Saddam da olsa asardı

08.01.2007 Vatan

    Hayır Saddam’ın idamını onaylamıyorum. Aksine idamını tam da bu nedenle eleştiriyorum. Çünkü araç hep amacı belirliyor. Birçok ulvi, haklı dava, işkence, idam gibi insanlık dışı bir yönteme başvurduğu andan itibaren bütün meşruiyetini kaybetti. Yani Saddam’ın yıllardır kendi halkına uyguladığı yöntemleri bugün ona karşı kullananlar onun bir kopyası olmaktan öteye gidemediler. Üstelik tüm dünyanın tanık olduğu kepazelikleri yüzünden, Saddam gibi eli kanlı bir diktatörü kahraman yaptılar.

İnfazcıların Şii kimliklerini öne çıkartmaları Saddam’ı sanki bir “Sünni şehit” mertebesine yükseltti ki bunun çok vahim sonuçlarını yakında yaşayabiliriz. Zira 2007’nin Irak’ta Sünniler için tam bir kâbus yılı olacağına dair güçlü işaretler var. Örneğin ABD Başkanı Bush’un bu hafta açıklayacağı yeni Irak stratejisini daha fazla askerle Sünni direnişe ve El Kaide varlığına karşı topyekûn bir taarruz üzerine oturtması söz konusu. Bu strateji Bağdat’a odaklanacak. Başkentin Sünni mahalleleri, daha önce Telafer ya da Felluce’de olduğu gibi hallaç pamuğu gibi atılacak. Şiilerle aynı semtlerde yaşayan Sünniler de benzer bir operasyona tabi tutulacaklar. Amerikan askerleri, eşzamanlı olarak Anbar bölgesinde de harekete geçecekler.

Başkan Yardımcısı Dick Cheney ve yönetim üzerinde etkili olan Neo-conlar, ilk aşamada Şii milisleri, örneğin Mukteda Sadr’ın Mehdi Ordusu’nun denetimindeki Sadr kentini hedef almanın yanlış olduğunu savunuyorlar. Bu arada Şiilerin hiç hoşlanmadığı Amerikan Büyükelçisi Zalmay Khalilzad’ın (ki Afgan asıllı ve Sünni kökenlidir) BM Büyükelçisi olacağını, yani yakında Irak’ı terk edeceğini de akılda tutmak lazım.

Türkiye ne yapabilir?

Saddam’ın idamı, Türkiye dahil birçok İslam ülkesinde genel olarak Sünnilere yönelik bir saldırı olarak algılandı, hatta ABD ile İran’ın ortak bir komplo tezgahladıklarını ileri sürenler bile çıktı. Eğer Washington sadece askeri çözümde ısrar eder ve sadece Sünnileri hedef alırsa, Irak’ta bir tür “mezhep temelli arındırma” yaşandığı duygusu daha fazla hakim olabilir. Buna bağlı olarak Sünni-Şii çatışması önce Ortadoğu’ya, giderek tüm İslam dünyasına yayılabilir. İşte Başbakan Erdoğan’ın “Artık Irak bizim için AB’den daha öncelikli hale geliyor” sözleri ve MİT Müsteşarı Emre Taner’in kamuoyunda ilgiyle karşılanan yazılı açıklaması tam da böylesi bir kâbus ihtimalinin arifesinde geldikleri için daha anlamlılar.

Acaba Türkiye “bekle-gör-tavır al” hantallığından sıyrılabilecek mi? Öte yandan, statükoculuk ne kadar riskliyse, savunma pozisyonundan çıkma adına Irak’ın (ve Ortadoğu’nun) cangıllarına yalınkılıç dalmak da o denli tehlikeli.

Lafı dolandırmaya gerek yok: Düne kadar Ankara’nın tek kaygısı Irak’ta Kürtlerin aşırı güçlenmesiydi ve yalnızca Türkmenlere oynayarak bunu aşabileceğini sandı. Irak’ın parçalanmasının engellemez olduğu bugünlerde Türkiye kaygılarını ve partnerlerini yenilemek zorunda.

Ne var ki bu, Türkmenlerin yerine Sünnileri koymakla çözülebilecek bir sorun değil. Çünkü Türkiye, Irak Çalışma Grubu’nun tanımladığı gibi “önde gelen Sünni bir ülke” değil. Halkının çoğunun Müslüman, bunların önemli bir kısmının Alevi olduğu, laik, demokratik ve AB ile üyelik müzakerelerini sürdüren bir ülke. Özetle Kürtler dahil, Irak’taki (buradan hareketle Ortadoğu’daki) tüm güçlere eşit mesafeli durup aktif bir rol oynamak mümkün ve şart. Yoksa 2007 bizim için de çok berbat bir yıl olur.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
27.10.2025 İmamoğlu, Özkan ve Yanardağ’ın casuslukla ne ilişkileri olabilir?
26.10.2025 23 Haziran 2019’da Demirtaş Öcalan’a rağmen, hatta ona inat olarak mı İmamoğlu’nu destekledi?
26.10.2025 Kandil’de barış, Çağlayan’da savaş
24.10.2025 Hopa’dan sevgilerle
23.10.2025 Diyelim ki mahkeme Kılıçdaroğlu’nu yeniden CHP’nin başına geçirdi…
22.10.2025 Çözüm sürecini sabote mi ediyorlar?
21.10.2025 Suriye’nin karmaşık dengeleri: Savaş yok ama barış da yok! | Amberin Zaman anlatıyor
21.10.2025 KKTC dersleri: Seçimle gelen seçimle gider
20.10.2025 Türkiye’nin Kürtçe ile sınavı
19.10.2025 DEM Parti’nin sürece hazırlıksız yakalandığı anlaşılıyor
27.10.2025 İmamoğlu, Özkan ve Yanardağ’ın casuslukla ne ilişkileri olabilir?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı