Hangi Erdoğan’a inanalım: Güvercin mi, şahin olanına mı?

07.05.2023 medyascope.tv

Başlığa bakıp “böyle soru mu olur, tabii ki şahin olanına” diyecek çoktur, haksız da sayılmazlar. Lakin seçim tarihi yaklaştıkça AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birbirine taban tabana zıt pozisyonlar alabildiğine daha sık tanık oluyoruz.
“Aslında bu yeni bir durum değil” diye itiraz edenler olacaktır. Haklılar zira Erdoğan bugüne kadar konjonktüre göre strateji geliştirmekten hiç çekinmedi. Hatta 21 yıllık iktidarını bu pragmatist yaklaşımına borçlu olduğunu da söyleyebiliriz.
Fakat bugün durum hayli farklı. Bu sefer bilinçli bir tercihten ziyade savrulma söz konusu. Çünkü Erdoğan bir hafta sonra yapılacak seçimi nasıl kazanabileceğini bilmiyor. Toplumda giderek yükselen “artık yeter” tavrını bertaraf edebilmek için elinde hiçbir şey kalmamış gibi. Tekrar olacak ama, şapkadan çıkarabileceği tavşanı yok, aslında şapkası da yok elinde. Hal böyle olunca günlük zigzaglar çizen bir Erdoğan var karşımızda.



“Bay Bay Kemal Togg’un fabrikasını bile ziyaret etmedi!”

Bu yazının ana ilham kaynağı Erdoğan’ın 5 Mayıs Cuma günü yaptığı şu uzun sosyal medya paylaşımıdır: https://twitter.com/RTErdogan/status/1654235276078637059?s=20

Bunu okuduktan sonra şu yorumu yapmıştım: “Türkiye'de siyasette rollerin uzun bir süredir değiştiğini bu kadar açık bir şekilde gözler önüne seren bir metin şu ana kadar yazılmadı.”
Hâlâ aynı görüşteyim. Aslına bakılacak olursa bu metinden hareketle Erdoğan’a “şahin” demek hafif kaçar ama literatürde bu sözcük olduğu için şahin diyorum. Çünkü baştan aşağıya “Bay Bay Kemal” diye hitap ettiği Kemal Kılıçdaroğlu’na yönelik sert suçlamalarla, saldırılarla dolu, zehir zemberek bir metin bu. Ona göre Kılıçdaroğlu “Bebek katillerine sözler veriyor… Batılı büyükelçilere taahhütlerde bulunuyor… Kandil’deki terör baronları tarafından destekleniyor…  Pensilvanya’daki hamburgercide 8 saat birileriyle pazarlık yapıyor… Yerli ve millî projelerden rahatsız oluyor… Togg’un fabrikasını ziyaret etmiyor… LGBT’ye arka çıkıyor [İktidar sözcülerinin bu LGBT takıntılarına, buradan hareketle rakiplerini karalamaya çalışmalarına anlam verebilmiş değilim]… Selo’nun [bir diğer anlam veremediğim husus da Erdoğan’ın Demirtaş’tan, onu sevenlerin yaptığı gibi “Selo” diye söz etmesi] kapısında milletvekillerine nöbet tutturuyor.”
Bu metinde “pozitif” hiçbir şey yok, baştan aşağı karalama söz konusu. Kılıçdaroğlu’ndan, inandırıcı hiçbir kanıt sunulmadan kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmesi isteniyor.

Dejavü

Bir dejavu söz konusu, diğer bir deyişle biz bu filmi görmüştük: Yıllar boyunca muhalefet (Deniz Baykal, Kılıçdaroğlu, Devlet Bahçeli…) Erdoğan’la mücadele adına, onu birbirinden farklı konularda, çoğu zaman ellerinde delil olmadan suçlamakla yetindiler ve bu negatif politikayla hep kaybettiler. Erdoğan bu durumdan memnun olduğu için rakiplerine sık sık tuzaklar da kurdu, onlara yeni saldırı materyelleri sundu.
Rollerin değişmesinden kastım tam da bu. Artık topluma değil rakiplerine bakan, onları köşeye sıkıştırmaya çalışan bir Erdoğan söz konusu. Buna karşılık Kılıçdaroğlu dün Erdoğan’ın yaptığını yapıyor: Rakiplerine değil topluma seslenmeyi inceliyor.
Nitekim bu metnin en can alıcı cümlesi şu: “Her gün konuşuyor, olur olmaz her konuda yorum yapıyor ama kendisi bölücü örgütün siyasi uzantılarına hangi sözleri verdiğini söylemiyor.”
Yani Erdoğan Kılıçdaroğlu’nu kendisi gibi şahin olmaya, yani kavgaya çağırıyor. Kılıçdaroğlu bu davete itibar etmeyip, gayet güvercin bir şekilde toplumun farklı kesimlerine ayrı ayrı projeler anlatınca iyice çileden çıkıyor.

Ve karşımızda barış güvercini olarak Erdoğan

Bu, bana göre tarihi metinden bir gün sonra Erdoğan yine sosyal medya üzerinden paylaştığı yine uzun bir metinde bambaşka bir kimliğe büründü ve güvercin oluverdi: https://twitter.com/RTErdogan/status/1654733560291504128?s=20
14 Mayıs’tan “Allah’ın izniyle” yine zaferle çıkacağını söyleyen Erdoğan kazananların tam listesini yaptı ve herkesi içine koydu:  “Genciyle, yaşlısıyla, kadını ve erkeğiyle 85 milyonun her bir ferdi… Türkler, Kürtler, Araplar, Sünniler, Alevilerle birlikte toplumumuzun tüm kesimleri… Hristiyan’ıyla, Musevi’siyle, Süryani’siyle farklı inançlara mensup tüm vatandaşlarımız… AK Parti ve Cumhur İttifakı kadar CHP’ye, İYİ Parti’ye, Saadet Partisi'ne ve diğer partilere gönül vermiş vatandaşlarımız…” [HDP neyse de Gelecek ve Deva partilerinin adını anmaması tabii ki manidar]
Uzun bir süredir siyasi stratejisini kutuplaşma üzerine kurmuş olan Erdoğan’ın “kimse karamsarlığa kapılmasın, kimse kendini dışlanmış hissetmesin” demesi tabii ki çarpıcı ama zirve galiba şu cümle: “Siyasetin özünde var olan tatlı rekabetin siyasi husumete dönüştürülmesine lütfen fırsat vermeyelim.”
Bunun hemen ardından Nagehan Alçı’nın “Eğer Kemal Bey kazanırsa, Erdoğan çifti, Kılıçdaroğlu çiftini bizzat Külliye’de karşılayacak, sohbetler edildikten sonra medya önüne iki siyasi lider çıkacaktır. Demokrasinin erdemini vurgulayan konuşmaların ardından güzel bir devir-teslim olacaktır. Bunu kesin olarak biliyorum…” demiş olması işleri iyice ilginç bir hale getirdi.
Şimdi tekrar başlığa dönecek olursak: Görüşlerine önem verdiğim bazı tanıdıklarım Erdoğan’ın “güvercin” sözlerini ve ardından Alçı’nın yazdıklarını iktidarın seçimi kaybettiğinin zımni kabulü ve yenilgi sonrasına hazırlık hamleleri olarak yorumladı.
Açıkçası pek öyle düşünmüyorum, düşünemiyorum. Erdoğan pekala yenilmekte olduğunu görüyor olabilir ama bunu kolay kolay kabul etmeyecektir; kabul etmek zorunda kalsa bile bunu centilmence yapacağını sanmam. ABD ve Brezilya gibi kutuplaşmanın daha düşük düzeyde olduğu ülkelerde bile yaşanmadı bu.
Hele Erdoğan’ın kendisine ait olan “Siyasetin özünde var olan tatlı rekabetin siyasi husumete dönüştürülmesine lütfen fırsat vermeyelim” tavsiyesine uyacağını hiç düşünmüyorum. Öyle ki son bir hafta çok sert geçeceğe benziyor. İktidar her türlü kara propaganda malzemesine başvurabilir ve böyle olacaksa kesinlikle Erdoğan’ın bilgisi, onayı ve teşvikiyle olacaktır.
Fakat her ne yaparsa yapsın Erdoğan’ın kazanmasının pek mümkün olduğu kanısında değilim. Bu nedenle henüz vakit varken güvercin olmakta karar kılması hem kendisinin, hem de Türkiye’nin hayrına olacaktır.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
28.05.2023 Nereden çıktı bu ülkücüler?
21.05.2023 Zor ama mümkün
19.05.2023 Haftaya Bakış (163): Sinan Oğan ne yapacak? Kılıçdaroğlu’nun yeni söylemi
18.05.2023 14 Mayıs’ta ne oldu? 28 Mayıs’ta ne olabilir? Ruşen Çakır ile Levent Gültekin tartışıyor
16.05.2023 14 Mayıs’ın kazananları ve kaybedenleri
14.05.2023 Yeni partiler erken havlu attı: “Bu seçim o seçim değil“
10.05.2023 HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar Ruşen Çakır’a konuştu: “Cumhur İttifâkı ve Millet İttifâkı Meclis’te 301’i sağlayamaz. Biz anahtar parti olacağız"
08.05.2023 Prof. Dr. Nebi Sümer’le söyleşi: 14 Mayıs seçimlerinde psikolojik üstünlük kimde?
07.05.2023 Hangi Erdoğan’a inanalım: Güvercin mi, şahin olanına mı?
05.05.2023 Ruşen Çakır’ın konuğu Okan Konuralp: Kılıçdaroğlu ve CHP’nin seçim stratejisi
28.05.2023 Nereden çıktı bu ülkücüler?
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
17.08.2021 Y a-t-il un avenir pour l’Afghanistan? Entretien avec Olivier Roy
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı