BDP’lilerin başlatmış olduğu “çiftdillilik” ve “demokratik özerklik” tartışmasının geleceğini tartıştığımız bir yazıda, giderek tırmanan gerilimi ancak Abdullah Öcalan’ın yatıştırabileceğini ileri sürmüştük. Ancak böyle bir gelişme olması için önce PKK Lideri’nin bu gerilimden rahatsız olması gerekiyordu. Nitekim İmralı’dan gelen son avukat görüşme notlarından Öcalan’ın tartışmaların gidişatından memnun olmadığı anlaşılıyor. Ve her zaman olduğu gibi Öcalan, bütün bu tartışmaların, dolayısıyla çatışmanın fitilini ateşleyen kişi sanki kendisi değilmiş gibi, BDP’lileri acımasızca eleştirerek “demokratik özerklik” talebinin çıtasını aşağılara çekmeye çalışıyor.
BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş‘ın, daha görüşme notları medyaya yansımadan, partisinin Tunceli İl Kongresi’nde yaptığı konuşmada dilini benzer bir şekilde yumuşatmış olması da Öcalan’ın uyarılarının hemen yerini bulduğunu kanıtlıyor.
Hep aynı oyun
Aslında buna benzer olayları defalarca yaşadık: Öcalan İmralı’dan gerek PKK, gerek BDP, gerekse isim belirterek tek tek şahıslara talimatlar yağdırdı ve söz konusu kişi ve kurumların bunların gereğini yerine getirirken ister istemez yaşanan sıkıntı ve sorunların hiçbir şekilde sorumluluğunu üstlenmedi, bütün yükü o kişi ve kurumların sırtına yükledi. Bunun sonucunda o kişi ve kurumların iradesi iyice zayıflarken Öcalan’ın otorite ve gücü daha da arttı.
Öcalan çizgisindeki Kürt siyasi hareketinde kimse onu eleştirme cesareti gösteremediği, göstermeye kalksa da yeterli güce sahip olamadığı için bu gidişin tersine çevrilmesi asla söz konusu olacağa benzemiyor. Bu arada kimilerinin, Kandil’deki PKK liderlerinden Murat Karayılan’ın Amerikan basınına söylediği “Öcalan İmralı’dan talimat verme durumunda değil” sözlerini büyütüp buradan örgüt içi bir tartışma, hatta ayrışma çıkarma gayretinin hiçbir anlamı olmadığının da altını çizelim. Karayılan’ın bu sözleri, Öcalan’ın her avukat görüşünde birçok kez tekrarladığı “Benim elimden bir şey gelmez”, “Ben bir şeye karışmıyorum” gibi hiçbir inandırıcılığı olmayan açıklamalarının tekrarından başka bir şey değil, olamaz da.
Zira, her şey bir yana şunu çok iyi biliyoruz ki PKK içinde öteden beri varolan ve yer yer çok sert ve kanlı geçen iktidar savaşları gereği, örgüt yöneticilerinden hiçbiri, dolaylı da olsa “Önderlik” olarak tanımladıkları Öcalan’ı eleştiremez, onun mutlak otoritesini sorgulayamaz.
Öcalan’ın son açıklamalarından, kendisinin devletle yürüttüğü görüşmelerden hayli memnun ve umutlu olduğu, bunu gölgeleyecek, riske atacak herhangi bir gelişmenin önün almak için elinden geleni yapacağı sonucunu çıkarabiliriz.
Bu bağlamda son tartışmalar üzerine hükümetin TSK’nın yazılı açıklamasına karşı çıkmaması, hatta neredeyse onun kadar sert tepkiler vermesi Öcalan’ı endişelendirmişe benziyor. Bu nedenle, başta da söylediğimiz gibi, “çiftdillilik” ve “demokratik özerklik” konularının, devlet aygıtını ve buna bağlı olarak Türk kamuoyunu provoke etmeyecek ölçüde sakin bir şekilde ve alt düzeyde ele alınması için Kürt hareketi nezdinde gerekli girişimleri başlatmış olduğunu görüyoruz.
Onun bu şekilde frene basması hükümetin çok ama çok işine gelecektir. Çünkü son tartışmalar sürecinde çok iyi gözlemlediğimiz gibi iktidar partisi, bugünün şartlarında “çiftdillilik” gibi hayati bir tartışmanın başlamış olmasından son derece rahatsızdı. Bu konuda elinden “kıpkırmızı çizgiler” çizmekten fazla bir şey gelmiyordu. Şimdi Öcalan’ın açıklamalarıyla bu tartışmanın genel seçimler sonrasına ötelenmiş olduğunu düşünüp belli bir rahatlama içine girebilirler, fakat yine de hiç belli olmaz diyelim. Bir bakarsınız Öcalan bir başka avukat görüşmesinde BDP’lileri “demokratik özerklik” konusunda yeterince ısrarlı olmadıkları için yerin dibine batırır.
Sözün özü: İnisiyatif büyük ölçüde Öcalan’da olduğu ve kendisi de bunun farkında olduğu için her türlü sürprize hazır olmak gerekir.