CHP’nin TBMM’de Erdoğan boykotu yanlış mıydı?

02.10.2025 medyascope.tv

2 Ekim 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi sabahlar. Dün Türkiye Büyük Millet Meclisi açıldı. Önce Numan Kurtulmuş, ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşma yaptı ama Meclis'te Cumhuriyet Halk Partisi yoktu. Cumhuriyet Halk Partisi'ne ek olarak Türkiye İşçi Partisi, EMEP ve TÖP'ten seçilmiş milletvekilleri de katılmadılar. Erdoğan'ı protesto ettiler. Geçen sene CHP katılmıştı ve o yüzden de bayağı bir eleştiri almıştı. Ama bu sene CHP katılmayacağını söyledi. Meşruiyet vurgusuyla bunu söyledi Özgür Özel. Meşruiyet meselesi nedir? Hatırlanacaktır, ABD'nin Ankara Büyükelçisi Tom Barrack New York'taki bir düşünce kuruluşunun toplantısında Trump'ın Erdoğan'a en çok ihtiyacı olan şeyi, meşruiyeti verdiğini söylemişti. Sonra bunu biraz düzeltmeye çalıştı ama bu, Türkiye'nin gündemine çok ciddi bir şekilde girdi ve ilk andan itibaren Cumhuriyet Halk Partisi özellikle Türkiye'de meşruiyetin kaynağının millet olduğu, bunun dışında bir meşruiyet aranamayacağını söyledi ve çok sert eleştiriler yöneltti. Ve Meclis açılışı öncesinde de bu konuda CHP bu kararı aldı. Katılmama kararı aldı. Tabii olayın bir boyutu Trump'la ilgili meşruiyet tartışması ama esas boyutu tabii ki o geçen bir yıl içerisinde yani 19 Mart'tan bu yana yaşanan CHP'ye yönelik operasyonlar, bitmek bilmeyen operasyonlar, saldırılar. Saldırı derken Özgür Özel'e doğrudan sokakta saldırı da buna dâhil ama esas olarak Ekrem İmamoğlu başta olmak üzere belediye başkanları, belediye bürokratlarına yönelik operasyonlar ve bütün bunları protesto etmek için CHP Erdoğan'ı meşru kabul etmediğini söyledi.
Türkiye İşçi Partisi, EMEP ve TÖP, bunlar biliyorsunuz DEM Parti listelerinden girmişlerdi. TİP kendi başına girdi ama ülke barajını aşmak için DEM'le ittifak yaptı. EMEP ve TÖP, DEM Parti listelerinden milletvekilleri sokmuşlardı. Yani Türk solundan seçilenler CHP'yle birlikte hareket etti diyebiliriz. Bu ana kadar ne olacağını bekledik ve sonra ne oldu? Dün Erdoğan çok yapmadığı bir şeyi yaptı. Muhalefet sıralarına da gitti, konuşmasından sonra onların elini sıktı, DEM Parti'yi, İYİ Parti'yi, Yeni Yol Grubu'nu. Yeni Yol Grubu nedir? Saadet Partisi, Gelecek Partisi ve DEVA Partisi. Onların da elini sıktı. Sonra bir fotoğraf var. Bu fotoğraf Meclis'te kürsünün arkasındaki Numan Kurtulmuş'un odasında. Erdoğan, Numan Kurtulmuş var. Devlet Bahçeli var. MHP'li isimler var. Tam karşısında Müsavat Dervişoğlu oturuyor. Müsavat Dervişoğlu'nun arkasında bir yerde İYİ Parti Grup Başkan Vekilleri Buğra Kavuncu, Turan Çömez var ve DEM Partili Pervin Buldan'ı görüyoruz. TBMM başkan vekili kendisi. Böyle bir buluşmayı da yaptı. Bu da önceden alıştığımız fotoğraflar, görüntüler değil. Yani Erdoğan CHP'nin kendisini yalnızlaştırmasına karşı muhalefeti geri kalan kısımlarıyla bir yakınlaşma içerisine girdi. Konuşmasında çözüm süreci bağlamında ya da kendi deyimiyle terörizmle mücadele bağlamında Devlet Bahçeli'ye, MHP'ye ki MHP'ye birçok kez teşekkür etti ve DEM Parti'ye teşekkür etti. Biliyorsunuz DEM Parti'nin bu süreç başladığı andan itibaren Erdoğan'ın esas amacının DEM Parti'yi yanına çekmek ve mümkünse Anayasa'yı onların da desteğiyle değiştirmek olduğu söylenmişti. Bunu söyleyen muhalefette çok kişi vardı ve dün yaşananlar da onları bir tür herhâlde haklı çıktıklarını düşündürtmüştür. Önümüzdeki günlerde bunu göreceğiz. CHP boykot ederken DEM Parti Erdoğan'ın elini sıktı, Erdoğan onların elini sıktı denecektir. Bu olayın bir yönü ama çok daha çarpıcı bir yönü Müsavat Dervişoğlu'nun, İYİ Parti Genel Başkanı'nın öncesinde CHP'yi eleştirmiş olması, CHP'nin Meclis boykotunu eleştirdi. Müsavat Dervişoğlu'na tabii ki Erdoğan gitti elini uzattı. Sıkmaması olamaz. Ama sonra o deminki fotoğrafta da gördüğümüz gibi Erdoğan'ın o sohbetine de katıldı. Bence İYİ Parti'nin Erdoğan'la yakınlaşması çok daha ilginç bir gelişme.
Peki başlığa gelecek olursak, CHP hata mı yaptı? Bu konuda CHP içerisinden çok fazla bir eleştiri yok. "Keşke gitseydik" diyen yok. Böyle düşünenler muhakkak vardır ama partinin birliğini bozmamak için çok fazla dile getirmiyorlardır. CHP'ye yakın birtakım medyada baktığımız zaman da bunun çok fazla sorgulanmadığını görüyoruz. Fakat bu dünkü görüntülerin ardından herhâlde CHP yönetimi de düşünüyordur. Doğru mu yaptılar, yanlış mı yaptılar? Yani burada bir Erdoğan'ın hamlesiyle CHP'ye daha yakın olduğunu varsayabileceğimiz birtakım partilerin, milletvekillerinin Erdoğan'ın yakınında durabilmeleri. Bu bir anlık bir olay mı yoksa devamı gelecek bir olay mı? Şimdi şunu hatırlayın: Geçen yıl Devlet Bahçeli'nin MHP sıralarına gidip yine bir Ekim Meclis açılışı sonrası elini sıkması olayını anlık bir olay olarak görenler de oldu. Ama bu bir sürecin başlangıcıydı. Şimdi burada CHP dışı diğer partilerin Erdoğan'la birlikte hareket ettiği ya da edebileceğinin işareti mi bunlar? Bu bir soru işareti olarak ortada duruyor ve CHP'nin bundan sonra yapacağı, yapacakları çok daha önemli olacak. Şimdi burada bir not düşmek lazım. Müsavat Dervişoğlu diyor ki: "Bu Meclis Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün Meclisi'dir. Numan Kurtulmuş'un komisyon kurduğu Meclis değil." Yani protesto edecekseniz komisyonu edin ama Meclis'i etmeyin diyor. Öte yandan birçok kişi, sadece Müsavat Dervişoğlu değil, CHP'ye yakın çevresinden de birçok kişi, komisyondan çıkmasını, hatta komisyona hiç girmemesini, girdikten sonra da çıkmasını istediler CHP'den.
Şimdi büyük bir ihtimalle buraya yönelik baskılar olacak. Bugün yine komisyonun toplantısı var. CHP oraya yine katılacak, göreceğiz. Ve burada ilginç bir nokta var. Meclis'in açılışını boykot eden ve bundan sonra da birtakım tepkilerini daha sert bir şekilde söyleyeceklerini, hayata geçireceklerini ifade eden CHP ne yapacak? Komisyonda kalacak mı? Burada ilginç bir husus var. O da şu: Birçok kişi bunu dillendiriyor, CHP'liler de dillendiriyor ve ben de katılıyorum: Erdoğan CHP'nin komisyonda olmasını istemiyor. Onun mümkünse dışarıda olmasını istiyor. Ama CHP kalıyor. Kalmakta kararlı, öyle gözüküyor. Her vesileyle Özgür Özel de bunu söylüyor ve özellikle MHP'nin de CHP'nin orada olmasını istediğini biliyoruz. Şimdi önümüzdeki günlerde bu konuyu çok daha fazla konuşacağız, öyle gözüküyor. Bir not düşeyim. Mehmet Uçum, Cumhurbaşkanının Hukuk Başdanışmanı Mehmet Uçum dün Anadolu Ajansı'na bir yazı kaleme aldı ve orada Cumhurbaşkanını protesto etmenin nasıl yanlış olduğunu anlattı kendince ve bir anlamda bunu bir tür bu protestonun Anayasa'ya aykırı olduğunu söylemeye çalıştı. Şimdi partili bir Cumhurbaşkanı var ve bu partili Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanı kimliği ile birlikte demokrasinin ne kadar kaldıysa en önemli unsuru olan, unsurlarından biri olan, en azından muhalefet ve ana muhalefete karşı çok ciddi, çok sert, acımasız saldırılar yapıyor. Sürekli hedef gösteriyor. Kurbanın büyüğü vesaire. Nasıl söyleyeyim? Hiçbir şekilde muhalefetin meşruiyetini kabul etmiyor. Muhalefeti kriminalize etmeye çalışıyor. Böyle bir Cumhurbaşkanı söz konusu olduğu için, partili bir Cumhurbaşkanı söz konusu olduğu için Mehmet Uçum ve diğerlerinin söylediği, Cumhurbaşkanına ülkenin ve devletin başbuğu, öyle söylüyor, saygı şarttır önermesi Ana Muhalefet Partisi söz konusu olduğu zaman ne derece kabul edilir? Bu bir tartışma konusu. Bir diğer husus da tabii millî irade vurgusu. Cumhurbaşkanı sandıktan çıktı. Devlet Bahçeli de onu söyledi. Başkaları da onu söylüyor. Mesela Adalet Bakanı onu söylüyor: "Bu yapılan millî iradeye saygısızlıktır," diyor. Eyvallah. Ama 19 Mart'tan bu yana yapılan, belediyelere yönelik yapılan operasyonlar da millî iradeye saygısızlık. Onlara evet. Yani hep bunu yaşıyoruz. Hep tek taraflı bir olay. Birileri hep bir şey istiyor. Kendilerine saygı duyulmasını, kendilerinin meşruiyetinin kabul edilmesini istiyor ama karşı tarafa çok da saygılı, hiç de saygılı davranmıyor. Onun meşruiyetini kabul etmiyor. Onu daracık bir alana sıkıştırmaya çalışıyor. Ve CHP burada bir direnç göstermeye çalışıyor. Ama dün yaşadığımız olay birtakım kritik anlarda, birtakım ciddi çıkışlarda CHP'nin, en azından partili siyaset anlamında, o kadar da çok destekçisi olmadığını bize gösteriyor. Dün yaşanan Meclis açılışında yaşananların bir anlamı var ve bu anlamın önümüzdeki günlerde daha fazla kendisini göstereceğini düşünüyorum ve önümüzdeki günlerde CHP'ye yönelik iktidarın ve tabii ki Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın saldırılarının sadece belediyelerden ibaret olmayabileceğini düşünüyorum. Sertleşecek, öyle gözüküyor. Bütün bu sertlik içerisinde mesela bir çözüm süreci nasıl yürüyecek ki şu anda yerinde sayıyor biliyorsunuz, o da şüpheli. Neyse.
Bugün yayını kime ithaf ediyorum? Burada Medyascope'ta yaptığımız yayınların, ki Sanayi Mahallesi'nde de öyleydi, şimdi Maslak'ta da böyle, ana stüdyomuz Tardu Kuman Stüdyosu adını taşıyor. Tardu Kuman çok eski bir arkadaşım ve Medyascope'u ilk kurduğumuzda Sanayi Mahallesi'ne bize ilk stüdyo masasını yapan marangoz. Şimdi marangoz tipi yok ama Tardu marangozdu. Felsefe mezunu bir marangozdu. Çok değişik birisi, çok farklı birisiydi. Hakikaten kendine özgü birisiydi. 2015'te biz başladık. Mayıs ayında Tardu o masayı ilk fırsatta yaptı, hediye etti. Çok sağ olsun. Ondan sonra maalesef daha birinci yılımızı doldurmadan 15 Mayıs 2016'da Tardu'yu kaybettik. Kanserden kaybettik. Çok değişik birisiydi. Hurdacılardan hurda topluyordu. Hurdalardan birtakım mobilyalar üretiyordu. Ama esas olarak da ahşap işçiliği yapıyordu. Şunu çok iyi biliyorum: Benim yakın çevremin, ki Tardu'nun da yakın çevresi, evlerimizde hep Tardu'nun o dev gibi masaları, kütüphaneleri, yatakları vardır. Bizim evde hatta yazlıkta da bir kısmını oraya taşıdık. Her yerde Tardu var. Onları gördükçe hep Tardu'yu hatırlıyoruz. Çok müthiş bir adamdı, insandı. Kendisini rahmet ve sevgiyle anıyorum. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
05.10.2025 “Erdoğan’ın kalabalık içindeki hüzünlü yalnızlığı”
03.10.2025 CHP’nin “değerli” yalnızlığı
02.10.2025 CHP’nin TBMM’de Erdoğan boykotu yanlış mıydı?
01.10.2025 Trump’ın Gazze planı Erdoğan’ı çok zorlayacak
30.09.2025 AK Parti’de çarşı karıştı mı?
29.09.2025 Turgay Ciner operasyonunun anlamı
28.09.2025 Bazı muhalif medya kuruluşları ve siyasetçilerin hiç tuhaf olmayan süreç karşıtlığı
28.09.2025 Özgür Özel Erdoğan’ın üstüne üstüne gidiyor
27.09.2025 Trump’ın ipiyle kuyuya inilir mi?
26.09.2025 Trump’ın bahşettiği meşruiyetle nereye kadar gidilebilir?
05.10.2025 “Erdoğan’ın kalabalık içindeki hüzünlü yalnızlığı”
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı