Erdoğan kadınlar ile kazanıyordu, kadınlar olmadan kaybedeceğe benziyor

26.03.2023 medyascope.tv

26 Mart 2023’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Şunu açık söyleyeyim: Cuma gününden beri hâlâ anlayabilmiş değilim; Erdoğan ilk başta denemişti, sonra olmayacak gibiydi –sanki içeriden gelen tepkilerle bozulmuş gibiydi–, ama cuma günü Yeniden Refah Partisi’ni Cumhur İttifâkı’nın bir parçası yaptı. Ona da ek olarak HÜDA PAR, Cumhur İttifâkı’nın içinde yer almayıp AKP listelerinden seçime girme karârı aldı. Onun dışında HÜDA PAR seçimlere girmeyecek. Bunu yaptığı zaman Erdoğan ne elde edecek ve ne kaybedecek? Bu hesabı yapıyorum — daha önce de yapmıştım, şimdi de yapıyorum, hele bu saatten sonra: Açıkçası kârdan çok zarar gözüküyor. Birçok açıdan böyle. Meselâ HÜDA PAR’ın Hizbullah’la ilişkisi meselesi. Erdoğan’a bu sorulduğu zaman, “Yöneticileri bunu reddediyor; yerli ve millî bir partimizdir” dedi; ama Erdoğan da çok iyi biliyor ki HÜDA PAR Hizbullah’ın mîrâsı üzerinden siyâset sahnesinde olan bir yapı. Bunun yanlış-doğru olması tartışması değil; ama bir realite olarak HÜDA PAR’ı konuşuyorsak, Hizbullah’ı bir şekilde konuşmamız lâzım. Bununla yüzleşmemiz lâzım. Hizbullah denince de tabiî ki domuz bağları, İzzettin Yıldırım, Konca Kuriş, çok sayıda sivil vatandaş, kendi içerisinden isimler, birtakım dindar şahıslar ve en son Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve koruma polislerinin öldürülmesi... Bütün bunları biriktirmiş bir örgütten bahsediyoruz. Bunu Erdoğan dâhil etti. Olayın bir yönü bu; yani HÜDA PAR’ın Hizbullah’la ilişkisi. Bir diğer yönü de HÜDA PAR’ın Kürt meselesine bakışı. Bu anlamda baktığımız zaman, HÜDA PAR’ın özellikle ittifaktaki MHP ve BBP’yi hayli rahatsız edebilecek birtakım çıkışları var. Bunları MHP’lilerin her biri pekâlâ Kürtçü, bölücü olarak niteler. Bunu da kattı. Bir diğer yönü de HÜDA PAR’ın programında öne çıkan yönlerden birisi de, kadın meselesinde kadınların elde ettiği hakların önemli bir kısmını gasp etme perspektifi. O anlamda HÜDA PAR gerçekten dikkat çekiyor. Bu üç husus birden öne çıkıyor.
HÜDA PAR ne getirecek? Güneydoğu’da belli bir oy getirecek. Çok fazla olur mu bilemiyorum. Şu âna kadar girdiği seçimlerden aldığı oylar ortada. Ama diyelim ki Güneydoğu’da, Diyarbakır’da, Mardin’de, Batman’da fazladan milletvekili çıkarmasını sağlayacak. Ama bunlar da zâten anlaşıldığı kadarıyla AKP listelerinden giren HÜDA PAR’lılara verilecek. HÜDA PAR’ın Meclis’te temsil edilmesini sağlayacak AKP. Çok fazla bir getirisi olacağı kanısında değilim. Tabiî ki cumhurbaşkanlığı seçiminde de Erdoğan’a destek verecekler, ama Cumhur İttifâkı’na dâhil olmadan da, milletvekili seçimlerine dâhil olmadan da Erdoğan’ı destekleyeceklerini zâten biliyorduk, îlân etmişlerdi. Îlân etmeseler bile vereceklerdi.
Şimdi, Yeniden Refah’a geldiğimiz zaman biraz daha farklı. Yeniden Refah Partisi belli bir oyu olan bir parti. Yani çok yüksek değil; ama yükselme trendinde olduğu söylenen, kamuoyu araştırmalarında gözüken bir parti. Meselâ Millet İttifâkı’nda yer alan Saadet Partisi’nden, Gelecek’ten ve belki de DEVA’dan daha fazla oy alma potansiyeli olan bir partiydi ve buradan oy gelebilir. Yeniden Refah’a kimler yöneliyordu? Özellikle AKP’den rahatsız olan birtakım dindarlar, ama aynı zamanda da Millet İttifâkı’yla, CHP ile yan yana durmayı kabullenemeyenler gidiyorlardı. Yeniden Refah’ın içerisinde belli bir ölçüde Erdoğan karşıtlığı da var. Bunu Fatih Erbakan değişik meselelerde dile de getirmişti. Ama belirleyici özellik bu olmayabilir. Sonuç olarak Yeniden Refah’ın katılmasıyla berâber Erdoğan milletvekili seçimlerinde belli bir oy artışı yaşayabilir. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde de Fatih Erbakan 100 bin imzâyı yakalayacak gibiyken bu olaylar oldu. Ondan sonrasını öğrenemedik tabiî ki. Sonuçta Erdoğan lehine o yarıştan da çekilmiş oldu. Ama Fatih Erbakan’ın çekilmiş olması Erdoğan’ın birinci turda kazanmasını sağlayacağa hiçbir şekilde benzemiyor. Ama bir yanda da Erdoğan’dan birtakım şeylerin gitmesine yol açabilir. İşte burada yine HÜDA PAR’daki olayın aynısıyla karşılaşıyoruz: Kadın meselesi. Bu parti, Yeniden Refah Partisi, açık bir şekilde baktığımız zaman, kadınların kazanımlarına karşı, İstanbul Sözleşmesi’ne zâten karşı çıkmışlardı ve bu anlamda sözleşmeden çıkıldığında memnun oldular; ama onun ötesinde de kadınları korumaya yönelik yasalara çok ciddî muhâlefet ediyor ve en önemli gündem maddelerinden birisi hâline getiriyor. Nitekim Yeniden Refah Partisi gündeme geldiği zaman da bu konu gündeme geldi. Önce Bakan Derya Yanık, ardından AKP Grup Başkanvekili Özlem Zengin bu konunun kırmızı çizgileri olduğunu söylediler ve tavır aldılar. Bayağı bir kriz çıktı. Linç edildiler. Çok ciddî bir lince marûz kaldılar. Özellikle Özlem Zengin neye uğradığını şaşırdı, bunu da söyledi. İktidar kanallarında çıkıp bunu anlattı. Ve Yeniden Refah’ın çekilmesiyle berâber, “Herhalde kadın meselesinde Erdoğan âilesinden birtakım kadınlar da devreye girerek bu olaya engel oldular” diye düşündük — ki bu tartışmanın ciddî bir şekilde yapıldığını biliyorduk. Ama ne olduysa oldu, sonuçta kadınlar kaybetti. Çok açık bir şekilde bugün –kızacaklardır, ama açık bir şekilde söyleyelim– kadın hakları düşmanlığında önde gelen iki parti iktidar koalisyonunun önemli bir parçası hâline geldiler. Son dakikada oldu bu. HÜDA PAR ve Yeniden Refah Partisi. Bu nasıl olacak? Bunu nasıl îzah edecekler? Şöyle diyecekler tabiî ki: “Kadın meselesi gündeme gelmedi. Bunun pazarlığı yapılmıyor. Yasaya dokunulmayacak” vs.. Ama biliyoruz ki şu anda temel özelliklerinden birisi kadın haklarına düşmanlık olan iki parti iktidâr koalisyonunun parçası hâline geldiler ve muhâlefetin eline de çok elverişli bir koz verdi Erdoğan. Bu anlamıyla –başta dediğim gibi– nasıl yaptığına hakîkaten anlam veremiyorum. Neden?
Özel olarak Millî Görüş hareketinde, genel olarak İslâmî harekette kadının önemi çok bârizdir. Bu konuda çalışmış bir gazeteciyim, bir kitabım var: Direniş ve İtâat. İki İktidar Arasında İslâmcı Kadın diye. Orada çok sayıda kadınla görüşerek ve o âna kadar yaşanan olayları, özellikle başörtüsü direnişini mercek altına alarak bir kitap yazdım ve bu kitapta şunu söyledim: “İslâmî harekette en büyük çileyi kadınlar çekti. İslâmî hareketi en çok kadınlar taşıdı ve İslâmî hareket bir erkek hareketidir”. “İki iktidar arasında İslâmcı kadın” derken, bir taraftan o dönemde var olan siyâsî iktidar –başörtüsünü yasaklayan vs.– bir diğer yanda da İslâmî hareket içerisindeki erkek egemen iktidârın arasında kalan bir kadın hareketi ortaya çıktı dindarlar arasında, dindar kadınlar arasında. Daha sonra Refah Partisi’nin yerine kurulan partilerin, Fazilet’in, Saadet’in, ama aynı zamanda da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin taşıyıcısı oldu bu kadınlar. O günleri hatırlayanlar, yaşayanlar bilir; kapı kapı dolaşırdı Refah Partili kadınlar. En çok onlar dolaşırdı. Daha önce evlerine kapanan, İslâmcı ideoloji gereği evlerine kapatılan kadınların daha sonra siyâsî alana, kamusal alana çıktığını gördük. Bu sâdece Türkiye’de olmadı. Birçok yerde, Ortadoğu’da da Asya’da da İslâmî hareketler bunu yaptılar. Kadınları, özellikle orta sınıftan kadınları siyâsî alana soktular. Türkiye’de sâdece orta sınıflar değil, Anadolu’da özellikle daha alt gelir gruplarından kadınların da dâhil olduğunu gördük. Hattâ sâdece eğitimliler değil, az eğitimli olanlar, hattâ hiç eğitimi olmayanlar, yaşlı kadınlar bile bu harekette seferber oldular. Ve bu seferberliğe ek olarak hak ettiklerinin çok azını alabildiler. Hareketin içerisinde milletvekili olarak ya da bürokrat olarak, bakan olarak kendilerine genellikle sembolik yerler verildi. Belediye başkanı olarak çok çok az alan açıldı kadınlara – ki Refah Partisi'nin, daha sonra da Adalet ve Kalkınma Partisi’nin çok sayıda belediye başkanı oldu; ama kadın belediye başkanı parmakla gösterilecek kadar az. Buna rağmen kadınlar yine de bu hareketi taşıdılar. Hâlihazırda da, şu anda AKP’den yaşanan kopuşlarda kadınların nispeten daha az koptukları yolunda bir gözlemim var. İçeriden olanlar bunu daha iyi bilebilirler.
Erdoğan’a yönelik bir bağlılıkları oldu, özellikle dindar kadınların. Ama şimdi bu son olayla birlikte, Erdoğan tabiî ki bunu asla kabul etmeyecektir ama sonuçta kadınların haklarını gasp etmeyi en temel ilkeleri olarak kabul eden iki partiyi şu ya da bu nedenle yanına aldığı için, o kadınları da kaybetmeyi göze almış durumda. Bu seçimler tamâmen aritmetik üzerinden gidiyor, biliyoruz. Hesap olarak bakıldığı zaman bence yanlış bir hesap. Eğer muhâlefet bunu sâkin bir şekilde işleyebilirse, Cumhur İttifâkı’nın kadına bakışını net bir şekilde gösterebilmesi hâlinde zâten Erdoğan’ın kazanma şansı bence kalmaz. Kadınlar eğer tereddüt ederse, hevesleri kaçarsa, sandığa gitmekte ve başkalarını sandığa götürmekte eskisi kadar heyecan duymazsa, Erdoğan için siyâsî anlamda tam bir felâket olur. Şu hâliyle bakıldığı zaman, Erdoğan kadınları kaybetmek üzere. Kendi partisine destek veren, kendisine oy veren, kendi partisinde değişik yerlerde görev yapan kadınları kaybetme riskiyle karşı karşıya. Ne uğruna? Diyelim ki 2-3-5 puan daha fazla oy alabilme uğruna. Ama bugün biliyoruz ki Türkiye Cumhuriyeti’nde aktif seçmenlerin yarıdan fazlası kadın. Ve muhtemelen yapılan birtakım kamuoyu araştırmalarında da gözüküyordur, şu anda önümde yok, ama AKP’nin oy aldığı kesim içerisinde de kadınların oranı hayli yüksek. Dolayısıyla çok riskli bir şey yapmış durumda Erdoğan. Ve bunu yaparak, kadınları bir şekilde –asla kabul etmeyecektir ama– karşısına alarak kendi kurmuş olduğu bir iktidârı kendi elleriyle de sonlandırmış olacak.
Önümüzdeki günlerde içeriden birtakım seslerin daha fazla çıktığını göreceğiz. Ama bakmamız gereken en önemli husus, tabiî ki onlar olayın bu yönünü örtmek isteyecekler, bunun tamâmen pazarlık sonucu yapılmış bir ittifak olduğunu söyleyecekler, olayın kadın hakları karşıtı bir politik bağlamı olmadığını söyleyecekler; ama var. Bunu hiç kimse, yani bir Yeniden Refah Partili’ye ilk sorulduğunda, “Zâten biz bunu söyledik ve kabul ettiler” demişti bir parti yöneticisi. Sonra, “Yok, böyle bir şey olmadı” dediler. Hattâ bir ara dediler ki: “Ya, biz pazarlık filan etmiyorduk ki, sadece öyle bir hâl hatır soruldu” dediler. Ama şimdi, çok ciddî bir pazarlığın olduğunu gördük. Kaç milletvekilliği alırlar, eğer Erdoğan seçilirse kaç bakanlık, belki de cumhurbaşkanlığı yardımcılığı teklif etti vs. bunlar ayrı bir husus. Ama buradaki esas pazarlığın, özellikle Yeniden Refah’la ve aynı zamanda da HÜDA PAR’la pazarlığın kadın hakları üzerinden olduğu, bugün olmasa bile yarın olacağı âşikâr.
Eğer muhâlefet, özellikle de kadın meselesine hep sâhip çıkmış bir siyâsetçi olarak Meral Akşener bu konuyu gerçekten düzgün bir şekilde sâhiplenirse, kampanya boyunca düzgün bir şekilde dile getirirse, işte o zaman Erdoğan’ın beklediğinden daha büyük bir yenilgi yaşayacağına şâhit olabiliriz. Tek başına bu partileri kattığı için yaşayacağı bir sonuç olmayacaktır bu. Parti içindeki, kadın haklarını savunma iddiasındaki, başta kadınlar ve bir kısım erkeğin de nasıl bir tepki vereceği önemli olacak burada; ama onun dışında genel olarak toplumda kadınların duruşu önemli olacak ve özel olarak da muhâlefet partisinin, özellikle de yine Meral Akşener’in tutumu belli olacak. Çok büyük bir yanlış yaptığı kanısındayım Erdoğan’ın. Bu yanlışın, bir yenilgiyi engellemek için yapılan, ama yenilgiyi daha mutlaklaştıran bir yanlış olma ihtimâli bence çok yüksek. Evet, söyleyeceklerim bu kadar. İyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
06.10.2024 Özgür Özel üzerine bazı gözlemler ve notlar: Pirinç/bulgur paradoksu
29.09.2024 Bir yok edici melek olarak Erdoğan
27.09.2024 Özgür Özel, New York Türkevi hakkındaki rüşvet iddialarını niçin yalanlamış olabilir?
25.09.2024 Transatlantik: İsrail Lübnan’da ne planlıyor? S-400 sorunu çözülüyor mu? Erdoğan’ın Kıbrıs çıkışı
23.09.2024 Ruşen Çakır’la Hafta Başı (3): Narin Güran cinayetinde yaşananlar - Esad ve Erdoğan görüşecek mi? - Gelecek ve DEVA birleşiyor mu?
22.09.2024 Erdoğan ile Esad buluşmasını beklerken
20.09.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile “Haftaya Bakış” (232): 4. madde tartışmaları - İsrail-Hizbullah savaşı - CHP içi tartışmalar
18.09.2024 Transatlantik: İsrail’den Hizbullah’a siber saldırı - Trump’a ikinci sûikast girişimi - ABD Irak’tan çekiliyor
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
13.09.2024 Haftaya Bakış (231): İmamoğlu-Yavaş rekabeti - Narin Güran cinâyetinde tutuklamalar - Genç teğmenler krizi
06.10.2024 Özgür Özel üzerine bazı gözlemler ve notlar: Pirinç/bulgur paradoksu
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı