İran’ın yanında, rejiminin karşısında

15.06.2025 medyascope.tv

15 Haziran 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı
Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. İsrail'in İran'a saldırmasıyla birlikte dünyanın ve özellikle bölgemizin gündemi çok ciddi bir şekilde değişti. Neler olacak, şu ana kadar neler oldu, bundan sonra neler olabilir, bunlar tartışılıyor. Ben de elimden geldiği kadar bunu uzman konuklarla yapmaya çalışıyorum. Dün iki ayrı yayın yaptım, önümüzdeki günlerde yine yapacağım ama arada bir kendi bakışımı anlatmak istiyorum. Bunu bir girizgah olarak düşünün, İran hakkında söyleyecek daha çok şeylerim var ama bunu bir giriş olarak aktarmak istiyorum. Ben İran'ı severim, gittim, bulundum birçok kez gazeteci olarak. Çok etkilendim, her şeye rağmen çok etkilendim, çok güzel anılarım oldu ama bir ülke olarak İran'ı, onun geleneğini, kültürünü çok önemsiyorum. Sadece İran içerisinde yaşayanlar değil, dünyanın dört bir tarafında, Amerika Birleşik Devletleri'nde, Fransa'da, Kanada'da, İngiltere'de çok İranlılarla tanıştım, sohbet etme imkanım oldu. Kimisi bulundukları ülkelerin vatandaşı olmuşlar ama İranlı kimliğini bırakmamışlar. İran benim için hep çok önemli ve değerli bir ülke olmuştur. İlk gidişim 1997'deydi. Milliyet gazetesi adına gittim foto muhabir arkadaşım Ahmet'le beraber, sonra bir daha gittik. Daha sonra CNN Türk adına da gittim. Bir kere de Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün gezisindeki gazetecilerden birisiydim. Şimdi İran'a bakıyorum ve başlıkta söylediğimi söylüyorum: İran'ın yanındayım. İsrail'in İran'a saldırıları, hiçbir şekilde İsrail'in bölgedeki attığı adımların hiçbirisinin bölge halklarının lehine olduğunu zaten düşünmek mümkün değil. Bu anlamda özellikle Netanyahu yönetiminde Gazze'de yaşananlar belli, Batı Şeria'da yaşananlar belli, Lübnan'da yaşattıkları belli ve İran'a saldırıları da bu bağlamda hiç hayırlı şeyler değil. Bunu özellikle vurgulamak lazım. Yani insanın orada İsrail'in yaptığı bir hareketi, böyle bir saldırganlığı hiçbir şekilde olumlaması, hatta bu konuya mesafeli bakması bence mümkün değil. Ama diğer yandan çok ciddi bir sorun var. Bu sorun da İran'da çoktan devrini tamamlamış bir rejim var. Bu rejim İran'a, İran ülkesine, İran halkına, özellikle kadınlara ama aynı zamanda azınlıklara, Beluçlara, Kürtlere çok çile çektiren bir rejim ve bu rejim kendi varlığını korumak için bölgede ve hatta uluslararası alanda birtakım yatırımlar yapan bir rejim. Bu yatırımlar tabii ekonomik yatırımlar değil, daha çok silaha yönelik, teröre yönelik yatırımlar, dünya dört bir tarafında ama özellikle bölgede buna tanık oluyoruz. ‘‘Direniş Ekseni’’ adını verdikleri bir yapılanma var. Aslında iddia şu ki İsrail'e, Körfez ülkelerine ve ABD'ye, her türlü emperyal güce ve onların ortaklarına karşıymış gibi yapılan ama eninde sonunda İran'daki rejimin muhafazasını amaçlayan bir yapılanması var ve bunun da en tepesinde tabii ki Ayetullah Hamaney var ama ardından da Devrim Muhafızları ve ona bağlı olarak hareket eden Kudüs Gücü var. Kudüs Ordusu deniyor, Kudüs Gücü deniyor. Bu gücün Türkiye'de karıştığı suikastler var, Uğur Mumcu başta olmak üzere. Hala bunlar aydınlatılmadı. ‘‘Aydınlatılamadı’’ demiyorum, aydınlatılmadı. Böyle bir rejimden bahsediyoruz. Bu rejim miadını çoktan doldurdu ve bu kadar önemli bir ülkenin zaman kaybetmesine, enerji kaybetmesine neden oluyor. İran'ın bu rejimi artık sonlandırması gerekiyor. Zaten bu konuda çok deneyler yaşandı. Reform hareketleri, reformcu hareket, ki Muhammed Hatemi'ydi bunun lideri, ki benim ilk gittiğim dönemler de Hatemi'nin ilk dönemiydi, çok büyük bir coşku vardı ve bu İslam Cumhuriyeti'nin bir demokratik cumhuriyete dönüştürülmesi ve hatta daha sonra kademeli bir şekilde seküler laik bir düzene geçilmesini düşünen, bunun için çalışan çok sayıda siyasetçi, entelektüel vardı. Bunların bir kısmıyla çok güzel, çok dinamik röportajlar da yapmıştım. Bu olmadı, buna izin verilmedi. Sonra yine denendi, protestolar oldu, gençler, kadınlar çok denediler, çok uğraştılar ama hep bir yerde geldiler, tıkandılar. Çünkü devlet gücünü kendi halkına karşı kullanmayı çok iyi biliyordu. Bunun değişik yolları var. Besic denen birtakım paramiliter unsurlar var; bunlar sokakta gündelik hayatta insanlara, özellikle kadınlara müdahale eden kişiler. Onun dışında tabii ki rejimin beslediği birtakım yapılanmalar var. Buralara aktarılan çok ciddi maddi imkanlar var. Rejim böyle yürüyor, bir tür ahbap çavuş kapitalizmiyle yürüyor. Kendi yanlılarını kollayan bir rejim var ve bu rejim her geçen gün insanların desteğini kaybediyor. Seçimlere katılımın her geçen gün düştüğü bir İran'dan bahsediyoruz. Bu da şunu gösteriyor: Artık insanlar bu rejimin herhangi bir iyi niyetli siyasetçinin gelmesiyle düzelebileceğine inanmıyorlar. Böyle bir umutsuzluk hali de söz konusu. Dolayısıyla bu bağlamda baktığımız zaman şu anda toplumun önünde, İran toplumunun önünde çok ilginç bir durum ortaya çıkıyor. O kendilerine karşı en ceberrut olan devlet, kendi insanlarını çok kolay bir şekilde idam eden, çok kolay bir şekilde hapseden, onlara işkence eden, zulmeden devlet, İsrail karşısında – ki tanımlı bir düşman – pek bir şey yapamıyor. Ve onun da ötesinde İsrail gibi İran'la kıyaslanamayacak, nüfus olarak, coğrafya olarak ve hatta tarih olarak kıyaslanamayacak bir ülke İran'ın içerisinde istediği her şeyi yapabiliyor ve bu çok net bir şekilde insanlara bu devletin aslında kağıttan kaplan olduğunu gösteriyor. Sadece dişlerini kendilerine gösteren bir devlet olduğunu görüyorlar. Şu haliyle anladığım kadarıyla İran'da çok ciddi bir dönüşüm yaşanıyor. Devletin, o rejimin, o iddialı rejimin gerçek yüzüyle karşılaşan… Biliyorlar zaten, rejime bağlılıkları yok ama ondan ürküyorlardı, onun gücünden ürküyorlardı; şimdi bu yaşananlar işin rengini değiştirebilir. Orada tabii çok dikkatli olmakta yarar var. Neden dikkatli olmakta yarar var? İran'ın güçlü bir ülke olmasını istemeyen, başta İsrail olmak üzere çok global, bölgesel güç var. Komşuları içerisinde çok var. İran'ın bölünmesini tercih eden çok güç var. İran'ın önce Irak, şimdi Suriye'de olduğu gibi batmış bir devlet olmasını isteyen çok güç var. Yani buna İngilizcede "failed state" diyorlar. İflas etmiş devlete dönüşmesini isteyen çok güç var. Bu iyi bir şey mi? Bence değil. Irak'ın bu hali, Suriye'nin bu hali… Tabii ki Saddam rejimi, tabii ki Esad rejimi iyi değildi ama orada Suriye'nin bir ağırlığı vardı, Irak'ın bir ağırlığı vardı. Şu anda bu ülkeler yok hükmünde. Bu bölge için iyi bir şey değil. Yani komşularımız olduğu için bunun, Suriye'nin, Irak'ın, İran'ın zayıflamasını arzu edenler çıkabilir. Ben bunun çok doğru olduğunu düşünmüyorum. Ama bir yerden sonra da İran bu kadar gecikmiş bir, nasıl söyleyeyim, geciken rejimin iflasının ilanı, artık bu iflası daha açık bir şekilde göreceğiz, ilanını da göreceğiz ama bu gecikme nedeniyle İran'ın iflas etmiş bir devlete dönüşme ihtimali de artıyor. Bu da yeni istikrarsızlıkları beraberinde getirecek diyeyim. Şimdilik İran hakkındaki görüşlerimi burada tutayım.
Bu yayını tabii ki sevgili dostum Sami Oğuz'a ithaf ediyorum. Sami, Tahran'da Anadolu Ajansı'nın temsilcisiydi. Benim bütün İran maceralarımda bana resmen kol kanat gerdi. Hem öğretti hem ilişkiler kurdu, her şeyi yaptı. Çok iyi bir dosttu ve İran'ı onun kadar iyi bilen kimse şu ana kadar görmedim Türkiye'de. Ama Sami benim yaptığımı yapmadı, emekliliği tercih etti, şimdi kafasını dinliyor. Sami ile beraber biz İletişim Yayınları'ndan "Hatemi'nin İran'ı" diye bir kitap çıkartmıştık. Kitabın en önemli bilgi veren kısımlarını Sami kaleme almıştı. Ben de Milliyet için gittiğim zamanlarda yaptığım birtakım röportajları oraya taşımıştım. Kitabın baskısı kalmadı ama benim internet sitemde, http://rusencakir.com’da kitabı PDF olarak isteyenler indirebilir. Bana İran'ı gösterdiği, öğrettiği, bana kılavuzluk yaptığı için tekrar Sami'ye minnetlerimi bir kere daha dile getirmek istiyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
22.06.2025 “Öcalan Kürtleri satıyor” koalisyonu
20.06.2025 Özel mi, Erdoğan mı? Kim daha önce pişman olacak?
19.06.2025 Öcalan niçin İsrail’in karşısında, Ankara’nın yanında?
18.06.2025 “İç cepheyi tahkim”e İmamoğlu, Demirtaş ve diğer siyasi tutsakları tahliye ederek başlayabilirsiniz
17.06.2025 Ekrem İmamoğlu’nun duruşu
16.06.2025 Nedir şu Fethullahçılardan çektiğim!
15.06.2025 Öcalan’ın İsrail ile, İsrail’in Öcalan ile ne alıp veremediği var?
15.06.2025 İran’ın yanında, rejiminin karşısında
14.06.2025 Erdoğan CHP’yi yeniden istediği kıvama getirebilir mi?
13.06.2025 Gaziosmanpaşa’nın gösterdiği AK Parti realitesi
22.06.2025 “Öcalan Kürtleri satıyor” koalisyonu
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı