Fidan'ın istifası: Tabii ki “danışıklı dövüş” değil

14.02.2015 Habertürk

Fazilet Partisi’nin ilk (ve kapatıldığı için son) kongresi 14 Mayıs 2000 günü yapıldı. Bir yanda Milli Görüş hareketinin siyasi yasaklı lideri Necmettin Erbakan’ın adayı Recai Kutan, karşısındaysa yenilikçi Abdullah Gül vardı. Sonuçta 633 oy alan Kutan seçildi. Gül ise 521 oy aldı. Eğer Kutan 15 oy eksik almış olsaydı ikinci tur oylamaya gidilecekti ve böylesi bir durumda, gelenekçilerin de kabul ettiği gibi sandıktan Gül’ün çıkması ihtimali hayli yüksekti.
İki ay gibi kısa bir sürede Erbakan’ın bütün engellemelerine, genel merkez imkânlarından hiçbir şekilde yararlanamamalarına, haklarında çıkarılan bir dizi karalamaya karşın Gül’ün aldığı bu yüksek oy, çok kişiyi şaşırtmıştı. Bunlardan biri de bendim. Yenilikçi hareketi çok önemsememe rağmen Erbakan faktörü nedeniyle Kutan’ın rahatlıkla seçileceğini düşünmüş ve bu minvalde yorumlar yapmıştım.

“MUTLAK GÜÇ” MÜMKÜN DEĞİL

Bu olay, siyasette hiçbir odağın ve kişinin “mutlak güç” sahibi olmadığını kavramamda epey yardımcı oldu. Ancak bazı odakların ve kişilerin iktidarlarına, güçlerine mutlaklık atfetmek her yerde epey yaygın bir eğilim. Örneğin 11 Eylül 2001 terör saldırılarının, “dünyanın patronu” görülen ABD’nin bilgisi dışında, dolayısıyla ona karşı yapılmış olmasını asla mümkün görmeyen çok kişi var.
Dünyadan ve Türkiye’den benzer pek çok örnek gösterebiliriz. Örneğin hâlâ AKP hükümetiyle Gülen cemaati arasındaki topyekun savaşın “danışıklı dövüş” olduğuna inananlar var. Benzer bir durumu Hakan Fidan’ın AKP’den milletvekili adayı olmak için MİT müsteşarlığından istifasıyla birlikte yaşadık. İlk başta herkes bir “Erdoğan planı” olduğunu düşündü, acele yorumlar yaptı. Fakat Cumhurbaşkanı net bir şekilde istifadan rahatsız olduğunu belirtince işler karıştı.
Düne kadar Erdoğan-Davutoğlu ve Fidan’ı birlikte yücelten AKP tabanı ne olup bittiğini tam anlayamadığı için bariz bir bocalama içinde. Tabii ki gözler esas olarak Erdoğan’a çevrilmiş durumda ve onun alacağı pozisyonların AKP’nin yakın geleceğini belirlemesi kuvvetle muhtemel. Fakat Fidan’ın, Erdoğan’ın rızası olmamasına rağmen istifa etmiş ve Davutoğlu’nun da doğabilecek sıkıntıları göze alarak ona destek vermiş olması, işlerin çok da kolay bir şekilde yoluna konulamayabileceğini gösteriyor.

İNANDIRICI DEĞİL

Tam da bu noktada AKP’nin imdadına, dışarından üretilen “danışıklı dövüş” teorileri yetişiyor. İddiaya göre her şey Erdoğan’ın bilgi ve onayı içinde yaşanıyor. Amaç fazlasıyla Cumhurbaşkanı’nın gölgesinde kaldığı söylenen Başbakan Davutoğlu’nun genel seçimlere daha güçlü girebilmesini sağlamak.
Bu iddianın herhangi bir inandırıcılığı olduğunu düşünmüyorum. Öncelikle Erdoğan’ı az buçuk tanıyanlar, rahatsızlığını dile getirdiği açıklamaların “sahici” olduğunu kolaylıkla anlayabilirler. İkinci olarak, Erdoğan’ın bir yol arkadaşının önünü açmak için kendi gücünden feragat ettiğine pek tanık olmadık. Üçüncü olarak, eğer bu bilinçli bir “algı operasyonu” ise, buradaki üç aktörden (Erdoğan, Davutoğlu, Fidan) en az birinin, belki de hepsinin zarar görme ihtimali yüksek ve Erdoğan da böyle bir hata yapmayacak kadar deneyimli bir siyasetçi.
Kaldı ki Erdoğan’ın Davutoğlu’nu seçimler öncesi güçlü kılmak istiyorsa bu tür manevralara hiç ihtiyacı yok. Güçlü bir şekilde yanında durması bile Davutoğlu için tek başına yeterli olacaktır.
Son not: Aslında Murat Yetkin Radikal’de daha ilk günden yaşananların neden “danışıklı dövüş” olmadığı konusunda bizleri aydınlatmıştı. (Paylaşılamayan Fidan, danışıklı dövüş mü?) Ama ondan bir gün sonra, yine Radikal’de Cengiz Çandar siyasi iktidar içinde çatlak olma ihtimalini ciddiye almadığını yazınca (Ciddi olamazsınız!..) tartışmaya dahil olmak kaçınılmaz oldu.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı