Suat Toktaş gazeteci olduğu için tutuklandı

30.01.2025 medyascope.tv

30 Ocak 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler. Halk TV’ye yönelik yargı operasyonundan bir tutuklama kararı çıktı. Suat Toktaş, Genel Yayın Yönetmeni tutuklandı. Bu yayına da, ‘‘Suat Toktaş gazeteci olduğu için tutuklandı’’ başlığını verdim. Aslında pekâlâ, ‘‘Suat Toktaş iyi bir gazeteci olduğu için tutuklandı’’da diyebilirdim. Kendisini yıllardır tanıyorum. Yıllar önce CNN Türk’te birlikte çalışmıştık, ikimiz de epey gençtik o târihlerde. Sonra birçok yerde karşılaştık. Ve sonuçta 5 kişinin ifadesi alındı. Haberi yapan Barış Pehlivan, Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Serhan Asker ve Program Müdürü Kürşat Oğuz ve de programı sunan Seda Selek hepsi bırakıldı. Çok da iyi oldu, sevindik onların bırakılmasına. Bazı adli kontrol şartları var, neyse. Ve Genel Yayın Yönetmeni Suat Toktaş, haberin yayınlanması sorumluluğunu üstlendiği için – ki çok takdire şayan bir hareket, pekala topu taca atabilirdi vesaire – tutuklandı. Şimdi neden ‘‘Gazeteci olduğu için tutuklandı’’ diyorum? Biraz hafıza tazeleyelim. Utanç verici bir manşet karşınıza çıksın, Taraf gazetesinin, ‘‘Gazetecilikten tutuklanmadılar’’ manşeti. Nedim Şener ve Ahmet Şık niçin tutuklanmış? Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz açıklama yapmış; ‘‘Gazetecilikten tutuklanmadılar.’’ Ve bunu da Taraf gazetesi hiç sorgulamadan etmeden, sahip çıkarak tabii ki manşetten verdi. Bu, Türkiye’de gazetecilik, yargı-medya ilişkisi, basın özgürlüğü konusunda târihe geçmiş bir başlıktır, utanç verici bir başlıktır. O başlığa imzasını atan, o gazeteye imzasını atanların önemli bir kısmı bu nedenle pişman olduklarını filan da açıkçası söylemediler. Aralarından bir iki tanesi, işte ‘‘Kullanışlı aptallardık’’ diyenler oldu ama üstüne yattılar. O târihte Nedim Şener ve Ahmet Şık gazeteci oldukları için tutuklanmışlardı. O târihte bir grup gazeteci olarak biz onlara sahip çıktık. Biz onlara sahip çıktığımız zamân da başka meslektaşlarımız, kimisi kıdem olarak bizden büyük, kimisi önemli yerlerde olan, o dönem sosyal medya bu kadar güçlü değildi tabii, ama daha ana akım medyada olanlar filan bize aslında Nedim’in de Ahmet’in de yaptığının iyi gazetecilik olmadığını, kötü gazetecilik olduğunu, manipüle edildiklerini vesaire anlatmaya çalıştılar. Şunu diyenler vardı; ‘‘Tutuklanmasalardı iyiydi ama siz de sen de bunlara o kadar sahip çıkmasanız iyi olur. Gerek yok.’’ Neden? ‘‘Çünkü bir şeyi, bir süreci — Ergenekon süreciydi o — bulandırmayalım.’’ Şunu da diyenler vardı; ‘‘Tamam, bu yanlış olabilir ama bu yanlış diğer doğruları karartmasın’’ diyenler vardı vesaire. Ama biliyoruz ki gazeteci oldukları için tutuklanmışlardı. Yaptıkları, yapmaya çalıştıkları işler doğru yanlış… Mesela Ahmet’in hazırladığı kitap ya da Nedim Şener’in yapmayı düşündüğü çalışmalar filan bir gazeteci olarak sizin hoşunuza gider gitmez, yöntemini beğenmezsiniz, başlığını beğenmezsiniz ama burada şu çok netti: İkisi de gazeteci oldukları için tutuklanmışlardı, Fethullahçıların önüne engel oldukları için tutuklanmışlardı ve târih de böyle yazdı. Nedim Şener’in yıllar sonra acayip bir yere savrulmuş olması – ki bu kendisinin sorunudur – o târihte onun, onların, gazetecilerin yanında olmamızı ve sadece gazeteciler değil; sivil toplum örgütleri, vatandaşlardan da çok sahip çıkan olmuştu, yaptıklarının yanlış olduğu anlamına gelmez. O târihte yapılması gereken buydu. Bugün de yapılması gereken gazetecilerin yanında durmak. ‘‘Haberin şurası doğru, burası yanlış. Şu etik ilkelerle uyumlu, şunlara aykırı’’ vesaire gibi tartışmalar olabilir; ama bugünün tartışmasının bu olmadığını daha önce de söylemiştim, şimdi de söylüyorum. Mesela şu anda görüyorsunuz; Barış Pehlivan konuşuyor, haberi yapan kişi. Barış Pehlivan zamânında OdaTV davasından da içeri girmişti. Ahmet ve Nedim’le birlikte yargılanmıştı. O târihte de yattı, daha sonra da değişik şekillerde yattı. Açıkçası duruşuyla, benim duruşum arasında çok fark var siyâsî olarak ve zâten kendileri zamânında, OdaTV zamânında benimle de epey uğraşmışlardır, sonra da uğraştılar. Özellikle benim İslâmî hareketlere ilgim konusunda beni bir tür iş birlikçi filan gibi tanımlayan kişilerdir. Ama bu, benim onların gazeteci oldukları için başlarına yargıda bir iş gelmesine karşı çıkmamı engellemez. Kim olduğunun hiçbir önemi yok. Hangi tarafta olduğunun hiçbir önemi yok. Eğer birisi gazetecilik yapıyorsa ve muktedirler ondan bu yüzden rahatsız oluyorsa, o zamân gazetecinin yanında, muktedirlerin karşısında olmamız lâzım. Kim olduğuna bakmadan, tekrâr tekrâr bunu söylüyorum, kim olduğuna bakmadan. Burada şimdi Suat tutuklandı. Suat’ı yıllardır tanıyorum, arkadaşımdır. Arkadaşım olmasaydı da bu yayını yapardım. Ama inanın şunu… Kendisi ilk fırsatta çıkar, çıkacağını umuyorum, çok geçmeden çıkacağını umuyorum. Bu kısmı ona da tekrâr söyleyeceğim. İnanın Suat’ın siyâsî olarak ne olduğunu bilmiyorum. Yani şöyle söyleyeyim; en son Halk TV’ye dönmeden önce Cumhuriyet Halk Partisi grubunda basın danışmanlığı yaptı. O zamân Özgür Özel, Grup Başkanvekili’ydi, berâber çalışmışlardı. Sonra Halk TV’ye geri döndü ama ben Suat’ın CHP’li olduğunu düşünmüyorum. Yani sağcı, solcu vesaire… İnanın çok konuşmuşluğumuz var. Değişik konulara, farklı konulara sağduyuyla yaklaşan, ama bir gazeteci olarak, özellikle de son dönemde editoryal olarak çalıştığı için editoryal olarak bakan, haber olarak bakan bir isimdir ve gerçekten iyi gazetecidir. İyi gazeteci olduğu için tutuklanıyor.
Şimdi önüme bir şey düştü bugün. Görmüşsünüzdür belki. Hüseyin Çelik, AKP’nin kurucularından, eski bakanlarından. Kendisi bir YouTube söyleşisinde demiş ki: ‘‘Yargı siyasallaştı. Tarafsız yargı diye bir şey yok, militan bir yargı var. Biz kendi militan yargımızı kurduk’’ demiş. Şimdi, Hüseyin Çelik’in bunu söylediği bir yerde, olayın Halk TV’ye yönelik olduğu gerçeği ortadayken, Halk TV’nin iktidârı rahatsız ettiği, muhâlif kanal olarak rahatsız ettiği gerçeği ortadayken ve sırf bu yüzden bir bahaneyle onlara böyle bir operasyon yapıldığı ortadayken, — işte Hüseyin Çelik de bunu söylüyor, başkaları da bunu söylüyor — bütün bunlar ortadayken hâlâ kalkıp da ‘‘Haberin şurası yanlış, şurası doğru’’ vesaire tartışması yapmak, kusura bakmasınlar ama muktedirin diliyle konuşmaktır. Bu haberi beğenmeyebilirsiniz, bu haberi yanlış bulabilirsiniz ama gazeteci olarak öncelikle bu soruşturmanın ve tabii ki daha önemlisi gözaltına almaların ve tutuklamaların yanlışlığı üzerinde gazetecinin yanında olmanız lazım. Türkiye’de o kadar çok şey yaşanıyor. Turizm, Kültür ve Turizm hattâ, Bakanı’nın istifasını bekleyenler var, Bakan yerinde oturuyor; bir bakıyorsunuz, Suat Toktaş tutuklanıyor. O kadar çok insan… Bugünün bir olayı, Zehra Taşkesenlioğlu’muydu? Kendisi eski AKP milletvekili. Hakkında 200 küsur şikayet var, ama soruşturmaya yer olmadığı kararı alınıyor vesaire. Yani Türkiye’de yargının nasıl çalıştığını anlatmaya, örnekler sıralamaya hiç ihtiyaç yok. Böyle bir yerde, siyasallaşmış bir yargının bir bahaneyle gazetecileri hedef aldığı yerde, orada bakmamız gereken yer aslında yargı ve yargının arkasındakilerdir. Bu noktada tekrâr Hüseyin Çelik’e dönmek istiyorum. Hüseyin Çelik, açık sözlü bir şekilde olayı anlatmış. Geçmişten bir olay anlatmak istiyorum. Bu Ergenekon dönemlerinde Ahmet ve Nedim içerideyken ve bizler de onlar için uğraşırken — bu konuda çok sayıda arkadaşımız, meslektaşımız gerçekten çok fedakârca işler yaptılar, hepsini takdirle hatırlıyorum — o târihte Akit ya da Vakit, adları sürekli değiştiği için bilmiyorum, onun Ankara temsilcisi Yener Dönmez adında birisi — hâlâ hapiste gâlibâ Fethullahçılıktan, çok emin değilim, çıkmış da olabilir, ama bir ara yattığını biliyorum — benim hakkımda üç gün üst üste yayın yaptı. Benim 12 Eylül dönemindeki — yargılandım, hapis yattım — birtakım polis ifadelerimi vesaireyi çarpıtarak köşesinde yayınladı. Yani resmen hedef gösterdi. Ve ben Ankara’ya gittim. Akit gazetesi Fethullahçıların değil, diye bildiğimiz için, yani iktidârın, AKP’nin yayın organı diye bildiğimiz için AK Partililere gittim. Sormak istedim; ‘‘Bu adamı üzerime niye saldınız, nedir mesele?’’ diye. O târihte konuştuklarımdan birisi Hüseyin Çelik’tir, bir diğeri de Sadullah Ergin’dir. Sadullah Ergin o sırada Adalet Bakanı’ydı, Hüseyin Çelik de yanılmıyorsam bakandı ama ne bakanıydı hatırlamıyorum. İkisi de gerçekten bunun kendileriyle alâkası olmadığını söyledi. Ve Sadullah Ergin’in – ki şu anda kendisi biliyorsunuz DEVA Partisi’nde milletvekili ve yöneticilik yapıyor – şunu dediğini hep hatırlarım; ‘‘Bunlar Fethullahçılar. Bunlar sana saldırıyor.’’ Ben de; ‘‘Niçin saldırıyorlar? Ne istiyorlar benden?’’ diye sormuştum saf saf. O da bana demişti ki; ‘‘Sen her gün Ahmet’le Nedim’in fotoğraflarını yayınlıyorsun Vatan gazetesinde. Gün sayıyorsun, ‘Şu kadar gündür hapiste’ diye. Onu kaldırmanı istiyorlardır herhalde’’ demişti. Ben de ona; ‘‘Ne yapayım o zaman?’’ dedim. O da bana, hiç unutmuyorum, şunu söyledi; ‘‘Benim bildiğim sen bunu kaldırmazsın’’ dedi. Kaldırmadım tabii. Şimdi bunları bir anlamda târih yazımı için… Arada sırada görüyorum; Sadullah Ergin’i Fethullahçılıkla filan itham etmeye çalışanlar oluyor, gülüp geçiyorum. Çünkü, aynı Adalet Bakanı o târihte bana — ve başkaları da olabilir ama ben kendim yaşadığım için biliyorum — Silivri’de Ahmet’i ve Nedim’i ziyaret etmem için izin veren kurumdur ve ziyaret de etmiştim. O zor dönemde umulmadık yerlerden bize destek verenler çıkmıştı. Şimdiki dönemde maalesef çok fazla böyle şeyler göremiyoruz. Çok daha sert bir dönem yaşıyoruz. Ve izlenen yöntemler büyük ölçüde Fethullahçılardan devşirilmiş yöntemler; yargının kullanımı, medyanın kullanımı vesaire. Ve tıpkı dün olduğu gibi bugün de birtakım iktidâra mesâfeli, hattâ muhâlif vesaire bilinen, gazeteci olan kişiler de meslektaşlarının yanında olmaktan nedense imtina ediyorlar ve imtina ederken de bunu meşrulaştırıcı, meşrulaştırmaya yönelik birtakım gazetecilik tartışmaları yapıyorlar. Nasıl söyleyeyim? Herkes kendi bildiği gibi yapsın, diyelim. Ama ben tekrâr söylüyorum; Halk TV çok sevdiğim bir televizyon kanalı değil, ama önemli bir televizyon kanalı olduğunu biliyorum. Orada çok sayıda tanıdığım iyi gazeteci var. Bunlardan birisi de Suat’tır. Onların yanındayım. Haberin doğru, yanlış, şu bu, üslubu yanlış, tekniği yanlış filan, bunların hepsini biz kendi aramızda tartışabiliriz. Ama şu anda yapmamız gereken, meslektaşlarımızın yanında olmak. Bakın, bu hiçbir zamân şu değil. Geçen Fatih Portakal olayında olduğu zaman gördük, onun haberini yaptığımız zamân birtakım insanlar, AK Parti yanlıları, iktidâr yanlıları; ‘‘Adam gerçeği söylüyor, hazmedemiyorsunuz’’ diye karşı çıktılar. Gerçeği söylediği filan yoktu. Kendince gerçeği yorumluyordu, yanlış yorumluyordu. Ama o sırada savcılar, yargıçlar vesaireler, o o yayını yaptıktan, başkası bilmem ne tweetini attıktan sonra 1 kişi, 2 kişi, 3 kişi derken 5 kişiyi aldılar ve bunlardan birisini tutukladılar. Siz gerçeği kendinizce yorumluyor olabilirsiniz ama acı gerçek şu; Suat Toktaş cezaevinde ve gazeteci olduğu için cezaevinde. Daha fazla bir şey söylemeye gerek yok. Söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
02.02.2025 İmamoğlu mu, Yavaş mı, ikisi birden mi yoksa hiçbiri mi?
30.01.2025 Suat Toktaş gazeteci olduğu için tutuklandı
29.01.2025 Transatlantik: Rusya-Suriye ilişkileri | Trump'ın Ukrayna politikası | Gazze ateşkesinde son durum
26.01.2025 Çözümsüzlük için Kandil’den medet ummak
23.01.2025 Diyarbakır yeni çözüm sürecini tartışıyor | Serra Bucak, Vahap Coşkun, Mehmet Kaya ve Nahit Eren değerlendirdi
22.01.2025 Transatlantik: Trump nasıl başladı? | Unuttuğumuz Suriye | Gazze ateşkesi
19.01.2025 Bir türlü başlayamayan Erdoğan-İmamoğlu savaşı
19.01.2025 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: “Kürtler açısından önemli olan PKK’nin silah bırakması değil Suriye’deki kazanımların korunması”
17.01.2025 Haftaya Bakış (250): Boğaziçi direnişinin 1000.günü | CHP'nin iktidara cevabı | Yeni çözüm sürecinin gidişatı
15.01.2025 Transatlantik: Gazze'de ateşkes süreci | Trump'ı beklerken | Yeni Suriye'nin inşası
02.02.2025 İmamoğlu mu, Yavaş mı, ikisi birden mi yoksa hiçbiri mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı