Milli irade ve ilahi adaletin tecellisi

02.03.2003 Vatan

Ankara
Ezici bir çoğunluk tezkerenin kabul edileceğini düşünüyor, AKP’deki firelerin 30 ila 50 arasında değişebileceği tahmin ediliyordu. Evetçiler kendilerinden o kadar emindi ki, reddedilme ihtimalinden söz etmeye cesaret edenlere karşı terör estiriyorlardı.
Bu terörün mağdurlarından biri de bendim. Dün sabah NTV’nin canlı yayınında tezkerenin reddedilme ihtimali olduğunu söyleyince, gün boyu Meclis koridorlarında meslektaşlarımın ve bazı “evetçi” AKP’lilerin alaylarına maruz kaldım. Örneğin AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarından İstanbul Milltevekili Hüseyin Besli, bu yorumum üzerine “Desene bütün kariyerini çizdin. Nereden uyduruyorsun bunları?” diye takıldı.
“Hayırcı” AKP’lilerin bile ummadığı bu sonucun nedenlerine baktığımızda bir dizi olguyla karşılaşıyoruz:
1) Öncelikle bu tezkere AKP grubunun hiçbir şekilde içine sinmemişti. Milletvekillerinin büyük bir çoğunluğu, ABD’nin gerekçelerine inanmıyor; söz konusu olanın petrol savaşı olduğunu düşünüyor; din kardeşlerine yönelik bir saldırıyı vicdanen benimsemiyor. Bu ruh haliyle birlikte grup kararı alınmaması ve parti liderlerinin bunun altını çizmesiyle reddin objektif temelleri oluşmuştu.
2) Erdoğan ve Başbakan Abdullah Gül uzun bir süre, milletvekillerinden açık açık evet oyu vermelerini istemediler; ta ki dünkü grup toplantısına kadar. Erdoğan, burada “Dünya ve Türkiye gerçekleri bu tezkereye evet demeyi gerektiriyor” dedi ve teamül yoklamasında evet oyu veren çoğunluğa teşekkür etti. Daha önce “Her zaman hayırda hayır yoktur” diyen AKP lideri dün de “Hayır derseniz Cem Uzan ve Doğu Perinçek’e evet demiş olursunuz” dedi. Buna karşılık Başbakan Abdullah Gül müzakerelerle ilgili teknik bilgiler verdi, evet oyu için net bir çağrıda bulunmadı.
3) Toplumsal baskı, retçi AKP’lilerin kararında belirgin bir şekilde etkili oldu. Bu noktada özellikle İslam motifi, muhafazakar AKP’lileri can evinden vurdu. Önceki gün Beyazıt Meydanı’nda toplanan İslamcı kalabalığa seslenen gazeteci-yazar Abdurrahman Dilipak da, “Bugün ‘Savaşa Evet’ diyenler yarın camilerimize cenazeler gelmeye başlayınca ne diyecek?” diye sormuştu. Aynı mitingte “Katil Tayyip”, “Tayyip Şaşırma, Sabrımızı Taşıma” gibi sloganlar atılmış ve “d” harfi silinmiş “Delikanlı Tayyip” dövizi gibi. Ayrıca cep telefonlarına çok sayıda, ayet ve hadislerden hareketle yazılmış mesajlar yağdı. Necmettin Erbakan’ın çıkışları da bir ölçüde etkili oldu.
4) İkinci olarak Kuzey Irak’la ilgili kaygılar öne çıktı. Kürt gruplarının Türkiye’ye yönelik tehditleri, AKP’lilerde bir bataklığa saplanma endişesi doğurdu.
5) Güneydoğulu milletvekilleri, bölgelerinin savaştan birinci derecede etkilenecek olacağı gerekçesiyle red cephesinin en sadık unsurları oldular. Bu arada Doğu Anadolulu bazı milletvekilleri de bu nedenle “evetçi” oldu. Bunlardan biri “Onlarda Kürtlük hassasiyeti varsa benim de Türklüğüm depreşir. Sanıyorum bu arkadaşlar Amerikan askerinin konuşlanmasına değil, Türk askerinin Kuzey Irak’a girmesine karşı çıkıyorlar” diyerek tepkisini dile getirdi.
6) ABD ile pazarlıkların bir türlü sonuçlanmaması ve en önemlisi, para ekseninde döndüğü imajı AKP’lileri ciddi bir biçimde rahatsız etti. Erdoğan da bunlardan biriydi, ama dün AKP’li milletvekillerine “Borcu borçla ödüyoruz, başka çaremiz yok” ve “Bugün ‘Savaşa Hayır’ diyenler, iki ay maaşları geç ödenince ne diyecekler?” diyerek göstermiş olduğu sert tepkilerle açıkça çelişti.
7) Bir buçuk yıllık bir parti olan AKP, bazılarının sandığı gibi RP/FP gibi bir parti değil; AKP’liler bugünkü oylamayla da, kolay kolay iç demokrasiden vazgeçmeyeceklerini gösterdiler. Bu noktada dün sabah yaptığımız iki sohbeti aktarmak istiyorum. Erdoğan’a çok yakın olmuş ve tezkereye hayır oyu vereceğini söyleyen bir AKP milletvekiline partisinin muhtemel geleceğini sorduğumuzda “Parti umrumda değil, maalesef torunlarımıza çok kötü bir miras bırakmak üzereyiz” cevabını almıştık. Milli Görüş kökenli bir milletvekiliyse “Gül ve Erdoğan’ı yıllardır tanırım, severim; ama bu kez onlarla biz masada karşı karşıya oturuyoruz” diye içini dökmüştü. Bu kişiyle oylamadan sonra görüştüğümüzde “bu demokrasinin zaferi” cevabını verdi. İslamcı yönü ağır basan bir başkasının yorumuysa “Bu ilahi adalet ve milli iradenin tecellisi” oldu. Ona göre AKP’liler hem hükümete evet demiş, hem yabancı askerlere hayır demişlerdi.
8) Tezkere oylamasının bu denli uzaması red cephesini genişletti. Perşembe günü oylama yapılsaydı herhalde onaylanırdı, ama MGK’nın tezkereyi sahiplenmemesi milletvekillerinde “Niye biz sahiplenelim ki!” duygusu yarattı. Diğer bir deyişle kimse bu ateş topunu elinde tutmak, “Türkiye’yi savaşa sokan kişi olmak” istemedi.
9) Başbakan Gül’ün başından itibaren barış için gösterdiği çabalar ve tezkere için çok açık ve yoğun bir çaba içine girmemesi de bu kaygıyla açıklanabilir. Erdoğan ile Gül düne kadar ortak hareket etmeye, en azından dışarıya böyle görünmeye büyük özen gösterdiler. Ama iki lider arasında olmasa da danışmanları arasında, savaş konusunda çok temelli görüş ayrılıkları olduğunu biliyoruz. İkinci tezkerenin bu derece gecikmesinde, örneğin Ortadoğu ülkelerini kapsayan barış girişimlerinde, Dışişleri bürokrasisi kadar Gül’ün dış politika danışmanları da önemli rol oynamışken, Erdoğan’ın bazı danışmanları, ikinci tezkerenin de birinciyle birlikte 6 Şubat’ta onaylanmasını savunmuştu.
Bu gerekçeler daha uzatılabilir. Bu kadar çok gerekçesi olan bir kararın çok daha fazla sonuca yol açacağı kesin. Dün gece itibariyle AKP’liler de, tıpkı bizim gibi neler olacağını fazla düşünmek istemiyorlardı.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı