Türkiye uçurumdan yuvarlanmak üzere mi?

03.08.2025 medyascope.tv

3 Ağustos 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi pazarlar. Süreç tartışıyoruz. Sürece dahil olanlar, sürece karşı olanlar, sürece temkinli yaklaşanlar, her kesimde bir kafa karışıklığı var. Bir birlikte hareket etmeme var ve özellikle solda bunu çok daha net bir şekilde görüyoruz. Bugün Medyascope'ta yazdığım yazıda bunu birazcık ele almaya çalıştım. Şimdi bu yayında biraz daha geliştirmek istiyorum. Yazıda da bahsettiğim gibi, dün Türkiye Komünist Partisi öncülüğünde yapılan bir imza kampanyasından bahsettim. Bu imza kampanyası, ''Ülkemizin uçurumdan yuvarlanmasına izin vermeyeceğiz'' başlığını taşıyor ve çok iddialı bir başlık ve özellikle çözüm sürecinin son döneminde dile getirilen birtakım tartışmalara, spekülasyonlara yer veriliyor. Milliyetçilik gibi, Lozan'ın gözden geçirilmesi gibi, yeni Osmanlıcılık gibi ve bir barış ve eşitlik çağrısı var. Ama metinde bir şekilde Kürt meselesinden doğrudan bahsedilmiyor. Süreçten de aslında doğrudan bahsedilmiyor.
Fakat anladığım kadarıyla uçuruma sürüklenen Türkiye'den kasıt, bu süreçle beraber Türkiye'nin uçuruma gittiği iddiası. Adı böyle konulmamış ama tam böyle bir dönemde böyle bir kampanyayı yaptığınızda akla bu geliyor. Yani şöyle bir yaklaşım var: ‘‘İktidar, Erdoğan başta, kısmen Bahçeli, ülkeyi Ortadoğu'da bir maceraya sürükleyecekler. Sınırları gözden geçirecekler, Cumhuriyeti tartışmaya açacaklar ve bu anlamda işte bir yeni Osmanlıcılık hayali, hatta Türkiye İmparatorluğu hayali gündeme gelecek ve bu da Türkiye'yi uçuruma sürükleyecek’’ yaklaşımı. Ve bu metne imza atan çok sayıda gazeteci… Gazeteci sayısı aşırı fazla, akademisyen ve değişik kültür sanat çevrelerinden isimler ve birtakım aydınlar, sendikacılar var ve imzalar her gün artıyor. Zaten orada ismi yazılanların bir kısmının değişik vesilelerle bu sürece yönelik eleştirilerini görmüştük. Bunların daha bir artacağını, sayılarının artacağını ve eleştirilerin de çeşitleneceğini göreceğiz.
Burada temel mesele, tekrar söyleyecek olursak, uçuruma giden Türkiye: ‘‘Uçurumdan aşağı Türkiye'nin gitmesine izin vermeyeceğiz.’’ Nasıl olacak bu? Yani diyelim ki gerçekten böyle bir uçuruma doğru gidiliyor. Bunu nasıl yapacak bu imzayı verenler? Büyük ihtimalle burada siyasetin, toplumsal muhalefetin devreye girmesi gerekecek ve tabii ki gözler esas olarak CHP'ye çevrilecek. Ama CHP de biliyorsunuz çok tartışmanın ardından ve baskıya rağmen komisyona 10 üye verdi ve her an çıkabileceklerini söylüyorlar ama anladığımız kadarıyla çok büyük bir sorun çıkmazsa bu sürecin parçası olmaya devam edecekler. Dolayısıyla bu bildirinin, bu çağrının CHP'nin kararından sonra yapılması hem bir anlamıyla önemli hem de geç kalmış olduğunu da söyleyebiliriz. Çok daha önceden yapılmış olsaydı belki CHP'nin kararına etkili olurdu.
Peki Türkiye'de sol tamamen böyle mi düşünüyor? Değil tabii ki. DEM Parti içerisinde yer alan, daha doğrusu DEM Parti ile seçim ittifakı yapan ve Meclis’e giren birtakım sol partilerden isimler de var ya da DEM Parti ile seçim ittifakı yapmış olan Türkiye İşçi Partisi 4 milletvekiliyle, birisi cezaevinde ama 4 milletvekiliyle Türkiye İşçi Partisi var ve bunun da komisyona bir üye yollayacağını biliyoruz. EMEP'in yollayacağını biliyoruz. Başka sol gruplar da var, buna destek verenler. Ama baktığımız zaman solda kabaca iki şey çıkıyor karşımıza. Bir tarafta sürece karşı olanlar, bir tarafta sürece destek olanlar. Tabii bugünkü yazıda vurguladığım bir husus, önemli bir husus şu: Bunun ne kadar anlamı var? Burada Türkiye'de sol, özellikle Türk solu diye tanımlayabileceğimiz bir odak var mı? Açıkçası bu her geçen gün etkisi azalan birtakım sol partilerin kendi başlarına girdikleri seçimlerde aldıkları oylar da ortada. Etkisi giderek azalan ama hâlâ kültürel anlamda, düşünsel anlamda belli bir etkisi olan bir hareket var.
Şimdi başlığa dönecek olursak, uçurum meselesine dönecek olursak, gerçekten bu süreç Türkiye'yi uçuruma mı götürüyor yoksa Türkiye'yi uçurumdan mı kurtarıyor? Bir de olayın başka bir tarafı var: Bu sürecin Türkiye'yi çok tehlikeli bir yere gitme ihtimalinin önüne geçmek için yapıldığı önermesi var, ki bunu özellikle Abdullah Öcalan'ın İmralı Heyeti’yle yaptığı görüşmelerde söylediklerinden anlıyoruz ve belli ki devletin kendisiyle görüşen kesimleriyle bu konuda bir mutabakata varılmış. O da şu: Öcalan Türkiye'nin bir ‘‘Gazzeleşme’’ potansiyeli olduğunu söylüyor. Yani Gazze'de yaşananlar, 7 Ekim 2023'ten sonra yaşananlar; bunun tüm bölgeye sirayet etmesi, Lübnan'ın, İran'ın, Suriye'nin yaşadıkları ve Türkiye'nin de böyle bir sürece girme ihtimali, bu bölgedeki altüst oluşlardan etkilenme ihtimali. Açıkça bunu telaffuz eden pek yok ama benim gördüğüm kadarıyla, şu ana kadar izlediklerimden, süreci başlatanların temel kaygısı, farklı şekillerde temel kaygısı, Türkiye'nin kötü bir yere doğru gittiği, bu bildiriden hareketle kullanacak olursak, bir uçuruma doğru gittiği tespitiyle yapılmış bir çalışmadan ve bir hazırlıktan bahsetmek mümkün.
Yani ortada iki bakış var: Türkiye'nin uçuruma gitmesini engellemek için başlatılan bir süreç ve diğeri de Türkiye'yi uçuruma sürükleyecek olan bir süreç. Burada orta yolcu bir çizgi tutturmak çok kolay değil. Tabii ki her iki tarafın da birtakım haklı argümanları var, birtakım yanlışları var, birtakım eksiklikleri özellikle süreçle ilgili var. Süreç öyle hızlı falan gelişmiyor, adım adım gidiyor. Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın tereddütleri sürece çok ciddi bir şekilde damga vuruyor. Dolayısıyla çok güven vermiyor. Ama bildiriyi kaleme alanların da atladığı çok önemli bir husus var. Genellikle muhalefetten kaynaklanan süreç eleştirilerinin en önemli eksiği bu: Kürt hareketini sürecin aktörü olarak görmemek. Yani, ‘‘Devlet bir karar aldı, Öcalan’a bir şeyler dayattı ve bunu hayata geçiren bir Öcalan ve Kürt hareketi var’’ yaklaşımı burada bence çok ciddi bir sorun. Kürt hareketine özel olarak bakmak, Öcalan'ın kendi kitlesi tarafından kabul edilen önermelerini ciddiye almak gerekiyor. Tabii bu anlamda da bakıldığı zaman soldan Öcalan'a yönelik çok ciddi eleştiriler de var, ona güvenmeme de var, şu da var, bu da var. Bunların hepsi de birer realite.
Ama şunu görmek lazım: Olayı sadece Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kurguladığı bir süreç olarak gördüğünüz zaman kendinizi dar bir alana hapsetmiş oluyorsunuz. Yani Erdoğan'ın bu sürece yüklediği bütün anlamların sürecin kaçınılmaz damgaları olduğunu düşünüyorsunuz. Hâlbuki olay bundan ibaret değil. Kürt hareketi var ve şimdi Meclis’in devreye girmesiyle beraber mümkünse tüm Türkiye var. Dolayısıyla bu sürecin Türkiye'yi uçuruma sürüklediği önermesini ben şahsen yanlış buluyorum. Türkiye'nin durumunun iyi olmadığı ortada, Türkiye'de otoriter bir yönetimin varlığı ortada, demokrasinin olmadığı, hukuk devletinin olmadığı ortada. Bunun daha da kötüye gitme ihtimali var ama zaten kötü bir yerdeyiz. Ama bu süreç barışı sağlayarak belki de Türkiye'de tekrar adalet, demokrasi gibi kavramların güçlü bir şekilde savunulabilmesini ve inşa edilebilmesinin zeminini hazırlayabilecek. Burada bir fırsat olduğu düşüncesindeyim ve bu nedenle de o bildiriyi kaleme alanlarla ayrılıyorum. Onlar da zaten bunun farkındalar ve bize yönelik olarak, oradaki bazı isimlerin özellikle bana yönelik olarak söylediklerini zaten biliyorum. Ama bu tartışma önemli bir tartışma. Bu tartışma zamanla kırıcı bir yere doğru, zaten şimdiden başladı, evrilebilir. Bu çok olağan bir şey. Fakat serinkanlı bir şekilde keşke bunları tartışabilsek. Gerçekten süreç mi uçuruma götürüyor, yoksa süreç bizi uçurumdan mı kurtarıyor sorusunu olabildiğince özgür ve çoğulcu bir şekilde tartışabilsek.
Bugünkü yayını kime ithaf ediyorum: Peter Falk. Peter Falk, ‘‘Komiser Columbo.’’ 68'de başlamış bu dizi televizyon dizisi olarak. Televizyon dizisi olarak gördüğümüz, benim kuşağım için diyeyim, ilk ciddi ve bağımlılık yaratan dizilerden birisiydi. Çok olağanüstü bir oyunculuk, olağanüstü bir karakter zaten Komiser Columbo ama Peter Falk'un olağanüstü oyunculuğu… Komiser Columbo'yla hep bilindi; ama özellikle oyuncu ve yönetmen John Cassavetes’le birlikte çevirdiği çok güzel ve popüler olmayan ama izlerken insanın çok keyif aldığı filmleri de vardır Peter Falk'un. Kendisi 2011'de hayatını kaybetmiş. Solda birisi olduğunu biliyorum. Amerika'da sol olmakla Türkiye'de sol olmak aynı şey değil ama Amerika'da sol olmanın da başlı başına zor olduğunu biliyorum. Gerçekten bambaşka birisiydi. Bugünkü kuşaklar onun yıllarca süren — 1968'de başlamış ve yanılmıyorsam 2003'e kadar sürmüş — bu dizilerini şimdi seyretseler ne derler bilmiyorum ama bizim o zamanlar, yani 70'li yıllarda hayatımıza damgasını vuran bir diziydi ve bir isimdi. Peter Falk'u rahmetle ve sevgiyle anıyorum ve bu yayını da ona ithaf ediyorum. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
17.08.2025 Öcalan olmadan olmaz mı?
17.08.2025 Devletin diyaneti ➜ erkeklerin diyaneti ➜ erkeklerin devleti
16.08.2025 “Bahçeli’den demokrasi bekleyecek kadar saf mısınız?”
15.08.2025 Özgür Özel kavgayı kızıştırdı: Parayı takip edin
14.08.2025 CHP’li bir belediye başkanı niçin AKP’ye geçer?
13.08.2025 CHP-MHP flörtü
12.08.2025 Rezan Epözdemir olayı: Bu kavga neyin kavgası?
12.08.2025 Suriye sorununa “güvenlik” yerine “karşılıklı güven” açısından bakabilmek
11.08.2025 Mümtaz’er Türköne ile söyleşi: CHP-MHP-DEM Parti yakınlaşması mümkün mü?
10.08.2025 Çanlar Fethullahçılar için çalıyor
17.08.2025 Öcalan olmadan olmaz mı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı