“İslam dünyası” diye bir şey var mı sahiden?

27.08.2013 Vatan

El Kaide imzalı 11 Eylül 2001 terör saldırılarından birkaç ay sonra, o dönem çalıştığım NTV haber kanalı için, dar bir ekiple beş bölümlük bir belgesel hazırlamıştık: İslam dünyası. Ahmet Davutoğlu, Ekmeleddin İhsanoğlu, Çağlar Keyder, Nur Vergin, Ali Bulaç, Ahmet Çiğdem, Yaşar Yakış, Soli Özel gibi isimlerle yaptığımız söyleşilerin çoğunda, muhataplarımız daha biz sormaya başlamadan “Sahiden İslam dünyası diye bir şey var mı ki belgeselini yapıyorsunuz?” diye sormuş, biz de “o zaman olmadığını anlatırız” gibi kaçamak cevaplar vermiştik. Ama sonunda, bütün sorulara ve sorunlara rağmen bir “İslam dünyası” varmış gibi o belgeseli tamamladık ve yayınlandı.
O günden beri o soru peşimi bırakmıyor. Tabii ki İslam coğrafyasını kuşatmış olan savaşlar, katliamlar ve çatışmalara bakarak “hayır” cevabına meyletmek daha kolay, ancak (kimi zaman tüm dünyada aynı gün başlamasa da) her yıl Ramazan ayında oruç tutan milyonlarca insan veya Hac için bir araya gelen müminler bile tek başına böyle bir dünyanın varlığına işaret ediyor.

Stratejik hesaplar

İslam dünyasının var olup olmadığı konusunda net bir cevaba sahip olamamızın temel nedeni Müslümanların önemli konularda birlikte hareket etmemesi, zaten buna imkan sağlayacak mekanizmalara sahip olmaması, varolan kurumların da son derece zayıf ve etkisiz olması. Bu birlik olmama halinin mezheplerle, etnik kökenlerle, ekonomiyle vb. ilgili bir dizi nedeni var. Örneğin Irak’ta Şii ve Sünni Araplar birbirleriyle çatışırken bir yandan da Kürtlerin bunu fırsat bilip fazla güçlenmesinin de önünü almaya çalışabiliyorlar. Tabii Irak’taki bütün bu türden kavgaların, ülkenin doğal zenginliklerinden aslan payını almaya çalışma boyutu da yabana atılmamalı.
Stratejik açıdan baktığımızda, iç sorunları nedeniyle tamamen kendi derdine düşmüş olan Mısır’ı bir kenara bırakacak olursak, “İslam dünyası”nın önde gelen üç ülkesinin Türkiye, İran ve Suudi Arabistan olduğunu ve bu üç ülkenin aralarındaki ilişkilerindeki değişikliklerin diğer ülke Müslümanlarını da bir şekilde etkilediğini görüyoruz. Ancak “o zaman bu üç ülke bir araya gelsin ve Müslümanların sorunlaır çözülsün” gibi basit bir çözüm de mümkün değil. Neden böyle olduğunu, başta sözünü ettiğim belgesel için Prof. Davutoğlu şöyle izah etmişti:
"Hiçbir zaman Türkiye, İran ve Suudi Arabistan gibi bölgesel güçler arasındaki rekabet, küresel güçler göz önüne alınmaksızın ifade edilemez. Yani rekabetleri boşlukta olmuyor. Bir uluslararası sistem var ve onun içerisinde rekabet ediyorlar.”

Batı Suriye'ye Müslümanların hayrı için müdahale etmeyecek

İşte önümüzde acil bir Suriye sorunu var. Suriye’nin içine düştüğü krizi ne bu ülkenin insanları, ne de müdahil olan bölge ülkeleri, ne barışçıl yollarla, ne de savaşarak çözebilmiş değil. Ve şimdi dört gözle ABD’nin başını çekeceği Batılı güçlerin (muhtemelen NATO şemsiyesi altında) Beşşar Esad rejimini son kimyasal saldırı nedeniyle cezalandırması bekleniyor.
Batı müdahale eder mi, ederse nasıl eder tartışmaları bir yana, tartışmaya hiç gerek olmayan bir nokta var: Batı Suriye’ye müdahale etse de etmese burada temel kaygısı özel olarak Suriyelilerin, genel olarak dünya Müslümanlarının hayrı olmayacak.
Son bir not: Dün Kürtleri, ABD'yi Irak'a davet ettikleri için aforoz edenlerin ciddi bir bölümünün bugün Batı’yı (ABD'yi) Suriye'ye müdahalede geç kalmakla suçlaması da hayli manidar.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
19.01.2025 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: “Kürtler açısından önemli olan PKK’nin silah bırakması değil Suriye’deki kazanımların korunması”
12.01.2025 Kürtler Türkleri “satışa” mı getiriyor?
10.01.2025 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Erdoğan ve AKP'ye Suriye dopingi
10.01.2025 Haftaya Bakış (249): Özel'in kırmızı kartı | Akdeniz Belediyesi'ne kayyum | Ülkücülerin Öcalan kavgası
09.01.2025 Hatem Ete ile söyleşi: Türkiye seçimlere en erken ne zaman gider?
08.01.2025 Transatlantik: Yeni çözüm süreci tartışmalarının neresindeyiz? | Suriye'de HTŞ yönetiminde bir ay
07.01.2025 Arap dünyası yeni Suriye'ye nasıl bakıyor? Yusuf el Şerif ile söyleşi
05.01.2025 Esrarengiz bir süreç üzerine notlar
03.01.2025 Haftaya Bakış (248): Yeni çözüm sürecinde neler olacak? | DEM Parti'nin temasları | Kürşad Zorlu'nun istifası
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı