Musullu Kürt El Kaideci Abdulhadi el Iraki’nin öyküsü

16.11.2014 rusencakir.com
Lire en Français | فارسى بخوان | Read in English | Читать на русском

EL Kaide’nin Irak’taki efsanevi lideri Filistin asıllı Ürdünlü Ebu Musab el Zerkavi, 7 Haziran 2006’da Amerikan ordusu tarafından öldürüldü. El Kaide lideri Usame bin Ladin, Zerkavi’nin yerine, en güvendiği adamlarından Musul doğumlu bir Kürt olan Abdulhadi el Iraki’yi görevlendirdi. Eşi ve 4 çocuğuyla İran üzerinden Türkiye’ye gelen El Iraki, önce Suriye’ye, oradan da Irak’a geçecek ve Ebu Hamza el Muhacir’in geçici olarak üstlendiği Irak El Kaide’sinin liderliğini devralacaktı.
Fakat 16 Ekim 2006 günü öğleden sonra 15.00 sıralarında Suriye’ye geçmek için hazırlık yaparken Gaziantep’te yakalandı. Üzerlerinden çıkan İran kimliklerine göre o Mohammad Reza Ranjbar Rezaei (39), eşi Cheshmnaz Fotohiashena Abad (40) ve çocukları Mohammad (9), Fatemeh (7), Ali (6) ve Leila (4) idi.
Avukatları Osman Karahan’ın BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne sığınma başvurusu yapması üzerine aile önce Yozgat’taki mülteci kampına gönderildi. Ardından 31 Ekim 2006’da sabah 02.00’de İstanbul’dan sınırdışı edilerek Afganistan’a yollandı.

EL KAİDE’NİN DEĞİŞEN KADERİ

Abdulhadi el Iraki’nin yakalanması üzerine Irak El Kaide’sinin başına Ebu Ömer el Bağdadi geçti. Onun 2010 Nisan’ında öldürülmesiyle yeni lider Ebubekir el Bağdadi oldu. O da Irak El Kaide’sinin adını üç yıl sonra Irak ve Şam İslam Devleti (IŞİD) olarak değiştirdi. Kısa süre içinde El Kaide’den kopan Ebubekir el Bağdadi, Musul’un ele geçirilmesinin ardından halifeliğini ilan etti.
Abdulhadi el Iraki’nin yakalandığı ilk kez 6 ay sonra, 2007 yılı nisan ayında CNN’de haber oldu. Amerikan Savunma Bakanlığı yetkilileri, CNN’e, El Iraki’nin 2006 sonlarına doğru yakalandığını, bir süre CIA’nın gizli hapishanelerinde tutulup sorgusu tamamlandıktan sonra, 2007 Nisan’ında Küba’daki Guantanamo Kampı’na yollandığını söylemişti.
Bu haberden 1 ay sonra, 23 Mayıs 2007’de El Cezire Televizyonu’nda, El Kaide’nin basın kolu olan Es Sabah’ın, örgütün Afganistan kanadının başına getirilmiş olan Mustafa ebu Yezid ile yaptığı mülakattan bazı bölümler yayınlandı. El Yezid bu mülakatta Zerkavi’nin yerine görevlendirilen Abdulhadi el Iraki’nin Türk makamlarınca yakalandığını, ardından ABD’ye teslim edildiğini belirtti ve “Bunların cezası önce Allah, sonra da mücahitler tarafından verilecektir” dedi.

‘TERÖR SİMSARI’

1961 doğumlu olan Abdulhadi el Iraki’nin gerçek adı Neşvan Abulrezzak Abdulbagi. Musul’un kuzeyinde doğmuş bir Kürt. Saddam Hüseyin döneminde Irak ordusunda yüzbaşı rütbesine kadar yükselmiş. 1990’ların sonlarına doğru Afganistan’a gittiği, orada El Kaide’ye katıldığı biliniyor. Kısa sürede El Kaide’nin iç operasyonlar şefi olan El Iraki hakkında, dönemin Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’e yönelik (başarısız) suikast planı yapmak, Taliban güçleriyle Afganistan’da Amerikan ve NATO hedeflerine saldırılar düzenlemek gibi suçlamalar yöneltiliyor.
Abdulhadi el Iraki’nin, Amerikan işgalinden sonra El Kaide için birincil cihat alanı haline gelen Irak konusunda bin Ladin’in en güvendiği isim olduğu söyleniyor. Afganistan asıllı gazeteci Sami Yousafzai’nin 2006’nın nisan ayında Newsweek’te çıkan haberine göre Zerkavi’den memnun olmayan bin Ladin, iki güvendiği ismi, Sayif el Adil ile Abdulhadi el Iraki’yi ayrı ayrı Irak’a yollamış. Bunlardan El Adil İran’da yakalanmış ama El Iraki Zerkavi’ye ulaşmış. El Iraki önce, Zerkavi ile uzun görüşmeler yapmış ve onun El Kaide’nin Irak’ta tam da aradığı isim olduğu sonucuna varmış. Daha sonra Zerkavi’yi Usame bin Ladin ve El Kaide’ye bağlılığını bildirmeye ikna etmiş. Afganistan’a döndüğündeyse Bin Ladin’in, bir ses kaydıyla Zerkavi’yi “El Kaide’nin Irak’taki prensi” olarak takdim etmesini sağlamış.
Afgan gazeteci Yousafzai tarafından “Terör simsarı” olarak tanımlanan El Iraki’nin Körfez ülkelerini dolaşıp El Kaide için milyonlarca dolar topladığı rivayet ediliyor. Öte yandan bir Taliban yöneticisi onu şöyle tarif ediyor: “Herhangi bir Afganlı gibiydi. Diğer Araplarda sık rastladığımız kibirden ve formalitelerden uzaktı.”
Kürtçe ve Arapça’sına ek olarak Pakistan ve Afganistan’da konuşulan bazı yerel dillere de hâkim olan El Iraki’ye, sonuncu Irak ziyaretinde Zerkavi şu öneride bulunmuş: “Eğer Afganistan’da hayat zorlaşırsa buraya, Irak’a gel!”
Abdulhadi el Iraki, bu davetten birkaç yıl sonra, öldürülen davet sahibinin yerini almak için ailesiyle Irak’a doğru yola çıktı ancak yolculuğu Gaziantep’te sona erdi.
El Iraki yıllarca yaşadığı Afganistan’dan ülkesine “kesin dönüş” yapıyordu. Bu nedenle yanında eşi ile dört çocuğu vardı. Bazı durumlarda aile kamuflaj işlevi görürken, bazen de tam tersine daha fazla dikkat çekebiliyor. Ama el Iraki’nin esas olarak, Zerkavi’yi öldürerek Irak’ta El Kaide’ye ciddi bir darbe indirmiş olan ABD’nin toparlanmayı engellemek için bütün istihbarat imkânlarını devreye sokması sonucu yakalandığı anlaşılıyor. Ama haksızlık etmemek lazım, Türkiye’de güvenlik birimleri el Iraki’nin ülkeye girişini kendi imkânlarıyla anbean takip etmiş ve yaklaşık 20 gün içinde onu ve ailesini bir uçağa koyup Afganistan’a yollamış.

HAKKÂRİ-VAN-GAZİANTEP HATTI

El Iraki operasyonu, El Kaide adına Gaziantep merkezli faaliyet gösteren iki kişinin teknik takibi sonucu yapılabildi. Bunlardan ilki, 2004 Ağustos ayının başında Pakistan’da tutuklanıp Türkiye’ye iade edilen ve yaklaşık beş ay sonra tahliye olan Mehmet Yılmaz, diğeri, onun yardımcısı konumunda olan Mehmet Reşit Işık. 
Önce Işık’ın 2006 yılının eylül ayının sonlarında İran’a gitmeden hemen önce yeni bir cep telefonu hattı satın aldığı saptanıp bu numara teknik takibe alınıyor. Bu arada, Işık’tan yaklaşık iki hafta sonra Yılmaz’ın da İran’a gittiği belirleniyor. Hareketinden üç gün önce, Yılmaz’ın Abdulhadi el Iraki ve ailesini önce Türkiye’ye sokup ardından Irak’a ulaşmasına yardımcı olacağı istihbaratını edinen güvenlik birimleri beklemeye başlıyorlar.
Nihayet Mehmet Reşit Işık yeni telefonunu ilk kez 13 Ekim’de Hakkâri’de kullanıyor. O gün İran’dan Hakkâri Esendere Sınır Kapısı’nı kullanarak Türkiye’ye giren Işık daha sonra Yüksekova’da, Türkiye’ye yasadışı yollardan giriş yapmış olan Abdulhadi el Iraki, eşi ve dört çocuğuyla buluşuyor.
Işık ve el Iraki ailesi ertesi gün öğle saatlerinde Van’dan Gaziantep’e gitmek üzere bir otobüse biniyorlar. Işık’tan herhangi bir sorun olmadığını öğrenen Mehmet Yılmaz da 14 Ekim’de İran’dan önce Hakkâri’ye, oradan da Gaziantep’e geçiyor.

BİNBİR KİMLİK

Güvenlik birimleri işi sağlama almak için Bitlis polisine yolda otobüsü durdurtup uygulama yaptırıyor. Ellerindeki fotoğraftan Abdulhadi el Iraki’nin, ailesiyle birlikte otobüste olduğunu doğrulayan Bitlis polisi herhangi bir gözaltı yapmıyor. 14 Ekim gecesi Gaziantep’e varan el Iraki ailesi H.K. isimli şahsın evine yerleşiyor.
Bu sırada Ankara’da CIA yetkililerinin de katıldığı toplantılar yapılıyor. CIA, el Iraki’nin bir an önce yakalanıp Irak’a sınır dışı edilmesini talep ediyor. Ancak mevcut yasalara göre, el Iraki ailesi sadece sahte pasaport kullanmaktan suçlanabiliyor ve sınır dışı işlemi de Yabancılar Daire Başkanlığı’nca yasal prosedür çerçevesinde yürütülebiliyor. Üstelik suçluları iade anlaşması olmadığı için el Iraki ve ailesinin Irak’a sınır dışı edilmesi mümkün değil.
Bu tartışmalar sürerken 16 Ekim günü öğleden sonra el Iraki ve ailesi Suriye’ye (oradan da Irak’a) götürülmek için Mehmet Polat adlı bir kişi tarafından bulundukları evden alınıyor. Bunun üzerine güvenlik güçleri bir operasyonla herkesi gözaltına alıyor.
Polis Mohammad Reza Ranjbar Rezaei İran kimliği taşıyan kişinin aslen Neşvan Abdulrezzak Abdulbagi adında Musullu bir Kürt olduğunu, El Kaide içinde Abdulhadi el Iraki adını kullandığını biliyor. Ama el Iraki sorgusunda, kendisinin İranlı değil Afganistanlı, Yar Muhammed’in oğlu Abdurrahman olduğunu söylüyor. Eşi Cheshmnaz Fotohiashena da, Sonla Zalmay adında bir Afganistan vatandaşı olduğunu beyan ediyor.
İfadelerine göre, ülkelerini kötü siyasi ve ekonomik şartlar nedeniyle terk etmiş, önce İran’a geçmişler. Buradan satın aldıkları sahte İran pasaportlarıyla Türkiye ve Suriye üzerinden Avrupa ülkelerine gitmeyi planlıyorlarmış. Gelinen noktada Türkiye’ye iltica etmek, aksi takdirde Pakistan’a gitmek istediklerini belirtmişler.

CIA’NİN ELİNDE

El Iraki ailesi ertesi gün mahkemeye çıkarılıp serbest bırakılıyor ve sınır dışı edilmek üzere Yabancılar Şube Müdürlüğü’ne teslim ediliyorlar. Sınır dışı edilmeyi engellemek isteyen aile de, beklendiği gibi, Türkiye’ye sığınma talebinde bulunuyor. Daha ilginci, yakalandıkları gün avukat Osman Karahan’ın Gaziantep’e giderek, el Iraki ve ailesi adına Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’ne sığınma başvurusu yapmış olduğu anlaşılıyor. Bu başvuruların değerlendirilmesi sürecinde aile 20 Ekim günü Yozgat’taki mülteci kampına yollanıyor. Sonunda sığınma talebi reddediliyor. Normal şartlarda memleketleri olan Irak’a yollanmaları gerekiyor, fakat suçluların iadesi anlaşması olmadığı için yasal olarak Irak’a iadeleri mümkün değil. Bunun üzerine el Iraki, eşi ve dört çocuklarının, beyanlarının doğru olmadığının bilinmesine rağmen, vatandaşı olduklarını söyledikleri Afganistan’a sınır dışı edilmesine karar veriliyor. Buna bağlı olarak el Iraki ve ailesi 30 Ekim 2006 günü İstanbul’a sevk ediliyor ve 31 Ekim günü, saat 02.00’de Türk Hava Yolları’nın TK 706 sefer sayılı Kabil uçağına bindiriliyorlar. 
Sonrası belirsiz. El Iraki’nin Kabil’de CIA görevlileri tarafından alınıp önce Bagram üssüne götürüldüğü sanılıyor. Ardından gizli CIA hapishanelerinde tutulan el Iraki, resmi açıklamaya göre “lüzumlu bütün bilgiler kendisinden alındıktan sonra”, 2007 yılının Nisan ayında, El Kaide ve Taliban zanlılarının tutulduğu Küba’daki Guantanamo Kampı’na yollanıyor.
Abdulhadi el Iraki hâkim karşısına ilk kez, 18 Haziran 2014 günü çıkarıldı. 31 Ekim 2006’da Amerikalıların eline geçtiğini göz önüne alırsak, tam 7 yıl 7 ay 17 gün, yani 2787 gün sonra.

EL IRAKİ İLE TEMAS KURUP SAĞ KALAN PEK YOK

Abdulhadi el Iraki’nin avukatlığını yapan Osman Karahan, 2012 yılının Ağustos ayının başlarında Halep’te El Kaide saflarında savaşırken Suriye ordusuyla çıkan bir çatışmada hayatını kaybetti. Ama ondan önce el Iraki ile Türkiye’de ilişkiye geçmiş kilit isimlerin hemen hepsi benzer akıbete uğradı. İlk olarak el Iraki’nin İran’dan Gaziantep’e gelmesinde doğrudan yer alan Mehmet Yılmaz ile Mehmet Reşit Işık, 23 Haziran 2007 günü Irak’ta, Kerkük’ün güneyindeki Havica kenti yakınlarında Amerikan askerleri tarafından öldürüldüler. ABD’li askeri sözcü Christopher Garver onlardan “çok önemli iki uluslararası terörist” olarak söz etti ve “Hadi el Türki” adını kullanan Yılmaz’ın Irak’a yabancı savaşçı topladığını, Işık’ın da onun yardımcısı olduğunu söyledi.
Türkiye’deki El Kaide yapılanmasının önde gelen isimlerinden olduğu iddia edilen Mehmet Yılmaz öldüğünde 37 yaşındaydı. 7 çocuk babasıydı ve Gaziantep’te dönercilik yapıyordu. 2004’de Pakistan’da yakalanıp Türkiye’ye iade edilmiş ve bir süre hapis yatmıştı. Batman'ın Beşiri ilçesine bağlı Çevrimova köyünden olan Mehmet Reşit Işık ise Suriye’de ilahiyat okuyan bir gençti.
El Iraki’nin Irak’a geçmesini sağlayamayan, belki de yakalanmasına neden olan Yılmaz ile Işık’ın yaklaşık 7 ay sonra bu ülkede savaşırken ölmeleri; Amerikan ordusunun Havica’daki operasyonunun sırf ikisi için düzenlemiş olduğu görüntüsü anlamlı.
Yılmaz ve Işık’tan 7 ay sonraysa, yani 24 Ocak 2008 günü, el Iraki’yi Gaziantep’ten Suriye’ye geçirmeye çalışırken yakalan Mehmet Polat (41) ve oğlu Mehmet Zeki Polat (21), evlerinde polisle silahlı çatışmaya girdiler ve öldürüldüler. Polisin açıklamasına göre Mehmet Yılmaz, Irak’a gitmeden önce Gaziantep’teki El Kaide faaliyetlerinin sorumluluğunu Polat’a devretmişti.


BİR DİZİ SUÇLAMA VE MÜEBBET TALEBİ

Abdulhadi el Iraki Guantanamo’da olsa da yaşamayı sürdürürken onunla Türkiye’de temas kurmuş dört kişi üç ayrı ülkede ellerinde silahla çatışarak öldü. Amerikan Savunma Bakanlığı onun hakkında ilk kez, yakalanmasından 7 yıl sonra, 10 Haziran 2013 günü bir dizi suçlamada bulundu. Askeri bir komisyonun el Iraki’ye yönelik suçlamaları şöyle:
·  1996’da El Kaide’ye katılmak;
·  Kısa süre içinde örgütte üst seviyelere gelmek ve El Kaide’nin stratejilerinin belirlenmesinde aktif rol oynamak;
·  El Kaide merkezinin Taliban, Irak El Kaidesi ve diğer dost örgütlerle bağlantılarını kurmak;
·  Afganistan ve Pakistan’da Amerikan ordusu ve onun müttefiklere yönelik saldırılar organize etmek;
·  Bu saldırılarda sivil yerleşim birimlerini, sivilleri ve bir ambulans helikopteri hedef almak;
·  Emrindeki savaşçılara, müttefik güçlerin askerlerini, yaralı olsalar veya teslim olsalar bile, öldürme talimatı vermek;
·  Usame bin Ladin tarafından Ebu Musab el Zerkavi’nin yerine Irak El Kaidesi’nin başına geçmesi için görevlendirilmek...

İLK KEZ YARGIÇ KARŞISINDA

Bütün bu suçlamalardan hareketle hakkında ömür boyu hapis cezası istenen Abdulhadi el Iraki, ancak iddianameden bir yıl, yakalanmasından 2787 gün sonra, 18 Haziran 2014 günü yargıç karşısına çıkabildi. Yarım saat süren ilk oturumda yargıç Yüzbaşı J. Kirk Waits, uzun gri sakallı, beyaz entarili ve beyaz sarıklı 53 yaşındaki sanığa hakkındaki suçlamaları okudu ve herhangi bir diyeceği olup olmadığını sordu. El Iraki de, kendisine tahsis edilen askeri avukatlara yardımcı olması için sivil bir avukat talep etti.
Avukatlarından Yarbay Chris Callen, gazetecilere el Iraki’nin haberleri yakından takip ettiğini, özellikle akrabalarının yaşadığı Afganistan ve Irak’taki gelişmelerden kaygı duyduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Kendisi sisteme güvenmiyor ve adil bir yargılama olacağına inanmıyor fakat onca yıldan sonra yol alınıyor olmasından dolayı çok memnun.”




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
12.12.2024 Bahçeli’nin İmralı hamlesine seçmen nasıl bakıyor? Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
10.12.2024 Transatlantik: Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı