CHP Kurultayı sahiden bu partinin “iktidara yürüyüş”ünün başlangıcı olarak kabul edilebilir mi? Bu sorunun cevabını verebilmek için üç ayrı noktaya yoğunlaşabiliriz: 1) Kurultayın organizasyonu; 2) Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşması; 3) Yeni Parti Meclisi (PM).
Organizasyona söylenebilecek herhangi bir kötü söz olabileceğini sanmıyorum. Bu kadar kısa bir sürede bu kadar başarılı bir kurultayı gerçekleştiren CHP yöneticilerini tebrik etmek lazım. Parti teşkilatının kurultaya sonuna kadar sahip çıktığı da salondaki coşkudan çok iyi anlaşılıyordu. Sonuç olarak bunun kesilikle iddialı bir kurultay olduğunu düşünmemiz için pek çok neden vardı.
Konuşma bildiğimiz gibi
Fakat Kılıçdaroğlu’nun konuşmasının kurultay organizasyonu kadar başarılı olduğunu söyleyemeyeceğim. Daha çok bir önceki kurultay için alelacele hazırlamış olduğu konuşmanın bir tekrarıyla karşılaştık. Hatta o konuşmadaki “Recep Bey” buluşuna denk gelebilecek yaratıcı bir çıkış da yoktu.
Konuşmanın daha önceki Kılıçdaroğlu konuşmalarında olduğu gibi iki ana ekseni vardı: 1) AKP’ye yönelik eleştiriler; 2) Vaatler. Şurası bir gerçek ki kurultay salonu AKP eleştirileriyle coştu. Özellikle öğrencilere sahip çıktığı, 12 Eylül rejimini hedef tahtasına oturttuğu, özgürlükler ve demokrasiyi geliştirmekten söz ettiği, kısacası “solculuk yaptığı” anlarda tabandan gördüğü destek son derece anlamlıydı.
Kılıçdaroğlu’nun vaatlerini dile getirdiği zaman aynı ilgiyi görmemesinin kuşkusuz temel nedeni, tabanın “aşırı politize” olmasıdır. Bununla birlikte bir dizi çözüm önerisinin peş peşe, hızlı ve ayrıntılarına girilmeden sıralanmış olduğunu da akılda tutmak lazım.
Gidenler ve gelenler
PM listesine gelince, bu konuda söylenecek çok şey var. Ankaralı deneyimli meslektaşlarımız Kılıçdaroğlu’nun Deniz Baykal ve Önder Sav‘a yakınlıklarıyla bilinen ama fazla öne çıkmamış, yani “sivri olmayan” bazı isimlere de yer vermiş olduğunu söylüyorlar. Evet listede parti içi dengeleri gözetme kaygısı bulunduğu kesin ama bu haliyle iç tartışmaların biteceğini sanmak hiç gerçekçi olmayacaktır.
İlk tepkilerden, parti içi muhaliflerin listeden memnun olmadıklarını ama müdahale etme güçleri olmadığı için bunu şimdilik sineye çektiklerini ve ilk fırsatta, daha doğrusu genel seçimlerde yaşanabilecek muhtemel bir başarısızlığın ardından bunun sorumluluğunu bu listeye ve onu hazırlayanlara yükleyeceklerini anlıyoruz.
O zaman şu soru önümüzde duruyor: Bu PM ve ondan çıkacak MYK ile CHP seçimlerde nasıl bir performans gösterebilir? Bu PM’de “siyaset kurtları”nın sayısının hayli az olduğu ortada ama bu tek başına seçimleri riske atma anlamına kesinlikle gelmez. Yıllardır en kurt siyasiler tarafından yönetilen CHP’nin muhalefete mahkum olması bunun kanıtı değil mi zaten?
Çarpıcı yeni isimler
O zaman yeni isimlere bakmak gerekiyor. Bir önceki kurultayda PM’ye girip daha sonraki ayrışmada Sav değil de Kılıçdaroğlu ile birlikte hareket eden herkesin yine yönetime girdiğini görüyoruz. Onlara ek olarak siyasetbilimci Binnaz Toprak, ilahiyatçı Muhammed Çakmak, Kürt sorununun çözümü konusundaki faaliyetleriyle tanıdığımız Sezgin Tanrıkulu, deprem uzmanı Haluk Eyidoğan, emekli büyükelçiler Osman Korutürk ve Faruk Loğoğlu, gazeteci Veli Özdemir gibi dikkat çekici isimler PM’ye girdi, hatta bunlardan bazıları MYK’ya bile taşınabilir.
Tek tek isimler üzerinde tartışmak için erken olabilir. Ancak önce PM’deki gençlerin ve kadınların sayısının epey yüksek olduğunun altını olumlu anlamda çizelim ve bazı kişiler hakkında birkaç söz edelim:
Hiç tartışmasız biçimde yeni isimlerin en çarpıcısı Boğaziçi Üniversitesi’nden Prof. Binnaz Toprak’tır. Prof. Şerif Mardin’in hayatımıza soktuğu “mahalle baskısı” kavramının gerçek hayattaki karşılıklarını yönettiği araştırmayla gözler önüne seren ve bu yüzden gerek iktidar partisi, gerekse de muhafazakâr kesimlerinin tepkisini üzerine çeken Prof. Toprak kısa süre önce Radikal Gazetesi’nde yazı yazmaya başladı ve bir bakıma kendisi gibi “endişeli modernler”in sözcülüğünü üstlendi.
Daha önce de yazmış olduğum gibi Diyarbakır Barosu eski Başkanı Sezgin Tanrıkulu’nun PM’ye girmesi CHP için son derece önemli bir gelişmedir, hele Kılıçdaroğlu’nun bu seferki konuşmasında da “Kürt” sözcüğünü telaffuz etmediği düşünülürse! Geçen kurultayda PM’ye Kürt sorunu üzerine araştırmalarıyla tanına gazeteci Mehmet Faraç girmişti. Bu kez Faraç’ın liste dışı kalıp Kürt sorununda ondan tamamıyla farklı düşünen Tanrıkulu’nun PM’ye girmiş olması muhakkak anlamlıdır ve bence olumlu bir gelişmedir.
Daha söylenecek çok şey var, bunları sonraki yazılara erteleyip hızlı bir değerlendirmeyle kurultay ve yeni CHP hakkındaki fikrimi söylemk isterim: Bu kurultayla Kılıçdaroğlu’nun ellerinin, kollarının bağları çözüldü, buna bağlı olarak hiçbir mazereti kalmadı. Artık CHP’yi Baykal döneminden çok ileri noktalara taşımak zorunda.
Fakat kurultay konuşması ve yeni PM yapılanması, Kılıçdaroğlu’nun işinin hiç ama hiç kolay olmadığını bizlere gösteriyor.