Hasan Subaşı ile söyleşi: İYİ Parti krizden çıkabilir mi?

24.06.2024 medyascope.tv

24 Haziran 2024’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. Konuğum Hasan Subaşı. Kendisi İYİ Parti Antalya eski milletvekili, ama daha önceden Antalya’da Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış çok deneyimli bir siyâsetçi. Geçen yıl İYİ Parti’den ayrılmıştı ve onunla İYİ Parti’yi konuşacağız. Hasan Bey, merhaba.
Hasan Subaşı: Merhaba. İyi yayınlar diliyorum.

Ruşen Çakır: Sağ olun. Şimdi öyle bir başlık koydum ki, cevâbını ben biliyorum galiba, ama yine de size sorayım: İYİ Parti krizden çıkar mı?
Hasan Subaşı: Şimdi, İYİ Parti çok önemli bir partiydi Ruşen Bey, hepimizin bildiği gibi. Merkez parti olma iddiası bizleri etkilemişti. Ben yıllarca siyâsetten uzak kaldım, partilerin tekliflerini de kabul etmedim. Hattâ Sayın Genel Başkan’la, Meral Akşener’le konuşmamızda da katılamayacağımı, ama kendisine her türlü desteği vermeye çalışacağımı söylemiştim. Fakat sonradan Sayın Akşener’in o merkeze çekme gayretini gördükçe, o çalışmaları izledikçe doğrusu etkilendim. Zâten benim büyükşehir belediye başkanlığım dönemimde de o İçişleri Bakanı’ydı. Birlikte aynı çatı altında çalıştığımız için, bir merkez partisine katkı sunmanın görev olduğunu düşünerek sonradan karârımı değiştirmiş, ben de partiye dâhil olmuştum. Şimdilerde o süreci izlediğimiz zaman, merkez parti olma konusundaki iddiasının doğrusu fiyaskoyla sonuçlandığını gördük. O konudaki süreci götüremediler, savrulmalar başladı. Merkeze karşı, merkezden gelen politikacılara karşı da bir direnç vardı. 200 kişilik kurucu heyet kendilerini ev sâhibi görüyordu. Hepsi de milletvekili adayıydı zâten ve dışarıdan gelenlere karşı da, merkez sağdan merkez soldan gelenlere karşı da bir reaksiyon vardı ilk dönemde. Sonradan onlar bir ölçüde yumuşamaya çalıştı. Bizler de tecrübeli politikacılar olarak bu süreçte katkı sunmaya çalıştık; ama bir türlü merkez parti hüviyetine kavuşturulamayacağını da anlamış, görmüş olduk.

Ruşen Çakır: İzin verirseniz şunu sormak istiyorum: “Merkezden gelenlere karşı sorunlar” dediniz. Siz Hasan Subaşı olarak çok deneyimli bir isimsiniz. Demirel ile siyâset yaptınız, değil mi?
Hasan Subaşı: 30 yıla yakın gençlik kollarında, merkezde, il kurullarında, belediye başkanlığında –30 yıla yakın, evet– bulundum. Aynı çatı altında onun genel başkanlığında çalıştık.

Ruşen Çakır: Siz bile bu tür şeylere muhâtap oldunuz mu? Yeni tâbirle buna “mobbing” diyorlar biliyorsunuz.
Hasan Subaşı: Herkes yeterince bundan etkilendi. Ama bizler sabırlıydık, ne yapmak istediğimizi biliyorduk. O merkez gayreti için ileride de iki merkez partinin, merkez sağ ve merkez sol partinin ancak bir yaklaşmasıyla, ittifak süreciyle de bu mevcut iktidâra karşı denetim görevini ve değiştirme gücüne erişebileceğine inanmıştık. Bunun için sabırla ve arkadaşları da mümkün olduğu kadar sabra dâvet ederek, ülkücü arkadaşları da anlamaya çalışarak, hoşgörüyle bir kapsayıcılığı doğrusu üstlenmeye çalıştık. Ama bu arada genel başkanın çeşitli görüşlerden gelen arkadaşları, değişik parçaları birleştirmekte zorluk çektiğini, hattâ bu konuda çaba göstermediğini de üzülerek gördüm. O konudaki yaklaşımını doğrusu ben eksik gördüm.

Ruşen Çakır: Anladığım kadarıyla, sözünüzü kestim, kusura bakmayın ama, İYİ Parti’yi kuruluş ânından îtibâren izlemeye çalışan bir gazeteciyim ve birçok faaliyetini de yerinde izledim. Meral Akşener partinin her şeyiydi. Hattâ ben birçok yayında, “Onunla başlıyor, onunla bitiyor” dedim. Ama anladığım kadarıyla partiden kopan insanların büyük bir kısmında, konuştuğum insanların büyük bir kısmının kopuşlarının en temel belirleyici noktası, Meral Akşener’e karşı duydukları bir hayal kırıklığı var. Sizde de aynı öyle mi oldu?
Hasan Subaşı: Tabiî. Ben onu zâten ilk yıllarda hissettim. Hattâ kırmadan eleştirilerimi de yaptım o süreçte ve onu zâten başta gördüm. Hattâ uzun süre birlikte olamayacağımızı, aynı çatı altında bir merkez parti hüviyetine kavuşamayacağımızı da anlamıştım. Genel başkanın da o konuda fikirleri çok birbiriyle çatışıyordu. Bâzen çok demokrat söylemleri vardı, kapsayıcı söylemleri vardı; ama bir türlü gerçekten merkez sağ bir partide olması gereken demokratlığı ve kapsayıcılığı gösteremiyorlardı. Çünkü milliyetçilere oy kaptırıyoruz, oylarımız eriyebilir endîşesi ve MHP ile yarışa sokulması zaman zaman partiyi çok etkiliyordu. Tam merkeze gidiyoruz derken, oylarımız artarken, “Milliyetçi oyları kaybediyoruz, Batı’da da milliyetçilik çok yükseliyor. Bunu göze alamayız” dürtüsü başladığı zaman, bütün merkezdeki çabalar boşa gidiyordu. Şunu bir söylemek isterim: Batı’daki milliyetçiliğin artmasının nedeni, biliyoruz ki mülteciliğe karşı toplumu savunmak, yani mülteci endîşesine karşı bir duruştur. Yani hem ekonomik olarak hem toplumdaki sosyal kırılmaları engellemek adına, bu konudaki sert politikalara halk yaklaşmıştır. Milliyetçilik neredeyse bundan çıkmıştır — son yıllarda Batı’daki artış. Ama Türkiye’deki milliyetçiliğe baktığımız zaman, hemen altında Kürt sorununu görürüz. Terörü bekayla birleştirerek milliyetçilikte kullanmak bizde çok genel bir görüştür ve milliyetçilik daha çok bunun üzerinden yürür. Tabiî bunun geldiği yer… bu konuyu konuşmak çok kapsamlı bir konu… tabiî ki halkın duyarlılıklarında geçmişteki, Osmanlı dönemindeki bölünmeler ve o noktalara kadar gider; ama birtakım duyarlılıklarında da haklılığı vardır. Ama bugün durduk yerde politikaya âlet etmek için, milliyetçiliğimizi ispat edelim diye biz hemen mevcut Meclis çatısı altındaki HDP’yle –ya da bugün DEM–, onunla savaşa, husûmete ve aşırı söylemlere başlarız. Ben de hep şunu telkin etmeye çalışırdım: “Bu, öncelikle devletin meselesidir. Bu partinin eksiği, yanlışı, her şeyi, hattâ ona meşrûiyet sağlayan da devlettir. Yani bugünkü iktidardır. Sorumluluk varsa öncelikle onundur. Biz devletten önce devletin polisi gibi, jandarması gibi hareket ederek önce bir husûmetle bu olayların tahrikini, bu beka sorununu besleyen faktör olmamalıyız. Bunu tamâmen devletin sorumluluğuna yüklemeliyiz” şeklindeki konuşmalarım maalesef fayda da etmemiştir. Milliyetçilik dendiği zaman, MHP ile birlikte bu çatışmaya biz de sürükleniriz. O zaman o kapsayıcılık, demokrat kimliğimiz çok geri planlara düşerdi ve o yarışma içinde, o çatışma içinde biz MHP’nin benzeri, MHP’nin çakması olarak sahneye çıkardık.

Ruşen Çakır: Şu andaki durumda nasıl bir şey görüyorsunuz? Siz 2023 seçimlerinde aday olmadınız, istemediniz.
Hasan Subaşı: Evet, evet.

Ruşen Çakır: Bâzıları istedi, aday gösterilmedi; ama siz zâten aday olmadınız.
Hasan Subaşı: Ben başlarda, hele o Altılı Masa’dan kalkma sürecinde çok gayretime, çok konuşmalarıma rağmen, her toplantıda çok eleştirmeme rağmen, buna rağmen o Altılı Masa’dan kalkma sonucunda ben artık karârımı çok netleştirmiştim; benim artık işim kalmamıştı diye ve teşekkür mektubunu yazarak ayrılmıştım, arkadaşlarla da vedâlaşmıştım. Asıl son netîceyi almamda, karârımı kesinleştirmemdeki etken, göz göre göre o Altılı Masa’dan kalkarak partinin oylarını yarıya düşürmek ve bir seçim sürecinde de seçime en büyük darbeyi vurmak olmuştur. Bunu hazmetmek de kolay değildi tabiî.

Ruşen Çakır: Partiden çok kişi ayrıldı: kurucular, üst düzey yöneticiler, milletvekilleri. Kimisi yerel seçim öncesinde ayrıldı, sonra ayrılanlar oldu. Hattâ şimdi, Koray Aydın ve ona destek verenlerin bu hafta içerisinde ayrılacağı rivâyeti de var. Siz bunların hepsini tanıyorsunuz.
Hasan Subaşı: Muhtemeldir, evet.
E
Ruşen Çakır: vet, hepsini tanıyorsunuz, biliyorsunuz. Bu ayrılışların hepsinin ayrı ayrı motivasyonları mı var, yoksa hepsi tek bir olay mı?
Hasan Subaşı: Hepsinin ayrı kırgınlıkları var. Hepsinin ayrı beklentileri olup karşılanmaması var. Son olarak hepimizin bildiği Rıdvan Uz olayı var. Rıdvan Uz grupta. İstifâ ettiğim için çok yakından tâkip etmiyorum ama, çoğu benim dostlarımdır. Kimseye de bir husûmetim yok. Yol yürüdük, birlikte yol yürüdük. Başardık ya da başaramadık, ama dostluklarımız oluştu. O son toplantıda Rıdvan Uz’un konuşmasının hazmedilmeyerek hemen ihrâcının istenmesi bile partide çok ciddî sorun yaratır, birçok kişinin istifâsına neden olabilir. Yani burada Sayın Akşener eleştirilemez değildir. Zâten bu tür partilerde, çok milliyetçi olduğunu iddia eden, aşırı milliyetçi olduğunu iddia eden partilerde başkana bu derece bağımlılık, bağlılık maalesef parti içi demokrasiyi büyük ölçüde tahrip etmektedir. Oysa çok rahatlıkla birtakım şeyler, hakarete vardırmadan konuşulabilmeli ve eleştirilmelidir. Ben kaldığım süre içinde o eleştirilerimi belli bir üslûp içinde her zaman katkım olsun diye iletmeye çalıştım. Çünkü merkezden gelmiş bir politikacı olarak ben bunu görev bildim hattâ. Çünkü bir farklı görüş veya kendi eleştirilerimizi ortaya koymak farklı düşüncelere neden olur, tartışmalara neden olur. Bunların da partiye büyük katkısı olur. Biz böyle gördük, böyle alıştık. Kendimiz de yöneticilik dönemimizde hep bunu uyguladık. Ben belediye başkanlığım dönemimde bütün karar mekanizmalarının içinde bütün muhâlefet partilerinin meclis üyeleri olmuştur, zorunlu olmadığımız konularda bile. Yani demokratik görüşte farklı görüşlerin tartışılmasında parti için büyük yararlar vardır. Yani o Rıdvan Uz’un sorunu bana göre partide bir yara daha açacaktır. İnşallah bundan yol yakınken vazgeçerler. Çünkü yeni bir partinin oy kaybetmesi, milletvekili kaybetmesi yazıktır. Siz, biliyorum dediniz sonucu. Ben de biliyorum. Yani partinin merkeze gitmesi, demokratikleşmesi, yeniden oy toplaması çok kolay değildir. Yani sizin düşündüğünüzü ben de düşünüyorum. Ama bir merkez parti ihtiyâcı dün de vardı, bugün de var, yarın da bir merkez parti olma ihtiyâcı yine vardır. Yeni bir partinin kurulması kolay değildir. Keşke bugünkü yöneticiler o yolda samîmî ilerleyebilseler. Ama sâdece kendi görüşleriyle değil; gerçekten merkezdeki kişilerin görüşlerini alarak, inanarak, samîmîyetle o konuya tekrar girebilseler; ama çok zor.

Ruşen Çakır: Müsavat Dervişoğlu, genel başkan olduktan sonra sürekli kriz yaşıyor. Yani kendisini gösterme imkânı olmadan bir şeyler yapmaya çalışmak… yani sizin söylediğiniz Rıdvan Uz olayı son olay. Ama çok daha büyük bir olay oldu, mâlûm: Meral Akşener’in Erdoğan’la Saray’da görüşmesi ve ardından da ne konuştuğu konusunda herhangi bir açıklama yapmaması.
Hasan Subaşı: Zâten Rıdvan Uz derken onu kastediyorum. Rıdvan Uz’un disipline verilmesi, ihrâcının istenmesi de bu olaydan dolayı. Bundan daha doğal bir şey olabilir mi? Yani Meral Hanım’ın o konudaki görüşmesinin eleştirilmesinden daha doğal ne olabilir? Altılı Masa’dan kalktığında halktaki izlenim şuydu: İktidârın eli değdi, iktidarla temas başladı izlenimi halkta yerleşti. Onun için %14-15 oyumuz birdenbire %7’ye düştü. Şimdi onu tescil eder gibi halktaki o izlenimin perçinlenmesine gerek var mıydı? Tabiî ki Rıdvan Uz veya diğerleri o eleştiriyi getirecektir. Ama bir de tutup da Müsavat Bey’in disiplin kuruluna verip ihrâcını istemesi de tuz biber ekecektir. Yani siyâsette çok dikkat edilmesi gerekir.

Ruşen Çakır: Peki siz ne düşünüyorsunuz? Ne görüşülmüştür? Yani şunu hatırlıyorum, defalarca söyledi, benim yaptığım bir canlı yayında da şunu söylemişti Meral Akşener: “Ben gitsem bile bana oy verenler Cumhur İttifâkı’na benimle gelmez” demişti. Ama burada görüyoruz ki Erdoğan’la çok ciddî bir yakınlaşma var sanki. Çünkü başka bir şey olsaydı herhalde bunu açıklar ve olayı kapatırdı.
Hasan Subaşı: Ama işte dediğim gibi, Altılı Masa’dan kalkmasıyla bu olayın birleşmesi artık halktaki kanaati değişmez noktaya getiriyor. Parti için bu ne hazin… Ayrıca Müsavat Bey’in de bu konuda doğrudan Meral Hanım’dan yana bir eleştiriye tahammülsüzlüğü de ayrı bir kriz nedenidir partide. Onun için diyorum; yani partinin yeniden merkez partisi olarak yol tutturması son derece zorlaşmıştır. Sâdece temennilerimizle; keşke o yola girseler, yeniden %5, %6, %7’lik bir merkez parti olarak tırmanabilseler. Ama bu noktada bu çizgiyle olur mu derseniz, doğrusu o ışık görünmüyor Ruşen Bey. Gerçekten öyle bir ışık yok.

Ruşen Çakır: CHP’ye bayağı sayıda geçenler oldu: eski milletvekili, yönetici vs.. Hattâ siz de duymuşsunuzdur, bâzı geçmek isteyenleri CHP almamış diye de çok kuvvetli iddialar var.
Hasan Subaşı: Evet, duyuyorum. Ben de duyuyorum, evet. Şimdi, Kemal Bey’in İYİ Parti’ye olan desteği büyüktü. Gerçi demokrasi adına yapılmış bir destekti, merkez sağın yeniden ortaya çıkması için verilmiş bir destekti. Fakat çok kıymetli, Türk siyâsetinde ayrı bir yeri olan bir destekti: 15 milletvekilinin İYİ Parti’ye verilmesi. Ardından Kemal Bey’in CHP’yi merkeze doğru çektiğini de görüyoruz. Yani o ulusalcı görüntüde olanları, görüşü olanları törpülemeye başladı. Daha kapsayıcı, hattâ Kürtleri de içine alacak şekilde, muhâfazakârları ve Kürtleri yanına çekmeye çalıştı. En azından onlarla sorunu olmadığını yıllar içinde ciddî bir şekilde ortaya koydu. Türban konusunun çözümlerinde onun da bir adımı oldu. Öyle olunca bugün Özgür Özel’in başarısının altında da Kemal Bey’in o attığı adımların da payı vardır. Özgür Özel’in bugün aldığı sonuçlar tabiî ki azımsanamaz. Benim Meclis’te de takdir ettiğim kişilerden biriydi. Fakat Kemal Bey’in de merkez partileri kendisine yaklaştırmak için attığı adımlar çok önemli çabalardı. Meselâ ben her ile gittiğimde, Antalya’dan hatırlıyorum; ne kadar eski Doğru Yolcular, ANAP’lılar varsa, merkez partiden olanlar, onlarla birlikte toplantılar yapar, yemekler verir ve her gittiği il ve ilçede onlarla ayrı çalışmalar yapardı. Partiye dâvet olarak değil; kendisini anlatmak, onlarla yakın temas kurmak içindi. Tabiî bugün merkez sağdaki insanların CHP’ye gitmesini o açılan yol kolaylaştırmıştır bugünkü tabloda. Yani artık çekim merkezi hâline gelmiştir CHP de.

Ruşen Çakır: Son olarak, tekrar demin bahsettik; Koray Aydın ve arkadaşlarının istifâsı bekleniyor diye. Ama tabiî bu belli olmaz. Sizin görüşünüz nedir ya da bilginiz nedir? Kalsa ya da ayrılsa ne değişir?
Hasan Subaşı: Yani Koray Aydın da aynı gelenekten, bir MHP geleneğinden, ülkücü gelenekten gelen insanlar. Ama tabiî ki parti içinde önemli bir yeri vardır; teşkîlâtlarda gayreti, çalışması. Hem Müsavat Bey’in hem Koray Bey’in ayrı değerleri vardır, özellikleri vardır. Ayrılmasa daha iyi olur. Ama ülkücü gelenek zâten sağlam bir temelde İYİ Parti’de ve bu hâliyle de MHP’nin bir benzeri parti hâlinde. Onun için siyâsette ne kadar mevcut varken, aslı varken o söylemlerin üzerinde durursanız, onlara hizmet etmiş olursunuz. Oysa İYİ Parti’nin bugüne kadar, “Ben sizden farklıyım, ben daha demokrat, daha kapsayıcı bir merkez parti hüviyetindeyim” diye samîmîyetle anlatabilmesi gerekirdi. Oysa İYİ Parti, MHP ile ve Cumhur İttifâkı’yla aynı fikirde, aynı görüşte yarışan bir parti olmayı benimsemeye başladı son aylarda, yıllarda. Koray Aydın, bu şekli kuvvetlendiren aktörlerden. Ama buna rağmen gitmesi bir kayıptır ve İYİ Parti’ye bir miktar daha oy kaybettirir. Artık şimdi en azından o milliyetçi, ülkücü kimliğini muhâfaza etmeye çalışmalıdır. Ondan sonra da yeniden bir merkez parti olmak için çabasını göstermelidir. Gösterebilir mi derseniz; şu aşamada merkezden artık hiçbir politikacısı kalmamıştır, o yolun yolcusu da yoktur. Yani bu hareketin içinde, doğrusu milliyetçi partilerin içinde yarışan bir parti hâline gelmiştir. Avantajları nedir? Müsavat Bey’e bakıyorum: İktidâra karşı ciddî bir eleştirel yaklaşım içinde. O bir nebze halkı, seçmeni rahatlatan, muhâlefeti rahatlatan bir görüntü veriyor. O erimeyi durdurabilir mi? Bir nebze erimeyi o durdurabilir. Çünkü biz muhâlif bir parti olarak biliyoruz. Öyle kuruldu, kuruluş amacı da oydu. Ondan, Altılı Masa’dan kalkmakla zâten o şeyden vazgeçilmiş oldu ve onun tahrîbâtı da hâlâ devam ediyor Ruşen Bey.

Ruşen Çakır: Çok sağ olun Hasan Bey. Her şeyi konuştuk. Siz anladığım kadarıyla İYİ Parti defterini tam anlamıyla kapatmışsınız.
Hasan Subaşı: Evet, artık öyle diyebiliriz. Sâdece eski dostlara, arkadaşlarımıza başarı dileklerimizi sunuyoruz. Keşke tekrar güçlenip başarı kazanabilseler. Çünkü gerçekten bir merkez partiye hâlâ çok ihtiyaç var.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler efendim, çok sağ olun.
Hasan Subaşı: Ben teşekkür ediyorum, sağ olun. Çok teşekkürler. İyi akşamlar.

Ruşen Çakır: Evet, İYİ Parti Antalya eski milletvekili, ama daha sonra partiden ayrılmış olan Hasan Subaşı’yla İYİ Parti’yi konuştuk. Kendisine çok teşekkürler. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
20.10.2024 Doğrusuyla yanlışıyla Kürt hareketi üzerine yedi öne çıkan önerme
14.10.2024 Türkiye’nin Selahattin Demirtaş’a ihtiyacı var
13.10.2024 “Ben senin, beni sevebilme ihtimalini sevdim!”
09.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 26 gün - 7 Ekim’in birinci yılında Ortadoğu
08.10.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Türkiye’nin gündeminde “muhâlefet boşluğu” var
08.10.2024 Mümtaz’er Türköne ile söyleşi: Silivri Postası
06.10.2024 Özgür Özel üzerine bazı gözlemler ve notlar: Pirinç/bulgur paradoksu
03.10.2024 Aydın Selcen ile söyleşi: İran-İsrail gerginliğinin geleceği
03.10.2024 Arzu Yılmaz ile söyleşi: Ortadoğu alt üst olurken Türkiye ve Kürtler
02.10.2024 Transatlantik: İsrail İran’a cevap verir mi? Lübnan’da Hizbullah’ın geleceği – Walz-Vance münâzarası
20.10.2024 Doğrusuyla yanlışıyla Kürt hareketi üzerine yedi öne çıkan önerme
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı