İYİ Parti Balıkesir Büyükşehir belediye başkan adayı Turhan Çömez anlatıyor

16.02.2024 medyascope.tv

16 Şubat 2024’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. İYİ Parti Balıkesir Büyükşehir Belediyesi adayı Dr. Turan Çömez hattımızda. Uzaktan bağlanıyoruz. Kendisiyle seçim çalışmalarını konuşacağız. Turhan Bey merhaba.
Turhan Çömez: Merhaba, iyi akşamlar. İyi yayınlar diliyorum.

Ruşen Çakır: İyi akşamlar. Sizi nerede yakaladık?
Çömez: Balıkesir’in Kabakdere Mahallesi’nden dönerken yolda yakaladınız. 1402 oyu olan bir mahalle. Ama Erdoğan’a 30 oy çıktığı için ihmal edilmiş, terk edilmiş bir mahalleden geliyoruz şu anda.

Ruşen Çakır: Kolay gelsin. Çok yoğun çalıştığınızı biliyorum. Siz, zorunlu bir ara vermenizi saymazsak, çok deneyimli bir siyâsetçisiniz. Zamânında, Erdoğan’ın Özel Kalem Müdürlüğü ile başlayıp, sonra milletvekilliği ile devam edip, yıllar sonra İYİ Parti ile siyâsete dönüş yaptınız. Şunu sorarak başlayayım: Milletvekili seçimleri ile yerel seçim arasındaki farkı ve kampanya farkını anlatır mısınız?
Çömez: Çok net bir fark var. Genel seçimlerde daha çok genel siyâset ön planda. Ama yerel seçimlerde, yerelde yapılacak çalışmalar ve yerel kadrolar daha önem arz ediyor. Büyükşehir belediyelerinde, ilçe belediye başkan adayları ve yine belediye meclis üyesi adayları da ön plana çıkıyor. Ama benim sâhadan gözlemlediğim şu: Yerel seçimleri belirleyen önemli faktör genel politikalar, partilerin ana politikaları olacaktır. Zâten bunu bilen Erdoğan, özellikle baskısını da artırarak siyâseti domine etmeye çalışıyor. En son bugün, bana göre fecaat sayılabilecek ve Türk siyâsetinde hiç olmaması gereken bir şekilde bir açıklama yaptı ve “Oy yoksa doğalgaz yok” dedi. Biliyorsunuz geçtiğimiz günlerde de Hatay’da, “Oy yoksa hizmet yok. Gördünüz mü Hatay nasıl mahzun kaldı. Bize oy vermezseniz hizmet yok” diyerek, bir anlamda siyâsî tehdit enstrümanı gibi kullanmıştı mikrofonunu. Bugün de bu iş doğalgaza geldi. Maalesef bu şekilde yürüyen bir kampanya atmosferi var şu anda.

Ruşen Çakır: Beş yıl önce siz İYİ Parti’de değildiniz, ama siyâseti tâkip ediyordunuz ve rakamlara benden daha fazla hâkimsiniz. İYİ Parti’nin il ve Büyükşehir Belediyesi’ni kazanmaya en yakın olduğu yerdi Balıkesir. Rakamlara bakıyorum, 10 bin oy farkıyla AKP’ye kaybedilmiş. Ama o seçimde CHP aday çıkarmamıştı, İYİ Parti ile ittifak vardı. O dönemde kıl payı kaçırılmış bir seçim var. Beş yıl sonra siz o yarıda bırakılmış seçimi tamamlamaya geliyorsunuz ama, şimdi CHP’nin adayı var. CHP’nin son seçimdeki, sizin de yarıştığınız seçimdeki oylara bakıyorum. CHP %31,7 almış, İYİ Parti %14,9 almış. Rakamlarda bir yanlışlık varsa düzeltin lütfen. Ama bu rakamlara bakıldığında, Turhan Çömez’in işi çok zor görünüyor.
Çömez: Biz zoru başarmak için yola çıktık Ruşen Bey ve sonuç almak için yollardayız. Müthiş bir tempoda çalışıyoruz arkadaşlarımızla berâber. İnanın, saniyelerle, dakikalarla yarışıyoruz. Gece gündüz demeden koşturuyoruz. Öncelikle şunun altını çizeyim: Bu seçimler normal bir seçim değil. Ben yıllardır siyâseti yakînen tâkip eden, izleyen birisiyim. Aktif olarak 2002 seçimlerine katıldım, 2023 seçimlerine katıldım. Şimdi de yerel seçimlerdeyim. Tabiî 2002 ile bugün arasında inanılmaz bir fark var. Türkiye’de artık demokrasi büyük ölçüde hırpalanmış durumda ve sâhada devlet gücüyle rekabet ediyorsunuz ve maalesef Tek Adam rejiminin tamâmen kontrolüne geçirdiği bir devlet aygıtıyla mücâdele etmek durumundasınız.
Küçücük bir örnek vereceğim: Şu anda zâten siyâsetin finansmanı demokratik olarak kontrol altında olmadığı için, milyonlar, milyarlar dökülüyor rakiplerimiz tarafından sâhaya. Bizse, arkadaşlarımıza, nefesimize, iyi niyetimize ve projelerimize güveniyoruz. Balıkesir’e yolunuz düşerse, etrâfa baktığınızda, her yerin, istisnâsız bütün duvarların, billboard’ların, elektrik direklerinin, hattâ otoyolların kenarında kurulmuş olan ve milyonlarca lira harcanarak dikilmiş olan devâsâ ışıklı panoların, Erdoğan ve yerel temsilcileri tarafından işgal edildiğini göreceksiniz. Bir kere bu, demokrasi için büyük bir ayıp. Biz ne yapıyoruz? Bulabildiğimiz balkonlara, ağaçlara afişlerimizi asmaya çalışıyoruz arkadaşlarımızla. Böyle bir mücâdele ortamındayız.
Bakın ne oldu biliyor musunuz? Bunu târihe not düşmek için paylaşıyorum: Bandırma’nın merkezinde, bir ağacın üzerine bir afişimizi astık. Bir süre sonra Bandırma Kaymakamı ilçe teşkîlâtını arayarak, “Oraya belediye başkanımız gelecek. Lütfen o posteri oradan çıkartır mısınız?” diyerek, bir anlamda “anti-demokratik” bir tâlîmat verdi. Bizim arkadaşlarımız da posterimizi koruyabilmek için ağacın etrafında nöbet tutmaya başladılar. Birkaç saat sonra Vâli Bey, “Ricâ etsem oradan posteri kaldırabilir misiniz?” diye aradı beni. “Niye kaldıracağım Vâli Bey?” diye sordum. Birtakım serzenişler, talepler, şudur, budur… Kendisine, “Arkadaşlarımız posterin önünde nöbet tutuyor Vâli Bey. Onun için kimse onu kaldırmayacak. Gerekirse, ben İçişleri Bakanlığı’yla görüşürüm” dedim. Bakanlığı arayarak, posterimize dokunulması hâlinde, burada demokratik bir huzursuzluk çıkacağını da ifâde ettim kendilerine. Böyle bir atmosferde rekabet ediliyor. İnanılmaz bir medya gücü var. Allah’tan ki sizin gibi hâlâ demokratik ve bağımsız yayın yapan önemli kuruluşlar var bu ülkede ve bunlarla sesimizi duyurmaya gayret ediyoruz. Yerel medyanın büyük ölçüde iktidârın gücünün gölgesi altına girdiğini biliyoruz. Ulusal medyadan kimi kanallar arayarak, “Şu kadar para verirseniz sizi televizyonumuza çıkartırız” deniyor. Öyle bir imkânımız yok, öyle bir para verme şansımız yok. “Ama rakipleriniz bu kadar para verdi. Siz vermeyecek misiniz?” dendiğinde, “Bizim de nefesimiz var, biz de sokaklarda, yollarda mücâdele edeceğiz” diyoruz. Bunu duyunca belki şaşıracaksınız ya da kanıksanmış olduğu için şaşırmayacaksınız. Artık câmilerde bile câmi görevlilerinin iktidâra oy istediği bir dönemi yaşıyoruz. O sebeple, Türkiye’de artık faşizan bir yaklaşımın ve anlayışın ayak seslerinin giderek güçlendiği bir atmosferde, demokratik bir mücâdele veriyoruz. Kendimize güveniyoruz, projelerimize güveniyoruz, samîmiyetimize güveniyoruz, enerjimize güveniyoruz ve nihâyetinde milletimize güveniyoruz.

Ruşen Çakır: Biraz Balıkesir’i sormak istiyorum. Önümde, cumhurbaşkanlığı seçimlerine dâir bir harita var. Burada, Balıkesir genelinde, partinizin de desteklediği Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ı 3 puandan fazla bir şekilde geçmiş, ama %50’yi aşamamış. Çünkü Sinan Oğan’ın da %6'ya yakın bir oyu var. Daha turistik, tâtil beldesi diye bildiğimiz Edremit, Burhaniye, Gömeç, Ayvalık gibi yerlerde Kılıçdaroğlu’nun –ya da muhâlefetin diyelim– bayağı bir farkla önde olduğunu görüyoruz. Bandırma’da, Manyas’ta, Susurluk’ta da öyle, ama esas olarak buralarda Kılıçdaroğlu önde. Onun dışında, Balıkesir’in orta kısımlarında da genellikle Erdoğan’ın daha önde olduğunu, hattâ bâzılarında açık ara önde olduğunu görüyoruz. Balıkesir’in ilginç bir seçmen coğrafyası var herhalde. Türkiye’de yaşadığımız o kutuplaşmanın, il içerisinde bir tezâhürü gibi sanki. Ne dersiniz? Bu durum hâlâ böyle mi?
Çömez: Gerçekten çok önemli bir gözlem, çok ciddî bir bakış açısı; bunun için teşekkür ediyorum. Aslında Türkiye’de yaşanan, bir anlamda ayrışma demeyeceğim ama, ona varan bir siyâsal bölünmüşlük burada da var. Meselâ dağ bölgesi muhâfazakâr bir bölgedir. Erdoğan’a destek veren bölgelerden bir tânesi. Geçtiğimiz dönemde yine köylerin Erdoğan’a destek verdiğini biliyoruz. Ama biraz beldelere ya da ilçelere gelmeye başladığımızda, İYİ Parti’nin önemli ölçüde oy kazandığını ve destek bulduğunu görüyoruz. Sâhil bölgelerinde kezâ CHP’nin bir anlamda destek gördüğünü gözlemliyoruz. Bizim %15’lik bir oy almamızı –ki biliyorsunuz yeni bir partiyiz ve karşımızda bu kadar önemli bir devlet gücüne karşı rekabet ettiğimiz bir atmosfer var–, ben Balıkesir’de alınmış olan bu %15’lik oyu çok önemsiyorum ve bir başarı örneği olarak görüyorum.
Öte yandan, sizin de altını çizdiğiniz gibi, genel seçimlerde, cumhurbaşkanlığı seçimlerinde biz Sayın Kılıçdaroğlu’na destek verdik ve bunun için çok ciddî bir mücâdele verdik. Sokaklardaydık ve aynen genel seçim gibi, arkadaşlarımızla berâber çok önemli katkı sağladık kampanyaya. Ama dediğiniz çok doğru. Maalesef Türkiye reel siyâsetten büyük ölçüde koptuğu için, tabanda da, sâhada da bunun karşılığını görüyoruz. Balıkesir’de de, meselâ % 70-80’e varan oy oranı var — ki Balıkesir’in en fakir bölgesidir Dursunbey. Açlık, sefâlet ve işsizlik nedeniyle insanların %30’u göç etmiştir. Tarımın çöktüğü bir atmosfer. Ama buraya yapılan sosyal yardımların, devlet yardımlarının ve muhâfazakâr kültürün vermiş olduğu bir yansımanın netîcesi olarak AKP’nin önemli ölçüde oy aldığını görüyoruz.
Ama merkeze geldiğimizde, meselâ Bandırma’da %18’in üzerinde oy oranımız var. Gönen’de %20 oy oranımız var. Bunlar önemli bizim için. Tüm bunları alt alta koyduğumuzda, Balıkesir’in bir anlamda Türkiye’yi yansıttığını da söyleyebiliriz.

Ruşen Çakır: Peki şunu sormama izin verin. Siz doktorsunuz. Uzun bir süre, mesleğinizi mecbûren gittiğiniz İngiltere’de yaptınız. Hattâ sizinle İngiltere’ye gittiğinizde ilk yayını Medyascope’ta yapmıştık. Burada yerel seçim bambaşka tabiî. Siyâset konuştuğunuzu biliyorum, ama yerel seçimde Balıkesir’de ne anlatıyorsunuz meselâ? Türkiye’nin hemen hemen tüm büyükşehirlerinin sorunları birbirine benziyor, ama Balıkesir’de esas olarak en çok vurguladığınız nedir? Meselâ şu âna kadar İstanbul için yaptığım tüm söyleşilerde öncelikle deprem ve ulaşım sorunu deniyor. Balıkesir’de siz neyi vurguluyorsunuz?
Çömez: İhtiyaçlar ve talepler bölgeden bölgeye değişiyor. Balıkesir tarım ve hayvancılığın çok önemli olduğu bir bölge. Biz şu âna kadar belediyenin yapmış olduğu hatâların altını çiziyoruz. Doğru bir şey varsa tabiî ki onun için teşekkür ederiz, ama genel yanlışları vurgulamaya çalışıyoruz. Birkaç örnek vereceğim: Balıkesir’de üç büyük önemli su kaynağı, akarsuyumuz var. Bunlardan biri Gönen. Gönen’deki akarsu büyük ölçüde yandaş fabrikaların atıkları münâsebetiyle ciddî mânâda kirleniyor ve toksik bir hâle geldi Gönen Çayı. Kepsut’taki Simav Çayı da aynı şekilde yine yandaş fabrikalar tarafından maalesef zehirleniyor. Ayvalık’a, sâhil kesimine gidin; burada da en önemli sorunlardan bir tânesi yine çevre. Oradaki Nikita Deresi yine yandaş fabrikalar tarafından kirletiliyor. Biz bununla ilgili defalarca talepte bulunduk, ama maalesef iktidar tamâmen üç maymunu oynadı ve en küçük bir ilgi göstermedi.
Bir başka konu da şu: Meselâ Ayvalık ve Edremit’te maalesef oradaki arıtma tesisleri son derece yetersiz ve önemli bir kısmı da çalışmıyor. Yazın artan nüfus sebebiyle arıtma yapılmadığı için de şehir tam bir foseptiğe dönüyor maalesef. Mevcut belediye bir çözüm bulmuş kendince. “Derin Deşarj” diyor buna. Kanalizasyonların hepsini, Ayvalık’ta Cunda Adası’nın 20-30 metre derinliklerine boşaltıyor. Büyük bir çevre felâketi.
Ulaşımda ciddî sorunlar var. Tarımla ilgili ciddî problemler var. Meselâ Balıkesir’de sulamayla ilgili birçok tesis şu anda harap vaziyette, çalışmaz vaziyette. Büyükşehir Yasası ile birlikte sulamalar da Büyükşehir Belediyesi’nin (BASKİ) su işletmelerine geçti. Bunlarla ilgili büyük eksiklikler var. Biz bütün bu sorunları anlatıyoruz ve şehrin modern bir şehir olabilmesi için, şehrin ulaşımının çözülmesi, konut ihtiyâcının karşılanması için projelerimizden bahsediyoruz. Kalkınma politikaları bizim için çok kıymetli. Tarım ve hayvancılık konusunda yapacaklarımızı anlatıyoruz. Tarıma ve hayvancılığa nasıl destek vereceğimizi anlatıyoruz. Kezâ, modern bir kent yaşamında olması gereken her şeyi anlatıyoruz. 
Çok kapsamlı bir proje, gerçekten çok ciddî bir manifesto hazırladım ben. İzin verirseniz onu size göndermek isterim. Çok önemli mesajlar var orada. Fakat şunun altını çizeceğim: Bunları anlatmaya başladığınız zaman, yolsuzluklardan bahsettiğiniz zaman…  Meselâ bir örnek vereyim size — 2022 Sayıştay raporlarında var bu: Burada bir konser yapılmış; belediye bu konser için üç firmayı ihâleye dâvet etmiş; ihâlenin yapılacağı gün, iki firma ihâleden çekilmiş. Niye çekildiğini tahmin ediyorsunuz. Sonuçta ihâleye tek firma girmiş ve o tek firmaya 2 milyon liraya verilmiş konser ihâlesi. Peki sonra ne olmuş? Aynı firma konseri yapmış, ama sanatçıya ya da şirkete 500 bin lira ödemiş. Yani kaşla göz arasında birilerinin cebine 1,5 milyon lira aktarılmış. Sayıştay “Bu konu araştırılıp soruşturulsun” diye rapor gönderdiğinde, İçişleri Bakanlığı –tabiî böyle dememiş ama zımnen bunu ifâde etmiş–, “Orası bizim belediyemiz, soruşturulmasın” diye izin vermemiş. Ben bununla ilgili size onlarca yolsuzluk örneği anlatabilirim.
Biz insanlara çevreyi anlatıyoruz, yolsuzlukları anlatıyoruz, tarım ve hayvancılıktaki eksiklikleri anlatıyoruz. “Millet Bahçesi” adı altında yapılmış talanları anlatıyoruz. Oradaki akıl almaz paraları ve ihâle usulsüzlüklerini anlatıyoruz. Tüm bunları anlattıktan sonra, vatandaş, “Doktor Bey, iyi güzel de, biz açız” diyor. Benim görebildiğim kadarıyla, yine bu seçimlerde seçimin kaderini belirleyecek olan, iktidârın ele geçirdiği medya gücüyle pompalayacağı yalanlar ve ekonomik gerçeklik. Sâhada büyük bir sefâletle karşılaştık. Gerçekten bu çok vahim. Hele Balıkesir gibi en azından kalkınmış ya da kalkınmakta olan, diğer illere mukayeseyle önemli bir ekonomik gücü olan bir coğrafyada, bu yoksulluğun, bu sefâletin yaşanıyor olması, Türkiye’nin geneli adına beni büyük ölçüde endîşeye sevk etti; bunu vurgulamak istiyorum.

Ruşen Çakır: Tekrar siyâsete dönmeme izin verin, benim daha çok bildiğim konu biliyorsunuz. Balıkesir’e baktığımda yine ilginç bir şey dikkatimi çekti: İYİ Parti, bir tek Savaştepe’de kıl payı geride kalmış — ki Savaştepe öteden beri çok meşhurdur. Onun dışındaki bütün ilçelerde MHP’den daha güçlü. Açıkçası bu kadarını beklemiyordum. Çünkü sonuçta İYİ Parti’nin kopuşu MHP’den olduğu için, bir rekabet hep görülür. Gördüğüm kadarıyla, Balıkesir’de gerçekten milliyetçi düşünceye daha yakın olan seçmenin tercih ettiği bir parti olmuş. Ama zannediyorum bu yetmiyor. Ve şunu da söylememe izin verin: Geçen seçimde kıl payı kaybedilmiş bir yerde, bu sefer ittifak olsaymış, herhalde siz ya da başka bir aday, çok rahat kazanırmış gibi geliyor bana. Bu seçimde hem CHP’nin oylarını hem iktidârın oylarını almanız gerekiyor, öyle değil mi?
Çömez: Gözlemleriniz çok kıymetli ve çok önemli, bunu vurgulamak isterim, teşekkür ediyorum bu gözlemler için. Önce şunun altını çizeyim: İYİ Parti, milliyetçi bir kökenden gelişmiş, kurulmuş ve temelleri bunun üzerine binâ edilmiş bir parti; ama İYİ Parti’nin şu anda bir merkez partisi olduğunu ve olmak konusunda ciddî bir çaba ve çalışma içinde olduğunu da vurgulamak isterim. Bu sadece kendi ifâdem değil, partinin genel kanaati de böyledir ve Sayın Genel Başkanımız’la yaptığımız birçok görüşme ve değerlendirmede bunun vurgusu hep yapılmıştır. O sebeple, çok net ve güçlü bir şekilde bunu ifâde ediyorum. Siz de dâhil olmak üzere yorumcular, haklı gerekçelerle, MHP’den kaynaklanan, neşvünemâ bulmuş bir parti gibi değerlendirilse de, evet, bizim milliyetçi bir kültürümüz var, ama milliyetçi bir kültür üzerine, nasıl AKP bir zamanlar muhâfazakâr kültür üzerine binâ edilip daha sonra herkesi kucaklamaya çalıştı ise –ki bu tutumunu daha sonra büyük ölçüde hırpaladı– biz, Türkiye’nin tamâmını kucaklayan ve merkez siyâseti temsil eden bir parti olmak istiyoruz; böyle bir partiyiz. Bunun milletimiz tarafından anlaşılabilmesi için elimizden geleni yapacağız. Birincisi bu.
İkincisi, Balıkesir’in milliyetçi kültürü konusu. Doğrudur, Balıkesir hep sağ ve milliyetçi kültürü güçlü, tutumu güçlü, duygusu güçlü bir bölgedir. Bunun da birçok gerekçesi var, ben de buna saygı duyuyorum ve bunu gerçekten takdir ediyorum: Bundan da çok memnunum. Ama şunu da unutmamak lâzım: Özellikle geçtiğimiz seçimlerde takınmış olduğu tavır münâsebetiyle, Balıkesir’in aslında herkese oy verebilecek bir olgunlukta olduğunu da gördük biz. Bu da çok kıymetlidir Balıkesir adına.
Gelelim İYİ Parti’nin durumuna: “Birlikte olunsaydı daha iyi olunur muydu?” diye ifâde ettiniz.  Evet, bu önemli bir soru işâreti. Bununla ilgili birçok değerlendirme ve tartışma yapılıyor. Fakat Altılı Masa’da ortaya çıkmış olan tablo, daha sonra bizim kendi siyâsal alanımızı açmak ve milletimize yeni bir siyâsal zemin hazırlamak sorumluluğunu ve zorunluluğunu da berâberinde getirdi. Altılı Masa ile ilgili o dönemde yaşananlar üzerine konuşulacak çok şey var. Belki bir program olursa, geçmişe dönük bir siyâsî analiz de yaparız. Ama o dönemde ben yaşadıklarımı söyleyeyim: Çok ağır eleştiriler aldık. Millet İttifâkı’nın içinde olmak ve AKP’nin yalanlarıyla ilgili savunma yapmak zorunda kaldığımız için, çok zor yol yürüdük, çok zor siyâset yaptık. Milletimizin bir talebi vardı: “Kendi başınıza siyâset yapın. Bir üçüncü yol açın. Milletimize çâre olun, umut olun. Mevcut yapıların çözüm olmadığı bir atmosferde çıkın karşımıza, düşün önümüze ve milletimize umut olun” dedi taban. Ben bunu çok kereler hem köyde hem kasabada gördüm. Dolayısıyla benim de içinde olduğum İYİ Parti Genel İdare Kurulu’nun (GİK) almış olduğu bu kararla yolumuza devam ediyoruz. 
Balıkesir özeline gelirsek: Şunu samîmiyetimle vurgulamak istiyorum. Evet, siyâsette zaman içerisinde birliktelikler olabilir ve “kazan- kazan” politikasıyla adım atılabilir. Bunu hem diplomatik hem de siyâsî olarak önemli ve değerli bulurum. Özellikle, Sayın Özgür Özel’in partimize gelmeden önce, Sayın Akşener’le görüşme yapmadan önce, CHP’li arkadaşlar bize gelerek, “Acaba bir birliktelik olur mu?” diye taleplerini ilettiler. Fakat maalesef, Millet İttifâkı döneminden ders alınmadığı anlaşılıyor. “Böyle bir birliktelik söz konusu olursa nasıl ilerlemeyi düşünüyorsunuz, nasıl bir netîce almayı düşünüyorsunuz?” diye sordum. Ne yazık ki bakış açısının çok dar bir çerçeve olduğunu gördüm ve üzüldüm; CHP adına üzüldüm. “Bizim peşimize takılın, bizi destekleyin. Belediyelerde müdürlük olur veya ufak tefek ilçelerde, AKP’nin olduğu ilçelerde nereleri olabilir, bir bakalım” tarzında bir yaklaşımla bizim karşımıza çıkıldı. Biz bunu zâten kabul etmek durumunda değildik. Millet adına buna onay vermemiz mümkün değildi. Çok rasyonel, çok gerçekçi, çok iyi niyetli, nobran olmayan, uzlaşmacı bir üslûp olmuş olsaydı belki GİK’in aldığı karârın öncesinde böyle bir süreç yaşanabilirdi. Bu benim kişisel görüşüm. Ama o dönemdeki görüşmelere baktığımızda, ben çok iyi niyet görmedim. “Takılın peşimize” diyen bir anlayış gördüm.
Biz, “Kuyruk siyâsetini reddediyoruz” diye ortaya çıktık ve sâhada geçtiğimiz dönemde siyâset yaparken, özellikle Mayıs seçimlerinde, milletimizin çok net talep ve önerilerine, zaman zaman da sert eleştirilerine mâruz kaldık. “Kendi başınıza siyâset yapın ve kendiniz olun. Kendi kadrolarınızla, kendi vizyonunuzla, kendi tutumunuzla, kendi projelerinizle, politikalarınızla ve çözüm önerilerinizle karşımıza çıkın” dendi bize. Bu, milletin tâlîmâtıydı. Biz de o şekilde siyâset yapıyoruz.

Ruşen Çakır: Tabiî ki her partinin kendi başına, müstakil olarak seçime girme tercihi var. Buna saygı duymak herkesin boynunun borcu. Ancak, benim siyâseten merak ettiğim şöyle bir husus var: Sizin de dâhil olduğunuz parti yönetimi, çok stratejik ve önemli bir karar aldı. Ve bu karar, riskler ve fırsatlar içeriyor. Tabiî ki siyâsette bu hep böyle. Elbette sizler bu risk-fırsat dengesini aranızda tartıştınız ve sonuçta böyle bir karar aldınız. Balıkesir özelinde, ama Türkiye’nin genelinde de seçim sonuçları İYİ Parti’nin geleceği anlamında çok önemli olacak. Eğer siz burada, diyelim ki Mayıs seçimini aşan ya da onu muhâfaza eden bir sonuç elde ederseniz, başka bir şey olacak. Ama bir gerileme olursa da bambaşka bir sonuç olacak. Siz fırsat kısmının daha ağır bastığını düşünüyorsunuz herhalde.
Çömez: Meseleye şöyle bakmak lâzım: Söz konusu değerlendirme bütün partiler için geçerli. AKP için de geçerli, MHP için de; ama MHP büyük ölçüde simbiyotik bir ilişki içine girdiği için AKP’yle, onun adına çok değerlendirme yapmak doğru değil. Aynı değerlendirme CHP için de geçerli, diğer partiler için de geçerli. Siyâsî partiler var olmak için, fikirleriyle, projeleriyle, idealleri ve hayalleriyle, kadrolarıyla milletin karşısına çıkarlar ve nihâyetinde sonuç almak için ortaya çıkarlar. Biz başarmak için elimizden geleni yapacağız. Siz beni tanıyan birisiniz Ruşen Bey; bugün tanımadınız, çeyrek asırdır tanıyorsunuz. Samîmiyetimi, iyi niyetimi, millet için ve Türkiye için hissettiğim duyguları bilen birisiniz. Ne kadar çalıştığımı ve gayret ettiğimi de şüphesiz biliyorsunuz. İnanın, gece gündüz demeden, kocaman bir devlet gücüne karşı, inanılmaz bir para gücüne karşı, sokaklarda tek başımıza arkadaşlarımızla birlikte bir mücâdele veriyoruz. Ben milletimizin bunu göreceğine, milletimizin bunu takdir edeceğine inanıyorum. Milletimizin doğruyla yanlışı ayırt edebilecek ferasetinin olduğuna da inanıyorum. Ama siyâset bir mücâdele sanatıdır. Siyâset kendinizi ifâde edebilme sanatıdır. Ve siyâset, var olmak için takınılmış bir tavırdır aynı zamanda. Biz, milletimizin bize vermiş olduğu tekmille, tâlîmatla, direktifle hareket ediyoruz ve milletimize çok ciddî ve samîmî bir sorumluluk duygusuyla gidiyoruz. Bunun sonucunda da milletimiz ne takdir ederse hepimiz ona rızâ göstereceğiz. Çünkü millet başımızın tâcı.
Biraz önce yaptığınız değerlendirme, takdir edersiniz ki AKP için de geçerli. AKP’yi her şeyden ayrı tutmayın lütfen. Erdoğan’ın bugün ortaya koymuş olduğu siyâsal tavır Türk siyâset târihine geçecek bir utanç âbidesidir, bir kara lekedir. Tehditle, şantajla oy almaya çalışan, devletin bütün unsurlarını, bürokratik kademelerini, belediyelerin bütün imkânlarını, medyanın bütün gücünü ve bütün parasal gücü kullanarak siyâset arenasını domine etmeye çalışan bu güruha, milletimiz, sâhada ve yerel seçimlerde çok ciddî bir ders verecektir, buna inanıyorum. Bunun sonucu ortaya çıktığında, yine sizlerle değerlendirme yapacağız. Yine kanalınızı ve ekranlarınızı bizlere açarsanız, bütün bunların analizlerini yapacağız.

Ruşen Çakır: Tabiî, kesinlikle. Biz ekranlarımızı en zor zamanlarda açtık, her zaman açarız. Yeter ki konuşacak şeyler olsun, tartışalım, konuşalım. Çok teşekkürler Turhan Bey. Size kolaylıklar diliyorum.
Çömez: Ben küçücük bir teşekkürle bitireyim sözlerimi. O sürgün yıllarında, o yokluk yıllarında, herkesin üzerime geldiği, kendimi ifâde etme fırsatı bulamadığım bir dönemde, siz yine bize ekranlarınızı açtınız. Bilgisayar ekranlarından milletimizle buluşma fırsatı verdiniz. Bunun için size teşekkür ediyorum. Bugün için de ayrıca teşekkür ediyorum. Ekranların artık paralı olmaya başladığı, yerel medyanın ne yazık ki iktidar tarafından domine edildiği ve kendimizi anlatmakta zorlandığımız bir dönemde, çok soğuk bir kış akşamı bir mahalleden, bir köyden gelirken yol kenarında kendimizi anlatma fırsatı bulduk, çok teşekkür ediyorum.

Ruşen Çakır: Ne yani şimdi para vermeyecek misiniz bize Turhan Bey?
Çömez: İnanın paramız yok Ruşen Bey. Ama olsa da siz istemezsiniz, biliyorum. Biz de vermeyiz.

Ruşen Çakır: Biz de istemiyoruz zâten. Bu hakîkaten sâhadaki arkadaşlarımızın çok karşılaştığı bir mesele. Bu, bir gazeteci olarak beni çok üzen ve utandıran bir mesele. Birçok yerde bunu gördük. Biz yayın ya da röportaj yapmak istediğimiz bâzı kişilerden, “Bütçeniz nedir?” sorusuyla karşılaştık. Bu hakîkaten çok acı bir şey.
Çömez: Sizden de mi para istediler?

Ruşen Çakır: Hayır, hayır. Bizim röportaj yapmak istediğimiz kişiler bize “Bütçeniz nedir?” diye soruyorlar. Yani “Kaç para istiyorsunuz?” diyorlar.
Çömez: Bu, benim söylediğimi teyit ediyor Ruşen Bey. Maalesef o kadar rutine binmiş ki bu. Ben de bununla çok karşılaştığım için, bunu konuşmayı ve milletimizle paylaşmayı demokratik sorumluluk gereği önemli buldum. Siz de buna fırsat tanıdınız. Size güvendiğim için bunu paylaştım. 

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Turhan Bey.  Size tekrar kolaylıklar dilerim.
Çömez: Ben teşekkür ederim. İyi ki varsınız. İyi yayınlar diliyorum, iyi çalışmalar. Hoşça kalın.

Ruşen Çakır: İYİ Parti Balıkesir Büyükşehir Belediye başkan adayı ve Balıkesir milletvekili Dr. Turhan Çömez’le konuştuk. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler. Ama yayını bitirmeden önce bir şey ekleyeyim: Biz Medyascope olarak siyâsetçilerden para almıyoruz, almayacağız. Ama siz izleyicilerimizin desteğini ricâ ediyoruz. Lütfen Medyascope’a destek olun. İyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
18.12.2024 Transatlantik: Trump Erdoğan’ı neden övdü? PYD/YPG’nin geleceği Golani’nin zor sınavı
17.12.2024 Mehmet Altan ile Türkiye’nin gidişâtı (4): Suriye’nin geleceği - CHP’li belediyelere haciz
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
12.12.2024 Bahçeli’nin İmralı hamlesine seçmen nasıl bakıyor? Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi
10.12.2024 Transatlantik: Suriye’yi nasıl bir gelecek bekliyor?
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
22.12.2024 CHP ne zaman “Türkiye’nin birinci partisi” gibi davranacak?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı