Haftaya Bakış (163): Sinan Oğan ne yapacak? Kılıçdaroğlu’nun yeni söylemi

19.05.2023 medyascope.tv

19 Mayıs 2023’te medyascope.tv'de yaptığımız Haftaya Bakış’ı yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, iyi günler. “Haftaya Bakış”la karşınızdayız. Kemal Can’la yine haftanın olaylarını konuşacağız. Kemal, merhaba.
Kemal Can: Merhaba Ruşen.

Ruşen Çakır: Geçen haftadan bu yana bayağı şey oldu. Geçen hafta konuştuklarımızın önemli bir kısmı kadük oldu. Şu anda en önemli gündem maddesi, Sinan Oğan’ın, ATA İttifâkı’nın, özellikle de Zafer Partisi’nin ne yapacağı konusu. Bugün Ümit Özdağ ve Kemal Kılıçdaroğlu görüştü; ama görüşmeden bir sonuç çıkmadı. Ümit Özdağ yetkili kurullarıyla görüşüp bir açıklama yapacağını söyledi. Ama bu arada, biraz önce Erdoğan’ın İstanbul Dolmabahçe’deki çalışma ofisinde Sinan Oğan’la görüşeceği haberi çıktı. Bahçeli’nin söylediği at pazarlığına benzeyen bir olay söz konusu sanki. Sinan Oğan’ın 5,2 miydi oyu?
Kemal Can: Evet. Yüzde olarak 5,2. Yaklaşık 2 milyon 800 bin oy.

Ruşen Çakır: O oyun nereye gideceği seçimin kaderinde etkili olacak; ama kendisi, “Benim karârım seçmenimin %70’ni etkiler” dedi. Ona çok emin değilim; belki daha az, belki daha fazla olabilir. Ama bütün seçmeninin Sinan Oğan’ın gösterdiği yere gitmesi pek söz konusu olmayacak. Sandığa gitmeme oranı çok olabilir. Eğer Kılıçdaroğlu ve Erdoğan’a tepki olarak Sinan Oğan’a oy vermişse, sandığa gitmeme oranının da yüksek olacağını varsayabiliriz. Ama sonuç olarak tabiî ki Sinan Oğan’ın ve belki Ümit Özdağ’ın birlikte bir yere destek açıklaması, her halükârda siyâseten önemli olacak. Bir de tabiî bunun devâmı olacak. Diyelim ki Erdoğan ile ya da Kılıçdaroğlu ile anlaştılar, birtakım pazarlıklar yapıldı. Anlaştıkları taraf kazanırsa, iktidârın parçası olacaklar. Anlaştıkları taraf kaybederse, onlar da kaybın bir parçası olacak. Hâlbuki şu hâliyle Sinan Oğan kazanmış görünüyor. Sonuçta seçimi ikinci tura bırakmış, Zafer Partisi’nden daha fazla oy almış. Bir başarı var, ama onu da riske atıyor. Çok karışık bir durum. Herhalde tercihleri Erdoğan’dan somut bir şey alıp, kazanma ihtimâli rakam olarak daha yüksek olduğu için Erdoğan’la anlaşmak olabilir. Ama pekâlâ iki tarafla da anlaşmadan, destek açıklaması yapmadan da bir pozisyon alabilirler. Ne dersin?
Kemal Can: Birkaç katmanda bakılabilir bu işe. Birincisi, Sinan Oğan’ın söylediği ve söylendiği anda, liderlerinin, yani Oğan ya da ATA İttifâkı’nın tavır belirlemesi durumunda, oraya oy veren bütün seçmenin buna uyup uymayacağı. Burada da iki faktör var. Birisi, toplanan 2 milyon 800 bin oyun homojen olmadığını biliyoruz. İkincisi, kısmen bildiğimiz kadarıyla, o oyun profili de çok parti sadâkatiyle hareket eden ve uzun süreli örgütlü bir çevre değiller. Çoğu genç ve ilk kez oy veren ve senin dediğin gibi iki tarafa da tepki duyduğu için orayı tercih etmiş bir oy profili olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla bağımsız karar vermeye daha yatkın. Ağırlıklı olarak da reaksiyon gösteren bir oy olduğu için, eğer kendini çok iknâ edecek bir gerekçe bulunmazsa sandığa gitmeme tercihini kullanmaya daha yatkın. Ama meselâ Sinan Oğan’ın iktidar ya da muhâlefeti seçtiği durumda, kendi söylediği gibi %70 ya da %50 olsun, taşıyabileceği oyun iki tarafta da aynı olduğunu düşünmüyorum. Kılıçdaroğlu’na oy vermeyen, ona reaksiyon duyan bir seçmen grubu bu aynı zamanda. Ama ben bu profilin iktidâra daha fazla alerji duyan tarafının biraz daha ağırlıklı olduğunu düşünüyorum. Kabaca 3 milyon oydan bahsediyorsak, alerji bakımından 2 milyon oy iktidar tarafına daha alerjik olan oydur. Dolayısıyla buradaki motivasyon eşit değil.
İkincisi, senin dediğin gibi, eğer bir taraf seçerlerse ve seçtikleri taraf kaybeden taraf olursa, bundan zarar görme ihtimâli söz konusu. Ama tavırsız kalırlarsa elde ettikleri… Kendini göstermek, “Önemli bir aktörüm” iddiasını göstermek, tamam; ama bir yandan da, bundan bir şey sağlanacaksa –sâdece at pazarlığı mantığıyla söylemiyorum; rota değişikliğine neden olmak ya da politik olarak dâhil olduğu tarafta etkili olmak da bu nedenlerden biri olabilir–, böyle bir şey yapmak için de bir şans. Çünkü bundan sonra tavırsız kalırlarsa, kazananın da kaybedenin de daha sonraki süreçte onlara müracaat etmesi için ortada bir neden kalmayacak.

Ruşen Çakır: Tuğrul Türkeş’in ilk günden yazdığı yazıda dile getirdiği, milliyetçi hareketin yükseliş geçtiği ve bu hareketin yeniden yapılanması çağrısı da işin bir boyutu. AKP’den seçilmesine rağmen “yeni bir lig” diye tanımladı ve Sinan Oğan’a özel olarak vurgu yaptı. Devlet Bahçeli’nin de “at pazarlığı” tepkisi büyük ölçüde bundan kaynaklanıyor belki de. Olay sâdece var olması muhtemel iktidârın içerisinde yer alıp almama meselesinin ötesinde, bir istikbâli olduğu söylenen milliyetçi hareketin, özellikle İYİ Parti’nin çok başarılı olmamasının da etkisiyle, bir tür yeni arayışta olma ihtimâli ve oraya bir yatırım yapma boyutu da var.
Kemal Can: Milliyetçiliği bir yere taşıyarak etkinlik kurma iddiası İYİ Parti’nin iddiasıydı. Milliyetçileri alıp, bir merkez parti gövdesine taşıyarak büyümek bir tezdi. Bu tezin, iki seçimdir tam karşılığı oluşmadı. Bunun da iki nedeni var: Birincisi, İYİ Parti beklenen patlamayı yapmadığı için. İkincisi de, burada MHP’nin direncinin, iki seferde de İYİ Parti’nin yarım puan üstünde bir direnç seviyesini tutturması. Ama bütününde şöyle bir imaj oluştu — bunu sâdece milliyetçi çevreler değil, dışarıdan bakan herkes de böyle yorumluyor: Aslında oradaki sayısal mesele biraz tartışmalı; çünkü şu anda kendisini milliyetçi olarak târif eden partilerin oyu 2008’den daha fazla değil, 1 puan daha fazla. Ama buna karşılık, Tuğrul Türkeş’in iddia ettiği gibi milliyetçilerin merkezinde yer alacağı, sert bir milliyetçi parti gövdesinde bütün unsurları toplayabilen bir aktörün önemli bir ağırlık kazanabileceği fikri belirginleşmeye başladı. Dolayısıyla bunun heveslisi artacak. Bu, iki türlü dinamiği işletebilir. Birincisi, bu, birleşme dinamiğini işletebilir. İkincisi, bu konudaki rekabeti büyütebilir. İkisi de ihtimal dâhilinde. Dolayısıyla, Zafer Partisi ya da Sinan Oğan’ın burada önemli bir aktör olup olmayacağı, daha sonra bu biçimlenişteki rollerini de belirleyecek. O yüzden sâdece burada ne elde ettikleri, nasıl pozisyon aldıkları değil, biraz sonrasına dâir hesaplarıyla birlikte düşünmek lâzım.

Ruşen Çakır: Orada bir şey olacaksa, târihsel de olduğu için, esas adres yine MHP olur. Belki orada Bahçeli sonrası yeni bir yapılanma olabilir. Bir de, Bahçeli ile aynı koalisyon içerisinde yer alıp yakınlaşma sağlarsa diye türetilecek bir şey olabilir. Ama Tuğrul Türkeş’in dile getirdiği, merkeze taşınmadan, merkezi milliyetçi sağa taşıma hikâyesi yeni bir partiyle olabilecek bir şey değil bence. O “lig” diyor. Ligin de başına herhalde MHP’yi koyuyordur. Çünkü MHP son hâliyle bile %10 oy aldı.
Kemal Can: Sayısal olarak şu anda önümüzdeki tabloda en büyük parça orada. Bir de ayrıca, ideolojik patronluk ve marka ismi orada. Üstelik bir de iktidar ortağı. Bunların hepsi büyük bir avantaj. Milliyetçiliği Türkiye siyâsetinde belirgin ve etkin kullanma araçları açısından en fazla enstrümana sâhip olan o. Dolayısıyla bir sürü avantajı var. Fakat bundan sonra Türkiye siyâsetinin nasıl şekilleneceği meselesi, diğer taraftaki bileşimle de çok ilgili. Şimdi %35’e düşmüş AKP’yi, bütün bu hengâmenin içerisinde %49,5 buçuğun gölgesinde çok tartışmıyoruz. Ama kabaca, eğer böyle bir milliyetçilik ortaya çıkıyorsa, şu anda %20’lerde görünen, ama başka bir kombinasyonda %25’leri zorlayabilecek ya da üzerine daha fazla oy ekleyebileceği bir potansiyel. Öbür tarafta da, bu sefer muhâfazakârları merkeze taşıma iddiasındaki partilerin de hiç sonuç alamaması yüzünden ve AKP’nin de bu %35’i iyice kendi sağına kayarak, iyice dinsel taassuba yüklenerek, yani Yeniden Refah Partisi’nden HÜDA PAR’a kadar iyice savrularak tutabilmiş olması, milliyetçi ve muhâfazakâr, daha da koyulaşmış sağın oluşturduğu, birbirine yakın sayısal dengeler oluşturan iki gövde ortaya çıkartıyor. Bunun içerisinde %25’lik CHP’nin, %10-12’lik de Kürt ve solun katı bir duruşu var. Dolayısıyla burada, daha önce de tartışmalı bir şey olan merkez siyâsete bir alan yok aslında.

Ruşen Çakır: Olsa olsa CHP belki.
Kemal Can: Bu ancak şöyle olabilirdi. Bu aktörlerden herhangi birinin merkeze açılma tezini sâdece bir iddia değil, politik gereklerini yerine getirerek, kendi seçmenini de ona iknâ ederek ilerlemesiyle mümkün olabilirdi. Bütün aktörler, muhâfazakârlıkta merkeze taşıma iddiasını öne süren aktörler de, milliyetçiliği merkeze taşıma iddiasındaki aktörler de, iknâ özenlerini farklı kurdular. Kurulacak muhâlefet ittifâkının yörüngesini kendi hassâsiyetlerine uydurma iknâsını önlerine koydular. Kendi seçmenlerini, başka türlü bir Türkiye ve başka türlü ortak yaşam iddiasına iknâ etme çabasına girmediler. Her iki tarafta da merkez olma iddiası bunu gerektiriyordu. Bu yapılmadığı için, seçmeni de sayısal olarak “Yeni Türkiye” iddiasına taşıyamadılar; kendileri de siyâsî bir gelecek îmal edemediler. O yüzden, bu yeni lig oluşumu ya da milliyetçiliğin öne çıkması hâdisesinde, bence, ikinci turun sonuçları ve herkesin ikinci turda nasıl pozisyon alacağı kendilerinin siyâsî geleceği açısından olduğu kadar, kendilerinin bundan sonra nasıl bir siyâsî gelecek kurguladıklarıyla ilgili. Meselâ Akşener, “Ben demiştim”le mi yetinecek?

Ruşen Çakır: Akşener şu âna kadar hiç konuşmadı.
Kemal Can: Bilmiyorum. Ben kaçırmış olabilirim.

Ruşen Çakır: Hiç konuşmadı.
Kemal Can: Olabilir. Toplantıdan sonra bir açıklama yapmadılar. Doğru, haklısın, konuşmadı. 

Ruşen Çakır:
“Kim kimi nereye çekiyor?” derken gördük ki Sinan Oğan CHP’yi hizâya getirdi. CHP’nin, yani Kılıçdaroğlu’nun peş peşe yaptığı açıklamalar, o video ve yaptığı açıklama, o sığınmacı karşıtı duruş, terör meselesi o dile çok yatkın. Burada çok bâriz bir şekilde Sinan Oğan’a giden oyları, Sinan Oğan’la ya da Sinan Oğan’sız çekme gayreti var, değil mi?
Kemal Can: Evet. Çünkü çok kabaca resmi gördüklerinde, her iki taraf açısından da birinci öncelik, mevcut oylarını kayıpsız olarak sandığa tekrar taşımak. Bu, kenarda. Onun üstüne, şimdiki sayısal veride geride kaldığı düşünülen Kılıçdaroğlu’nun stratejisi, eksiği tamamlamak üzerine en yakın ve en kolay gibi görünen alana hamle etti. Çünkü değişim %51 iddiasının karşılığı olarak blokun bu tarafında olduğunu varsaydığı, ama kendisine oy vermemiş olan kısmı iknâ etmek. O iknâyı da şöyle bir zemine oturttular anladığım kadarıyla: Kılıçdaroğlu’nun “Yine baharlar gelecek” sözü üzerinden kurulan kampanyası, kapıları açılacak cenneti anlatıyordu. Şimdi ise bu iknâyı, kapıları kapatılacak cehennemi anlatarak kurmak istiyor. Yani burada cennetin iknâ edici olmamasına çâre olarak, “Tamam, bu cennet konusunda tereddütleriniz olabilir, ama bu cehennem daha fenâ bir şey. Buraya da sizin bir îtirâzınız var”. Yani, “Vatan için sandığa gelin” söyleminin milliyetçiler için de bir motivasyon olacağını varsayıyor.
İkinci bir şey, biraz önce söylediğim gibi, o reaksiyon oyunun asıl olarak kendini göstermek, “Biz buradayız. Biz önemli aktörüz ve bizi dikkate almanız gerekir” duygusuna cevap vermek ihtiyâcı duyuyor. Çünkü asıl kritik mesele, bu seçimin de büyük ölçüde sonucunu belirleyen duygu müdâhalesi, bence korku siyâsetinden çok başka bir zemine oturdu. O da şu: İktidar, “Türkiye'nin geleceğinde anahtar kim olacak?” sorusunu seçmenin önüne koydu ve bunun referandumunu yaptırdı. Bu referandum yapılırken de, kurgu videolarla, başka bir şeylerle, muhâlefet tarafında da alıcısı bulunan şu ikileme oynadı. “Ben demiştim”cilerin neredeyse tamâmının kullandığı argümanlardan biri, “Bu seçimin anahtarı Kürtler mi olacak milliyetçiler mi olacak?” Milliyetçilerdeki reaksiyon: “Kürtleri bize tercih ettiniz”. Ama orada şöyle bir eşitsizlik vardı: Kürtler, “Milliyetçiler olmasın” demiyordu, ama milliyetçiler, “Kürtler olmasın” diyordu. Yani iki ana sütunda böyle bir eşitsizlik var. Netîcede Erdoğan, muhâlefetin içinde de alıcısı bulunan bu referanduma oynadı. Çünkü daha önce yerel seçimde bu referandum işlememişti. Ama Türkiye’nin bütününde, yani büyükşehirlerde daha rasyonel olan seçmen bu duygusal reaksiyona o kadar îtibar etmemişti. Şimdi ise, muhâlefetin de bir kısmını bu denklemin ve bu sorunun etrâfında toplayan bir seçmeye zorladı ve o seçmeye zorlandığı zaman da, bu duygusal durum ortaya çıktı. Yoksa kimse, ne muhâlefet tarafındaki itirazcılar ne de bence iktidârın seçmeni, Kılıçdaroğlu’nun videosunda Karayılan’ın oynadığına inandıkları için bunu yapmadılar

Ruşen Çakır: Sonuçta rakamlara bakıldığı zaman Kılıçdaroğlu’nun işi daha zor. Ama artık kim daha fazla oy alırsa o kazanacak. Normalde Erdoğan taraftarları kendilerinden daha emin ve iddialılar. Öteki tarafta ise, bir taraftan hayal kırıklığının getirdiği yılgınlık emâreleri var. Ama diğer taraftan da çok güçlü bir “Bu iş bitmedi” söylemi ve hazırlıkları var. Bu yeterli olabilir mi? Açıkçası çok emin olamıyorum. Her açıdan çok zor.
Bir de, seçimin üzerinden neredeyse 5 gün geçti. Kılıçdaroğlu’nun bir videosu ve yaptığı konuşma dışında bir şey görmedik. Meral Akşener’i hiç görmedik. Diğerleri bir iki şey söyledi, ama artık onların pek önemi yok. Selahattin Demirtaş hâlâ bir şeyler yapmaya çalışıyor cezâevinden. Ama baktığında bir hareket, büyük bir mobilizasyon yok.
Kemal Can: Bu en önemli dezavantajlardan biri. Türkiye’de biz iki turlu seçim deneyimi hiç görmedik. Yani cumhurbaşkanlığı seçimlerinde daha önce hiç iki turlu bir deney geçirmedik. Ama bütün dünya örneklerinde biliyoruz ki iki turlu seçimlerin ikinci turunda, genellikle, her zaman değil ama genellikle bir katılım düşüşü oluyor.  Dolayısıyla birinci olarak sonucu belirleyecek en belirleyici faktörlerden biri, Erdoğan’a oy verenler ve Kılıçdaroğlu’na oy verenlerin hangi kararlılıkla aynı tavrı gösterip, firesiz sandığa gidecekleri. Dediğin gibi, muhâlefetin moral ve sayısal olarak dezavantajları var. Buna karşılık, ben iktidar tarafında da şöyle dezavantajlar olduğunu düşünüyorum: MHP’nin seçime kendi listesiyle girmesiyle birlikte, özellikle bu %10’a yükselme ve milletvekili motivasyonu açısından… Hatırlarsan daha önce niye kendi listesiyle girdiğini konuşmuştuk. “Yüzdeyi önemsiyorlar” dediğimi hatırlıyorum. MHP, İYİ Parti’nin üstüne çıkmak istiyor.

Ruşen Çakır: Çıktı zâten.
Kemal Can: Kendi adıyla girdiği için çıktı. Ama ortak listede zâten belirsiz olacaktı. Herkes, “AKP oy kaybetmemiş, MHP %5” diyecekti o çıkan 45’e. Bunun söylenmemesi için yaptı bunu. Şimdi aynı motivasyonu, yani o markanın görünür olması iddiasını tekrar edecek mi? İkincisi, Yeniden Refah Partisi ilk kez seçime giriyor; kendini göstermek ve milletvekili seçtirmek için giriyor. Bütün teşkîlatıyla, bütün oyuyla Erdoğan için tekrar aynı motivasyonu gösterecek mi? Dolayısıyla orada da düğmeye bastığında aynı sonucu alabilme garantisinin olmadığını düşünüyorum. Bir de, büyük ölçüde spekülasyonlara da inanan, sandık güvenliği ve oradaki fireler meselesi de önemli.
Üçüncü bir faktör, Kürt seçmen oyları. Orada iki faktör var: Son rota değişikliği, milliyetçilik tartışmaları acaba Kürt seçmeni rahatsız eder mi tereddüdü var. İkincisi, orada bir katılım düşüklüğü problemi var. Ayrıca genel olarak, özellikle muhâlefetin daha yüksek oy aldığı bölgeler için de bir katılım sorunu var. Sandığa gitmeyen 8 milyon oydan bahsediliyor. Bu oyun bir kısmının, yani Oğan’a giden tepki oyları gibi bir kısmının, şu ya da bu nedenle tepki duymuş, ama aslında iknâ edilirse ya da cehennem iyi tasvir edilirse motive edilebileceğine inanıyorum.

Ruşen Çakır: O noktada benim gördüğüm en çarpıcı rakamlar, İstanbul ve Ankara’da Kılıçdaroğlu her ne kadar birinci çıksa da son yerel seçimde aldığı oyu alamamış. İstanbul ve Ankara’da bir oy kaybı var.
Kemal Can: İstanbul’un birinci turunda, yani 31 Mart’taki seçimde aldığı kadar oy almış.

Ruşen Çakır: İzmir’de çok açık ara artırmış. Mersin’de, Antalya’da, Aydın’da oyunu artırmış. İstanbul nüfusu da çok yüksek olduğu için, İstanbul ve Ankara’nın biraz daha kıpırdaması hâlinde, özellikle kullanmayanları çekebilmesi hâlinde bir şeyler değişebilir. Ama gerçekten çok zor. Sonuçta kim kazanırsa kazansın, ne kadar oyla kazanacağı da önemli olacak sonrası için. Onu da hesâba katmakta yarar var. Çünkü çok hayât’ bir olay. Bu seçim 5 yılda bir yapılan bir seçim, ama 9 ay sonra yerel seçim var ve yerel seçim bu seçimin gölgesinde yapılacak. Yani kimisi moralli, kimisi moralsiz olacak. Hattâ şimdiden tırnaklarını gösteriyorlar. Meselâ Ekrem İmamoğlu’na yönelik tehditler vs.. Cumhurbaşkanlığı seçimini Erdoğan kazanırsa, CHP’li belediyelerin önündeki engeller iyice artırılacak herhalde ve onların önümüzdeki seçime çok zor girmesine çalışılacak. Erdoğan’ın devam etmesi durumunda, otoriterliğin bir 5 yıl daha tescillenmesi söz konusu. Ve daha da sertleşme ihtimâli çok yüksek. Böyle bir durumda, muhâlefetin buna karşı ayakta kalabilmesi için bayağı çaba göstermesi gerekiyor ki Erdoğan’ın son dönemde sosyal medya paylaşımlarının neredeyse hepsinin, hepsi olmasa bile çoğunun, muhâlefeti karıştırmaya kurgulanmış olması çok önemli. Seçim sonrası kaybeden bir muhâlefetin, daha sonra iyice dağılması ve iktidârın kontrolüne girmesi gibi bir hazırlık yapıyor. Muhâlefetin bunları atlatabilmesi için, öncelikle bu seçimden çok güçlü çıkması ve kaybetmesi hâlinde, önüne güvenli bir şekilde bakabilmesi lâzım. Açıkçası çok zorlanacaklar, öyle görünüyor.
Kemal Can: Evet. “Sertleşecek” dediğinde niye böyle tebessüm ettiğimi anlıyorsun herhalde.

Ruşen Çakır: Evet.
Kemal Can: Zaten bu çok önceden gündeme gelmiş olan, “Yerli ve millî muhâlefeti biz inşallah yapacağız” sözünün ve bu seçimin ilk turuna gidilirken oluşan muhâlefet ittifâkıyla ilgili de birkaç yerde, “Henüz onu yapamadık” demiş olduğunun da altını çizelim. Ama biraz önce söylediğim, hem milliyetçilik, hem muhâfazakârlık, hatta artık dinsel taassubun iyice koyulaştığı… Meselâ Fatih Erbakan, bugünkü RTÜK uygulamalarına rahmet okutacak medya düzenlemelerinden bahsediyor. Neyse, şunu söylemek istiyorum: Bu yeni dizayn edilecek siyâsî zeminde, Erdoğan’ın eli o kadar güçlü değil. Çünkü artık o, %35’i temsil eden birisi ve eğer dediği gibi bir yeni siyâsî zemin inşâ edecekse, zor. Dolayısıyla aslında dezavantajlarından biri de, eğer diğer aktörleri fark ederse… Şu anda tedirgin ya da belirsiz alanda duranların çoğunun –meselâ başta Akşener’in de– aynı şekilde eğer bu dizaynın akışına kendini bırakırsa, çok daha avantajlı bir pozisyonda bulmama ihtimâli var. Senin söylediğin niyeti fark ederek, şimdiden o niyete göre pozisyon almaları bâzı dengeleri değiştirebilir.

Ruşen Çakır: Evet. Haftaya pazar günü Türkiye’nin kaderi yeniden şekillenecek. “Bakalım ne olacak?” diyelim ve “Haftaya Bakış”ı burada noktalayalım. Haftaya tekrar görüşmek üzere, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
08.09.2024 Erdoğan genç teğmenlerden rahatsız
06.09.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile Haftaya Bakış (230): CHP iktidara yürüyor mu? Sisi-Erdoğan kavuşması - Teğmenlerin kılıçlı yemini
05.09.2024 Bir mozaik olarak Türkiye (4): Pakrat Estukyan Türkiye’de Ermeni olmayı anlatıyor: “Yegâne talebimiz eşit yurttaşlık”
04.09.2024 31 Mart’ta AKP ile seçmeni arasında ne oldu? Feyza Akınerdem ile söyleşi
04.09.2024 Transatlantik: Sisi-Erdoğan kardeşliği, BRICS Türkiye’ye ne katar? Netanyahu neden ateşkes istemiyor?
03.09.2024 “Erdoğan iyi, çevresi kötü” önermesinde son durum
02.09.2024 Kara Harp Okulu’ndaki “Subaylık Yemini” olayı: Hakan Şahin ile söyleşi
01.09.2024 Ayrılar aynı yerde: Kuvvet komutanları, HÜDA PAR, MHP…
31.08.2024 Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Atatürk’le alıp veremediği ne olabilir?
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
11.02.2016 Hesabên herdu aliyan ên xelet şerê heyî kûrtir dike
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı