Laiklik “out”, sekülerlik “in”

20.03.2022 medyascope.tv
Read in English

Türkiye’nin 1990’lı yılları “laiklik” tartışmalarıyla geçti. Zira İslami hareket yükselişteydi, Refah Partisi 1994 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara’yı kazanarak büyük bir zafer elde etmiş, Aralık 1995 seçimlerinden birinci parti olarak çıkmış, kısa bir süre sonra da Doğru Yol Partisi ile koalisyon kurmuştu. Necmettin Erbakan’ın ilk kez başbakan olması ülkedeki laiklik tartışmalarını iyice tırmandırdı ve 27 Şubat 1997’deki Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında ordu üst kademesi bu tartışmaları ve toplumda ortaya çıktığını iddia ettiği “laiklik kaygıları”nı bahane ederek sitesi gidişata müdahale etti ve Refahyol hükümetinin sona ermesine neden oldu.
28 Şubat sürecinin yabana atılmayacak bir sivil ayağı vardı ama esas aktör TSK idi. Görünürde TSK toplumun laiklik kaygılarını ortadan kaldırmak adına öne çıkmıştı, aslında olan TSK’nın devletin denetimini kaybetmemek için toplumun belli kesimlerini ve bazı kuruluşlarını laiklik iddiasıyla kendisine kalkan yapmasıydı.

AKP iktidarında roller değişiyor

Fakat 28 Şubat süreci hiç de iddia edildiği gibi “bin yıl” sürmedi ve RP’den türeyen partilerden AKP 3 Kasım 2002 genel seçimlerinde yüzde 34 oy almasına rağmen tek başına iktidara geldi. Kuşkusuz laiklik ekseninde tartışmalar şekil değiştirse de yeniden başladı. Bu sefer sivil toplum daha fazla ön plandaydı; “Cumhuriyet mitingleri”nin ana teması tabii ki laiklikti. Ordunun da her an duruma müdahale etmesi ihtimal dahlindeydi, bu noktada birtakım iddialar da ortaya atıldı ancak olmadı. Bunun yerine Anayasa Mahkemesi AKP’nin kapatılması istemini görüşmeye başladı.
Fakat 28 Şubat’tan farklı olarak bu kez iktidardaki AKP karşı hamleye geçti. İttifak yaptığı Fethullahçıların polis, yargı, medya vb. deki güçlerini yanına alarak, hatta esas olarak onları öne çıkararak Ergenekon, Balyoz gibi davalarla geniş kapsamlı bir tasfiyeye girişti. Ve başarılı oldu.
Bütün bu iktidar savaşları sürecinde, ilginç bir şekilde “laiklik” kavramı çok geri planda kaldı. Ta ki dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın 27 Nisan 2007’de Genelkurmay internet sitesinde, Cumhurbaşkanı adayı Abdullah Gül’ün eşinin başörtüsünü bahane ederek “sözde değil özde laiklik” çıkışına kadar. Ne var ki bu çıkış geri tepti, ülkeyi aynı yıl 22 Temmuz’da oyların yaklaşık yüzde 47’sini alıp iktidarını korudu, Gül de TBMM tarafından cumhurbaşkanı seçildi.

Laikliğin değerinin anlaşılması

Yaklaşık 30 yıllık bir zaman diliminde iktidar savaşlarının laiklik/dindarlık ekseninde cereyan etmesi ya da öyle görüntü verilmesi nedeniyle gerek laiklik gerekse İslamiyet çok ağır yaralar aldı. Şimdi AKP ve Erdoğan iktidarının derin bir krize girmesiyle birlikte, başta genç kuşaklar olmak üzere toplumda yeni arayışların öne çıktığını gözlüyoruz.
Din konusunda çok şey yazıldı, söylendi. Örneğin muhafazakâr ailelerin çocuklarında deizm, hatta ateizm gibi eğilimlerin etkili olduğu iddia edildi; en azından ebeveynleri gibi dine ilgi duymadıkları, mesafeli oldukları söylendi. Dine yönelik soğuklukta Erdoğan-Fethullah Gülen savaşının özellikle etkili olduğunu da vurgulamak gerekir.
Ne var ki laiklik konusunda çok ciddi tartışmalar göremiyoruz. AKP/Erdoğan iktidarının başı sıkıştıkça dine referans vermesi, seçmen tabanını konsolide etmeye ihtiyaç duyduğunda “yukarıdan aşağıya İslamileşme” olarak tanımlanabilecek adımlar atması laikliğin değerini yeniden ortaya koydu.

Bir kavram olarak laikliğin gözden düşmesi

Fakat ilginç bir şekilde, dinin devlet işlerine müdahale etmesinin yanlış olduğu düşüncesinin güçlenmesine rağmen bir kavram olarak “laiklik” çok fazla gündeme gelmiyor. Bunun yerine, 90’lı yıllarda pek az kullanılan “sekülerlik” kavramının daha fazla kullanıldığını görüyoruz.
Örneğin geçmişte İslami hareketin yükselişine paralel olarak genel olarak Türk milliyetçiliğinde, özel olarak ülkücü harekette de belli bir İslamileşmeye tanık olmuştuk. Bugünün yeni milliyetçi gençlerinin -ki büyük ölçüde ülkücü hareketle de aralarına mesafe koyarak- “seküler” bir duruş sergilediklerini ve bunun altını özenle çizdiklerini görüyoruz.
Öte yandan muhafazakâr aileleriyle yaşadıkları kopuşu ilan etmekten çekinmeyen gençler de kendilerini “laiklik”ten ziyade büyük ölçüde sekülerlikle tarif ediyorlar.

Keşke bizim gibi ülkeler için son derece değerli olan ve değeri yaşananlarla bir kez daha kanıtlanmış olan laiklik birilerinin iktidar savaşlarında kalkan olarak kullanılıp bu kadar yıpratılmasaydı. Fakat bir yerden sonra kavramlar çok önemli olmayabiliyor, sonuçta gelinen nokta ülkemiz için olumludur. Kaybedilen onca enerjiye rağmen dinin devlet işlerine bulaştırılmasının, devlet eliyle insanların inanç ve yaşam tarzlarına müdahale edilmesinin yanlış olduğunun ortaya çıkması da bir kazanımdır.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
21.07.2024 Yeni kutuplaşma konumuz: Sokak hayvanları
16.07.2024 Transatlantik: Trump zaferi garantiledi mi? J.D. Vance nasıl biri? Erdoğan-Esad görüşmesine doğru
14.07.2024 Din yorgunlarının ülkesi: Türkiye
12.07.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (222): Nagehan Alçı ne yapmak istiyor? Avrupa’da ve Türkiye’de sol, Erdoğan-Esad yakınlaşması olur mu?
10.07.2024 Transatlantik: İngiltere & Fransa seçimleri - İran’da Pezeşkiyan dönemi - NATO’nun 75. yılı
10.07.2024 Mesut Yeğen ile söyleşi: Yerel seçimlerden üç ay sonra CHP’nin tablosu kalıcı mı?
09.07.2024 “Schadenfreude”: Başkalarının acısına sevinmek
07.07.2024 Nagehan Alçı yalnız mıdır, değil midir?
05.07.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: 31 Mart’tan bu yana neler değişti, neler aynı kaldı?
05.07.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (221): Sinan Ateş Dâvâsı’ndan öğrendiklerimiz - Demiral’ın “bozkurt” sevinci - Esad ile normalleşme
21.07.2024 Yeni kutuplaşma konumuz: Sokak hayvanları
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı