Önce peş peşe gelen bazı önemli gelişmeleri hatırlayalım:
- Irak’ın Sünni asıllı Cumhurbaşkanı yardımcısı Tarık Haşimi ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin desteğine sahip olan Haşimi’nin bir ayağının da Türkiye’de olduğunu biliyoruz.
- Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, Nuri el Maliki başkanlığındaki Irak hükümetiyle arasına mesafe koymaya başladı. Barzani son Türkiye ziyaretinde Haşimi ile bir araya geldi.
- Haşimi’nin Türkiye’deki temasları üzerine Irak Başbakanı Maliki “Türkiye düşman ülke haline geliyor” şeklinde sert bir açıklama yaptı.
- Önce yazılı bir açıklamayla Dışişleri Bakanlığı, ardından Başbakan Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Davutoğlu Maliki’ye benzer sertlikte cevap verdiler.
- Geçtiğimiz günlerde Barzani herhalde en fazla itibar gördüğü Türkiye ziyaretlerinden birini gerçekleştirdi. Iraklı Kürt liderin Türiye’nin Kürt (ve tabii ki PKK) sorununun çözümünde aktif bir rol oynayacağı tescillenmiş oldu.
Irak’la alakalı bu gelişmelere paralel olarak şu noktaları da değerlendirmeye almalıyız:
- Ankara ile Şam yönetimi arasındaki mesafe her geçen gün açılıyor. Tahran’ın Beşşar Esad rejiminin en önde gelen destekçi olduğu düşünülürse, Suriye krizi Türk-İran ilişkilerini de olumsuz etkiliyor.
- Her ne kadar AKP hükümeti bir tür arabuluculuğa talip olsa da İran nükleer krizi Türkiye’yi hayli zorluyor. Her şey bir yana, Ankara’nın füze kalkanını kabul etmiş olması tek başına iki ülke ilişkilerinin gidişatını olumsuz yönde etkiliyor.
- Ankara her geçen gün, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkelerin “Şii hilali”ne karşı oluşturmaya çalıştığı “Sünni blok”a doğru sürükleniyor.
Bazı sonuçlar
Bütün bu gelişmeleri birbirleriyle ilintilendirdiğimde şu sonuçlara varıyorum:
1) Suriye’de Baas rejimi er ya da geç, dış müdahaleyle veya değil, devrilecek. Ne var ki yerini nasıl bir yönetimin alacağı belli değil. Ama bu ülkenin, rejim yıkılsa da yıkılmasa da bir tür iç savaş yaşayacağı kesin. Hatta bazı gözlemciler çoktan bir iç savaşın başladığını ileri sürüyor.
2) Suriye’nin bölünmesi güçlü bir ihtimal. En azından Lübnan gibi, resmi olmayan ama fiili bir bölünme yaşanabilir. Böylesi bir durumda Kürtlerin nasıl bir statüye sahip olacağı Türkiye’yi ayrıca ve özel olarak ilgilendiriyor.
3)Suriye rejiminin yıkılma ihtimaline karşılık İran’ın nasıl bir cevap vereceği bilinmiyor. Küçük çaplı bölgesel bir çatışma bile söz konusu olabilir.
4) Irak’ın bölünmesi her geçen gün daha da kaçınılmaz hale geliyor. Üstelik Ankara da bu gelişmeye daha fazla direnmeyeceğe benziyor. Hatta “resmi” söylemleri bir yana bırakırsak AKP hükümetinin bölünmeye sıcak baktığını bile söyleyebiliriz.
5) Irak’ın bölünmesi, bağımsız bir Kürt devletinin kurulması anlamına gelecek. Barzani’nin son ziyaretini böyle bir ihtimal dahilinde de değerlendirmek gerekiyor.
6) “Bağımsız Kürdistan”ın Türkiye açısından eskisi kadar tabu olmadığı ortada. Hatta daha ileri giderek, Ankara’nın, etrafı “düşmanlar”la çevrilecek olan olası bir Kürt devletinin hamiliğine talip olacağını da düşünebiliriz. Bu da bizi yazımızın başlığına, yani Turgut Özal’ın hayaline götürüyor. Özal zamanında, kimi zaman açık ama çoğu kez dolaylı bir şekilde, Kürtler için, Ankara’nın desteğinde bir federasyon veya konfederasyon istediğini dile getirdiğinde çokça eleştirilmiş ve tabii ki fazla hayalci bulunmuştu.
Özal’ın hayali önümüzdeki günlerde gerçekleşecek olabilir.