Erdoğan-Gülen savaşı - hasar tespit raporu - 12

02.06.2016 medyascope.tv
Lire en Français

Merhaba iyi günler. Fethullah Gülen cemaatiyle Adalet ve Kalkınma partisi arasında süren savaşı bir ara dökümünü yapmak istiyorum. Beni takip edenler bilir, önce gazetede, daha sonra Medyascope üzerinden hasar tespit raporları çıkartıyorum. Şu anda 12cisini yapıyorum. Birtakım notlarım var, ama bu notlardan önce şunu söylemek lazım. Baştı başına bir hasar tespiti Anadolu Ajansı çıkardı. Anadolu Ajansı 2014ten bu yana, FG cemaatine yönelik olarak – onlar FETÖ olarak adlandırıyorlar, biliyorsunuz Fethullah Gülen Terör Örgütü diye adlandırıyorlar -  yapılan operasyonlarda 4011 kişi gözaltına alındı ve bunlardan 820 kisinin tutuklandığını söylediler, bu çok büyük bir rakam ve yine AA rakamlarında çok daha çarpıcı bir olay var, o da sırf bu senenin Mayıs ayında, yani geçtiğimiz Mayıs ayında, 865 gözaltı oldu ve 193 tutuklama, çok yüksek bir oran bu ve bu da gösteriyor ki operasyonlar giderek tırmanıyor. Ülke çapında yapılıyor operasyonlar, sadece İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerle sınırlı değil. Anadolu'nun her yerinde G cemaatine yönelik çok ciddi operasyonlar yapılıyor 865 kişi bir ayda gözaltına alındıp, bunun 193ünün tutuklanması, neredeyse dörtte biri denebilecek bir rakam. Bu çok yüksek rakamlar. Mayıs ayındaki bu gözaltı ve tutuklama sayısı önümüzde günlerde daha da artacağının işareti.
Burada yapılan operasyonlar, Cemaat'in özellikle mali kaynakları kurutmaya yönelik çok ciddi operasyonlar olduğu görülüyor. Biliyoruz ki, birtakım şirketlere el konuldu, gazetelere el konuldu, televizyonlara el konuldu, kayyum atandı, bazıları kayyum atanmasıdan sonra battı, çok kişi işsiz kaldı, Cemaat'e yakın olan insanlar işsiz kaldı. Ama bitmiyor, biteceği de benzemiyor, açıkçası. Bu savaş kolay kolay bitmez. Cemaat'in kazanma ihtimali, şu aşamada hiçbir şekilde olmazsa bile, hükümetin de bunu mutlak bir şekilde kazandığını ilân etmesi de mümkün olmadığını düşünüyorum. Bu konuda birkaç tane notumu aktarmak istiyorum, gözlemimin ve notlarım aktarmak istiyorum. Ama şunu söylemem izin verin : Bu Fethullah Gülen cemaatine yönelik operasyonun yarısı, üçte biri; hatta dörtte biri 28 Şubat sürecinde yaşanmadı. Türkiye'de laiklik iddasındaki herhangi bir hükümetin İslami olarak bilinen, dindar olarak bilinen bir yapıya, ya da yapılara karşı bu derece büyük operasyonla yıllardır Türkiye tanık olmuyordu. Burada tabi ilginç olan yapanında İslami camia içerisinde olmasıdır. Başka türlüsü mümkün olamazdı, ve bunun etkisi çok büyüktür, çok büyük. 
Şu anda, bunu çok görmüyor olabiliriz, ama bu uzun vadede, orta ve uzun vadede Türkiye'deki genel İslami camiada, mahallede çok büyük travmalara yol açacak. Bir olay, hadise içerisinden geçiyoruz ve bitmek bilmiyor. Neden biteceği de benzemiyor? Birçok nedeni var. Birincisi, olay çok kişisel bir şekilde gidiyor. Bu olay, Tayyip Erdoğan'ın bir meselesi gibi, Tayyip Erdoğan'ın etrafında, onunla beraber Cemaat'te mücadele etme iddasındaki devlet görevlileri, siyasetçiler, birtakım "kanaat önderi" denebilecek isimler, gazeteciler vb. var ama bunların hiçbirisinin Tayyip Erdoğan kadar bu olayı ciddi, samimi bir şekilde üstlendiğini görmüyoruz. Tayyip Erdoğan zaten buna bu kadar kişiselleştirmesinde en önemli nedeni 17-25 Aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonlar, tabi ki, doğrudan kendisi ve ailesi hedef alan. 
Şimdi, şöyle bir olay var. Cemaat ile hükümet işbirliği yaptığı yıllar boyunca, hükümete yakın olan, hükümetin içinde olan, AKP'nin içinde olan ama Cemaat'e mesafeli bakan insalar vardı, bunları tanıyorduk, görüyorduk. Çünkü o dönemlerde, Cemaat benim gibi insanları da kendisi düşman belli ediği için. O tartışmada, çok az sayıda AKP içerisinde insan, kişi, yetkili/yetkisiz, etkili/etkisiz kişi Cemaat'in savaş açtığı insanlara yakın durabiliyordu. İlginç bir olay, bu benim kişisel bir gözlemim: Burada Cemaat'e mesafeli duran, veya mesafeli durduğu için Cemaat tarafından sevilmeyen AKP'ye yakın isimlerin büyük bir kısmını şimdi, cemaatçı gibi bir damga vuruluyor. Çünkü bu isimler şu andaki savaşa da mesafeli duruyorlar. Bu ilk aklıma gelen, eski Adalet bakanı Sadullah Ergin'dir. Sadullah Ergin, çok güvendiğim birisidir, Sadullah Ergin'den cemaatçi gibi bahsetti, ki de o dönemden Sadullah Ergin ile yaptığımız sohbetleri hatırlıyorum, Sadullah Ergin, Cemaa'te mesafeli olan, hükümetin Cemaat ile girmiş oldu ittifaka şüpheyle bakan birisiydi, kuşkuyla bakan birisiydi. Ama şu anda, bu paralel avına angaje olmadığı için, onun ve ona benzer birtakım insaların, cemaatçı, paralelci olarak adlandırıldıklarını görüyoruz.
Bu zaten şu anda, hükümetin, Tayyip Erdoğan Cemaat'e karşı yürüttüğü  savaşın en büyük zaaflarından birisi. Şu anda, bu savaşta, en önde gibi görünen, en cengaver gibi gözüken insanları büyük bir çoğunluğunu biz, Cemaat ile ittifak zamanında, Cemaat'ın en yakınında, içli dışlı, şu anda hapiste olan ya da kaçak olan savcılarla polislerle sürekli muhabbet içerisinde olan olduklarını biliyoruz. Burada bir samimiyetsizlik var. Bu çok net. Olayı içerisinden bilen insanlar için, yakından gözlen insanlar için bu samimiyetsizlik çok net.
Bir diğer husus, Cemaat'e karşı mücadelede, mesela Latif Erdoğan, Hüseyin Gülerce gibi isimler öne çıkıyor ve Cemaat karşıtı propagandayı bunlar yapıyor. Bu da bu mücadelenin, yada savaşın Cemat'e yönelik savaşın, en büyük handikaplarından birisi. Bu tür itirafçı kişiler, dün ne kadar Cemaat'e angaje oldularsa, şimdi aynı ölçüde, ve daha abartılı bir şekilde Cemaat düşmanlığına angaje olmuş kişiler. Bu kişilerin önlerinde, ön saflarında yer aldığı bir savaşın başarılı olma, mutlak anlamda bir başarı ulaşmak şansını, ben açıkçası görmüyorum. Bu kişilerle yapılan savaşın zaten ahlaki anlamında çok ciddi bir sorunlar taşıdığını da kabul etmek lazım. 
Bir diğer husus, sahici bir hesaplaşma yapılmıyor. Cemaat ile niye mücadele ediyor? Cemaat'ten şikayet ne? Tamam, paralel devlet yapılanması vb., ama bunu biraz daha açması lazım insanlara. Açmıyorlar, açamıyorlar, çünkü açtıkları takdirde, kendi suç ortalıklar ortaya çıkacak. Yani şu anda görüyoruz, Ergenekon, Balyoz vb. bütün dosyalar kapatıldı ve bunlardan tamamen Cemaat suçlanarak ve Cemaat'e bağlı polis şefleri ve yargı mensupları suçlanarak bu olaylar kapatılmak isteniyor, ama o dönemler yaşıyan hepimiz biliyoruz ki o dönemde, "ben bu davanın savcısının" deniyen bir kişi, siyasetçi, bugünki Cumhurbaşkanı ve Cemaat'e karşı savaşı da o yürütüyor. Dolaysıyla, burada, çok ciddi bir sorun var. O yıllarda, Cemaat ile AKP hükümetiyle işbirliği sırasında, neler oldu, niçin oldu? Bunların anlatılması lazım.
Sık sık sölediğim bir şey var: Devletten, temizleme yapılıyor, tamam. Bu çok kolay yapılıyor, çünkü temizlenen kadroları zamanında oraya alanlar, bugün onların temizleyenler, temizlemeye çalışanlardır. Yani, Cemaat'ın bugün devletin her kademesinde, bu kadar çok sayıda etkili yerde kadrosu yerleşmiş olması AKP'nın bilgisi ve onayıyla olmuştu. Şu anda onlar temizleniyor, ama temizlenenlerin yerine koyacak insan bulmakta çok zorlanıyorlar. Bu anlamda da, özellikle ülkücü kökenli kişilerle bir yakınlaşma olduğunu duyuyoruz, ama Cemaat'in boşalttığı devlet içerisinde kadroları tamamlamıyla doldurmaları çok mümkün değil. 
Olayın başka bir yönü: Yurtdışında da  sürüyor bu savaş, biliyorsunuz. Cumhurbaşkan'ın Afrika'ya sık sık gitmesinde de, Cemaat'ının oradaki eğitim faaliyetlere alternatif yaratma var. Onların önünü kesme var, Afrika'da çünkü Cemaat çok güçlü, biliyoruz. Bu konuda birtakım şeyler yapılıyor. Devlet imkânlarıyla, schuss yapılmaya çalışılıyor. "Tamam, o okullara izin vermeyin, biz size okul açalım" vb., veya kültür merkezler açılıyor. Ama şunu unutmamak lazım: Hiçbir şekilde devlet imkânlarıyla yapılan bu okullar, yapılması düşünen bu okullar, bu faaliyetler, hiçbir şekilde Cemaat'in faaliyetleriyle yarışabilecek noktada değil; çünkü çok net bir şey var: Cemaat oraya sadece insan yollamıyor. Oraya, oralara, bir dava gibi giden insanlar, fedakarlık yapan insanlar yolluyor. Devletin ise yollacağı insanlar, bir iş olarak oraya gidecektir ve olayın dava boyutu çok geride kalacaktır, ve eşitsiz bir savaş var. Ama yine de şunu kabul etmek lazım: Devlet, dünyanın dört bir tarafında Cemaat'i köşeye sıkıştırmayı çalışıyor. Kısmen başarılı olduğu yerler var, ama büyük ölçüde başarılı olamadığını, veya etkisiz kaldığını, Cemaat'in etkisini sıfırlamasının belli bir yerden sonra çok mümkün olmadığını göruyoruz.
Şimdi Cemaat, büyük ölçüde parasal kaynakları budandı, çok sayıda insan gözaltına alındı, tutklandı. Yurtdışına gidenler var, çok duyuyoruz, özellikle Cemaat'e mâli imkân sağlayan insanların içerisinde yurtdışına gidenler olduğunu biliyoruz. Ama bir diğer husus da şuydu: Cemaat doğrudan kendi mensubu olmamakla birlikte kendisine destek veren çok sayıda insan, çevreye ulaşabiliyordu. O çevrelere artık ulaşamıyor. Artık Cemaat'e para yardımı yapmak riskli, tehlikeli bir şey ve hatta suç. Terör örgütü tanımlamasıyla beraber başısı başına teröre destek vermek, yataklık yapmaya kadar girebilecek bir suç. Dolaysıyla, Cemaat'in ekonomik anlamda gücü büyük ölçüde kırıldı. Daha da kırılacağı benziyor: Cemaat artık büyüyemiyor, küçülmesini kontrol etmeye çalışıyor. Ama bakıyoruz, Cemaat'in direncinin de büyük ölçüde, yani şunu söylemeye çalışıyorum: Hükümetin mutlak anlamda bir kazancı mümkün gözükmüyor bana göre, ama Cemaat'in çok ciddi bir şekilde kan kaybettiği gerçeği de ortada. Mesela, gazeteler çıkıyor, yayın organları kapatılan, el konulan gazetelerin yerine, dergilerin ya da televizyon kanalların yerine alternatifler yaratılma çalışılıyor, ama bunlar var olan eskilerin yerine kolay kolay dolduramıyorlar. Tabi ki kolay olacak bir şey değil. Yıllarca yayın yapan bir gazetenin yerine yeni çıkan gazetelerin benimsenmesi vb. çok mümkün değil, ama şunu da unutmamak lazım: artık Cemaat yayın organları okumakta başı başına bir risk alma anlamına geldi. Cemaat'in etkisi bu anlamda giderek azalıyor. 
Şöyle bir husus var: Cemaat'e karşı mücadelesinde hükümet yanına çok müttefik çekemiyor. Genellikle İslami camiada Fethullah Gülen cemaatine karşı alerjisi olan, ona karşı mesafeli olan, cemaatlerin diğer grupların birtakım destekleri var, ama bunlar o kadar etkisizleştiler, marjinalleştiler ki Cemaat'ten boşaltılan sosyal alanları bunların doldurması çok mümkün gözükmüyor. Dolaysıyla, burada, Cemaat'ten Türkiye içerisinde boşaltılan yerleri de yine siyasi iktidar destekli birtakım vakıfların ve benzeri kuruluşların doldurması gerekiyor. Yani var olan birtakım İslami cemaatlerle Gülen cemaatini dengelemek yerine, doğrudan siyasi iktidarın, özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sosyal alanı el atması, TÜRGEV gibi, vakıflarla el atması söz konusu. Ama burada da, bu Cemaat'ten doğacak boşluğu doldurabilmelerinin kolay kolay mümkün olduğunu sanmıyorum.
Cemaat'e birtakım destekler var, Cemaat'ten olmayan, ve AKP karşıtı olan çevrelerde birtakım destekler var, bunları özellikle gazetelere el konma vb. gibi süreçlerde gördük, ama bunlarda belli bir yerden sonra, Cemaat'e ihtiyacı olan gücü sağlamıyor, çünkü destek verenlerin zaten gücü sınırlı, ama öte yandan Cemaat'e destek verenlerin sayısı da sınırlı. Bunun da en büyük nedeni, Cemaat'in hâla kendisinin çok – bir yazımda söylemiştim, tekrar söylemekte bir his yok – sütten çıkmiş ak kaşık kendisine böyle bir muamele yapması ve bütün bunlarda kendisini tamamen hiçbir suçu, kabahatı olmayan bir mağdur olarak, bir sivil toplum örgütü olarak resmetmeye çalışması, ki bu doğru değil. 
Cemaat'ın sivil toplum örgütü ne derece olduğu çok ciddi bir tartışma konusudur. Bu konuda görüşlerim tekrarlamaya gerek yok.
Şunu söyleyeyim: Bu savaş, belli bir yerden sonra, bitmek zorunda kalacak. Sonuçlanmadan bitmek zorunda kalacak, benim görüşüme göre. Bunun yolları nasıl olur, kim kime yaklaşır bilmiyorum, ama burada Tayyip Erdoğan'ın bu olayı çok fazla kişiselleştirmesi hükümetin, AKP iktidarın çok ciddi aleyhine. "Tayyip Erdoğansız bir AK parti sürecinde Cemaat ile mücadele kim, nasıl sürdürecek?" gibi bir soru var. Benzer bir şey, Fethullah Gülen sonrasında Cemaat için de söz konusu olabilir, ama Cemaat yine birtakım mekanizmalarla durumunu daha fazla koruyabilir gibi gözüküyor. Bir ittifak olmazsa bile, belli bir yerden sonra savaşı durdurmak - bu kısa vadede tabi ki söz konusu değil, ama belli bir vadeden sonra durdurmak zorunda kalacaklardır - özellikle AKP iktidarı bu noktaya gelmek zorunda kalacaktır. 
Ama şu hususun altını çizmeme izin verin: Cemaat bütün bu yaşanan süreçte, demokrasi, çoğulculuk, şeffaflık gibi konularda kendini yenilemedi. Hâla kendisini sadece düz bir mağduriyet üzerinden tanımlama eğilimi çok güçlü. Dolaysıyla, ne kadar darbe yemiş olursa olsun, yarın öbür gün, işlerin nomalleşmesi durumunda, Gülen cemaati, eğer hâla devletin içerisinde var olma ısrarını sürdürürse – umarım sürdürmez, ama sürdürürse – Türkiye için bir sorun potansiyel olmaya devam edecek. Cemaat çünkü Türkiye'de devletin içerisinde yerleşme iddasıyla Türkiye'ye – iddası ve bunu gerçekleştirerek – çok zarar vermişti. Şimdi, hükümet, bir iktidar savaşı gereği olarak Cemaat'in bu tutumunu bahane ederek Cemaat'e çok ciddi zararlar veriyor. Bir noktadan sonra, aralarında anlaşıp, tekrar ilişkileri normalleştirseler dair, bunun Türkiye'nin çok da fazla hayırına olacağı dair işaret yok. 
Toparlayacak olursak, Cemaat çok ciddi darbe yiyor. Mayıs ayı Anadolu Ajansı'nın verdiği rakamların, Haziran, Temmuz – belki Ramazan vesilesiyle bir hafifleme olur mu?, çok açıkçası emin değilim. Rakamlar böyle giderse, Cemaat'ın ülke içerisindeki orgütlenmesi iyice zayıflayacak, böyle gözüküyor. Ama bu, hükümetin kazanabilecek bir savaş değil. Her önüne gelenin, her hükümet başı sıkıştığında ve hükümet yanlısı başı sıkıştığında; yani, otobüs şirketi sahibinden, çocuk istismarı adı geçen, vakıf yetkilisine kadar, başı sıkışan kim varsa; kötü gazeteciden, bilmem, kötü bürokrata kadar başı sıkışan kim varsa, bütün sorumluluğu Cemaat'e yüklü olması artık çok trajikomik bir hal almaya başladı. Bir zamanların Soğuk Savaş dönemindeki komünizim umacısına benzer bir paralel umacısı yaratıldı. Bu yaratılan atmosfer de zaten Cemaat'e karşı hükümetin, Tayyip Erdoğan'ın Fethullah Gülen'e karşı savaşının zaten altını oyuyor, bu çok net. Bu savaş kolay kolay bitmez, ama bu savaşın kazanının Gülen Cemaat'ı olmayacağı kesin; ama hükümeti de kazanmasının, daha doğrusu hükümet demiyelim artık, ortada bir hükümet mı var? O bile tartışılır, çünkü fiili bir başkanlık sistemi bir olay gibi yaşıyoruz. Dolaysıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bu savaşı kazanabilme ihtimali – mutlaka anlamda kazanabilme ihtimahli – olduğu düşünmüyorum. 
İyi günler.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

YAZI DİZİSİ
1 Cemaat-hükümet savaşı: Hasar tespit raporu-1 20.12.2013
2 Esas hedef Erdoğan’ın bizzat kendisi: Hasar tespit raporu-2 26.12.2013
3 Gülen sustu sulh havası hakim oldu: Hasar tespit raporu-3 29.12.2013
4 Cemaat için zor günler başladı: Hasar tespit raporu-4 10.01.2014
5 Cemaat ve hükümet nihai kapışmayı erteliyor: Hasar tespit raporu-5 20.02.2014
6 Cemaat ile hükümet barışabilir mi? Hasar tespit raporu-6 27.03.2014
7 Hasar tespit raporu 7: Savaş bitti ve Cemaat kayıp mı etti? 21.04.2014
8 Hasar tespit raporu-8 Cemaat ağır yaralı 17.12.2014
9 Hasar tespit raporu-9 Cemaat’e karşı “başkomutan” Erdoğan 18.12.2014
10 Hasar tespit raporu-10: İktidar savaşı bitti, Cemaat'i tasfiye süreci başladı 11.11.2015
11 Hasar tespit raporu 11: Sivil kanadı sivil olmayan kanada kalkan olunca Cemaat topyekûn kaybetmeye başladı 20.12.2015
12 Erdoğan-Gülen savaşı - hasar tespit raporu - 12 02.06.2016
13 Gülen ve cemaati için yolun sonu mu? Hasar tespit raporu 13 28.07.2016

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı