- Başdanışmanı Ahmet Sever, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’den onay almadan söyleşi vermiş olabilir mi?
Sever tarafından dile getirilen sitem ve şikayetlere cevap vermekte zorlananlar bu türden spekülasyonlar yapsalar da, Gül’ü, Sever’i ve ikisinin ilişkisini bilen bazı yazarların da vurguladığı gibi böylesi bir ihtimal kesinlikle mümkün değil. İkili 1990’ların başında Sever Milliyet Gazetesi Brüksel temsilcisi, Gül de Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üyesiyken tanıştı. Sever Türkiye’ye döndükten sonra uzun süre Ankara’da komşu oldular. AKP’nin zaferle çıktığı 2002 genel seçimlerinde (benim kışkırtmamla) Ahmet ile birlikte İsmail Cem liderliğindeki Yeni Türkiye Partisi’nden milletvekili adayı olmuştuk. Yaşadığımız hezimetten sonra medyaya döndük. Ama 2002 sonunda Kopenhag’daki kritik Avrupa Birliği zirvesinin ardından dönemin başbakanı Gül onu başdanışman olarak yanında çalışmaya ikna etti. O tarihten itibaren, yani nerdeyse 10 yıl boyunca Sever, Gül’ün en yakınındaki isimlerden biri oldu ve birçok danışmanın aksine bu süre zarfında Gül’ü siyasi açıdan zor bırakacak herhangi bir tavır, söz veya davranışına tanık olmadık.
Öte yandan dünyanın neresinde olursa olsun bir danışmanın bu derece önemli konularda son derece kritik açıklamaları kendi kafasına göre yapması, “kraldan çok kralcılık”ın da ötesinde bir durumdur ve sonu herhalde kendisi için hayırlı olmaz. Ama aradan geçen süre zarfında Gül’ün Sever’i tekzip etmemiş olması, bu iddianın basit ve asılsız bir spekülasyon olduğunu gösteriyor.
- Sever neden şimdi konuştu?
Bunun iki nedeni olduğunu sanıyorum: 1) Bazı AKP sözcülerinin Gül’ün görev süresi ve yeniden aday olıp olmayacağı gibi konulardaki özensiz konuşmalarının artık bıkkınlık yaratması ki bizim söyleşiyi yaptığımız günün ertesinde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’in sözleri bunu kanıtlıyor; 2) Her ne kadar cumhurbaşkanlığı seçimlerine daha iki yıl olsa da Gül’ün, Erdoğan tarafından çoktan başlatılmış olan 2014 planlamasında devre dışı kalmamak istemesi. Nitekim söyleşinin ardından AKP’liler Gül konusunda daha özenli davranmaya başladı ve 2014 tartışmalarında Gül’ün de ağırlıklı bir faktör olduğu herkes tarafından kabul edilir oldu.
- Gül yeniden aday olur mu?
Cumhurbaşkanlığında başarılı olduğunu düşünen Gül’ün ikinci kez aday olmak istemesi son derece normaldir. Ancak Erdoğan’ın Köşk’e çıkmada kararlı olması halinde adaylıkta ısrar etmeyecektir. Ne var ki cumhurbaşkanlığından sonra ne yapacağına AKP’nin (daha doğrusu Erdoğan’ın) değil kendisinin karar vereceği muhakkaktır. Dolayısıyla bu son iki yılda Gül-Erdoğan ikilisinin kimin hangi görevi üstleneceği konusunda bir mutabakata varmaları gerekecek.
- Gül beklediğini bulamazsa Erdoğan’la mücadele eder mi?
Sever’in çıkışının AKP iktidarından ve özel olarak Erdoğan’dan hoşlanmayan pekçok iç ve dış çevre ve odağın iştahını kabarttığı ortada. Örneğin Ahmet Altan daha ilk günden Gül’ü, son dönemde sert bir şekilde eleştirdiği Erdoğan’ın karşısına çıkarttı ve kendisine açık destek verdi. Halbuki Erdoğan’ı dengeleyen bir Gül olabilir ama ona rakip bir Gül tasviri ancak rüyalarında olabilir. Çünkü Gül ve Erdoğan birbirlerini tamamlayan iki isimdir. Birbirilerinin eksilerini ve fazlalarını bilerek kardeşlik ruhu içinde yıllardır birlikte hareket ettiler. Kritik anlarda aralarındaki sorun ve çelişkileri geri plana itip ortak hareket etmeyi bildiler. Muhtemelen bundan sonra da böyle olacaktır. Üçüncü şahıslara sırtlarını verip birbirleriyle mücadele etmeleri sözkonusu olmaz. Eğer aralarından bir mücadele olursa bunun kazananı olmaz, ikisi de kaybeder.
- Gül’ün arkasında Gülen cemaati mi var?
Öteden beri Gül’ün Erdoğan’a kıyasla Gülen cemaatine daha yakın durduğu iddiası bir efsane olarak siyasi kulislerde dolaşıyor. Bu nedenle Gül’ün Sever üzerinden bazı rahatsızlıklarını dile getirmiş olmasını, AKP hükümetiyle Gülen hareketi arasında MİT kriziyle iyice netleşen gerginlikle birlikte değerlendirenler oldu. Ben de Mehmet Barlas gibi “Gül ile Gülen herhalde bu iddiaya gülüyordur” diye düşünüyorum. Şöyle ki MİT krizinden Erdoğan ne kadar rahatsız olmuşsa Gül de o kadar rahatsız olmuştur. Çünkü Hakan Fidan sadece Erdoğan’ın değil, Gül’ün de göz bebeğidir.
Öte yandan Gül’ün Ahmet Şık ve Nedim Şener olayının daha ilk gününde “vicdanlar rahatsız” diye çıkış yaptığını ve bunun sonucunda efsanevi savcı Zekeriya Öz’ün terfi yoluyla pasifize edildiğini; buna karşılık Erdoğan’ın “bazı kitaplar bombadan daha tehlikelidir” demiş olduğunu da unutmamak gerek.
Kuşkusuz Erdoğan ve Gül’ün birçok kesime olduğu gibi Gülen cemaatine bakışlarında farklılıklar olabilir ama birbirleriyle mücadele etmeleri, üstelik bunu üçüncü şahısları yanlarına veya arkalarına alarak sürdürmeleri ikilinin ortak tarihleriyle hiç bağdaşmıyor.