, işler çok sertleşiyor, daha da sertleşeceğe benziyor. Ve tekrar söyleyeyim: TÜSİAD'a bunu yapan, sana bana neler yapmaz? Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
05.03.2025 CHP soruşturma yağmurundan nasıl etkileniyor? Hatem Ete ile söyleşi
02.03.2025 Yeni çözüm sürecine yönelik bazı itirazlar ve bunlara cevaplarım
26.02.2025 Kardeşim Ahmet Sever’e veda
25.02.2025 AK Parti diye bir parti kaldı mı?
24.02.2025 AKP’nin transferleri: “Kazan kazan” mı?
23.02.2025 AKP Türkiye’yi dönüştürürken kendisi de dönüştü
23.02.2025 AKP Kongresi: Dağ da yok fare de
22.02.2025 Tarihi ve çok zor bir dönemden geçiyoruz
21.02.2025 Haftaya Bakış (255): TÜSİAD ve Erdoğan çatışması | CHP tartışmaları | İmralı heyeti Irak’ta
09.03.2025 Türkiye’den, Suriye’deki Alevileri hedef göstermenin sakıncaları
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı