Osman Sert: “Bahçeli, çatışma çözümleri literatürüne geçecek bir performans ortaya koydu”

09.05.2025 medyascope.tv

9 Mayıs 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Osman, PANORAMATR değil mi Ankara'da?
Osman Sert: Doğrudur, evet.

Ruşen Çakır: Evet, o ekiptesiniz, kamuoyu araştırmaları yapıyorsunuz, siyaseti yakından gözlüyorsunuz. Bu süreç, Ekim ayında Devlet Bahçeli tarafından başlatıldı demesek bile açık edildi diyelim. Ama bu olayın taşıyıcısı Devlet Bahçeli oldu. Siz o zamandan bu zamana da kamuoyu araştırmalarında buna da baktınız, kamuoyu bununla ilgileniyor mu, ilgilenmiyor mu diye. Şimdi yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik ama aradan geçen süre içerisinde Türkiye'de kamuoyu bu konuyu çok fazla dert edinmedi diyeceğim. Haklı mıyım, haksız mıyım?
Osman Sert: Bir derece haklısın. Şöyle, yani hiç unutmayalım, Türkiye'de siyasi partiler çok güçlü temsil kurumları. Yani toplumda çok önemli izdüşümleri var. Yani insanlar böyle ailelerini anlatırken işte ‘‘Nerelisin?’’ vesaire, ‘‘Babam da Halk Partili’ydi, babam da Demokrat Partili’ydi’’ gibi… Yani partiler çok güçlü kimlikler inşa ediyorlar. Bu sürece baktığımızda da hiç şüphesiz Sayın Devlet Bahçeli'nin başlattığı bir süreç, MHP Genel Başkanı'nın. Koalisyonun büyük ortağı olan AK Parti'nin, çekingen olsa da bazen böyle kafa karıştırıcı adımlar, kayyumlar görsek de içinde olduğu bir süreç, sonunda da sahiplenerek desteklediği bir süreç, özellikle Aralık'taki Suriye değişiminden sonra. Cumhuriyet Halk Partisi'nin, kimileri açısından Kürt sorunun kök nedenlerinden biri olarak bile anılan cumhuriyetin kuruluş felsefesinin sahibi olan kurucu parti CHP'nin Genel Başkanı Sayın Özgür Özel, tam kuruluş sürecinde Diyarbakır'da ‘‘Kürt meselesi, Kürtler ‘sorunum vardır’ diyene kadar vardır’’ diyerek süreci sahiplenen bir duruş ortaya koydu. DEM Parti zaten sürecin öyle ya da böyle bir parçası, aktörü haline geldi. Bu kadar çok siyasal partinin ve genel başkanın sahiplendiği, en azından karşı çıkmadığı, engellemediği bir sürecin toplumda karşılık bulması da son derece doğaldı. Biz Şubat ayında, daha ortada bir çözüm süreci tartışması bile yokken, hatta ‘‘DEM Parti kapatılsın’’ denirken, ‘‘Bir çözüm süreci olursa ne yaparsınız?’’ dediğimizde %30 civarında bir destek görüyorduk. Bakın, daha hiçbir şey yokken… Sayın Bahçeli'nin süreci başlatmasıyla bu süreç çok hızlı bir şekilde yükseldi ve son 8 aylık süreç içerisinde hep %50 bandında durdu. Bu kadar sıkıntılı, bu kadar sancılı, işin içerisinde terör olan, şehitler olan, acılar olan, ekonomik geri kalmışlık olan, insanların kültürel hak beklentileri olan bir süreçte toplumun %50 ve fazlasının destek vermesi çok önemliydi. Ve kamuoyundaki bu tartışmalar, en azından bu destek, siyasete bir alan açtı. ‘‘Ne yapacaksınız, bir görelim. Ben itiraz etmiyorum’’ yaklaşımı oldu. Evet, itiraz eden kesimler var, bunu seslendirenler de var; yani İYİ Parti'de olduğu gibi, Zafer Partisi'nde olduğu gibi. Ama toplumun kahir ekseriyeti, siyasete süreci yürütmesi için bir alan açtı. ‘‘Ben itiraz etmiyorum, ne yapacaksınız, görelim’’ dedi ve bugüne geldik.

Ruşen Çakır: Şimdi, biraz önce sen konuşurken Kandil'den bir açıklama geldi, şunu söylüyor, kongrenin toplandığını söylüyor; 5-7 Mayıs tarihleri arasında iki farklı alanda, birbirine paralel olarak gerçekleşmiş. Ama bu açıklama sanki bir ön açıklama, fesih açıklamasını söylemiyor. Yani şöyle söylüyor: ‘‘Önümüzdeki günlerde geniş ve ayrıntılı bilgi ve belgeler, iki farklı alandaki sonuçlar birleştirildikten sonra çok yakın zamanda kamuoyuyla paylaşılacaktır.’’ Ama Öcalan'ın çağrısıyla toplandıklarını söylüyorlar, olayın yapıldığını söylüyorlar. Demek ki bir tek bunun ilanı kaldı. Şimdi, Osman, çok zor bir şey geçildi, ilk aşama ama bundan sonrakiler kolay olmayacak. Birçok husus var önde. Bir kamuoyu oluşturulması, Meclis’in devreye girmesi, bu silah bırakanlar ne olacak, neler olacak, cezaevlerindekiler ne olacak gibi birçok kalem var. Şu anda Türkiye bunları kaldırabilecek, bunları hayata geçirebilecek bir kıvamda mı sence?
Osman Sert: Valla açıkçası süreç ilk başladığında ben pek öyle düşünmüyordum. Yani ekonominin zorda olduğu, siyasal kutuplaşmanın çok derinleştiği bir atmosferde, Avrupa Birliği gibi bir çıpanın gündemde olmadığı bir dönemde, böyle bir sürecin, jeopolitik desteğin, yani ha var ha yok, olumlu katkısının olmadığı bir dönemde – ki Amerika Birleşik Devletleri hep burada bozucu bir rol oynadı – bu sürecin çok başarıya ulaşabileceği kanaatinde değildim. Fakat başarılı olmasa bile denemeye değerdi. Başarısız olduğunda Abdullah Öcalan'ın, Selahattin Demirtaş'ın, MHP'nin, AK Parti'nin, CHP'nin içinde olduğu bir süreçte PKK silah bırakmasa bile Türkiye'de, Türkiye'nin ve Türkiye'deki Kürt kitlesinin PKK'dan uzaklaşması, PKK'nın artık etkisiz, ilgisiz, arkaik bir aktöre dönüşmesinin yolunun açılacağını düşünüyordum. Fakat çok daha iyi bir noktaya doğru gelmiş durumdayız. Kolay değil. Yani bu tür süreçler, toplumdaki mutabakatın çok geniş olduğu zeminler ister. Sadece 19 Mart sonrasında yaşadığımız süreç bile bunun çok kolay olmadığını gösteriyor. Fakat burada biraz iyi bir durumda olduğumuzu düşünüyorum. Gerekçesi, başta söylediğim gibi toplumsal bir kabulleniş var. Bu arada şunu unutmayalım: Herkesin çözüm sürecinden beklediği şey aslında başka. Yani biz, ‘‘Çözüm sürecini destekler misiniz?’’ dediğimizde %55 ‘‘evet’’ diyor ama kimisi için bu PKK'nın tarihe karışması, hiçbir şey verilmeden tarihe karışması, kimisi için PKK'nın silah bırakması ama karşılığında kültürel hakların tanınması. Dolayısıyla insanlar farklı şeyler algılıyorlar. Her neyse, toplumda buna bir destek var, bir kredi var. Bu kredi önemli bir başlangıç noktası. İkincisi, partiler belli bir olgunluk düzeyine geldikleri için belki de kendi önceliklerinin dışında süreci sahiplenen bir tutum gösteriyorlar. MHP, yani en temeli MHP, milliyetçi bir parti. Dolayısıyla buna ilk karşı çıkması gerekenin o olması gerekirken süreci başlatan ve sahiplenen MHP. AK Parti süreci kendisi başlatmamış görünse de süreci sahiplendiğinde çıkarının olacağını da biliyor, bunun bir siyasal avantaja dönüşeceğinin farkında. CHP, AK Parti ile ne kadar karşı kamplarda olursa olsun, muhtemel bir cumhurbaşkanlığı seçiminde, herhangi bir seçimde, yerel seçimde dahil en önemli destek parametrelerinden birisi DEM Parti iken, DEM Parti'yi karşısına almanın yanlış olduğunun farkında, üstüne de süreci ilkesel olarak da sahiplenebileceğinin, az önce bahsettiğim alıntılardan da hareketle, bir noktasında duruyor. Bu da pozitif bir katkı. DEM Parti de her ne kadar kendi beklentileri %100 karşılanmamış olsa da, yani kültürel hakları kastediyorum, birçok bugüne kadar Kürt meselesinde dile getirilen husus var, bunlar konuşulmamış olmasına rağmen sürecin kendi lehine olduğunu düşünüyor. Dolayısıyla hiç kimse %100 tatmin olmuyor; fakat herkes sürecin günün sonunda kendi lehine olduğunu düşünüyor. Bu olumlu bir süreç. Peki bu bizim için her şeyin bittiği anlamına mı geliyor? Kesinlikle hayır. PKK gibi 50 yıla varan geçmişi olan bir örgütün bir günde ‘‘Anahtarı kapattık, gittik, herkes evine’’ demesini beklemek kolay değil. Bu bir tasfiye süreci demek, silahların toplanması demek, hiç eyleme karışmamış olanların farklı bir şekilde topluma entegrasyonu demek. Fakat yıllardır Türkiye dışında bir sürü yasal süreç var onların tekrar Türkiye'ye gelebilmesi için. Gelmek isteyecekler mi, ayrı mesele. Öyle ya da böyle eyleme karışmış olanların farklı bir tasfiye sürecinin planlanması gerekecek. Bir kısmı belki bunu hiç kabul etmeyecek. Küçük PKK'cıklar çıkacak belki. Fakat bunların genel fotoğrafın bozulmasına da imkan vermemesi gerekiyor. Dolayısıyla Türkiye'de hem siyasal elitin hem kanaat önderlerinin, basının ve sürece katkıda bulunabilecek olan kişilerin bu tür bozucu sinyallere karşı da duyarlı olması gerekiyor. Küçük bir problem üzerinden bütün sürecin yok sayılmasını engellemek de gerekiyor. Dolayısıyla kolay değil. Artı siyasal maliyeti yüksek olacak süreçlerin toplum tarafından kabul edilebilmesi için mesela ekonominin iyi olması lazım. İnsanların ekonomi yüzünden de canı burnunda. Dolayısıyla bazı fedakarlıkları, siyasal fedakarlıkları, kimlik tabanlı fedakarlıkları yapmaları için bir gerekçe de yok ellerinde. Kolay bir süreç değil, siyasal aktörlerin sürecin hassasiyetinin farkında olarak bir tutum almaları gerekiyor. Bu tutum alındığında, bu noktaya kadar gelinmişken, ben bunun öyle ya da böyle Türkiye için olumlu bir eşiğin aşılmasına izin vereceğini düşünüyorum. Bugüne kadar terör, PKK, güvenlik söylemleri siyaseti esir almıştı. Bir şey yapılmak istenmediğinde ya gerçekten gerekçesi PKK terörüydü ve güvenlik endişeleriydi, bazen de bu bahanesiydi. Aslında yapmak istemeyenler terörü bahane olarak öne sürüyorlardı. Ya da kimi zaman PKK, herhangi bir çözüm olmasın diye kayyum atanacağını bile bile, kayyum atanması muhtemel kişileri belediye başkanı gösteriyordu ki bir çözüm olmasın. Bu bütün siyasal süreçlerin önünü tıkıyordu. Bu süreç, Türkiye'de siyasetin yeniden işlemesinin önünü açabilir. Buna destek verilmesi gerekiyor. Eğer bu işlemezse, bunun da ayrıca sorgulanması gerekir. Tamam, PKK silahı bıraktı. O zaman terör söylemli, güvenlik söylemli politikaları bir kenara bırakmamız gerekiyor. Yani PKK silah bırakmış, efendime söyleyeyim, terörün sonu gelmiş. Adalet Bakanı'nın bir açıklaması oldu mesela geçenlerde, "Şu yapılmaz, bu yapılmaz, böyle bir düşüncemiz yok." Bunları yapmayacaksanız bile açıklamanızın anlamı var mı? Konuşmanızın anlamı var mı? Ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan süreci sahiplenirken, devletin içerisinde ya da hükümetin içerisindeki bazı isimlerin süreci bozucu açıklamalar yapma ihtimalleri var mı? Bütün bunlara bence uyanık olmak gerekiyor. Ama kolay bir süreç olmayacağı aşikar.

Ruşen Çakır: Son olarak şunu sormak istiyorum Osman. Şimdi bu olay tarihe bir şekilde girecek, başarısız olsa da, ki ben başarılı olacağına baştan beri inanıyorum. Kolay olmayacağı muhakkak. Sen de anlattın, çok ayağı var çünkü olayın. Çok aktör var, iç ve dış aktörler filan ve de birtakım kurumların içinde farklı eğilimler var. Böyle de bir sorun var. Yani DEM Parti'nin içerisinde, Kandil'de, AK Parti'nin içinde, MHP'de vesaire. Ama tarih bunu kimler üzerinden yazacak? Bir herhalde yeni kaybettiğimiz Sırrı Süreyya Önder, bir Devlet Bahçeli, değil mi? İlk akla gelen bu ikisi olacak herhalde.
Osman Sert: Kesinlikle, bir kere hiç tartışmadan hakkını teslim etmek gerekiyor; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, çatışma çözümleri literatürüne geçecek bir performans ortaya koydu. Yani bundan sonra dünyanın neresinde olursa olsun bir çatışma çözümü literatürü ortaya çıkacaksa, Devlet Bahçeli özelinde yeni bir literatür ortaya çıkacak, yeni bir çözümleme ortaya çıkacak. Burada Sayın Bahçeli'nin fonksiyonunu, yaptıklarını, bırakmamasını unutmamak gerekiyor. Bundan bir buçuk ay önce, iki ay önce rahatsızlandığında "Benden bu kadar" deyip bırakmış olsaydı biz bugünü belki yine göremiyor olurduk. O kadar radikal ki, neredeyse ‘‘MHP kongreyi toplasın’’ yani, ‘‘MHP ev sahipliği yapsın’’ diyecek kadar radikal. ‘‘Umut hakkıyla Öcalan gelsin, parlamentoda konuşsun’’ diyecek kadar radikal söylemleriyle bu süreci mümkün kılan bence Sayın Devlet Bahçeli. Bunu bir yere koymamız gerekiyor. Sırrı Süreyya Önder, şimdi de fotoğraflarda görüyoruz, keşke bugünü görseydi. Sadece ömrü bir hafta daha yetseydi bugünleri görmeye. Vefatıyla bile çok önemli bir alan açtı, anlam kazandırdı. Bunu unutmamak lazım. Sırrı Süreyya özelinden hareketle ben şunun altını çizmek gerektiğini düşünüyorum. İmralı Heyeti’ne baktığımızda ya da bütün partileri gezen DEM Parti heyetine baktığımızda genelde üç kişi üzerinde gitti: Pervin Buldan, Ahmet Türk ve Sırrı Süreyya Önder. Kürt siyasetinin Türkiye'de kimlerle ittifak yapması, nerelere açılması gerektiği konusunda hep bir tartışma oldu. İşte kimi zaman aşırı sol ya da uç sol örgütlerle iş birliği yapmakla suçlandı vesaire. Bugün de baktığımızda bu Ahmet Türk, Pervin Buldan ve Sırrı Süreyya Önder kimyasının gerçek Kürt siyaset hareketinin nasıl ilerlemesi gerektiği konusunda da çok önemli bir fotoğraf verdiğini düşünüyorum, gündemi taşıyabilmek anlamında. Ve tabii ki AK Parti ve AK Parti'de Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın… Bu sürece istemeyerek destek vermiş olabilir, çok içine sinmemiş olabilir, birçok konuda ikna edilmesi zor olmuş olabilir. Ki bunu eleştirdik de, yani kayyum siyasetini vesaire. Fakat günün sonunda süreci mümkün kılanın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın katkısı ve iradesi olduğunu da göz ardı etmemiz burada mümkün değil. MİT Başkanı İbrahim Kalın'ın, ki göreve başladıktan sonra, ‘‘Acaba olur mu olmaz mı?’’ denildi. Onun için çok önemli bir belki stres testiydi bu dönem ve bu stres testinin sadece örgütle devlet arasında değil, belki hatta bazen AK Parti içinde bile bazı süreçleri yönetmek konusunda olduğunu tahmin etmek zor değil yapılan açıklamalara baktığımızda. İbrahim Kalın açısından da bence çok başarılı bir süreçti bu. Son olarak da CHP ile ilgili; Cumhuriyet Halk Partisi bugüne kadar çözüm süreçlerinin hep karşısında durdu, gensorular verdi, Anayasa Mahkemelerine düzenlemeleri götürdü vesaire. Bundan sonra Meclis’te nasıl bir pozisyon alacak, bunu da görmek lazım. Ama sürecin önünde eski CHP geleneksel refleksleriyle ve genetik kodlarıyla durmamış olmasının da ben önemli bir adım olduğunu düşünüyorum. Nihai cümlem de şu olsun: Bu süreç yerli bir süreç oldu. Yani jeopolitik olarak birçok aktör vardı. Buna Suriye'deki değişim önemli bir katkıda bulundu. Fakat Türkiye, başlatanıyla, katkı vereniyle, yürüteniyle, risk alanıyla, kendi aktörleriyle bir süreci çözdü. Bunun da önemli bir başarı olduğuna inanıyorum, inşallah da öyle olur.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
18.05.2025 İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: ”Önleyici barış”
18.05.2025 Trump cihatçıları seviyor
16.05.2025 Nereden çıktı bu Süleymancılar?
16.05.2025 Allah nurunu böyle mi tamamlayacak?
15.05.2025 Bir EİTÖ (Ekrem İmamoğlu Terör Örgütü) eksikti!
14.05.2025 Transatlantik: Trump Körfez'de | Ukrayna krizi için İstanbul zirvesi
14.05.2025 Yoksa Ekremci mi oldum?
11.05.2025 PKK kongresini topladı ancak sürece yönelik kuşku, kaygı ve itirazlar bitmedi
11.05.2025 Özgür Özel Erdoğan'ı kurtarır mı?
10.05.2025 Sırrı Süreyya Önder: Çok iyi bilirdim
18.05.2025 İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: ”Önleyici barış”
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı