Kürtlerin sistemin merkezine yolculuğu

27.11.2022 medyascope.tv

Çok uzun bir süredir “Türkiye’de tüm sorunların anası Kürt sorunudur” diye düşünüyorum ve bunu dile getirdiğimde belli kesimlerden “Nedir şu Kürt sorunu, anlat da öğrenelim!” gibi tepkiler alıyorum. Her şeyden önce bu tür “net ve inkar” tepkileri Kürt sorununun varlığının ve birilerinin bunun çözülme ihtimalinden ne kadar rahatsız olduğunun kanıtıdır.
Peki nedir Kürt sorunu? Bunun tarifini esas olarak Kürtlere bırakmak gerekmekle birlikte Kürt olmayan birisi olarak Fransız Devrimi’nin şu üç ilkesinin Türkiye’de Kürtler söz konusu olduğunda geçerli olmadığını vurgulamak isterim: Eşitlik, özgürlük, kardeşlik.

Hepimiz kardeş miyiz?

Sondan başlayalım, Türk milliyetçilerinin Kürt sorunu gündeme geldiğinde “Kürt-Türk kardeştir, ayrım yapan kalleştir” sloganındaki abartılı sertlik, ortada bir kardeşliğin olmadığı apaçık gerçeğini örtmeye çalışmaktan başka nedir ki! Ya “Kürtlerle et ve tırnak gibiyiz” önermesine ne demeli?
Aklıma Haziran 2015 seçimleri öncesi, seçime tam bir ay kala Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Diyarbakır İstasyon Meydanı’ndaki miting geliyor.
Aynı yerde Erdoğan’ı çok kez canlı olarak izlemiştim ve o kadar az katılım ve coşusuzlukla hiç karşılaşmamıştım. Basına ayrılan yere gitmeyip AKP’li vatandaşların arasında izlemeyi tercih etmiştim mitingi. O günlerde gündem Kobani’ydi. IŞİD’in kuşattığı Kürtlerin kontrolündeki bu Suriye kentine birkaç gün önce Türkiye üzerinden Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden peşmerge takviyesi gelmişti ama gerilim sürüyordu. Miting alanında beni tanıyan başlı bir vatandaş yanıma gelip şöyle içini döktü: “Ben cumhurbaşkanımızı hep sevdim hâlâ seviyorum. Ama zamanında Bulgaristan’daki Türklere kapısını açan devletimiz neden Kobani için başka türlü davranıyor? Onlar da kardeşimiz değil mi?”

Hepimiz eşit miyiz?

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener Kürtler ve Kürt sorunu söz konusu olduğunda hep aynı cümleyi kuruyor: “Bu ülkenin eşit ve şerefli vatandaşları olan Kürtler…” Şeref konusunda kimsenin bir itirazı olmaz ama eşitlik konusu Kürtler söz konusu olduğunda bir temenni olmaktan öteye geçmez. Zira bu ülkede sayıca çok olanlar geleneksel olarak bu ülkenin gerçek, esas, hatta yer yer tek sahibi olduklarını ileri sürebiliyorlar: Müslüman, Sünni, heteroseksüel… Hatta sayıca az olmalarına rağmen geleneksel üstünlüklerinden güç alan (ve zinhar onu kaybetmeyi, hatta paylaşmayı kabul etmeyen) erkekler de böyle davranıyorlar.
Eşitlik iddiasının asılsız olduğunu saptamak için devlette bürokrasinin önemli yerlerinde Kürtlerin (ve tabii ki Alevilerin, kadınların…) oranına bakmak yeterli. “Görevlendirmelerde kimseye etnik kimliğini, mezhebini v.s sormuyoruz” türü savunmaların hiçbir inandırıcılığı olmadığı da ortada.

Hepimiz özgür müyüz?

Ya özgürlük? Evet ülkede belli bir yaşa gelmiş herkes oy kullanabiliyor, fakat Kürtlerin seçtiği belediye başkanları sudan bahanelerle görevden alınıp, hatta içeri atılıp yerlerine kayyum atanıyor. Kürtleri temsil etme iddiasındaki partiler peşkeşe kapatılıyor, siyasetçiler tutuklanıyor, mahkum ediliyor…
Bütün bunları “terörle mücadele” üzerinden meşrulaştırma çabaları en azından Kürtler nezdinde karşılık bulmuyor. 40 yıla yaklaşan gazetecilik hayatımda her kesimden Kürtlerle yakın ilişkilerim oldu, iktidara karşı, nötr, hatta onu destekleyen hiçbir Kürdün kendisini özgür hissettiğine tanık olmadım. Aralarındaki fark, kimilerinin bu durumu bir tür kader gibi içselleştirmesi, kimilerinin de bu na isyan etmesi.

Bütün kapılar Kürtler’e çıkıyor

Kürt sorununun Türkiye’yi nasıl felç ettiğini ve her şeyin merkezinde olduğunu görmek için son günlerde yaşanan bazı şeylere hızlıca göz atalım: Aysel Tuğluk yasalara uygun bir şekilde sağlık nedeniyle cezaevinden çıkarılıp ev hapsine alınıyor, ama bu olay gündem oluyor, zira Tuğluk Kürt siyasi hareketinin önemli bir ismi. Tuğluk’tan daha önemli bir isim olan Selahattin Demirtaş’ın da, yine mevzuat gereği hasta olan babasını görmek için Edirne’den Diyarbakır’a götürülmesi “yeni bir çözüm süreci mi başlıyor?” sorularına neden oluyor. İktidar partisi yetkililerinin grubu bulunan tüm partilere yaptıkları anayasa değişikliği önerisi ziyareti HDP’yi de kapsayınca kıyamet kopuyor ya da kopması bekleniyor.
İktidar Altılı Masa’yı “masanın altında HDP var” diye kriminalize etmeye çalışırken masanın önde gelen partilerinden İYİ Parti de her vesileyle Erdoğan’ı HDP ile işbirliği yapmaya çalışmakla suçluyor. Ve herkes (tümü alenen itiraf etmese de) önümüzdeki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin kaderini HDP seçmeninin, yani Kürtlerin belirleyici olduğunda hemfikir.
İstiklal Caddesi’ndeki terör saldırısının hemen ardından emniyet kaynakları ilk olarak Kürt bir kadın avukatın adını “bombacı” olarak sızdırıyor ve “muhalif” iddialı Zafer Partisi’nin üst düzey bir yöneticisi bu aleni iftirayı fütursuzca yayıyor. Ardından hızlı bir şekilde çok kişi gözaltına alınıyor. İçlerinde öne çıkan isimlerin hiçbiri Kürt değil ama çok emin bir şekilde saldırıdan PKK ve YPG sorumlu tutuluyor ve cezalandırma amacıyla her iki örgütün Irak ve Suriye’deki mevzileri havadan bombalanıyor. Ve Suriye’de Kürt örgütlerin denetimindeki yerlere yeni bir kara harekatı hazırlığı yapılıyor.
 
 
Yolculuk mutlu sona erer mi?

Yazının başlığını kendimden ödünç aldım. 1 Haziran 2015 seçimlerinin ardından Habertürk’te yazdığım yazıya “On hızlı not: Kürtlerin sistemin merkezine yolculuğu” başlığını
(http://rusencakir.com/On-hizli-not-Kurtlerin-sistemin-merkezine-yolculugu/5184) atmıştım.
Sekizinci notta şöyle yazmışım: “Bu seçimlerin "yepyeni bir Türkiye"ye kapı açtığı muhakkak. Siyasette etkili olmak isteyenler, bu seçimin esas dinamiğinin ‘Kürtlerin sistemin merkezine yolculuğu’ olduğunu kavraması ve politikalarını buna göre belirlemesi şart.” O gün bugündür Kürtlerin bu yolculuğu mutlu bir şekilde sona erdirmesine izin vermemek için birileri ellerinden geleni yapıyor.
Sistemin merkezine yolculuktan kastım Kürtlerin de artık bu ülkede eşitlik, özgürlük ve kardeşlikten sahici bir şekilde nasiplerini almaları. Bunu Kürtler tek başlarına gerçekleştiremezler. Kürtlerin yol arkadaşlarına ihtiyaçları var. AKP iktidarı bir ara bunu denedi ama şu ya da bu nedenle bu yolculuğu yarı yolda sonlandırdı.

CHP’nin Kürtlerle yakınlaşması

Sözünü ettiğim yazının dokuzuncu notunda şöyle yazmıştım: “Önümüzdeki dönemde CHP ile HDP arasında bir yakınlaşma kaçınılmaz gözüküyor.” CHP Haziran ve daha çok da Kasım 2015 seçimlerinden sonra bu yakınlaşmayı bir yükümlülük olarak görmedi, hatta dokunulmazlıkların kaldırılmasına onay vererek tam tersini yaptı.
Adalet Yürüyüşü ve özellikle 2019 yerel seçimleri öncesinden itibaren Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürtlere iyice yaklaşmaya çalıştığını kabul etmek lazım. Yapılan bazı kamuoyu yoklamalarında Kürtlerin çoğunun esas partilerinden sonra oy verebilecekleri ikinci parti olarak CHP’yi işaret etmeleri de onun adımlarının karşılık bulduğunu gösteriyor. Fakat daha yolculuğun çok başlarındayız. Örneğin Suriye’ye yeni bir kara harekatı ve CHP’nin de dahil olduğu bir şekilde muhalefetin buna destek vermesi birçok şeyin sil baştan yapılmasına neden olabilir.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
21.07.2024 Yeni kutuplaşma konumuz: Sokak hayvanları
16.07.2024 Transatlantik: Trump zaferi garantiledi mi? J.D. Vance nasıl biri? Erdoğan-Esad görüşmesine doğru
14.07.2024 Din yorgunlarının ülkesi: Türkiye
12.07.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (222): Nagehan Alçı ne yapmak istiyor? Avrupa’da ve Türkiye’de sol, Erdoğan-Esad yakınlaşması olur mu?
10.07.2024 Transatlantik: İngiltere & Fransa seçimleri - İran’da Pezeşkiyan dönemi - NATO’nun 75. yılı
10.07.2024 Mesut Yeğen ile söyleşi: Yerel seçimlerden üç ay sonra CHP’nin tablosu kalıcı mı?
09.07.2024 “Schadenfreude”: Başkalarının acısına sevinmek
07.07.2024 Nagehan Alçı yalnız mıdır, değil midir?
05.07.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: 31 Mart’tan bu yana neler değişti, neler aynı kaldı?
05.07.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (221): Sinan Ateş Dâvâsı’ndan öğrendiklerimiz - Demiral’ın “bozkurt” sevinci - Esad ile normalleşme
21.07.2024 Yeni kutuplaşma konumuz: Sokak hayvanları
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı