Kılıçdaroğlu Washington’da icazet mi arıyor?

03.12.2013 Vatan

AKP Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Washington ziyareti üzerine 1 Aralık günü tam 17 tweet attı. Bunlardan bazılarını aktarmak istiyorum: "Her fırsatta ‘anti-emperyalizm’ ve ‘anti-Amerika’ söylemlerini dilinden düşürmeyen Kılıçdaroğlu son 1 aydır ABD ziyareti için çabaladı ve gitti… CHP, iktidara talip olduğunu, projelerini ve programını millete değil de ABD’ye anlatma ihtiyacını hissediyorsa icazet alıyordur... Bu ABD ziyareti, CHP'nin klasik ‘Türkiye’yi şikayet’ ziyaretlerinden değil Yahudi lobisi ve ‘Derin ABD’ ile işbirliği ziyaretlerindendir."
Kapusuz da çok iyi biliyor ki, yakın bir zamana kadar, Kılıçdaroğlu’nun yerine Erdoğan, CHP yerine AKP yazılarak  onun cümlelerinin tıpatıp aynısı karalamalar kendi liderine ve hareketine uygun görülüyordu. Kapusuz’un da içinde yer aldığı, Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki "yenilikçi" hareket daha Milli Görüş hareketinden kopmamışken benzer suçlamalara maruz kalmış, AKP’nin kuruluşuyla birlikte bu tür yakıştırmaların dozu artmıştı. Öyle ki AKP’nin tek başına iktidar olmasını "Çünkü Washington böyle istedi" diye yorumlayanlar çok oldu; hatta bunların büyük kısmı hâlâ böyle düşünüyor. Davos ve Mavi Marmara olaylarıyla birlikte AKP’ye yönelik Yahudi lobisiyle işbirliği yakıştırmaları bitmiş olabilir ama Büyük Ortadoğu Projesi’ndeki eşbaşkanlık, Kılıçdaroğlu dahil muhalefetin hep dilinde.
 
Washington’un gücü
 
Türkiye’nin aslında ABD tarafından yönetildiğine, en azından Washington’dan icazet almayan siyasetçilerin iktidara gelme şansının bulunmadığına inanan insanlarımızın sayısı hayli yüksek. Bu nedenle herhangi bir siyasetçinin ABD ziyareti hemen "icazet" açısından ele alınıyor. Hatta CHP’nin yıllardır iktidara gel(e)memesini, liderlerinin ABD’ye gitmemesine bağlayanlar da var.
Washington’da 2.5 yıl gazetecilik yapmış biri olarak bu türden akıl yürütmelerin doğru olduğunu düşünmüyorum. Kuşkusuz Türkiyeli herhangi bir siyasetçinin, hem dünyanın en güçlü kutbu, hem de Türkiye’nin en önemli stratejik müttefiki olması nedeniyle ABD’yi yok sayması, ona cephe alması çok kolay değil. Lakin Washington’un gücünü "istediğini iktidara getirir, istediğini iktidardan indirir" şeklinde abartmak yanlış olur. Kaldı ki Amerikan yönetiminin, gücünü büyük ölçüde, hakkındaki bu abartılı imajdan aldığını söyleyebiliriz.
 
Amerikan gücünün sınırları
 
ABD’nin Türkiye’deki siyasi hayata hep müdahil olduğu, bundan sonra da olmak isteyebileceği bir sır değil. Siyasetçilerimizin de bütün hesaplarını yaparken muhakkak Washington faktörünü akıllarında tuttukları, hatta en ön sıralara yerleştirdikleri de malum. Ama ortada şöyle sıkıntılı bir durum var: Türkiye’de Amerikan karşıtlığı dünya ortalamasının epey üstünde. Bununla birlikte, ABD’den hoşlanmayan insanların çoğu, onunla iyi geçinmeyen Türkiyeli siyasetçilerin fazla şansı olmadığını da düşünüyor. Dolayısıyla ülkemizde iktidarı hedefleyen bir siyaset yapmak isteyenler, kamuoyundaki Amerikan karşıtlığıyla Washington’un kaygı ve beklentileri arasında bir denge tutturmak zorundalar.
Ki böyle bir denge imkansıza yakın bir zorlukta. Örneğin temaslarında Kılıçdaroğlu’na değişik vesilelerle Erdoğan’a BOP eşbaşkanlığı üzerinden yönelttiği suçlamalar hatırlatılırsa herhalde cevap vermekte zorlanacaktır. Tıpkı AKP’nin ilk yıllarında Erdoğan ve kurmaylarının daha önceki ABD ve İsrail aleyhine sözlerini açıklamakta zorlanmış olmaları gibi.
Son olarak: Washington’un Türkiye’de (başka ülkelerde de herhalde böyledir) her istediğini iktidara getirme gibi bir gücü yok. Ama iktidardaki bir gücü, kendi istediği çizgiye çekme, eğer gelmiyorsa, iktidarını ona bir tür zindan etme gücüne büyük ölçüde sahip. Bunu da daha çok, diğer iktidar alternatifleriyle ilişkilerini geliştirerek yapıyor.
Dolayısıyla ana muhalefet partisi liderine gösterilecek ilgiden çıkartılacak mesajların asıl muhatabının iktidar partisinin lideri, yani Başbakan Erdoğan olacağını ileri sürebiliriz.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı