İdlib’den sonra Türkiye’de Selefi cihadcılık

06.09.2018 medyascope.tv

6 Eylül 2018’de medyascope.tv’de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gamze Elvan ve Şükran Şençekiçer hazırladı.

Merhaba, iyi günler. Suriye’de İdlib’de muhalefetin son unsurlarının etkili biçimde var olduğu İdlib’de Şam rejiminin büyük bir operasyon hazırlığı içinde olduğu söyleniyor. Bu konuda uluslararası temaslar yoğunlaştı. Yarın Tahran’da Cumhurbaşkanı Erdoğan, Rusya’nın liderliğinde buluştuğunda, herhalde ana gündem maddesi bu olacak. Avrupa tetikte, ABD operasyon ihtimalini eleştiriyor, bunun yapılmamasını istiyor; ama Suriye İdlib’de bir şekilde bir şeyler olacağı kesin, er ya da geç olacağa benziyor ve burayı da Esad yönetimi muhaliflerden temizleyecek gibi gözüküyor. Şu ya da bu zamanda…
Burada tabii birçok soru var: Nasıl bir boşaltma olacak? Çünkü burada muhalif silahlı güçler –ki içlerinde cihadcıların sayısı hayli yüksek– bunlar halkın arasındalar; ayıklama olabilecek mi? Siviller nasıl zarar görecek ve daha önemlisi kaçışlar nereye doğru olacak? İlk akla gelen tabii ki Türkiye: “Kaçan sivil halkın arasında bu cihadcı militanlar da olacak mı? Ve oradan sonra ne yapacaklar? Avrupa’ya mı geçecekler? Türkiye’de mi kalacaklar?” gibi bir dizi soru söz konusu İdlib operasyonuyla birlikte.
Her halükârda bu operasyon bölgede, Irak’tan sonra Suriye’de de IŞİD ve benzeri yapıların etkisinin kırılması, tam anlamıyla yok edilme olmasa da kırılması anlamında son nokta olabilir. Irak’ta da mesela Musul’un ve diğer şehirlerin düşmesinden sonra IŞİD tam anlamıyla sıfırlanmadı, varlığını sürdüğü biliniyor; ama eskisi gibi bir devlet iddiası ortadan kalktı, belirli bir yeri kontrol etme durumunda değil. Şimdi benzer bir olay Suriye’de yaşanmak üzere; zaten Rakka’nın düşmesiyle beraber IŞİD’in devlet iddiasıyla kontrol ettiği yer kalmamıştı. Şimdi, Nusra Cephesi gibi adları değişen, sürekli değişen birtakım örgütler İdlib’de bir şekilde varlık sürdürmeye çalışıyorlar. Orası da muhtemelen er ya da geç onların elinden alınacak.

“Bunlara dokunmama daha mı iyi?” sorusu
Peki; bu olayın dünya çapındaki, küresel anlamdaki Selefi-cihadcı hareketlere etkisi üzerine kafa yoruluyor. Suriye’de ya da Irak’taki operasyonların hepsinde hep şöyle bir soru vardı aslında: “Burada özellikle IŞİD belli bir yeri kontrol ettiği zaman ve kendi iddiasıyla bir devlet inşa ettiği zaman, burada insanlar belli bir hayat sürüyorlar ve belli bir dar alanda, belli bir alanda –her ne kadar Musul çok küçük bir yer olmasa da en azından tanımlı bir yerde– bulunuyorlardı; oradan dışarıya başka yerlere sızması engellenerek onlara böyle bir alan verilerek bir nevi enterne edilmeleri daha mı iyi?” sorusu dönem dönem farklı kişilerce dile getiriliyor.
Şimdi Suriye’de benzer bir durum var; İdlib’de varlıklarını sürdüren örgütler var ve bu örgütlere destek veren insanlar var ve bir de kaderleri İdlib olan, dolayısıyla örgütlere sıcak bakmasalar bile mecburen onlarla beraber yaşayan siviller var. “Bunlara dokunmama daha mı iyi?” sorusunun sorulduğu görülüyor; ama belli ki Şam, dokunmak konusunda kararlı. Eğer Rusya ve İran gibi ana destekçilerinden destek alırsa, bunu bir şekilde yapacak — bütün itirazlara rağmen. Türkiye’nin de bu konuda itiraz ettiğini biliyoruz; ancak engelleme gücü ne kadar olur? Belli değil.

Terörün taşınması
Bu yayının başlığını “İdlib sonrası Türkiye’de radikal İslamcılık” koymamın bir nedeni tabii ki İdlib’e bir operasyon olma durumunda kaçacak olanların, Türkiye’ye kaçacakların –ki içlerinde Selefi-cihadcılar da olacak şu ya da bu şekilde– Türkiye’de neleri nasıl değiştirebileceği sorusu. Bu soru, önemli bir soru. Pekâlâ hiçbir yere gitmeden Türkiye’de de kalabililer — ki içlerinden bazıları zaten herhalde Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı; sayıları diğerlerine göre az da olsa. Ya da Türkiye’yi kullanarak buradan Avrupa’ya gitmek isteyecekler.
Sonuçta İdlib operasyonu Türkiye’nin başına hem yeni bir göç dalgası hem de terörün Suriye’den başka yerlere, Türkiye’ye ve Avrupa’ya ihracı, taşınması gibi bir başka derdi beraberinde getirecek. Bu önemli bir husus. Ama bir diğer önemli husus –bence çok daha önemli bir husus– şu: Bu İdlib olayı eğer tamamlanırsa, operasyon tamamlanırsa, bir şeylerin sonu olacak, bir hayalin, rüyanın sonu olacak; Rakka operasyonu, Musul operasyonu, özellikle IŞİD’e indirilen darbeler belli anlamlarda bir şeyleri sonlandırmıştı; şimdi de İdlib’le beraber artık son nokta, ya da sona yakın bir nokta vurulmuş olacak ve bu, dünyanın her yerinde ve konumuz olan Türkiye’deki İslamcı, radikal İslamcı ya da Selefi çizgideki yapıları nasıl etkileyecek? Bu önemli bir soru olarak önümüzde duruyor.

Doğu Eroğlu’nun kitabının gösterdikleri
İlk akla gelen tabii bu yapılan operasyonların öfkesiyle bunların daha radikalleşerek şiddetlerini, terörlerini Türkiye dahil olmak üzere başka yerlere taşımak istemeleri ve bir şekilde tekrar Irak’a ve Suriye’ye geri dönmenin hazırlıklarını yapmak istemeleri ve bu anlamda Türkiye’nin bir şekilde üs olarak seçilmesi — bu ihtimallerin hepsi var, bütün bunlar söz konusu olacak. Ama bir başka önemli husus bence, moral yönüne baktığımız zaman, Türkiye’de bir süredir çok ciddi bir şekilde güçlenen, Selefi-cihadcı akıma çok büyük bir manevi darbe indirmiş olacak. Bunu özellikle IŞİD’in çok güçlendiği tarihlerdeki yayınlarda sürekli dile getirdim, yayınların öncesinde, Medyascope öncesinde köşe yazılarında dile getirmiştim, “Selefileri Beklerken”, “Selefiler Aramızda” gibi yazılarımla buna vurgu yapmıştım. Daha sonra da, yaşanan değişik olayların ardından buradaki yayınlarda bunu dile getirdim.
Şu anda elimde çok iyi bir kitap var: Doğu Eroğlu’nun, “IŞİD Ağları: Türkiye’de Radikalleşme, Örgütleme, Lojistik” adlı kitabı. Çok çok iyi kitap; gerçekten son yıllarda gördüğüm en iyi gazetecilik kitabı. Hâlâ okumaktayım, yaklaşık 500 sayfa, satır satır okuduğum bir kitap. Bu kitabı okuduğunuz zaman burada Nusra’dan da bir şekilde bahsediyor, ama esas olarak kitap IŞİD ve Türkiye’deki ağaları anlatıyor. Aydınlanmış halleriyle, yani açık kaynaklardan ulaşılabildiği halleriyle –ki bunların bir kısmı cihadcıların kendi yayınları, bir kısmı devlet kayıtları, yani mahkeme dosyalarındaki kayıtlar, bir kısmı da Doğu’nun gidip sahada yaptığı görüşmeler. Kimisi cihadcı, kimisi cihadcı yakını, kimisi görgü tanığı–, bu kişilerle yaptığı görüşmelerden derlenmiş bir kitap ve burada gerçekten Türkiye’nin dört bir yanının sarılmış olduğunu; Selefi-cihadcı ağlarla sarılmış olduğunu, bunların çok fonksiyonel bir şekilde çalıştıklarını, bazı yerlerde – tabii ki Gaziantep, Konya, Adana, özel olarak da İstanbul ve Ankara gibi yerlerde– çok güçlü olduklarını ve Türkiye’den Irak’a ve Suriye’ye çok sayıda insanı sürekli gönderdiklerini, hatta bazılarının gidip geri gelip tekrar gittiğini –buna yarı-zamanlı cihadcılık deniyor–, yaralıların Türkiye’de tedavi edildiğini ve bütün bu hareketliliğin Türkiye’den nasıl organize edildiğini bize anlatıyor.

Selefi-cihadcı akım Türkiye’de kök salmış durumda
Burada adı geçenlerin kimisi tutuklu, kimisi öldü, kimisi belki daha sonra Irak’ta ve Suriye’deki çatışmalarda hayatını kaybetti. Ama bir kısmı yaşıyor ve herhalde Türkiye’de. Ve esas önemlisi, bunların yakın çevreleri, onların etki alanındaki çok sayıda insan, cihadcı düşünceyle haşır neşir durumda. Zaten bu kitapta görüyorsunuz; cihadcı hareket en çok yakın çevreler üzerinden gelişiyor. Mesela bir ailede bir kardeş önce Selefi oluyor, sonra diğer kardeşlerini katıyor ya da çocuklarını katıyor, yakın akrabalarını, okul arkadaşlarını katıyor. Ve böyle yakın çevreler üzerinden gelişen bir hareket var. Türkiye’de, Irak’ta ve Suriye’deki cihadcı harekete katılmış olan, daha önceki Afganistan’ı vs.’yi saymıyorum, son dönemdeki IŞİD saflarında özellikle ve Nusra saflarında da katılmış olan, hayatını kaybeden veya sakat kalan onlarca insan var, belki de yüzlerce insan var. Ve yakınları için bunların büyük bir kısmı bir efsane. Dolayısıyla Türkiye’de gerçekten ekilmiş bir toprak var.
Selefi-cihadcı akım Türkiye’de bayağı bir kök salmış durumda. Ve uzun bir süre, Doğu’nun kitabında da bunu görüyoruz, bu hareket Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ne ve halka karşı çok fazla bir şey yapmamaya dikkat ediyor. Rahatsız etmek istemiyor. Ama daha sonra Kobani başta olmak üzere, YPG ile çatışmalar başladıktan sonra onun Türkiye’deki yakını bilinen –HDP başta olmak üzere– yerlere karşı saldırılar, ardından Türkiye’den IŞİD’e karşı uluslararası koalisyona çok da gönüllü olmasa da verdiği destekle beraber, Türkiye’den kalkan uçakların IŞİD’i bombalaması vs. gibi hususlarla beraber, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni de hedef almış olduklarını görüyoruz — kademeli bir şekilde.

IŞİD’in Türkiye’ye bakışı
Ama devleti doğrudan hedef almasa da, ya da halkı doğrudan hedef almasa da, devleti İslamî jargonla “tağut” yani putperest bir rejim olarak tanımladıklarını, çocuklarını okula yollamadıklarını, kendilerinin askerlik yapmadığını, seçimlerde oy kullanmadıklarını görüyoruz bu kişilerin. Yani bir kopuş yaşayan bir akım söz konusu: Selefi akım. Ve bu Selefi akım Türkiye’de ciddi bir şekilde var. El Kaide daha önce baskındı. El Kaide nedeniyle de Suriye’de Nusra öne çıktı. Ama daha sonra IŞİD domine etti. Şimdi IŞİD’in ve Nusra’nın yediği darbelerle beraber, muhtemelen bir kafa karışıklığı, bir moralsizlik var. İşte burada sorun İdlib’den sonra, İdlib’de bir şey olursa, köklü bir operasyon olursa, bu kafa karışıklığı ve moralsizlik daha mı derinleşecek? Yoksa tam tersine İdlib operasyonuyla beraber yaşanacak olan olaylar Türkiye’deki bu Selefi-cihadcı akımı daha da radikalize edip aktif hâle mi getirecek? Bu soru ciddi bir şekilde önümüzde. İlk akla gelen, bu moralsizleşme, toprak kaybetme, yer kaybetme, güç kaybetme olayının Türkiye’deki kadrolara ve sempatizanlara yansıyacağı ve onların bir müddet atalete kapılacağı şeklinde düşünebiliriz. İlk akla gelen kesinlikle bu.
Ama unutmamak lazım, El Kaide’den sonra IŞİD, belki de IŞİD’den sonra başka bir yapı ortaya çıkacak. Çünkü bu yapının güçlenebileceği bir ideolojik zemin var. Eğer Türkiye’de ekonomik sorunlar bir krize dönüşür ve siyasî iktidarın zaten var olan ideolojik ve siyasî kriziyle iç içe geçerse, bundan en çok istifade edeceklerin başında da herhalde bu Selefi-cihadcı yapılar gelecektir diye düşünüyorum. Gerçekten belirsiz bir durum var; ama yeni bir durum söz konusu olacak. Ve Türkiye’nin kaderinde ya Selefi-cihadcıların daha fazla etkili olduğu bir döneme gireceğiz, ya da etkilerinin azaldığı bir döneme gireceğiz. Ama etkilerinin azalıyor olması, hiçbir şekilde ileride varlık göstermeyecekleri anlamına gelmeyecek.

Cihadcı örgütler yok olur mu?
Bu kitapta çok ilginç bilgiler var. Kitabı bitirdikten sonra IŞİD’le ilgili ayrıca bir yayın yapmayı düşünüyorum. Ama buraya baktığımız zaman da insanların, hele hilafet ilanından sonra, akın akın Suriye’ye, Irak’a gittiklerini, aileler hâlinde gittiklerini –bir savaşmaya gidenler var, bir de yaşamaya gidenler var–, çok sayıda insanın, çoluk çocuk, bir koca ailenin hep birlikte gittiğini, minibüslerle gittiklerini vs. görüyoruz. Çok büyük bir dalga yaşandı ve bu dalgayı medya bize çok fazla göstermedi. Devlet de bunu çok fazla dillendirmek istemedi. Ama bu dalga yaşandı. Şimdi dalga geri çekiliyor. Ama bu geri çekildiği zaman geriye de neler bırakacak sorusu ciddi bir şekilde önümüzde duruyor.
Sanmıyorum ki IŞİD üzerine, El Kaide üzerine çalışan, dünyanın değişik yerlerindeki uzmanlar bu tür operasyonların, ellerinden toprakların geri alınmasının, çok sayıda lider kadrodan insanın ele geçirilmesinin ya da öldürülmesinin bu hareketleri bitireceğini düşünüyor olsun. Bu hareketler kolay kolay biteceğe benzemiyor. Özellikle IŞİD’in ve Nusra’nın lider kadrosuna da tam olarak dokunulabilmiş değil. Tabii ki önemli kayıplar verdiler. Ama velev ki böyle olsun, yine de bu hareketler ya bir şekilde varlıklarını birazcık zamana yayarak tekrar sürdürecekler, ya da başka isimlerle yepyeni birtakım hareketler olarak karşımıza çıkacaklar.
Tabii burada şu hususu özellikle vurgulamak lazım: IŞİD’in Suriye ve Irak’ı toplu hâlde içeren bir Irak-Şam İslam Devleti ilan etmiş olması çok önemli bir dönüm noktasıydı. Ve o devletten geriye hiçbir şey kalmaması da bir anlamda dönüm noktası. Ama bu devletin, IŞİD’in ilan ettiği devletin elinden alınması, bu toprakların elinden alınması, dediğim gibi bu yapıların bittiği anlamına gelmiyor. Hemen yanı başımızda yaşanan bu olaylar bizi birinci derecede ilgilendiriyor. Zaten biliyoruz ki, IŞİD vb. yapılar sadece yanıbaşımızda değil, içimizde de çok ciddi katliamlara imza attılar. Önce HDP’ye yönelik, sonra HDP’ye yakın hareketlere yönelik, en son da turistlere ve Türkiye’de yaşayan her türlü insana –en son Reina baskınında olduğu gibi– saldırılar yapmış olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu tür yapılardan her türlü kötülüğün gelme ihtimalini hep aklımızda tutmakta yarar var.
Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
06.07.2025 İmamoğlu’nu bırakmamak için diğer CHP’li belediye başkanlarını alıyorlar
06.07.2025 Erdoğan çözüm sürecini ateşe atıyor
05.07.2025 Türkiye yolun sonuna mı geldi?
05.07.2025 Erdoğan ve AK Parti’nin son on yılda kazandıkları ve kaybettikleri
04.07.2025 Çözüm sürecinde çözüme doğru
03.07.2025 Bu görüntüler de bu ülkenin hafızasına kazındı
02.07.2025 Yoksa Suriye İsrail’in arka bahçesi mi oluyor?
01.07.2025 Ruşen Çakır’ın Fatih Altaylı ile ikinci söyleşisi: “Kaygım kendim için yok, ülke için çok”
01.07.2025 Edgar Şar: “Türkiye’de rejim değişikliği girişimi var”
01.07.2025 Mümtaz’er Türköne: “Yaşadığımız kriz, ben gitmem krizi”
06.07.2025 İmamoğlu’nu bırakmamak için diğer CHP’li belediye başkanlarını alıyorlar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı