Sedat Peker solcu mu oldu?

14.05.2021 medyascope.tv

14 Mayıs 2021’de medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Kubilayhan Kavrazlı hazırladı.

Merhaba, iyi günler. Sedat Peker üzerine konuşmaya devam ediyoruz. Bugün saat 16.00’da Kemal Can ile “Haftaya Bakış”ta bu konuyu yine ele alacağız. Daha çok Kemal'i konuşturacağım, öyle diyeyim, ben yeterince konuştum. Ama bu yayında biraz farklı bir şey yapmak istiyorum. Biraz kişisel de bir yayın olacak. Çünkü bu son videolarıyla beraber, herkes gibi ben de Sedat Peker'i yeniden tanımaya başladım ve eskiden hakkında bildiğimiz şeylerin çok da fazla birebir gerçeği yansıtmadığını gördüm — eskiden kötü biliyorduk, şimdi iyi biliyoruz anlamında değil. Hâlâ aynı duruşuyla, kendisinin devletle ilişkisinde pozisyonu değişmiş durumda; dolayısıyla burada elindeki birtakım kozları oynuyor ya da önceki yayınlarda söylediğim gibi: Kendisi kaybederken kendisine kaybettirenlere de kaybettirmeye çalışıyor en azından. Ama bu arada, videolarında yaptığı referanslara baktığımız zaman –hatta masasının dizaynına kadar– ilginç bir kişiyle karşı karşıya olduğumuzu görüyoruz. Eskiden çok daha basit biri vardı. Çok açık bir şekilde devletin elinde büyümüş, devlet tarafından büyütülmüş, kaba tâbiriyle “tetikçi” gibi bir görüntü vardı; ama burada çok daha farklı bir profil olduğunu şahsen ben bu son dönemde fark ettim.
O da daha çok konuşmalarından çıkıyor, konuşmalarında verdiği referanslardan çıkıyor ve bu referansların ardından birazcık geçmişe dönük de tarama yaptım. Bilen birtakım arkadaşlarıma sordum. Değişik bir profil çıkıyor, ilginç bir portre çıkıyor Sedat Peker'de aslında. Yani kendisi hakkında bildiklerimiz, en azından benim bildiğim — başkaları başka türlü bilebilir: Aslen Rizeli, Adapazarı'nda doğmuş, çok küçük yaştan itibaren sağ mafya çevrelerinde olmuş, girip çıkmış, daha sonra ulusalcı çevrelere yakınlaşmış, ama son dönemde Erdoğan'ın çizgisine gelmiş, sağcılığını… ya da pardon, kendisi Turancı olarak tanımlıyor kendisini; ama son videolarındaki Turancılık sözleri sanki birazcık ironik gibi geliyor bana. Her neyse... Şimdi en son videosunda söylediği, babasının solcu olduğu meselesi ilginç geldi bana. Böyle bir şeyi bilmiyordum, ama sonra düşündüm. Şimdi şöyle bir yaklaşım var: Rizeli ise sağcıdır diye. Halbuki Rize, zamanında, 70'li yıllarda –ki ben de, bilenler bilir, Hopalı’yım–, o tarihte karayolu ile Hopa'ya giderken otobüsle Rize'den geçerdik ve 70'li yıllarda Rize, dağ taş devrimci sloganlar ile dolu olurdu; yani Rize’de bir Çayeli biraz istisnai idi, ülkücülerin güçlü olduğu yerdi, ama 70'li yıllardaki, benim kafamdaki Rize imajı, imajın da ötesi gördüğüm gerçeklik başkaydı. Daha sonra; önce Mesut Yılmaz ile, sonra da Tayyip Erdoğan ile beraber Rize daha sağcı, muhafazakâr bir şehir olarak sivrildi; ama içinde sol geleneğin ciddi şekilde olduğu bir yerdir. ,
Hâlâ var mı? Onların çocukları ne yapıyor? Ona çok emin değilim. İşte belli ki onlardan birisi de Sedat Peker'miş. Tabii kendisi Adapazarı'nda doğmuş. Bu arada ilginç bir şekilde, tesadüfen öğrendim ki onun, zamanında çocukken ona matematik dersi veren kişi benim bir arkadaşımın babası çıktı. Ona da sordum. Onun bana söylediği şu: Babası, Sedat Peker'in babasına demiş ki: “Bu çocuk çok zeki. Bunu okutun yoksa başınıza bela olur”. Aynen böyle aktarıyorum. Ve sonuçta babasına, ailesinin başına bela oldu mu bilmiyorum, ama Türkiye'nin başına bir anlamda bela olduğu belli. En azından şu anda Türkiye'yi yönetenlerin bazılarını çok ciddi bir şekilde rahatsız ettiği belli.
Şimdi, “Sedat Peker solcu mu oldu?” diye sordum. Çünkü son dört videosunda çok ısrarlı bir şekilde, sık sık altını çizdiğim gibi, sol birtakım referansları var — mesela Che Guevara. Bayağı bahsediyor, hep olumlu bahsediyor. Hatta en son videosunda öyle bir bahsediyor ki, cezaevinde nakil olacağı zaman, tahliye değil de başka bir cezaevine nakledileceği zaman, solcular ile uzun uzun Che Guevara konuşmuş; hatta onlardan daha iyi bildiğini söylüyor ve Che hakkında söylediği her şey, söylediklerinin hepsi de bayağı somut bilgiye dayalı. Yani böyle basit bir Wikipedia bilgisinden ibaret olduğunu sanmıyorum. Zaten daha önceki videolarda da gördük. Birtakım konuları çok ilginç bir şekilde biliyor ve o kitapları da galiba okuyor.
Bu ilginç bir durum, çünkü mafya dendiği zaman bu tür şeyler pek olmaz. Arada sırada filmlerde filan vardır. Mafyanın içerisinde böyle birtakım kişiler olduğu söylenir. Bizim çocukluğumuzda mafya, yeraltı dünyası –mafya lâfı daha sonra Baba filmi ile beraber girdi–, yeraltı dünyası ya da babalar denen kişiler: Dündar Kılıç'tı, Kürt İdris'ti, Oflu İsmail'di. Ama mesela özellikle Dündar Kılıç'ı solcu sanırdık ya da öyle olmasını isterdik. Onu da solcu olarak bildiğimiz Yılmaz Güney üzerinden konumlamaya çalışırdık; tabii Yılmaz Güney'in filmlerinde yeraltı dünyası çok vardır. Orada Yılmaz Güney, genellikle bilinçli yeraltı dünyası insanıdır. Mesela Unutulmazlar'dı yanılmıyorsam, Filiz Akın ile oynadığı film. Çok olağanüstü etkileyici bir filmdi. Mesela burjuva kadınlarına âşık olan yeraltı dünyası insanı tipi vardı ya da kötü zenginlerden alıp yoksullara dağıtan mafya babası tipi vardı. Ve böyle bir mafya romantizmi Türkiye solunda hep olmuştur.
Ama Sedat Peker'in solcu olmadığını biliyoruz, hatta –kendisi kızacaktır, kızsın– sol düşmanı. Şu âna kadar izlediği, bugüne gelene kadar izlediği şeylerde solu doğrudan karşısına alan, aşırı ölçüde karşısına alan ve iktidarı desteklemek ya da teröre karşı mücadele iddiası ile sola karşı çok ciddi bir şekilde pozisyonlar almış birisiydi. Ama Che Guevara dedik, Che Guevara'nın dışında, mesela ilk videoydu yanılmıyorsam, artık dört tane olduğu için karşılaştırıyoruz, Seyit Rıza... Israrla vurguluyor ki Dersim İsyanı’nın lideri Seyit Rıza solcu değildi tabii ki, ama Türkiye solunda Dersim, Tunceli çok ciddi bir şekilde olduğu için ve bunun da geçmişinde Dersim İsyanı da çok etkinliği olduğu için bir anlamda solun sahiplendiği bir figürdür. Seyit Rıza'dan iki kere, iki ayrı videosunda övgüyle bahsetti. Sedat Peker'in normal şartlarda Alevilik ile bir alâkası yok, ama biliyoruz ki Hazreti Ali'nin kılıcı Zülfikâr'ı da kimi zaman boynunda kimi zamanda masasındaki lambanın üzerine koyarak Zülfikâr ve Hazreti Ali göndermesi de yapıyor. Tabii ki Seyid Rıza, Hazreti Ali doğrudan sol ile özdeşleştirebilecek isimler değiller; ama Türkiye'de sola baktığınız zaman, solun daha çok benimsediği kişiler.
Benzer birisi Âşık Mahsunî. Âşık Mahsunî de Türkiye'de Alevi saz sanatçılarının diyelim, ozanları geleneğinin önemli bir ismi. Onu geçen yayında da söyledim... Mesela 70'li yılların ortasından itibaren sol çevrelerin düzenlediği geceler olurdu. Gecelerin en önde gelen isimlerinden birisiydi Âşık İhsanî; başka âşıklar da vardı, ama Mahsunî de solun sahiplendiği birisidir. Geçenlerde Mahsunî'den hareketle sol dediğimde birileri itiraz etti: “Olur mu böyle bir şey? Mahzunî solun malı değildir” diye. Tabii ki herkesin ortak değeri. Zaten burada şöyle bir sorun var. Türkiye'de sola yakın ya da solcu bilinen birtakım isimler –ki genellikle kültür, sanat alanında, edebiyat diyelim, sinema diyelim ya da müzik diyelim ya da siyaset– örneğin Deniz Gezmiş ya da Mahir Çayan hatta bir ölçüde İbrahim Kaypakkaya gibi isimler, sağın hepsi tarafından olmasa bile belli kişiler tarafından sahiplenilir. Sahiplenilmese bile kendilerinden saygıyla bahsedilir. Özellikle siyasî olanlar için  bu belki biraz daha zordur ama mesela Alparslan Türkeş'in Nazım Hikmet'ten şiir okuduğunu biliriz — ki Nazım Hikmet'ten bahsetmek günümüzde de bayağı yaygın.
Ahmet Kaya başlı başına böyle bir olaydır. Ahmet Kaya soldadır, ama birçok insan, Türkiye'de kendini sağda gören birçok insan bunu yapar. Bu aslında genel olarak dünyanın, özel olarak da Türkiye'nin bir realitesi. Sol, muhalif olduğu için daha yaratıcı, daha üretken, sanat ve edebiyat gibi alanlarla daha ilgili; sağcılık ise daha statükocu olduğu için daha durağan oluyor. Ve insanlar, özellikle gençler, birazcık açılmak, heyecanlanmak istedikleri zaman genellikle karşılarına çıkanlar solcular oluyor. Bunu izleyen sağcılar kızacaktır, ama kusura bakmasınlar. Ben hayatımda hep bunu gördüm. Mesleğim gereği Türkiye sağının birçok yayınını takip ettim, kitaplarını okudum vs., ama bunların birçoğunun ismini Türkiye'de soldan kimsenin bildiğini görmedim.
Ama soldan olup da mesela diyelim ki şu anda aklıma geliyor: Zülfü Livaneli. Yıllar önce İbdacı birisinin arabasıyla giderken Zülfü Livaneli kaseti koymuştu. Önce bir şaşırmıştım, irkilmiştim, sonra onu gayet doğal olarak tanımlamıştı. İbdacılığın ne olduğunu bilmeyenler için: Yakınlarda hayatını kaybeden Salih Mirzabeyoğlu'nun Necip Fazıl çizgisindeki İslamcı, bayağı radikal İslamcı çizgisidir. Bunun örneklerini çoğaltabiliriz. Sedat Peker’de böyle çok sayıda örnek veriyor — şu anda aklıma gelenler, işte Mahsunî diyelim, Che Guevara diyelim.
Bu arada ilginç bir şeyle karşılaştım — ki bunu unutmuşum nedense, ama sonra bir arkadaş hatırlattı, buldum. Duygu Asena, zamanında Milliyet gazetesinde Sedat Peker ile bir röportaj yapmış. Şimdi bakınca hatırladım. Çok yadırgatıcı bir şeydi, ama o zamanlarda öyle bir röportaj ki bu, daha sonra –Sedat Peker cezaevindeyken oluyor bu– polisin, Emniyet’in organize suç birimi Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne suç duyurusunda bulunmuş. Röportaja tekrar baktım, ilginç. Sedat Peker, kendini Panturanist, Pantürkist olarak tanımlıyor; ama orada da görüyoruz ki Duygu Asena'ya karşı özel bir saygısı var. Nitekim daha sonra, cezaevinden çıktıktan sonra Duygu Asena’nın mezarını ziyaret ediyor ve orada yaptığı bir açıklama var. Diyor ki –bu aslında son videolarında da söylediği şey– şunu söylüyor: “Birçok insan benden uzak dururken Duygu Asena geldi, benimle röportaj yaptı” diyor. Ve o anlamda da bayağı bir övgüyle bahsediyor. Duygu Asena ile zamanında Gelişim Yayınları'nda aynı anda çalıştık, çok değişik çok iyi bir insandı ve çok iyi gazeteciydi. Türkiye'de gazeteciliğe kadınların damgasını vurmasında çok büyük bir etkisi olmuştur; aynı zamanda feminist harekete de çok etkisi olmuştur. Sedat Peker onu hep “Farklı görüşlerdeyiz, ama…” diye anlatıyor.
Herhalde Duygu Asena'yı solcu olarak görüyor; ama benim bildiğim –o tarihlerde ben Nokta'da çalışırken Duygu Asena Kadınca'yı çıkarıyordu–, bizlerin yanında Duygu Asena fazlasıyla liberal kalıyordu. Siyasetle çok fazla ilgili olan birisi değildi. Tabii ki seküler, laik çizgide birisiydi, ama öyle Sedat Peker'in sandığı gibi çok politize birisi değildi. Ama mesela şimdi dönüp baktığınızda, Sedat Peker için Duygu Asena hayatında çok önemli bir yer edinmiş.
Bütün bunlar bize neyi gösteriyor? Aslında Türkiye'de devletin ve devlet ile iş tutan kişilerin –bu yeraltı dünyası da dahil– ağırlıklı olarak sağcı olduğunu ve bunun dışında kalanların da genellikle solda olduğunu…  Şimdi bunu diyorum, ama birçok kişi özellikle “Hâlâ sağ-sol mu kaldı?” diye düşünecektir. Bunun çoktan miadı dolduğunu söyleyecektir. Ben buna katılmıyorum. Tabii ki sağcılık ve solculuk da çok şekil değiştirdi; ama benim gözümde çok kabaca –birilerine çok basit gelebilir–, benim gözümde sağcılık devletten, solculuk toplumdan yana olmaktır. Çok kabaca böyle söylüyorum. Tabii bunun çok kaba olduğunun farkındayım. Toplumdan yana olmaktır solculuk ve Sedat Peker de hep devletinin yanında, gerektiğinde toplumun belli kesimlerine karşı devletini koruma refleksleri ile hareket eden birisi olarak ve şimdi de devletten dışlandığını hissettiği anda ya da devletin belli bir kesiminden dışlandığını ve yalnızlaştığını hissettiği anda tabii ki sesini çıkartmaya başladığı anda, adının sol ile beraber anılıyor olması hiç şaşırtıcı değil. Bu onu solcu yapmaz. Olabilecek birisi de değil, o da muhakkak; ama şurası kesin ki başvurabileceği referanslar büyük ölçüde soldandır. Eğer siz belli bir aşamadan sonra, devlet ile bu kadar içli dışlı olduktan sonra oraya yönelik birtakım eleştiriler yapıyorsanız, başvurabileceğiniz yerler büyük ölçüde soldandır.
Bunu dedim ve bir not eklemek istiyorum. O da Sultan Galiyev. Sultan Galiyev'i bilmiyorsanız muhakkak öğrenin. Çok ilginçtir. Kendisi Tatar asıllı, 1892 doğumlu ve dünyada İslâm ile komünizmi bağdaştırmak istediği söylenen önemli isimlerden birisi. Ben açıkçası zamanında çok okudum; Sultan Galiyev ile ilgili değişik yaklaşımlar var. Kimi yaklaşımlar onun gerçekten Panislamist ve Pantürkist birisi olduğunu ve aynı zamanda Bolşevik olduğunu söylüyor; Bolşevik olduğu kesin, ama daha sonra komünist rejim içerisinde defalarca gözaltına alınıyor, sürgüne yollanıyor ve en son –1940 yılında olması lâzım– idam ediliyor. Çok ilginç bir kişilik. Bu kişi Sovyetler Birliği içerisindeki, çoğunluğu Türk olan –Türk kökenli olan ya da Türk olan, nasıl denirse– Müslüman cumhuriyetlerin Bolşevizme, komünizme eklemlenmesinde yaşanan sorunların aşılması için birtakım pratik yöntemler öneren birisi. Öyle diyebilirim, ben öyle görüyorum daha çok. Yani İslam ile komünizmi bağdaştırmaktan ziyade, Müslümanlar’ı komünizmle uyumlu hâle getirmenin arayışı içerisinde olan birisi gibi geliyor bana. Tabii bu benim bakış açım. Ama her hâlükârda çok çok ilginç birisi olduğu kesin. Ve bu konulara ilgili bir arkadaşımla konuşurken, Sedat Peker'i konuşurken, o bana Sedat Peker'in Sultan Galiyev'e olan ilgisini söyledi. Fakat o da ben de araştırdık ve bunu bulamadık. Gerçekten böyle bir şey var mı? Ama büyük bir ihtimalle doğru olması lâzım. Eğer bu videoyu izliyorsa –ki daha önceki videosundan anladığım kadarıyla benim kendisi hakkında yaptığım yayınları izliyormuş– şu Sultan Galiyev konusuna Sedat Peker, ilk yayınlardan birisinde bir açıklık getirirse memnun olurum.
Bitirmeden şunu söylemek istiyorum: Biraz kişisel, biraz değil çok kişisel bir yayın oldu ama. En son videosunda bana yönelik söylediği, “Severim, solcudur ama bana organize suç lideri diyor. Demesin” gibi bir şeyi vardı. İbrahim Kalın ne demiş? “Mafyatik şahıs” demiş. Ben mafya demiştim, “mafyatik şahıs” ilginç. Bir diğer husus da onu özellikle vurgulamak istiyorum, çünkü sosyal medyada karşıma çıktı. Benden bahsettikten sonra, “yalılarda oturan sahte solcular” falan gibi, “Aydın Doğan'ı cumhurbaşkanı seçtirmek isteyen sahte solcular” falan diye bir şeylerden bahsediyor. Ben bunu tabii ki üstüme alınmadım. Ama bazı izleyenler buradan bana söylediğini sanmışlar. Herhalde benim yalıda oturmadığımı Sedat Peker biliyor ya da tahmin ediyordur. Yalı imkânım olsa reddeder miydim emin değilim. Ama yalıda oturmadım. Müge eğer bunu izlerse keşke demiştir, ama yok yalıda oturmuyoruz tabii ki.
Ama şunu da söylemek lâzım: Keşke en iyi şartlarda yaşayabilsek, ama solculuk başka bir şey. Solculuk zor bir şey, bunun farkındayım. Hatta bunları söylediğimde bunu izleyen, izlemeseler bile bundan haberdar olan bazı solcuların bana güleceklerini de biliyorum. Çünkü onların gözünde ben solcu falan değilim, hatta kimisine göre İslamcı, kimisine göre liberal vs. falanım. Ama solculuğum 14 yaşından beri, yani kaç yıl oluyor? Neredeyse 46 — 45 yılı geçti. 45 yıldır kendimce Allah'a çok şükür solcuyum. İnşallah da böyle ölürüm. Sedat Peker'in solcu olduğunu sanmıyorum, ama şu tabii ki iyi bir şey. Zora düşünce, birtakım sıkıntılar yaşayınca insanların dönüp dolaşıp başvurabileceği referansların hâlâ dünyanın her yerinde ve Türkiye'de de soldan olması da gerçekten benim açımdan güzel bir şey. Evet, saat 16.00’da Kemal Can ile “Haftaya Bakış”ta karşınızda olacağım. Meramımı anlatabildim mi bilmiyorum, ama tekrar söyleyeyim. Solculuk iyi bir şey. Sedat Peker, iyi mi kötü mü bilmiyorum. Böyle bir derdim yok. Gazeteci olarak onu iyi ya da kötü diye tanımlamak gibi bir derdim yok; Sedat Peker'in solcu olmadığını, olmaya da niyeti olmadığını düşünüyorum, ama bu benim bir gazeteci olarak onu ilgiyle takip etmeme kesinlikle engel değil.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler. 



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
23.04.2025 Transatlantik: İran'la nükleer müzakere | Harvard Trump'a direniyor
20.04.2025 Ben mi iyimserim yoksa siz mi kötümsersiniz?
19.04.2025 Birinci ayında 19 Mart: Bundan sonra neler olabilir?
18.04.2025 CHP mucizesi
18.04.2025 19 Mart partileri ve liderleri nasıl etkiledi? | Burak Bilgehan Özpek anlattı
18.04.2025 Haftaya Bakış (263): Cumhur İttifakı'nın geleceği | 19 Mart'ın bilançosu | Kanal İstanbul yeniden gündemde
18.04.2025 Mehmet Şimşek'in koltuğunu kim sallıyor? Ümit Akçay anlattı
17.04.2025 Nezih Onur Kuru yanıtladı: 19 Mart seçmende neyi değiştirdi?
17.04.2025 Troller “CHP’ye kayyum” konusunda neden ve nasıl çuvalladı?
27.04.2025 Türkiye Venezuela olur mu?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı