İmamoğlu ve Özel’in süreç hakkındaki kaygıları haklı mı?

25.07.2025 medyascope.tv

25 Temmuz 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün Cumhuriyet Halk Partisi için önemli bir gündü. Aslında Türkiye için de önemli bir gündü. Çünkü CHP Lideri Özgür Özel, önce Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş'la, daha sonra da MİT Başkanı İbrahim Kalın'la görüştü. İbrahim Kalın'la görüşmesi 1 saat 45 dakika sürdü. Rekor bu. Tabii ki konu çözüm süreci, devletin tabiriyle ‘‘terörsüz Türkiye süreci’’ ve Meclis'te kurulacak olan komisyon, bu komisyonda CHP'nin yer alıp almayacağı. Dün aynı zamanda benim Ekrem İmamoğlu ile yaptığım bir röportajı da Medyascope'ta yayınladık ve o röportajda da ağırlıklı olarak çözüm sürecini konuştuk. Başka hususlar da var ama çözüm sürecini konuştuk ve orada Ekrem İmamoğlu'nun söyledikleri, Özgür Özel'in şu ana kadar söyledikleriyle epey örtüşüyor. Şöyle bir yaklaşım var, açık açık Ekrem İmamoğlu diyor ki: ‘‘Biz bu sürece, partim de ben de başından itibaren destek olduk. Destek olduk çünkü ilkesel olarak hem terörün bir an evvel bitmesinden hem de meseleleri terörün gölgesi düşmeden demokratik siyaset yoluyla müzakere edip çözmekten yanayız’’ diyor. ‘‘Ancak,’’ diye de devam ediyor, ‘‘Önerilerde de bulunduk. Fakat bu önerilerimiz çok fazla ciddiye alınmadı’’ demeye getiriyor. Ve esas olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı, adını hiç vermeden Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştiriyor. Ve ilginç bir şekilde, ilginç diyorum ama aslında çok da şaşırtıcı değil, daha önce de bunun işaretlerini vermişti; Bahçeli'yi Erdoğan'dan ayrı bir yerde tutuyor. ‘‘Bazı hataları olmakla birlikte…’’ diyor. Fakat Bahçeli'nin süreçte yeteri kadar belirleyici olamadığını da söylüyor. Yani burada en önemli husus, Cumhuriyet Halk Partisi başından itibaren gördüğümüz kadarıyla, özellikle Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel sürece ‘‘evet’’, komisyona ‘‘evet’’, silahların bırakılmasına ‘‘evet’’ ama ‘‘demokrasi muhakkak bunun yanında olmalı’’ diyorlar. Ve oradan sonra da tabii çok bildiğimiz bir husus karşımıza çıkıyor: Hukuk yok ülkede. Hukuk olsa Ekrem İmamoğlu ve arkadaşları en azından tutuksuz yargılanır. Çok büyük zulümler var. Hasta tutuklular, sürgünler vesaire. Aileleri İstanbul'da olan kişilerin çok uzak yerlere cezaevlerine nakledilmesi filan ve hâlâ operasyonların süreceği düşüncesi ve hâlâ iddianamenin hazırlanmamış olması. Ben bunu şöyle özetliyorum: Erdoğan PKK ile barışırken CHP ile savaşı tırmandırıyor ve bu tabii ki çok eşitsiz bir görüntü yaratıyor, kabul edilemez bir görüntü yaratıyor. Ve CHP buna rağmen sürece dahil olmak istiyor. Süreçte müdahil olmak istiyor ve süreçte özellikle MHP, DEM Parti ile birlikte işin içerisine hukuku, demokrasiyi de katmak istiyor. Fakat burada bir Erdoğan engeliyle karşı karşıya kalıyorlar.
İmamoğlu'nun röportajda söylediklerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum ve büyük ölçüde eleştirilerinin doğru olduğunu düşünüyorum. Bütün bunlara rağmen, bütün eleştirilere rağmen görüldüğü kadarıyla CHP komisyonda yer alacak. Bir de eleştirilerin dışında CHP'ye yönelik her geçen gün artan bir baskı var. Diğer muhalefet partilerinden, sürece karşı olan muhalefet partilerinden baskı var. CHP'ye yakın kimi çevrelerden baskı var. Bazı muhalif medya olarak tanımlanan yerlerde süreç karşıtı ve CHP'nin buna dahil olmaması yolunda çok güçlü birtakım itirazlar, uyarılar geliyor. CHP'nin içerisinde de muhakkak bunun karşılığı var. Burada iki tane eğilim var, onu söylemek lazım. Birincisi, burada zaten PKK ile Öcalan'la görüşülerek bir şey yapılmasının yanlış olduğunu savunanlar var. Bir de, ‘‘Tamam, barış iyi bir şey, silahların susması iyi bir şey ama Erdoğan bunu kendisi için yapmak istiyor’’ diye karşı çıkanlar var. Bütün bunlara rağmen görüldüğü kadarıyla CHP süreçte var olmak için her türlü çabayı gösterecek. Her türlü çabayı gösterecek derken şunu kastediyorum: aslında komisyona çağrılıyor CHP, olmazsa olmaz gibi yapılıyor; ama Erdoğan'ın tutumlarından ‘‘CHP olmasa da olur’’u anlıyoruz. Erdoğan çok fazla CHP'yi istemiyor ve böylece CHP'nin dışında kaldığı bir süreçte Kürt seçmenin CHP'den uzaklaşıp kendisine ya da İmamoğlu'ndan uzaklaşıp kendisine yönelmesinin hesabını yapıyor ve gördüğüm kadarıyla da CHP Erdoğan'ın bu stratejisini bozmak istiyor. Fakat şunu da özellikle görmek lazım: Komisyonun yapısı nasıl olacak? Komisyonda salt çoğunluk mu, nitelikli çoğunluk mu aranacak? Yani bu komisyon toplanacak, ama ondan sonra zaten AKP ve MHP'nin önceden hazırladığı birtakım şeyleri mi orada el kaldırıp onaylayacaklar? Yani, Cumhur İttifakı dışındaki kişilerin bu komisyonda alınacak kararlara etkisi hiç olmayacak mı ya da ne kadar olacak? Şimdi bu noktada hâlâ bir belirsizlik var. Erdoğan'ın salt çoğunluğu tercih edeceğini düşünüyorum. Yani orada AKP + MHP üyelerinin sayısı yarıdan fazla olacaktır ve onların verdiği şeylerle geçecektir. Bunu istediğini düşünüyorum. Ama böyle bir şey yaptığı andan itibaren aslında bu sürecin sağlıklı bir şekilde işlemesini istemiyor anlamına gelecek. Dolayısıyla şu anda CHP'nin komisyona katılacağını ama esas işin ondan sonra başlayacağını görmek gerekiyor. Ve CHP burada Erdoğan'a rağmen bu sürece katkı vermek isteyecek. Bu anlamda İmamoğlu'nun ve Özgür Özel'in bayağı kararlı olduğunu görüyorum. Fakat aynı zamanda Erdoğan'ın değişik yollarla, kimi zaman yargıyı kullanarak, kimi zaman kendisine bağlı medyayı kullanarak CHP'yi kriminalize etmeye, CHP ile savaşını sürdürmeye yöneleceğini de düşünüyorum. Zor bir süreç olacak ama şu haliyle Ekrem İmamoğlu ve Özgür Özel zora talip gözüküyorlar. Umarım her şeye rağmen burada etkili bir şekilde varlık gösterirler ve bütün rezervlerini, eleştirilerini muhafaza ederek sürece, komisyona ve sürece katkıda bulunmak ve bu sürecin bir Erdoğan süreci olmaktan kurtarılmasını sağlayabilirler. Tabii şu ihtimal çok yüksek, bunu kabul etmek lazım: Her an bir şekilde Erdoğan bunun kendi istediği şekilde gitmediğini gördüğünde bu olayı sabote etmek isteyebilir. O zaman o zamana bakacağız, kimler nasıl cevap verecek. Ama şu haliyle CHP'nin olayın dışında kalması Erdoğan'ın işini kolaylaştırıp süreci zora sokabilir. CHP'nin aktif bir şekilde sürece dahil olması sürecin başarı şansını arttırır ve Erdoğan'ın da istediğini yapma şansını azaltır. Ama her halükarda çok çetin bir olay olacağını kabul etmek lazım.
Polisiye sever misiniz bilmiyorum ama sevin. Ben severim. Çok keyif alırım. Yerli yabancı çok polisiye okurum. Ve bunlardan birisi, bugün ithafım, Türkiye'nin yetiştirdiği en muazzam polisiye yazarlarından Celil Oker. Celil ile biz Boğaziçi Üniversitesi'nden tanışırız. Çok eskidir. Daha onun polisiye yazmadığı dönemlerden tanışırız. Celil reklamcılık yaptı uzun bir süre. Sonra öğretim üyeliği yaptı İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde. Fakat birden Kaktüs Polisiye Roman Yarışması'nda ‘‘Çıplak Ceset’’le 1998'de ödül aldı ve bir baktık Celil aslında polisiyeciymiş. Ve ben hepsini okudum, çok severek okudum. Ancak şunu söyleyeyim, çok kişi bunu bilmez. Bizim Celil'le ilk tanışmamız yıllar önce, galiba işte onun Boğaziçi'nde son senesiydi ya da yeni bitirmişti bilemiyorum. 83 falan olması lazım, 83-84. Ben Boğaziçi'ne yeni girmişim. Bizim Reha Erdem, Galatasaray Lisesi'nden sınıf arkadaşım, Boğaziçi'nde tarih bölümünde okuyor ve bir film çekmeye karar verdi 8 milimetreyle, ‘‘Kimlik’’ adında bir film. Başrolünde Ali Erdemci ile Ayşe Tütüncü oynuyor. Ben de o filmin prodüktörüydüm. Yani prodüktörü dediğim de doğru dürüst paramız yok ama yine de ucuza çıkan çok ilginç bir deneyimdi. Ama film tamamlanamadı. Çünkü film bitmeden Reha Fransa'da okumaya gitti ve final sahnesini çekemediğimiz için film bitmedi. İşte Celil orada tahmin edin ne rolündeydi? Bir tür polisiye idi film ve Celil orada komiserdi, Babacan komiser. Çok yakışıyordu ona. Çok iyi de oynuyordu. Ve gerçekten, hani şöyle bir laf var ya, bu dünya için fazla iyi bir insandı. Celil’i kaybedeli 6 yıl olmuş. Evet, 6 yıl önce kaybettik Celil'i. Müthiş bir insandı. Hep sevgiyle hatırlıyorum. Okumadıysanız muhakkak Celil Oker okuyun. Evet söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
27.07.2025 “Ulus devletçi değil demokratik ulusçuyum” diyen Öcalan’ın “demokratik entegrasyon” önermesi Kürtler için ne anlama geliyor?
25.07.2025 İmamoğlu ve Özel’in süreç hakkındaki kaygıları haklı mı?
24.07.2025 Ekrem İmamoğlu, ifadesini alan Beyaz Toroslu savcıyla tartışmasını ilk kez Ruşen Çakır’a anlattı: “Bana ‘yarın siz Cumhurbaşkanı olursunuz, o zaman siz bizi yargılarsınız’ dedi”
24.07.2025 İmamoğlu’nun manifestosu ne söylüyor, ne söylemiyor?
23.07.2025 Türkiye ile İsrail Suriye’de karşı karşıya gelebilir mi?
22.07.2025 CNN Türk Mazlum Abdi’yi niçin öldürdü?
21.07.2025 Türkiye Lübnan mı olacak?
20.07.2025 Apoculuk ve Fethullahçılık: Benzerlikler ve farklılıklar
19.07.2025 Suriye’deki kaos çözüm sürecini tehlikeye sokabilir
18.07.2025 Şimdi hamle sırası devlette
27.07.2025 “Ulus devletçi değil demokratik ulusçuyum” diyen Öcalan’ın “demokratik entegrasyon” önermesi Kürtler için ne anlama geliyor?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı