Ezgi Başaran: “İsrail veya İran’ın bu işi sabote etme girişimlerinden korkuyorum”

14.05.2025 medyascope.tv

14 Mayıs 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Ezgi merhaba.
Ezgi Başaran: Merhaba merhaba.

Ruşen Çakır: Sen artık bir siyaset bilimi doktorusun, Oxford'da ama hâlâ gazetecisin diyelim. Ve yıllar önce Kandil'de o meşhur geri çekilme basın toplantısını izleyen Türkiye'den gitmiş gazetecilerden birisi de sendin, birisi de bendim, başka arkadaşlarımız da, meslektaşlarımız da vardı. O gün bir umut vardı ve o umut suya düştü. Şimdi yani yaklaşık 12 yıl sonra yepyeni, çok daha farklı, tamamen silahların bırakılması gibi bir olay var. Sen şimdi hem gazeteci olarak bu olayı yıllardır takip ediyorsun, sonra siyaset bilimci olarak da bu konu başlıkların arasında, İslamcılık da çalışıyorsun, Kürt meselesini de çalışıyorsun, bir de tabii her şey bir yana Türkiye Cumhuriyeti vatandaşısın. Ne diyorsun, bugünleri görmek nasıl bir duygu?
Ezgi Başaran: Ben gerçekten çok tarihi bir şey yaşadığımızı düşünüyorum ve 12 Mayıs sabahı uyandığımda gazeteci olarak ya da siyaset bilimci olarak değil, dediğin gibi Türkiye vatandaşı olarak çok çok mutlu oldum. Daha sonra da bir toplantıya katılmak üzere Londra'daydım ve şansıma bu konu, yani Kürt sorunu tartışılıyordu, malum o zaten birkaç aydır Türkiye ile ilgili en önemli konulardan biri. Orada yine yabancı siyaset bilimcileri, sosyologlar, bu meseleyi takip eden insanlar arasında da yani Türkiye'den olmayan uzmanlar arasında da PKK'nın silah bırakmasını umut verecek bir şey olarak değil de, "Niye bıraktı, ne aldı da bıraktı?" filan gibi artık uzmanlıktan bence çıkan şeylerle karşılaştım ve bunu çok yadırgadım açıkçası. Yani bunun sevinilecek bir şey olması ile ilgili bir konsensüs bulamadım. Ne bu batılı olan Kürt sorunu uzmanları arasında ne de daha sonra Türkiye'nin sosyal medyasında böyle bir şey görebildik. Bu anlaşılır tabii ki. En azından Türkiye'deki birçok insanın, vatandaşın, ben de dahil, bu kadar otoriter bir rejimin demokrasi kurumlarıyla ve demokrasi atmosferinde çözülmesi gereken bir sorunun böyle bir iktidar ve böyle bir ortamda nasıl çözülebileceğini insanların anlamaması ve endişe duyması çok normal. Fakat ben bu sürecin başlangıcından itibaren ana aktörün Devlet Bahçeli olması meselesinin muamması üstünde çok düşünüp, insanlarla da konuşarak şu sonuca vardım: Bu başlı başına bir Türkiye'nin güvenlik bürokrasisi de diyebiliriz, istihbarat bürokrasisi de diyebiliriz ve/veya bunların içindeki birkaç önemli kişinin başta Devlet Bahçeli'yi ikna etmesiyle bir aciliyet durumuyla çabucak evrildiğini düşünüyorum. Şimdi hatırlarsak biz bu konuyu Devlet Bahçeli'nin bir anda Ekim ayında çok ileri bir ifadesiyle, Öcalan'ı parlamentoya çağırmasıyla öğrendik. İşte bunun gerisine 3-6 ay koyalım, yani birebir görüşmeler, yani özellikle bu konuyla ilgili, şimdi baktığınız vakit 1 yıldan kısa bir süre içerisinde, 8-9 ay içerisinde 52 yıllık örgütün neredeyse silah bırakması noktasına geldik. Şimdi silah bırakmayı açıkladılar, tabii bu çok meşakkatli bir süreç, bunun detaylarını artık güvenlik ve çatışma çözümü uzmanları ve şeyler daha iyi bilir, bu detaylar bu konu ayrı bir konu. Yani bence siyasetin birebir konusu değil, tali bir konusu. Ama şunu söylemek istiyorum: Bunun içerisinde, senin de hep yayınlarında ifade ettiğin gibi, elbette Tayyip Erdoğan istemese bu olmazdı ama birebir büyük bir coşkuyla ve onun inisiyatifiyle başlamadığını hepimiz gördük, izledik ve anlam veremedik açıkçası. Çünkü 2015'te bu sürecin çökmesinin en büyük sebeplerinden biri zaten elbette Rojava’daki, Suriye'deki gelişmeler ve bunun Türkiye Devleti'nin kırmızı çizgilerinin üstünden geçmesi ve aynı kırmızı çizgilerin daha sonra İmralı notlarında da gördüğümüz üzere Öcalan tarafından da defaatle "Rojava bizim kırmızı çizgimiz" demesi itibarıyla bu 2015'te çöktü bu süreç. Orada bir şey daha vardı, senin de hep söylediğin gibi, Tayyip Erdoğan beklediği sandık faidesini görmedi AKP adına, kendisi adına, bu hesabı boşa çıktı. Dolayısıyla aslında AKP'nin iktidarı kaybettiği ilk seçimdir çözüm sürecinin işlediği süreç, 7 Haziran 2015. Ondan sonra biliyorsunuz çözüm süreci askıya alındı, sonra işte zaten neler oldu hepimiz biliyoruz ve seçim de yenilendi orada Devlet Bahçeli'nin büyük etkisiyle. Şunu anlatmak istiyorum: Yani burada devletin çarçabuk, Hakan Fidan'ın da açıklamalarına bakarsanız bunu acilen ve çarçabuk en azından silahlı çatışmanın unsurlarını ortadan kaldırma dileği var ve Kürt siyasi hareketi de bunu istiyor. Ve Duran Kalkan'ın da, diğer örgüt üyelerinin de veya Öcalan'ın da söylediği aslında zaten buraya evrilmiş bir zihniyet olduğunu anlıyorum ben PKK'nın içerisinde. Ve bunun şöyle bir şey buluşması olduğunu düşünüyorum: Türkiye Devleti'nin Ortadoğu'daki, özellikle 7 Ekim'den sonra gördüğü ve Trump'ın gelmesiyle birlikte de dünyanın genelinde bir düzensizlik ve bir bozgun durumu var. Yani bildiğimiz partnerliklerin, bildiğimiz birlikte yürünen yolların değiştiği, biraz taşların yerinden de oynadığı… Yani "şu büyük resme bakalım" gibi şeylerle sabah akşam dalga geçiyorum ama burada birazcık ciddi manada özellikle Ortadoğu'ya ve Ortadoğu’yu ilgilendiren diğer aktörlerin nasıl bir yer değiştirdiğini, tektonik hareketlenmeler olduğunu görmek lazım. Burada Kürtler, ‘‘Türklerle birlikte yürümeye karar verdik’’ diyorlar tekrar ve bence Türkiye'nin ciddi korkularından bir tanesi İsrail aracılığıyla Ortadoğu'nun yeniden düzenlenmesi meselesi. Yani artık Soğuk Savaş'tan sonra kurulan batı düzeninin de, işte Birleşmiş Milletler, NATO, bunların hepsinin sorgulandığı bir dönemde bana kalırsa Türkiye Devleti elinden geldiği şekilde önlemlerini almaya çalışıyor. Acelenin sebebi de bu bana kalırsa.

Ruşen Çakır: Peki, şimdi ‘‘Bölgesel boyut çok önemli’’ dedin, içeride zaten bu sorunun kendisi çok önemli ve şu anda neredeyse 50 yıldır oluşmuş olan statükoların altüst olacağı bir döneme giriyoruz. PKK silah bıraktığı andan itibaren farklı farklı kurumların, partilerin, devletlerin, istihbarat servislerinin, şunların bunların gündemleri ve dilleri de değişmek zorunda kalacak ve bu aslında birçok kişinin de çok hoşlandığı bir durum değil, çünkü alışılmış bir şey var. Ve buradan hareketle şunu söylemek istiyorum: Bunun olmasını istemeyen çok kişi, kurum ve devlet olacak. Sen bunlardan en çok neyi önemsersin? Yani burada bu sürecin başarıya ulaşması, başarıdan kastım bunun hukuki altyapısının oluşması, Kürt meselesinin çözümü noktasında ileri adımlar atılması, demokratikleşmeye doğru filan. Buradaki en büyük riskler sence içeriden ve dışarıdan ne olabilir?
Ezgi Başaran: Valla beni en çok endişelendiren mesele zaten bu. Yani şimdi, ‘‘Türkiye'de çok sevinçle karşılanmadı ve şüpheyle karşılandı’’ diyoruz ve onların aslında sebebi de işte PKK fesih kararındaki çeşitli tarihi referanslar filan. Halbuki orada daha önemli bir laf var. Yani sen de bilirsin, bu tarz referansları, tarihi referansları yaparak çok fazla konuşurlar. Bunlar ilk kez değil, zaten bütün kuruluş felsefesini anlatmaya çalışıyor orada. Asıl ilgi çeken şey, son paragraflara doğru uluslararası örgütlerin bu demokratik çözümü bozmamasını istiyor. Yani böyle bir şeyi sona doğru, zaten en önemli üç konunun yer aldığı bölüm sona doğru bu bildirgede. Yine Duran Kalkan'ın söylediği bir şey var, işte Medya Haber’e verdiği röportajda; İsrail. Konu İsrail. Yani İsrail dediğiniz vakit zaten Amerika’nın ve Batı’nın bir kolonyal gücü olarak görmek lazım bana kalırsa İsrail'in oradaki şu andaki bütün mantığını. Yani İsrail zaten hem Dürziler hem de Kürtler ve Aleviler açısından şu ana kadar gelmiş geçmiş en Kürt yanlısı hükümet olduğunu iddia ediyor, Netanyahu ve Dışişleri Bakanı. Ve genel olarak, yani İsraillilerin açıkladığı şey, şu anda hep azınlıkları koruma üstüne bir proje ve dış politika çizdiklerini ifade ediyorlar. Bunun tabii diğer devletler ve azınlıkların Osmanlı'nın son dönemindeki gibi bir kullanılması durumu söz konusu olabilir. Fakat tabii PKK örgüt olarak da hem İsrail'in kuruluşu hem de Filistin sorunuyla ilgili, hem de çok solda yer alan bir örgüt olarak, pek İsrail ile, yani bir bağışıklığı var diyelim; ama yine de ciddi olarak, yani her gün olmasa bile en azından Suriye'deki SDF'nin neredeyse haftada bir İsrailli, tırnak içinde, yetkililerle görüştüğünü, yani onların bu işin içine girdiğini öğreniyoruz, biliyoruz. Benim en büyük korkum, yani İsrail'den veya İran'dan veya işte bilemiyorum, yani bu işi provoke etme veya sabote etme ile ilgili girişimlerden çok korkarım açıkçası. Ben Hakan Fidan'ın açıklamalarından da görüyorum, zaten bu hızın sebebi de biraz o anladığım kadarıyla.

Ruşen Çakır: Peki, bir de biraz içeriye bakalım. Sen şimdi dün sosyal medyada bununla ilgili, süreçle ilgili bir şeyler paylaştın ve bayağı bir dayak yedin diye biliyorum.
Ezgi Başaran: Dayak yemek ne kelime, kendimi anlatmaya fırsat, küçük bir alan bulamadım yani. Yani benim söylemeye çalıştığım şey açıkçası, kendini Kürt sorunu uzmanı olarak görüp PKK'ya "Niye silah bıraktın, bu aslında doğru strateji değil" diye uzun uzun anlatan çeşitli gazeteci ve yorumcularaydı lafım. Yani bu biraz bana hadsizlik olarak geliyor açıkçası. Fakat tabii olay… Ya hiç aslında haksız bulmuyorum. Herkesin şüphesi… Yani sen de neredeyse haftada bir kendini söylediğinin anlaşılmadığı bir kıyıda buluyorsun. Yani ben de, çok aslında sosyal medyayı kullanmamak kararıma rağmen, işte bir mutluluğun sonucu bunu yaptım ve ağzımın payını aldım. Ne ‘‘yetmez ama evetçi’’liğim kaldı, hiç hayatımda durmadığım yerlerle ilgili ve yani sicilimde de bulunmayan şeylerle ilgili suçlandım. Bu tabii Türkiye'de normal şartlarda, yani sokaklara çıkıp gerçekten çok sevineceğimiz ve hep birlikte tutunacağımız bir şey. Ama takatsiz, neşesiz, enerjisiz bırakıldığımız, çünkü son 10 yıldır sürekli boğulan, alanı kısıtlanan, demokratik örgütleri yok edilen bir ülkede bunun böyle olması da normal. Kimseyi şüpheci olduğu için suçlayamam. Yani ben de şüpheciyim. Ben sadece bunun çatışma çözümü olarak iyi bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Burada şöyle bir husus var tabii ki; insanlar başından itibaren, özellikle muhalefette olan insanlar ama aynı zamanda Erdoğan'ı destekleyenler de bunun Erdoğan'ın iktidarını pekiştirmek için sahnelenmiş bir oyun olduğunu düşündü. Kimisi kızarak, kimisi memnun olarak düşündü. Ve hatta öyle bir şey de söylendi ki başlarda, biliyorsundur, ‘‘Bu silah bırakma falan hikaye, böyle insanların gündemini değiştirecekler, şu olacak bu olacak…’’ ve ‘‘Kürtlerin desteğini alıp, DEM Parti'nin desteğini alıp seçecekler Erdoğan'ı yeniden, ömür boyu’’ gibi bir şey. Burada tabii en önemli sorun, Türkiye'de otoriter bir rejimin olması.
Ezgi Başaran: Bence birazcık Kürt siyasi hareketini hiç tanımamak ve bence çok küçümsemekle ilgili de bir şey var. Yani şu ana kadar hiç yapmadığı şeyler sürekli olarak Kürt siyasi hareketini suçlamak üzere kullanılıyor. Yani bu kadar böyle, ‘‘oyuna gelecek’’ filan... Sadece Ortadoğu'da değil, bütün sosyal hareketlerin çalışıldığı böyle genel bir bakış açısından da, yani düşünce sistemi ve siyasi olgunluğu ciddi manada sofistike bir örgüt ve bileşenlerinden bahsediyoruz burada. Yani Türkiye devleti de öyle oyuna gelecek filan bir şey değil. Burada bir çatışma çözümü yapılıyor. Buradan faydalanan kimler olabilir? Çoğunlukla gördüğümüz kadarıyla Kürt sivil siyaseti, Kürt siyasi aktörleri fayda görüyor bana kalırsa. Yani 2015'te, 2013'te bir şey deneyimledik. Bence ona bakalım. Bunun faydası AKP'den ve Tayyip Erdoğan’dan çok Kürt hareketine oluyor. Zaten o yüzden bence Erdoğan’ın bunu ilk etapta sahiplenir gibi bir tavrı yok. Yani bence çok hoş, güzel anıları yok Erdoğan’ın bu tarz bir şeyden. Ama şunu da anlamakta güçlük çekiyorum; yani nasıl bir oya devşirilecek, ne zaman devşirilecek, bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Ha bir oyun varsa da şimdi PKK bir fesih iradesini açıkladı. Şimdi bunun hukuki zemini ayarlanmazsa bu insanların tekrar nasıl entegre edileceği gibi hususlar var. Çeşitli insanların serbest bırakılması gibi konular nasıl halledilecek? Bunları fiili olarak değil; hukuken, formal olarak bunun zemini hazırlanmadığı sürece bu gerçekleşmez ki. Şimdi bu gerçekleştikten sonra da bir Demokles’in Kılıcı gibi, bütün demokrasi, bütün Türkiye halklarının üstündeki terör baskısından kurtulunmuş olacak. Yani bunu tabii şu anda söylediğim zaman… Sen de fazla optimistlikle suçlanıyorsun. Yalnız bunu optimistlikle değil, yani ‘‘o olursa, bu olursa’’ filan gibi çok uzun bir yolun başını anlatmaya çalışıyorum ben de. Sen de öyle... Yani bu sonuç itibarıyla bir başlangıç ve ben kimsenin oyuna geldiğini düşünmüyorum. Sadece demokrasi beklentim de yok kısa vadede benim. Yani bu çıkar; ama iki tarafın da çıkarlarının örtüştüğü bir konjonktür içerisindeyiz Ortadoğu ve dünyada. Bunu çarçabuk halletmek... Bu, Türkiye Cumhuriyeti'nin çeşitli zamanlarında oldu zaten. Yani Özal da bunu yapmaya çalıştı, 2013'te de denendi. İlk kez bu çıkarlar örtüşmüyor; çoğunlukla örtüşüyor zaten. Ama şu anda bir aciliyet kesp etti devlet gözünde. Ve buna da örgüt içerisinde de kendi olgunlaşması itibarıyla, bence Suriye'deki kazanımları ve deneyimlerini de temel alarak bu ikisinin örtüştüğü zamanlardan birindeyiz. Bu zamanı en azından çatışma çözümü olarak PKK'nın ve bileşenlerinin silahsızlanması konusunun acilen bir seçim ve sandık cevabı olabileceğini pratik olarak bana biri anlatsın. Yani nasıl olacak bu? Yani seçimler Türkiye'de kesinlikle bir eşit düzlemde gerçekleşmese bile, belirgin olmayan çıkar ilişkisinin al-ver ilişkisine çok uygun olmayan, sürprizlerle dolu süreçlerdir. Yani kim diyebilir ki bu iş olduğunda bütün Kürtler gidip Erdoğan'ı başkan seçtirecek? Bu nasıl olacak, ben anlamadım.

Ruşen Çakır: Evet, ben de merak ediyorum ama bu tartışmalar bitmeyecek.
Ezgi Başaran: Ama anlatamıyoruz. Şunu söylemek istiyorum yalnız: Kült bir noktaya geliyor bu program benim açımdan. Yani senin podcast’lerinle gün başlıyorum. Ve özellikle de "Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler" diye bitiriyorsun ya… Bence Ruşen, yani bir kült, mükemmel. Benim de yani bu konuyla ilgili söyleyeceklerim bu kadar.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Ezgi yayınımıza katıldığın için.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
18.05.2025 İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: ”Önleyici barış”
18.05.2025 Trump cihatçıları seviyor
16.05.2025 Nereden çıktı bu Süleymancılar?
16.05.2025 Allah nurunu böyle mi tamamlayacak?
15.05.2025 Bir EİTÖ (Ekrem İmamoğlu Terör Örgütü) eksikti!
14.05.2025 Transatlantik: Trump Körfez'de | Ukrayna krizi için İstanbul zirvesi
14.05.2025 Yoksa Ekremci mi oldum?
14.05.2025 Muhalefet ve iktidar neden CHP’ye yükleniyor? | Sezgin Tanrıkulu anlattı
14.05.2025 Ezgi Başaran: “İsrail veya İran’ın bu işi sabote etme girişimlerinden korkuyorum”
14.05.2025 Alper Taş: “Erdoğan, Bahçeli ve Öcalan’ın insafına, niyetine kalmış bir süreç yaşayacağız”
18.05.2025 İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: ”Önleyici barış”
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı