Başbakan Erdoğan bir süredir ısrarla “Kürt sorunu diye bir şey yok; Kürt kardeşlerimizin sorunu var” diye tekrarlıyor. Bu yaklaşıma en sert eleştirilerden biri BDP İstanbul Milletvekili Sırrı Süreyya Önder’den geldi. Önder Meclis kürsüsünden AKP’lilere “Kürtler bu kardeş lafından tiksiniyorlar, istemiyorlar. Bırakın kardeşlik demeyi ya da manikürcü terimlerini, etmiş, tırnakmış... Bunlarla sosyolojik bir mesele çözülemez. Eşitlik deyin, en tılsımlı şey budur” diye seslendi.
Kürt sorununda “kardeşlik” kavramının hâlâ geçerli olabilir mi? Kürtler sahiden bu kavramdan tiksiniyorlar mı? Önder’in Meclis konuşmasından kısa bir süre önce bu soruları eski Yeni Şafak yazarı Ali Akel’e sormuş ve ondan tereddütsüz “evet” cevapları almıştık. (
Türk ve Kürt İslamcıların yolları hizla ayrılıyor - Ali Akel ) Hatırlayalım: “kardeş sözü doğrusu siyasetin dilinden jiletle kazınsa çok iyi olacak. ‘Kardeş’ kelimesi Kürtler için resmen hakaretle eşanlamlı. Bir Kürde ‘kardeşim’ demeyin de ne derseniz deyin.”
Tevekkül ve sabır
Bu saptamaların Kürt olmayanlar için çok irkiltici olduğunun farkındayım. Çünkü benzer bir duygu birkaç yıl önce şahsen yaşamıştım. Bir edebiyat toplantısı için Diyarbakır’a gitmiş olan eşim Müge İplikçi, çok yakın bir dostumuzun kendisine “Artık kardeşlik filan yok, bundan sonra olsak olsak dost oluruz” demiş olduğunu hayretle karışık bir üzüntüyle aktarmıştı. Daha sonra Güneydoğu’ya her gidişimde o arkadaşımızın bir zevzeklik mi yaptığını, yoksa müşterek bir ruh halini mi ifade ettiğini anlamaya çalıştım ve sonuçta hiç de boşuna konuşmamış olduğu sonucuna vardım.
“Peki neden böyle?” sorusunun cevabını bulmak için öncelikle “kardeşlik” kavramına Kürtlerden ziyade Kürt olmayan kesimlerin başvurduğunu kabullenmemiz gerekiyor. Kürtler herhangi bir talepte bulunup bunun mücadelesini verince ve bu mücadele ülkenin geri kalan kısmında rahatsızlık ve tedirginlik yaratınca “Ne yapıyorsunuz? Şunun şurasında hepimiz kardeşiz. Kardeşler arasında sorunlar da olur ama bunlar er geç çözülür” türünden müdahalelere tanık oluyoruz. Yani bir Kürde “kardeşlik” hatırlatılınca ardından genellikle tevekkül etmesi, sabırlı olması istenir.
Hal böyle olunca “kardeşlik” kavramı, Kürt sorununun çözümünü değil de tam tersine çözümsüzlüğü (daha iyimser bir deyimle, çözümün geciktirilmesini), sorunların ve bunlara bağlı taleplerin halının altına süpürülmesini akla getiriyor.
Kardeşliğin yeniden tesisi
Hiç kuşkusuz berbat bir durumla karşı karşıyayız. Ama berbat diye bu olguyu yoksayamayız. Çünkü yoksayarsak durum daha vahimleşir ve sorun çözümü imkansız bir hal alır. O zaman bu ülke topraklarında yaşayan herkesin kardeşliğini tesis etmek için ne yapmalıyız? İlkin, Kürtlerin bir bölümünde rahatsızlık yaratıyor diye kardeşlik kavramını terk etmek akıl kârı olmayacaktır. Fakat bu kardeşliği kimsenin abilik/ablalık taslamadığı, herkesin eşit olduğu bir zemin üzerinde yeniden inşa etmemiz gerekir.
İkinci olarak, bu ülkede yaşayan herkesin kardeş olduğunu/olması gerektiğini her vesileyle Kürtlere hatırlatmaktan vazgeçip, Kürt olmayan kesimlere hatırlatmak daha doğru olacaktır. Ancak bu sayede, giderek daha tehlikeli bir hal almaya başlayan ve yer yer ırkçılığa kayan etnik ayrımcılıkla mücadele edebiliriz.
Son olarak, özgürlük olmadan ne eşitlik, ne de kardeşlik mümkün olur. Bu saatten sonra kelimelere, kavramlara yasak getirerek, “Kürt sorunu değil terör sorunu” veya “Roboski değil Uludere” diyerek hiçbir yere varılmaz. Bunu en iyi, Kürt sorununda red ve inkar politikalarını terk etme iddiasındaki bir hükümetin biliyor olması gerekir.
İlgili yazılar: