CHP dertsiz başına dert almaya devam ediyor

03.06.2025 medyascope.tv

3 Haziran 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba iyi günler. Evet, CHP dertsiz başına dert bulmaya devam ediyor. Tabii ki ilk aklınıza gelen, 30 Haziran'da yapılacak olan mahkeme ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun tekrar partinin başına geçme ihtimali ve onun bu ihtimali reddetmemesi. Ona geleceğim. Ama onun öncesinde daha güncel bir olay var: İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde yaşanan grev olayı. Aslında bu konuya çok fazla girmek istemiyordum çünkü çok tatsız tartışmaların olduğu, özellikle işçi ve sendika düşmanlığının çok fazla kendini gösterdiği bir olay yaşanıyor şu anda. Herkes iddiasında haklı olduğunu söylüyor. Bunları bir kenara bırakıp şunu söylemek istiyorum: Burada her hâlükârda bir kriz var ve bu kriz çok kötü yönetiliyor ve bunun faturası bir şekilde CHP'ye çıkacak. Diyeceksiniz ki sendikayla CHP'nin ne ilişkisi var? Çok ilişkisi var. Bir kere DİSK, konfederasyon olarak CHP ile hep içli dışlı ve birçok DİSK başkanının daha sonra CHP milletvekili olduğunu biliyoruz. En son olarak da 19 Mart krizinden sonra Saraçhane'de başlayan sürece en aktif şekilde destek veren kurumlardan birisinin de DİSK olduğunu biliyoruz ve Özgür Özel'in de defalarca mitinglerde — o kendisi eylem olarak tanımlıyor — DİSK'e teşekkür ettiğini biliyoruz. Şimdi bir toplu iş sözleşmesi grevle sonuçlandı. Bunu pekâlâ DİSK ve bağlı Genel-İş Sendikası'yla Cumhuriyet Halk Partisi, geliyorum denen bu krizi bir şekilde engelleyebilirdi, önünü alabilirdi. Yani, ‘‘DİSK ile CHP böyle bir konuda anlaşamıyorsa kim kiminle hangi konuda anlaşır?’’ diye açıkçası sormak gerekiyor. Ve sonra yaşanan bir dizi olay, tartışma, işçileri 19 Mart direnişine gölge düşürmekle suçlamalar, yani bir tür iktidarın, ne derler, oyununa gelmekle suçlayanlar filan, bunlar sonuç olarak tabii ki herkesi yıpratıyor. Sendikayı da yıpratıyor. Büyükşehir Belediyesi'ni yıpratıyor mu, çok emin değilim. Çünkü bu tür olaylarda özellikle burada söz konusu olan Genel-İş Sendikası ve doğrudan topluma değen olaylar var, ulaşım, çöp gibi olaylar var. Bunlar duruyor ve insanlar, vatandaş doğrudan mağdur oluyor ve şikâyetçi oluyor. Bu yıllardır böyledir. Ben çocukluğumdan beri bilirim, İstanbul'da da böyle olurdu, başka şehirlerde de böyle olurdu ve hemen insanlar tabii ki detayları hiç bilmeden, bilmek istemeden sendikayı, işçileri suçlarlardı. Burada da böyle bir şey oluyor ve sonuçta insanların, vatandaşın, sıradan vatandaşın büyük bir kısmının sendikayı ve işçileri sorumlu tutma alışkanlığı nedeniyle Büyükşehir Belediyesi buradan çok zarar görmeyebilir. Emin değilim ama görmeyebilir. Fakat sonuçta bu onları da bir şekilde yaralayacak bir şeydir. Ne kadar farkındalar bilmiyorum ama grev denen olayın, grevi bir hak olarak görmenin ötesinde birtakım tutumlar sonuç olarak sol ya da sosyal demokrat iddialı siyasetçilere çok yakışmıyor. Özgür Özel bu konuda dün biliyorsunuz çok net konuştu, ‘‘Greve çıkan işçilere laf etmem’’ dedi; ama sonra da devam etti, ‘‘Sonuçta belediye de bu olaya, halkın ihtiyaçlarına bir şekilde cevap vermek zorundadır’’ diyerek orta yolcu bir tutum takındı ve anladığım kadarıyla çok yoğun bir şekilde görüşmeler herhâlde sürüyor ve görünmeden birtakım mekanizmalarla bu sorun çözülmek isteniyor ama bugün yarın çözülse de, ki çok uzayacağını sanmıyorum, sonuç olarak bu hiç de ihtiyacı olmadığı bir zamanda CHP'nin başına bir dert olarak geldi. Her iki taraf da bir şekilde CHP ile ilişkili olduğu için, tabii ki sendika ayrı bir şey, ama bir anlamda anladığım kadarıyla İzmir'deki DİSK üyeleri de belediye çalışanları da 19 Mart sürecinde herhâlde aktif bir şekilde yer almışlardır. Yani ‘‘Oh olsun!’’ dediklerini sanmıyorum. Sonuçta böyle bir olayla CHP durup dururken, bence durup dururken, çok kolaylıkla geleceği belli olan ve önceden tedbir alınması gereken, engellenmek için önceden davranılması gereken bir olayda oluruna bırakmışlar herhâlde ve sonuçta böyle bir faturayla karşı karşıya kaldılar. Tabii ki diğer husus Kılıçdaroğlu olayı. Yani şunu düşünüyorum; o 2023 yenilgisinin ardından CHP'de bir değişim yaşandı, şöyle ya da böyle bir değişim yaşandı, kongrede Kılıçdaroğlu kaybetti, ilk turda olmasa bile ikinci turda kaybetti ve kongre üzerine birtakım iddialar, usulsüzlük iddiaları dile getirildi birtakım şahıslar tarafından. Normal şartlarda CHP'nin bu olayı daha baştan halledebilmesi gerekiyordu, halledemedi ve tabii ki siyasi iktidar bunu bir fırsat olarak gördü ve şimdi o fırsatı muazzam bir şekilde değerlendiriyor. 30 Haziran'a ertelendi dava ve 30 Haziran'a kadar geçen süre içerisinde CHP'nin birbirini yemesi bekleniyor, isteniyor, teşvik ediliyor. Şu hâliyle bakıldığı zaman olayın tarafı olan Özgür Özel ve Kemal Kılıçdaroğlu doğrudan bu kavgaya girmiyorlar. Kılıçdaroğlu'ndan beklenenler vardı, onları yerine getirmedi ama açık bir şekilde de ‘‘Bu benim hakkım, kongrede usulsüzlük oldu, mahkeme karar verirse ben pekâlâ dönerim’’ de demedi ama bakıyoruz ki her iki tarafın birtakım destekçileri kıran kırana birbirlerini yıprata yıprata gidiyorlar. Peki buradan kim kârlı çıkıyor? Tabii ki iktidar kârlı çıkıyor. CHP bunu engelleyebilir mi? Artık bu saatten sonra çok zor. Ve o zaman şöyle bir şey çıkıyor karşımıza yine: ‘‘CHP'nin en büyük düşmanı yine CHP'nin kendisidir’’ olgusu bir kere daha karşımıza çıkıyor. Şunu diyenler var: ‘‘Tamam, mahkeme karar alır ve diyelim ki kurultayı mutlak butlanla iptal eder, aradaki olağanüstü kurultayı da iptal eder, Kılıçdaroğlu'na verir. Sonra yapılacak ilk kurultayda yine Özgür Özel kazanır ve tekrar kaldığı yerden devam eder.’’ Yani bütün bunlar şöyle bir zamanda CHP'nin herhâlde en son isteyeceği şeydir. Günlerini bununla geçirecek olan bir CHP… Ondan sonra diyelim ki tekrar yönetim değişti, tekrar kurultay oluyor ve bu arada adliyede de mahkemeler CHP'li belediye başkanlarını teker teker toplamaya devam edecekler. Ne olacak? Mesela 19 Mart'ın ilk günlerinde o kadar büyük bir cevap vardı ki Erdoğan'ın oyunlarını boşa çıkartan, büyük bir direniş; CHP'nin, Özgür Özel'in, Ekrem İmamoğlu'nun, parti teşkilatının performansı ve toplumsal muhalefet, başta gençler olmak üzere, ve bunun sonucunda iktidarın bu olaydan, 19 Mart'tan çok ciddi bir şekilde pişman olduğu sonucuna vardım, ki hala aynı görüşteyim. Ama işte yine bir delik bulup o delikten CHP'yi sokmaya çalışan bir iktidar var. Bütün bu emekler boşa mı gidecek? Yani şimdi 30 Haziran'a endekslenmiş bir CHP'nin Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının özgürlüğünü sağlayabilecek bir toplumsal hareketlilik içerisine girmesi mümkün mü? Öncelikle ne diyecektir Erdoğan: "Şu mahkeme bir bitsin." Mahkemenin sonucunu merak etmiyordur herhâlde, biz ediyoruz da o etmiyordur. Şu mahkeme bir bitsin… Belki 30 Haziran'da da sonuç açıklanmayabilir, belli olmaz, bir daha da erteleyebilirler. Ve bu arada CHP kendi meseleleriyle uğraşmaktan yakalamış olduğu inisiyatifi kaybetmeye mecbur olur. Ben cumartesi günü Düzce mitingini izledim, önceden belliydi, Kemal Can’la anlaştık, orada buluşacaktık ve orada gündem bambaşka bir şeydi. Önce Kılıçdaroğlu'nun o açıklaması geldi cuma günü, ardından cumartesi sabahı 5. dalga geldi ve tabii ki Düzce bambaşka bir Düzce oldu. Ama orada şöyle bir husus var, o çok önemli bence; oraya gelen insanların gündeminde bunlar belirleyici değil. Yani Kılıçdaroğlu olayı ya da operasyonlar… Tabii ki takip ediyorlar, tedirgin oluyorlar ama onlar yakalamış olunan bir dalganın devamı için çalışıyorlar, fakat CHP yönetimi mecburen bu tür şeylerle uğraşmak zorunda kalıyor. Orada mesela Özgür Özel mitingi kısa tuttu, birtakım konulara girmedi ya da giremedi ve böyle bir CHP'nin19 Mart'tan sonra genişletmiş olduğu alan, siyasi alan tekrar daralmaya başlıyor. Tabii ki burada esas olarak iktidara bakmak lazım ama aynı zamanda CHP'nin içine bakmak gerekiyor. Bu konuyu daha çok konuşacağımız için çok uzatmak istemiyorum.
CHP'den bahsettiğim bu yayını bir sosyal demokrat gence ithaf etmek istiyorum: Ahmet Hulusi Bulut. Kendisiyle hiç tanışmadım. Ama bundan 4 yıl önce bizim dört bir taraftan saldırıya uğradığımız bir dönemde bu genç arkadaş bize şöyle bir destek çıkmıştı sosyal medyadan, demişti ki: ‘‘Medyascope'un STK'lardan fon sağladığı zaten açıklanmıştı. 5 yıl için hibe edilen bu miktar ayda 10 bin euro dahi etmiyor. Gayet şeffaflar. Bir başka fonlarından birini de ben ‘ifşa’ edeyim: Birkaç aydır ben de 15 lira veriyorum’’ demişti. Çok etkileyiciydi, çünkü çok zor bir dönemdi bizler için, Medyascope için. Dört bir koldan ipini koparanın bize saldırdığı bir dönemdi, ki bu saldırılar yer yer yine sürüyor, yurt dışından aldığımız fonlar nedeniyle. Ve hiç ummadığımız insanlardan çok kötü şeyler gördük. Hani ne derler, ‘‘dost kara günde belli olur’’ diye… Gerçekten zor günlerde destek göremediğimiz kişiler var, ki onları unutmuyorum. Ama destek gördüğümüz kişiler var, ki umulmadık, bunlardan birisi Ahmet Hulusi’ydi. ‘‘Sosyal demokrat olduğunu nereden biliyorsun?’’ diyeceksiniz. Çünkü profilinde SODEV genç üyesi olduğunu söylüyor; ‘‘SODEV (Sosyal Demokrasi Vakfı), İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Ankara’’ diye yazmış. Ve işin acısı, bizimle ilgili bu destek tweetini attığı 21 Temmuz'dan 6 gün sonra bir başka tweeti var: ‘‘Merhaba ben Ahmet Hulusi Bulut, kanser tedavim için ‘Cometriq’ ilacına ihtiyacım var. Şu an ilacın yurt dışından getirilmesini bekliyoruz ancak ilacı kullanmaya başlamam gerekiyor. Elinde bu ilaç bulunan varsa ücretiyle alabiliriz’’ demiş. 27 Temmuz'da bunu söylüyor. Daha sonra da 29 Temmuz'da diyor ki: ‘‘En yakın zamanda Köln’den İstanbul'a gelecek birisi varsa ecza deposundan ilacı alıp getirebilir mi?’’ demiş Ahmet Hulusi ve maalesef bu son attığı tweetten iki gün sonra hayatını kaybetmiş. Allah rahmet eylesin. Nasıl söyleyeyim… Gerçekten iyi bir insan, çok erken gitmiş. Kendisini saygıyla anıyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
22.06.2025 “Öcalan Kürtleri satıyor” koalisyonu
20.06.2025 Özel mi, Erdoğan mı? Kim daha önce pişman olacak?
19.06.2025 Öcalan niçin İsrail’in karşısında, Ankara’nın yanında?
18.06.2025 “İç cepheyi tahkim”e İmamoğlu, Demirtaş ve diğer siyasi tutsakları tahliye ederek başlayabilirsiniz
17.06.2025 Ekrem İmamoğlu’nun duruşu
16.06.2025 Nedir şu Fethullahçılardan çektiğim!
15.06.2025 Öcalan’ın İsrail ile, İsrail’in Öcalan ile ne alıp veremediği var?
15.06.2025 İran’ın yanında, rejiminin karşısında
14.06.2025 Erdoğan CHP’yi yeniden istediği kıvama getirebilir mi?
13.06.2025 Gaziosmanpaşa’nın gösterdiği AK Parti realitesi
22.06.2025 “Öcalan Kürtleri satıyor” koalisyonu
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı