Seda Demiralp değerlendirdi: Toplumun çözüm sürecinden beklentileri ve kaygıları ne?

06.08.2025 medyascope.tv

6 Ağustos 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Işık Üniversitesi’nden Profesör Doktor Seda Demiralp stüdyoda konuğumuz. Hoş geldin Seda.
Seda Demiralp: Hoş bulduk, iyi yayınlar Ruşen.

Ruşen Çakır: Şimdi uzun süredir seni konuk edemedik ama çok şey birikti. Özellikle senin alanın olan davranış meselesine ve kamuoyu meselesine bakalım. Ekim ayından beri bir şey tartışıyor Türkiye: Oldu mu, olacak mı, nasıl olacak, tezgah mı, şu mu bu mu derken Öcalan açıklamayı yaptı. PKK silah yaktı. Komisyon kuruldu. "Olmaz" denen her şey olmaya başladı. Fakat hâlâ kamuoyu araştırmalarında ben şöyle görüyorum: "Olsa iyi olur" diyenler %70 gibi, ama ‘‘Buradan bir şey çıkar mı?’’ yani beklenti sorulduğu zaman düşük. İnsanlar istiyor ama inanmıyor gibi bir şey var. Ne dersin?
Seda Demiralp: Şöyle, insanlar barış vaadini tabii ki kucaklıyorlar ama buna erişme yöntemiyle ilgili, bir; bu sürecin motivasyonlarıyla ilgili, iki; bir de bunun hakikaten başarıyla sonuca erip eremeyeceğiyle ilgili, üç; endişeliler. Biz biliyorsun, periyodik bir duygu ölçümü yapıyoruz, bizim "Duygular ve Siyaset" laboratuvarında. Haziran-Temmuz döneminde yaptığımızda da özellikle bu süreç çok konuşuldu. Çok yüksek kaygı var. Yani hem iktidar seçmeninde hem muhalif seçmende çok yüksek kaygılar var. Bazı kaygılar ortak, bazıları ortak değil.

Ruşen Çakır: Ne gibi mesela öne çıkan?
Seda Demiralp: Şimdi iktidar seçmeninde en büyük kaygı, tamam, işte barış vaadi vesaire ama bu aslında bir manipülasyon mu? Dış güçlerin manipülasyonu mu? Bizim bölünmemize mi yol açacak? Aslında işte Amerika desteğiyle İsrail'e toprak mı kaybedeceğiz eninde sonunda dönüp dolaşıp? Ne bu çevredeki dış aktörlere güvenilir, PKK'ya zaten güvenilmez ve bana bunca yıl "Sakın, asla!" denen yol ile ilgili birdenbire ‘‘Burada bana destek ver" denmesiyle ilgili soru işaretleri, bununla ilgili kaygılar var. Bu kaygıların kısmen bir kısmı CHP ya da muhalefet seçmeninde de var ama muhalefet seçmeninde ekstra bir kaygı olarak da tuzağa düşme, yani iktidar tarafından tuzağa düşürülme kaygısı var. Aslına bakarsan her iki seçmende de kaygı, kandırılma. Yani birisi ‘‘Bizi dış güçler kandırıyor, bu işe ‘barış’ filan diyor ama sonunda kim bilir nereye çekiyorlar bizi?’’ kaygısı. Muhalefet seçmeninde de "Erdoğan kendini konsolide edecek bir yola bir şekilde ikna ediyor, çekiyor, tuzağa düşürüyor. Bizi yutacak, CHP'yi yutacak bu işin sonunda" gibi bir kaygı var.

Ruşen Çakır: Peki Kürtlere özel olarak sordunuz mu, Kürt seçmene?
Seda Demiralp: Bu grubun içinde Kürt seçmenler de vardı ama Kürt seçmene özel sorulmadı.

Ruşen Çakır: Orada çünkü genellikle şöyle bir şey tabir ediyorlar: "Temkinli iyimserlik."
Seda Demiralp: Evet.

Ruşen Çakır: Yani istiyorlar ama güvenmiyorlar.
Seda Demiralp: Orada olayın gerçekleşmesiyle ilgili motivasyonlar tabii diğer seçmenlere göre daha yüksek ama iktidar tarafından tuzağa çekilme kaygısı muhalif seçmene yakın çıkıyor burada, Kürtlerde. Şimdi bu kadar kaygı duyulmasının sebeplerinden bir tanesi tabii ki daha önce 40 yıl boyunca işte sağı gösterirken birden sola yönelmesi iktidarın, bu kadar ani bir manevra yapması ve buna tam da bir gerekçe sunulmaması. "Neden bu değişiklik oldu?" İşte dış faktörler vesaire deniyor ama tam olarak insanlar anlamış değiller. Yani dış politikada ya da bölgedeki politikada ya da terörle mücadelede zayıflamanın sonucu mu, güçlenmenin sonucu mu oldu bu tavır değişikliği, bunu bile bilmiyor seçmen. İki, şeffaflık eksikliği. Şimdi en çok duyduğumuz şikayetlerden bir tanesi buydu: "Kapalı kapılar arkasında ne konuşuluyor bilmiyoruz." Şimdi bizim bu en son yaptığımız araştırmaya bir hava durumu tasviriyle başladık. Katılanlardan siyasi durumu bir hava durumuna benzetmelerini istedik. En çok duyduğumuz "sisli, bulutlu." Önünü görememe duygusu çok fazla var. Bunu hep dile getiriyorduk ama mesela iktidar tarafından da hep "Ne münasebet, şeffaflıkla ilgili hiçbir problem yok" vesaire deniyordu. Ama şimdi ilk defa şeffaflık taleplerinin makul talepler ya da bununla ilgili kaygıların makul kaygılar olduğunun sinyalini gördük. Çünkü şeffaflık vurgusu yapıldı, değil mi, ilk gününde. Bir başka kavram mesela, "Ne alıp ne veriliyor?" bunu soruyor insanlar ve ısrarla iktidar tarafında "Hiçbir şeyin alınıp verildiği yok, bu tek taraflı bir silah bırakma" deniyordu. Şimdi ilk kez yine "müzakere" ifadesi kullanıldı. Yani müzakere herhâlde çok da tek taraflı bir kavram değil. Şimdi bunlardan biraz seçmenin kaygılarının anlaşıldığını anlıyoruz veya CHP'nin demokrasi vurgusu, değil mi? CHP seçmeninin de AK Parti'nin tuzağına çekiliyor olma kaygısının burada kapsandığını ve buraya "Ben herkes için bir kazanç sokacağım bu sürecin içerisine" vaadini duyuyorduk ve bunun, demokrasi kelimesinin sürecin, komisyonun ismine eklenmesiyle aslında hani bu anlamda bir pozitif sinyal verilmiş oldu. Şimdi burada herkesin kendine bir kazanç görmesi bu süreçte çok önemli. Çünkü bu kadar yüksek kaygının olduğu bir süreçte dışarıda bırakılan, çok kolay bir şekilde diğer aktörlerin kaygılarını tetikleyebilir. Dolayısıyla iş birliği çok önemli. İş birliğinin yolu da ortak kazançlardan geçiyor.

Ruşen Çakır: Burada o anlamda dün başlayan komisyon çok kritik bir rol oynuyor.
Seda Demiralp: Evet, fena da bir başlangıç olmadı. Ben hani bu kaygıların kapsandığını, daha önceki birtakım şikayetlerin, taleplerin reddedildiği, yok sayıldığı, hatta sert bir şekilde "Ne münasebet!" diyerek dışarıda bırakıldığı üslubun aksine, biraz bu kaygıların daha fazla kapsandığını ve ilk gün için verilebileceği kadar karşılık verilmeye çalışıldığını gördüm. Tabii nasıl devam eder bu ayrı, ama bu önemliydi ve herkesin kendisi için bir şey bulabileceğine dair bir umut. Demokrasi kavramını telaffuz ettiğiniz zaman zaten ya da çoğulculuğu, çok sesliliği, çok aktörün… O kadar uzun zamandır görmedik bu kadar çok aktörün bir masa etrafında toplanması, konuşurken birbirini dinlemesi belli bir saygı içerisinde.

Ruşen Çakır: Oy birliğiyle…
Seda Demiralp: Evet evet evet. Bunlar bahsettiğim kaygıyı biraz olsun dindirebilecek sinyaller ya da dindirme niyetini en azından gösteren sinyaller.

Ruşen Çakır: Burada şöyle bir husus var. Ben birkaç kere bunu dile getirdim. Bu olayın bir şeyi yok. Şimdi Meclis Komisyonu ile Meclis Başkanı birazcık bir şeyler üstleniyor gibi ama bir de Milli İstihbarat Teşkilatı var. Milli İstihbarat Teşkilatı da zaten adı üstünde, kapalı bir kutu. Ama bunun çok ciddi bir halkla ilişkiler mekanizması olması lazım.
Seda Demiralp: Kesinlikle.

Ruşen Çakır: Bunu kim yapabilir? Meclis mi üstlenecek? Yani şimdi İletişim Başkanlığı mı üstlenecek?
Seda Demiralp: Yok, herhâlde en başta tüm partiler kendi seçmenlerine erişecekler ve kendi seçmenlerini ikna edecekler. Çünkü kaygılar yaygın, kısmen ortak ve yani CHP seçmeni AK Parti tarafından ikna edilmeyecek ya da AK Parti seçmeni CHP tarafından ya da DEM tarafından ikna edilmeyecek. O yüzden bana göre tabii ki daha önceki süreçteki akil insanlar gibi partiler ötesi, güven telkin eden isimler önemli ama onun dışında ben partilerin kendi seçmenlerini ikna etme konusunda büyük bir rol üstlenmeleri gerektiğini düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Şimdi bu olayın sihiri Devlet Bahçeli sanki. Yani böyle bir süreci Devlet Bahçeli'nin başlatmış olması çok esrarengiz ve çok olağanüstü bir şey oldu ve belki de kolaylaştırdı.
Seda Demiralp: Belki de başka türlüsü olamazdı. Hatırlıyorsan bir zamanlar da işte başörtüsü konusu konuşulur, işte daha başörtüsü özgürlüğü gelmemişken, "Bunu ancak Ecevit getirebilir" denirdi. Yani bu konuda duyarlılıkları yüksek birinin, yani laiklik konusundaki duyarlılıkları yüksek birinin ancak başörtüsü özgürlüğü getirebileceği ya da işte ülkenin bölünmez bütünlüğüyle ilgili duyarlılıklarının yüksek olduğunun daha genel olarak kabul gördüğü, kabul edildiği bir partiden ancak böyle bir yolun açılabileceği gibi. Aksi hâlde çünkü kaygılar şu anda bile bu kadar yüksekken çok fazla ve o aktörler dahil olmadığı zaman o aktörlerin mevcut kaygıları tetikleyici tavırlar alma ihtimali de çok yüksek. Dolayısıyla bir hepsinin dahil olması, iki, en çok bu konuda duyarlılığı yüksek olarak bilinen aktörlerin liderlik etmesi, burada başı çekmesi önemli.

Ruşen Çakır: Burada tabii Bahçeli dedik ama bir diğer önemli aktör Abdullah Öcalan ve burada çok ciddi bir sorun var. Çünkü kamuoyunun, Kürt olmayan kamuoyunun diyelim mesela, önemli bir bölümü için yıllardır Türkiye'nin en sevilmeyen insanı. Öyle değil mi?
Seda Demiralp: Evet evet.

Ruşen Çakır: Şu anda Devlet Bahçeli açıkça söylüyor bunu. Erdoğan adını vermeden ‘‘İmralı’’ diye söylüyor biliyorsun, ama o şimdi baş aktör.
Seda Demiralp: İşte baldıran zehri kısmında herhâlde kastedilen bu, hani "Gerekirse baldıran zehri içeriz." dediler ya, herhâlde burada kastedilen Öcalan’ın kapsanması bu süreçte.

Ruşen Çakır: Ama kamuoyu mesela bunu nasıl şey yapacak?
Seda Demiralp: Evet, en zor kapsanabilecek kısmı o, zaten bu süreçteki kaygıların esas kaynağı bu. Yoksa "Barış olsun" ya da işte haklar, hürriyetler ile ilgili bir kaygının dile getirilmesi, yani Kürtlere de "Dilleri de konuşulmasın" diyenler herhâlde az. Yani bizim odak grubumuza yansımadı, ama odak grup zaten hani temsili değil. Ama ben bir kamuoyu yoklaması, bir ankete de bunun çok yansıyacağını sanmam. Ama hani Öcalan'la ilgili olumsuz duygular tabii ki çok yaygın. Dolayısıyla buradaki en büyük kaygı unsuru bu şekilde sürecin ilerliyor olması. Hani mesela belki Demirtaş'la ilerliyor olsaydı hani o başka türlü bir yol olurdu. Demirtaş kendi partisi dışında da çok kabul gören, seçmende olumlu duygular uyandıran bir isim. Çok farklı tabii ki bir örgüt lideriyle parti liderinin ana muhatap seçilmesi, farklı sonuçlar olması şaşırtıcı değil. En büyük mesele bu. Seçmen hiçbir zaman bundan memnun olmayacak ama bunun bir bölünme riskine, iktidar seçmeni açısından söylüyorum, bir bölünme riskine gitmeyeceğine ikna olup yürümeye devam edebilir orada. Muhalefet seçmeninin de bunun bir, tüm olup bitenlerin, hani CHP'lilerin de dışarıda kalmayacağı, genel bir demokratikleşmenin parçası olduğu konusunda teskin olursa yine kabul edebileceği bir durum gibi görünüyor. En zor kabul edilebilecek olan mesele bu.

Ruşen Çakır: Öcalan ısrarla komisyonla görüşmek istediğini beyan ediyor heyetlere. Hatta bir yerde bir haber de çıktı, gerek duyulursa komisyondan bir heyet, hepsi olmasa bile, gidecek diye. Şimdi o gerçekten kritik bir husus olacak mesela bu anlamda. Şimdi komisyon olayın merkezi hâline geldi. Komisyon buradaki muhataplar. Şimdi cuma günü MİT Başkanı, İçişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı gelecek komisyona. Şimdi bunlar devletin en önemli aktörleri. Ama şimdi öteki tarafın en önemli aktörüne gidecekler mi, gidebilecekler mi, nasıl olacak? O ‘‘gelsinler" diyor. Devlet ‘‘olabilir’’ diyor ama…
Seda Demiralp: Zor. Yani o yolu yürümenin çok kolay bir yolu yok. Yani sadece Öcalan'la konuşmak değil, Öcalan'a ne olacağı tabii insanların en çok dile getirdiği sorular, konulardan bir tanesi bu. Şimdi ne olacak? Serbest mi olacak, çıkacak mı? Ve tabii tüm bunlar konuşulurken bir taraftan işte kent uzlaşısı tutukluları vesaire, bu kadar büyük bir çelişki olması, değil mi? Yani hangi yolu çizerseniz… Şimdi şu da önemli, yani hangi yolda giderseniz gidin, o yolun tutarlı olması o yolda sizin kamuoyunu ikna edebilmeniz açısından hani işin iletişimi, ikna boyutu açısından çok önemli. Burada tabii çok fazla tutarsızlık söz konusu. Bu tutarsızlıklar en partizan seçmeni çok rahatsız etmiyor olabilir. Çünkü en partizan seçmenler partisinden aldığı sinyalle pozisyon belirliyorlar. Ama bizim, mesela, bu çalışmada özellikle odaklandığımız geçişken seçmenler, yani son birkaç seçimde ya parti değiştirmiş ya da parti değiştirmeyi düşünen seçmenler, bunlarda özellikle bu tutarsızlık meselesinin çok dile getirildiğini görüyoruz, bu anlamda bir kafa karışıklığının olduğunu. Dolayısıyla, genel bir açılımla belki bu, en azından seçmenlerin bir kısmına, daha sola yakın seçmen gruplarındaki kaygıların giderilmesinde etkili olabilir.

Ruşen Çakır: Peki, CHP'ye gelelim. CHP bu komisyona katılıp katılmayacağı en çok konuşulan partiydi ve sonunda katıldı, o nitelikli çoğunluk şartı yerine getirildiği için. Ben birçok vesileyle şunu söyledim: CHP'siz bir komisyonun asla bir fonksiyonu olmaz, diye. Katılır mısın?
Seda Demiralp: Yani tabii, biraz önce bahsettiğimiz gibi burada bir kere bu sürecin başarılı olması açısından konuşacak olursak bu sürecin başarılı olması için bence bu kadar büyük, CHP gibi, ya en büyük partisi ya da ikinci büyük partisi değil mi? Son yoklamalara göre başa baş gidiyorlar. Hatta CHP bir süredir önde gidiyor.

Ruşen Çakır: Benim şimdi en son gördüğüm PanoramaTR'nin Temmuz araştırmasında CHP 1,5 puan önde.
Seda Demiralp: Şimdi böyle bir partinin dahil olmaması demek çok kolay bir şekilde kendi kitlesinde kaygıları tetikleyebilir, karşı tarafta bile tetikleyebilir. Çünkü geçişkenlik oranı arttı. 2024 seçimlerinden itibaren biz bu geçişkenliğin arttığını görüyoruz. Dolayısıyla kitleleri etkilemek konusunda bu kadar gücü olan bir partinin dışarıda bırakılması, sürecin devam edebilmesi ve başarıya ulaşması açısından bir problem. Şimdi gelelim CHP'nin kendi hedefleri açısından, bu CHP için iyi mi değil mi? Bu, normalleşmede de çok tartıştığımız bir konuydu. Yani hasmımla masaya oturmak. Hatta iki tane Alman atasözü var, birazcık bunu değiştirip yumuşatarak söyleyecek olursak bir tanesi, ‘‘hasmınla…’’, işte hasmın değil daha kötü bir karakter ama öyle yumuşatayım onu, ‘‘Onunla masaya oturursan menüde kendi adını bulursun’’ yani ‘‘oturma’’ diyor. Ötekisi de diyor ki: ‘‘Ya masadasındır ya menüdesindir.’’ Yani masada değilsen bu defa menüden çıkarsın, o yüzden oturman lazım. O yüzden normalleşmede de ben CHP'nin bu ikinci yaklaşımı benimsediğini, yani ‘‘menüde olacağıma masada olayım’’ yaklaşımını benimsediğini düşünmüştüm. Şimdi de aynı yaklaşımı benimsediğini düşünüyorum. Göreceğiz tabii. Ama işte mesela Tutdere'nin görevine iade edilmesi acaba şey miydi?

Ruşen Çakır: Birazdan onunla yayın yapacağım.
Seda Demiralp: Öyle mi? Tamam. Yani bu bir sinyal miydi mesela? Evet, en azından menüde olmuyorsun, bir şeyler kazanmaya başlıyorsun gibi.

Ruşen Çakır: Peki, tam da onu soracaktım son olarak. 19 Mart süreci hâlâ sürüyor. Birçokları CHP pes eder diye bekledi, nefesi yetmez, sürdürülemez diye. Ama mesela bu akşam Tuzla'da miting var, hafta sonu pazar günü Tokat'ta miting var. Yine Özgür Özel bugün Ekrem İmamoğlu'nu ziyaret etti ya da edecek. Sürekli bir faaliyet halinde. Cumhurbaşkanlığı Ofisi açıldı, şu oldu, bu oldu. Ne diyorsun? CHP'nin hâlâ istim üzerinde olabilmesi şaşırtıcı değil mi?
Seda Demiralp: Başarı gerçekten. Ayrıca Özgür Özel'in kendi performansı, kişisel performansı açısından da bir başarı izliyoruz bence, bunu teslim etmemiz lazım. Gerçekten mücadeleci bir performans sergiliyor. Aynı zamanda spontan. Bunu bir katılımcı söylemişti; yani hem mücadeleciliği açısından övgüyle bahsetmişti hem de prompter'a bakmadan konuşabilen, iki ayağının üzerinde düşünebilen, hızlı cevap verebilen, bu özellikleri fark ediliyor. Gerçekten bu kadar göz önünde olması belki bu özelliklerini görmemize bir vesile oldu. Aynı zamanda tabii ki büyük bir engeli aşmaya çalışmak tabii ki onun mücadeleci tarafını da ortaya çıkardı. O açıdan oldukça iyi gidiyor. Gelen katılımcıların ve araştırmamızdaki katılımcıların yine ifadelerine döneyim. 19 Mart'la ilgili süreçte bu mücadeleciliği överken ama bir taraftan da şunu söyleyenler oluyor: ‘‘Tamam, ama bizimle ilgili konulara gelinsin.’’ Şimdi bu Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi’nin kurulması, çalışmaya başlaması bu anlamda önemli. Çünkü 19 Mart'ın mücadelesi sürerken bir taraftan da seçmenin diğer demokratikleşme ile ilgili meseleler… Evet, bu 19 Mart'la mücadele demokratikleşmeyi de kapsıyor, sadece bu tutukluların salınması değil tabii ki. Bunun bir demokratikleşmenin, hukukun reforme olmasının bir parçası olması, tam orası var. Ama özellikle ekonomiyle ilgili kaygılardan bahsediyorum, vatandaşın diğer kaygıları, günlük hayatla ilgili kaygıları diye. Bunlarla ilgili tam olarak CHP'nin ne alternatif önerdiği… Çünkü öyle böyle yavaş yavaş yine seçimlere yaklaşıyoruz. Tekrar bir ara seçimlerin olabileceğiyle ilgili inancımız zayıflamıştı, bir ne olduğunu anlayamaz hâle gelmişti bu 19 Mart şokuyla CHP seçmeni. Ama şimdi yavaş yavaş hem CHP seçmeni hem bu bahsettiğim geçişken seçmen, CHP'den başka konularda neler söyleyeceğini de duymak istiyor. Dolayısıyla bu hep öteden beri konuştuğumuz, 2023'ten beri konuşuyoruz aslında, vizyon, CHP'nin vizyonu, ‘‘CHP'nin özellikle ekonomiyle ilgili, ekonomik kalkınmayla ilgili vizyonu ne olacak?’’ sorusu. 2023'te yeterince somut, net, ikna edici şeyler duyamamıştık, bununla ilgili eleştiriler de yapmıştık. 2023 sonrası 2024'ten itibaren bu konuyla ilgili partinin, yeni yönetimin bu konuya çok daha doğrudan daha etkili bir şekilde eğileceği sinyallerini alırken işte 19 Mart oldu ve tabii ki partinin enerjisi buraya gitti. Şimdi tabii bu çok çok yüksek enerji isteyen bir şey; bir taraftan 19 Mart'ın mücadelesini verirken bir taraftan da normal bir seçim hazırlığı gibi işte ekonomi vizyonunu vesaireyi ortaya koymak. Ama başka yolun olmadığını CHP yönetimi görmüş gibi görünüyor ve ciddi bir enerjiyle buraya sarılıyor. Şimdi göreceğiz bunun sonucunda ne kadar seçmenin ikna olacağını, çekim duyacağını. Bir işte kalkınma planı olacak vesaire. Bir vergi reformundan bahsedilecek mi? İşte üretimle ilgili daha kârlı, daha üretken bir ekonomi, işte yani 2023'te de konuştuğumuz… Yani ben çok uzun bir süredir hep vurgulamaya çalışıyorum bir vergi reformunun ne kadar önemli olduğunu, seçmene bir şeyler söyleyebileceğini. Çünkü Ruşen, şu da var: Ekonomiyle ilgili sorunların anlatılıp altının çizilmesinin seçmene yeterli gelmediğini biz 2023'te gördük. Neyin daha farklı yapılabileceğini duymak istediler. Diyelim ki asgari ücretin işte belli bir şeyin üzerinde olacağı, bu da seçmen için yeterli değildi, değil mi? Yani ‘‘30'un altında yokuz’’ vesaire bu söylemler de yetmedi. Çünkü aslına bakarsan AK Parti bu tür vaatleri limitte yapıyor zaten. Bunların üzerine çıkman zaten zor. Ama iktidarın yapmadığı mesela üretken bir ekonomi, değil mi, bir ekonomiye geçiş, ranta dayalı olmayan, gerçekten üretken, herkesin kazanacağı, herkesin daha zengin olacağı, yani bir kalkınma planı aslında ve iktidar sanki bunlardan vazgeçmiş gibi de görünüyor. Yani sanki iktidar, dış politika, güvenlik, ‘‘ben buralarda kalacağım’’ diyor, biraz bu ekonomiyi, yani ekonomik zayıflığını, demokrasi ve adalet konusundaki zayıflığını da kabul etmiş. Buralarda da seçmenini çok da ikna etmeye çalışıyor gibi değil ama güvenlik, dış politika, buralarda, güçlü olduğu alanlarda kalacak gibi görünüyor. Dolayısıyla bu iki açık bıraktığı yer tabii ki CHP için hâlâ önemli fırsatlar sunuyor. Buralarda partinin ne diyeceğini seçmen bekliyor, duymak istiyor, bunu duyuyoruz. Bir şey daha var, mesela bu 19 Mart sürecine tekrar dönecek olursam, hani vizyon vesairenin dışında, şimdi mesela şunu da çok duyabiliyoruz geçişken seçmenlerden özellikle; yani bu işte İmamoğlu ile ilgili iddialar vesaire atıldı, tamam, bu olayın siyasi bir olay olduğuna da iktidar seçmeninde bile neredeyse hiç şüphe yok, yani bu tutuklamaların siyasi olduğuyla ilgili. Ama siyasi demek seçmen için, ortada hiçbir problem yok demek değil. ‘‘Belki vardı’’ diyor mesela, ‘‘bu iddiaların bazıları doğruydu belki’’ ama bu siyasi ya da şöyle ifade edeyim; bu siyasi, evet, yani rakibi olarak gördüğü için CHP'nin ve CHP'nin işte cumhurbaşkanı adayının üzerine gitti, evet. Ama mesela, ‘‘CHP'liler de bu isimlerde açık vermeseydi’’ diyorlar mesela. Şimdi mesela sorduğunuz zaman şey diyorlar: ‘‘Karşı ispatını görmedik.’’ Yani CHP'nin karşı kanıt sunmadığını mesela söyleyen çok fazla seçmen var. Şimdi diyebilir ki CHP: Nasıl sunmadık? İşte İstanbul Belediyesi'nin kendi teyit mekanizması, işte partinin aynı şekilde. Mesele şu ki seçmene, geçişken ya da daha iktidara yakın seçmene erişebilmek çok zor. Yani mesela Ekrem İmamoğlu'nun diplomasının sahte olmadığıyla ilgili CHP'nin açıklamalarını hiç duymamış seçmenler var. ‘‘Yapmadılar ki bir karşı açıklama’’ diyorlar mesela. Şimdi bu tekrar bizi medya konusuna götürüyor bu defa, yani iletişimin bu erişim boyutu. Bir iletişimde ne söyleyeceğin, nasıl söyleyeceğin tabii çok önemli. Bir de eriştirmek çok ciddi bir mesele. Yani gerçekten hangi medya aktörlerine ya da kanallarına maruz kaldığı ciddi şekilde etki yapıyor seçmenlerin bu 19 Mart'la ilgili veya farklı konularla ilgili tutumlarına. Şöyle diyenler olur ya: ‘‘İnsan önce siyasi tavrını belirler, o tavra uygun bir medya seçer ve onu izlemeye başlar. Dolayısıyla medyanın çok da bağımsız etkisi yoktur, zaten duymak istediğin...’’ Tam öyle değil işte. Yani o partizanlığı kontrol ettiğimizde bile, aynı partiye oy veren seçmenler içinde bile şu kanal yerine bu kanala maruz kalmış, bakmış seçmen farklı değerlendirmeler yapıyor. Dolayısıyla iletişimin bu tarafının da üzerinde ciddi şekilde durmak gerekiyor. Bizim çalışmanın bir kısmı dezenformasyonla ilgili olduğu için işin bu tarafına da bir parantez açayım istedim.

Ruşen Çakır: Şimdi son olarak şununla bitirelim: DEM Parti-CHP ilişkisi ya da HDP-CHP ilişkisi önce de vardı, 2023'te falan bir şekilde kayıtsız şartsız desteklediler filan. 2023 sonrasında DEM Parti ‘‘üçüncü yol’’ tavrı aldı. Şimdi süreçte daha Cumhur İttifakı'na yakın gibi görülüyor ya da CHP seçmeni tarafından böyle algılanıyor. Ama benim bildiğim kadarıyla Öcalan da, Kandil de hatta DEM Parti de CHP ile mesafeyi çok açmak istemiyor. Yani sürecin gidişatına bağlı olarak CHP-DEM Parti yakınlaşması ya da yakın durma ihtimali gerçekleşebilir mi, yoksa DEM Parti doğal olarak Cumhur İttifakı'na doğru mu savrulacak?
Seda Demiralp: Evet, o milyon dolarlık soru, o çok büyük soru hakikaten.

Ruşen Çakır: Yani soralım ya.
Seda Demiralp: Ama şunu söyleyebilirim ki CHP seçmenindeki kaygılarla DEM seçmenindeki kaygıların ortaklaştığı nokta, bütün bu sürecin aslında seçmen için bir şey sunmak dışında ya da ondan öte iktidarı konsolide etmesi. Dolayısıyla DEM seçmeninde de tüm bu olup bitenlerden, Kürt seçmen için çok fazla bir şey sunması yerine, yani iktidarı konsolide etmek ya da işte örgütün liderlerinin çıkarlarını gözetmek olabileceğiyle ilgili kaygılar var. Şimdi dolayısıyla bu kaygılar DEM'i de kendi seçmeninin kaygılarını düşünmek zorunda olduğu için işi demokratikleşmeye çekmek konusunda motive ediyor. Dolayısıyla iş demokratikleşmeye çekilecekse oradan herkes kazanacak. Dolayısıyla herkesin kazanması noktasında bir uzlaşı olabileceğine ben yine de inanıyorum.

Ruşen Çakır: Evet. Çok önemli şeyler yaşıyoruz, iki süreç iç içe. Ve burada da şöyle bir şey var, biliyorsun, hani demin sen söyledin ya: ‘‘Tutdere'nin iadesi acaba iktidarın CHP'ye bir cevabı mı?’’ dedin. Tabii şu çok bekleniyor buradan, Ekrem İmamoğlu'nun vesaire tutuksuz yargılanması en azından…
Seda Demiralp: Kent uzlaşısından tutuklu olanların…

Ruşen Çakır: Onlar zaten… Kayyumların iadesi falan. Bunlar yaşanırsa yani böyle peş peşe… Selahattin Demirtaş'ın mesela tahliyesi, ki Abdulkadir Selvi bugün hem Demirtaş'ın hem de Osman Kavala ve Gezi tutuklularının bırakılma ihtimalini bir pozitif, iyi bir şey olarak yazdı, ki onun bir anlamı var biliyorsun. Yani sadece bir kişisel yazma değil belli ki. Böyle şeyler yaşanır mı?
Seda Demiralp: Bunların yaşanabileceğine inanmak için sebep var. Yani iyimser miyim bilmiyorum ama bunu hayal edebiliyorum. Yani olay demokratikleşme çerçevesinde olursa oradan herkes bir parça bir şey kazanabilir. Dolayısıyla bu teorik olarak imkânsız olmaz. Ama işte iktidarı konsolide etmeye çekilmeye başlarsa zaten yürümez, parçalanır süreç. O yüzden onun gerçekleşebileceğine aslında daha az inanıyorum. Yani süreç parçalanmaya başlarsa çünkü, dışında kalanlar, kaybettiğini düşünenler, başta da söylediğim gibi seçmenin kaygılarını konuşmaya başlayacaklar. Bu süreçte seçmeni kaygılandırmak o kadar kolay ki.

Ruşen Çakır: Değil mi? Her an vazgeçebilecek…
Seda Demiralp: Zaten çok yüksek kaygı var. O yüzden tüm aktörlerin, siyasi aktörlerin kendi seçmenlerini sakinleştirmesi, onlara güven vermesinin şart olduğu bir süreç. Bunun da yolu tüm aktörlere de hepsinin kazanabileceği bir şey sunmak.

Ruşen Çakır: Vallahi çok zor, özellikle CHP'nin durumu. Yani CHP'nin durumu hep zor da 19 Mart'tan beri ama çok kritik bir rol oynuyorlar ve mesela burada komisyonda CHP'nin birçok şeyi kabul edilmiş.
Seda Demiralp: Evet.

Ruşen Çakır: Yani biraz tabii Numan Kurtulmuş faktörü de var. Ama CHP aslında, yani şöyle söyleyeyim; burada oyun kuruculardan birisi olarak bu sürece de dahil olabilir gibi zaten.
Seda Demiralp: Evet. Evet. Yani o fırsatı var, riski de var, fırsatı da var. Fırsatı değerlendirebileceğini, tüm aktörlerin kendileri için ama diğer seçmenleri de kapsayacak bir şekilde olayı iyi değerlendirebileceğini umalım. Bunun da yolu demokratikleşme, işte herkesin bir şey kazanabileceği başka bir şey yok çünkü.

Ruşen Çakır: Evet, şimdi Abdurrahman Tutdere'e bağlanmış. Seda, çok teşekkür ediyorum yayınımıza katıldığın için.
Seda Demiralp: Ben teşekkür ederim, sağ olun.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
17.08.2025 Öcalan olmadan olmaz mı?
17.08.2025 Devletin diyaneti ➜ erkeklerin diyaneti ➜ erkeklerin devleti
16.08.2025 “Bahçeli’den demokrasi bekleyecek kadar saf mısınız?”
15.08.2025 Özgür Özel kavgayı kızıştırdı: Parayı takip edin
14.08.2025 CHP’li bir belediye başkanı niçin AKP’ye geçer?
13.08.2025 CHP-MHP flörtü
12.08.2025 Rezan Epözdemir olayı: Bu kavga neyin kavgası?
12.08.2025 Suriye sorununa “güvenlik” yerine “karşılıklı güven” açısından bakabilmek
11.08.2025 Mümtaz’er Türköne ile söyleşi: CHP-MHP-DEM Parti yakınlaşması mümkün mü?
10.08.2025 Çanlar Fethullahçılar için çalıyor
17.08.2025 Öcalan olmadan olmaz mı?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı