HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar Ruşen Çakır’a konuştu: “Cumhur İttifâkı ve Millet İttifâkı Meclis’te 301’i sağlayamaz. Biz anahtar parti olacağız"

10.05.2023 medyascope.tv

10 Mayıs 2023’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Tania Taşçıoğlu Baykal hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba iyi günler. Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Mithat Sancar canlı yayın konuğumuz. Kendisiyle seçim kampanyasını ve seçimden sonra neler yaşanabileceğini konuşacağız. Mithat Bey, merhaba. Ankara’dan bağlanıyorsunuz, hoş geldiniz yayınımıza
Mithat Sancar: Merhabalar Ruşen Bey, hoş bulduk. Evet, Ankara’da bulunduğumuz nâdir günlerden biri. Şimdi buradan sizinle yayın yapıyoruz.

Ruşen Çakır: Çok genel bir soru olacak ama, kampanya nasıl gidiyor? Siz seçime parti olarak kendi adınızla değil, Yeşil Sol Parti adına giriyorsunuz. En önemli gelişme herhalde bu. İkincisi, birçok parti ve grupla berâber Emek ve Özgürlük İttifâkı olarak giriyorsunuz. Nasıl gidiyor? HDP olarak sizin faaliyetiniz, Yeşil Sol Parti, ittifâkın faaliyetleri, koordinasyon… Nasıl bir tempo içindesiniz?
Mithat Sancar: Evet, çok yoğun bir tempoda sürüyor çalışmalarımız. Dediğiniz gibi, Yeşil Sol Parti listelerinden ve Yeşil Sol Parti’yle seçime giriyoruz. Ancak ben ve Pervin Buldan başkanım, HDP eş genel başkanlığını sürdürüyoruz. HDP eş genel başkanları olarak Yeşil Sol Parti’nin listesinden katılıyoruz. Esâsen HDP’nin bütün birikimi zâten Yeşil Sol Parti’de. Dolayısıyla, burada iki parti ayrı ayrı. Ayrı ayrı dediğim, ayrı kollarda kampanyayı sürdürüyor. Yeşil Sol Parti eş sözcüleri İbrahim Akın ve Çiğdem Kılıçgün Uçar farklı kollardan, ben ve Pervin Buldan başkanım diğer kollardan mitinglerimizi yapıyoruz. Artık final mitinglerine geldik. Ben Batman, Siirt, Urfa, Cizre hattında mitingler yaptım ve dün gece döndüm. Diğer arkadaşlarımız diğer yerlerde. Tabiî ittifakla girdiğimiz yerlerde, ittifak bileşenlerimizin de çalışmaları devam ediyor. Ayrıca bileşen partilerimiz de var. Bir de bugün Ankara’da yapacağımız miting, yine hem HDP hem Yeşil Sol Parti, hem de bileşen partilerimiz ESP ve Devrimci Parti’nin temsilcileri, bizler, eş genel başkanlar, eş sözcüler, başkanlar katılacağız. Bir avantajımız var: Çoklu kampanya yapabiliyoruz. Bunun derli toplu görünmeme gibi bir riski de olduğu söyleniyor, ama öyle değil. Çünkü programımız, hedeflerimiz belli ve odaklandığımız noktalar da, çalışmanın odağı da belli. O nedenle uyum içinde birçok koldan kampanyayı yürütüyoruz.

Ruşen Çakır: Emek ve Özgürlük İttifâkı’nda meşhur bir tartışmanız var. Türkiye İşçi Partisi ile bir ortak liste tartışması yaşandı. Bu konu artık tamâmen geride kaldı mı? Sâhada bunun olumlu olumsuz etkileriyle karşılaşıyor musunuz, yoksa tamâmen bitti mi?
Mithat Sancar: Biz şu anda seçime odaklandık. Bütün ittifak güçleri de seçime odaklandı. Evet, bir tartışma yaşandı, bu tartışmaların yaşanmasının da doğal olduğunu defâlarca belirttik. İttifak kuran partiler farklı yapılara sâhipler. Hepsi aynı parti olsa, zâten ittifâka gerek kalmaz. Farklı yaklaşımlar, farklı beklentiler olabilir. Bunları en mâkul noktada buluşturmak bizlere düşen sorumluluktu. Şu an bulduğumuz, daha doğrusu daha önce bulduğumuz formüle göre bugün sâhada çalışmalar yürütülüyor. Artık bu tartışmaları geride bıraktığımızı düşünüyorum. Seçime ve hedeflerimize odaklandık. Herkes de öyle yapmalı. Çünkü çok târihî bir seçim bekliyor bizi. Şurada birkaç gün kaldı seçime. Bu târihî ve kritik dönemde böyle bir seçime bu tartışmaların gölgesinde girmemiz düşünülemez zâten. Herkes demokratik sorumlulukla yoldaşlık hukuku çerçevesinde çalışmalarını yürütüyor, yürütecek de.

Ruşen Çakır: Mithat Bey, Yeşil Sol Parti listesinden girmenizin nedeni sürmekte olan dâvâydı. Hattâ seçime çok kısa bir süre kala karar verileceği, kapatma kararı çıkabileceğine dâir değişik spekülasyonlar vardı. Ama seçime 4 gün kaldı ve dâvâ sanki askıda gibi duruyor. “Seçime keşke HDP olarak girseydik” dediğiniz oluyor mu?
Mithat Sancar: Hayır. Biz bu planı çok önceden yapmıştık. Yani dâvânın seçim sürecine bırakılabileceği tespitini, dediğim gibi neredeyse dâvânın açılmasından kısa bir süre sonra yapmıştık. Arkadaşlarımızla bir çalışma grubu kurduk. Dâvâyla ilgili ayrıntıları masaya yatırdık, hepsini de değerlendirdik. Bu dâvânın kısa sürede sonuçlanmayacağı tahminimiz zâten vardı. Esas mesele, seçim dönemine sarkıtıp, orada tereddütleri iyice artırmaktı. Ona göre, seçim dönemine kaldığı takdirde hiçbir şeyin garantisi olmazdı, olmayacaktı. Yani şu anda karar verilmemiş olması, eğer biz HDP ile seçime girseydik karar verilmeyeceği anlamına gelmiyor. Bunun ihtimal oranı ne kadardır bunu tartışmanın bile gereği yok. Binde bir ihtimal bile olsa, HDP ile seçime girseydik ve HDP seçimden önce kapatılsaydı, bu sâdece HDP’nin temsiliyeti bakımından değil, Türkiye’de demokrasi için çok çok ağır bir tahrîbat olurdu. Bizlerin seçime sokulmadığı ve oylarımızın geçersiz kaldığı bir seçim düşünün. Bunun yaratacağı sıkıntıları, sarsıntıları bir değerlendirseniz ne demek istediğimi çok iyi anlarsınız. HDP seçime bir hafta, 10 gün kala kapatılıyor, böylece seçime kesin olarak hiçbir şekilde girememiş oluyor ve HDP seçmeni kendi partisine oy veremiyor. Böyle bir durumda herhalde en kârlı çıkacak olan iktidar partisi olurdu Parlamento seçimleri açısından.

Ruşen Çakır: Sizin kampanyanızın iki ayağı var. En öne çıkan ayağı tabiî ki milletvekili seçimleri. Ama ülkede bir de çok kritik bir cumhurbaşkanlığı seçimi var. Siz önce ittifak olarak aday çıkartmadınız. Aday çıkartmamanız Kemal Kılıçdaroğlu’na destek olarak yorumlandı — ki doğru bir yorumdu. Ama bayramdan kısa bir süre sonra desteğinizi de açıkça îlan ettiniz. Şu hâliyle, meselâ TİP’liler, “1 oy Kemal’e, bir oy TİP’e” diyorlar. Siz de, “1 oy Kemal'e bir oy Yeşil Sol’a” diyorsunuz. Bölgedeki arkadaşlarımızdan öğrendiğimiz ya da kamuoyu araştırmalarına yansıyana göre, tabanınız sanki Kemal Kılıçdaroğlu’nu bayağı benimsemiş durumda. Bizim muhâbir arkadaşlarımız özellikle bölgede yaptıkları röportajlarda bunu çok net bir şekilde görüyorlar. Hattâ büyük şehirlerdeki Kürt seçmenin, normalde HDP’ye oy verdiğini açıklayan seçmenin de Kılıçdaroğlu konusunda çok coşkulu olduğunu görüyoruz. Doğru bir gözlem mi?
Mithat Sancar: Evet. Çünkü biz cumhurbaşkanlığı seçimi için stratejimizi tam bir buçuk yıl önce açıklamıştık. Bunu da çeşitli mecrâlarda defâlarca anlattık. Yani biz 27 Eylül 2001’de bir Tutum Belgesi yayınlamıştık ve Parlamento seçimlerine kendi ittifaklarımızla, kendimiz olarak gireceğimizi açıkça belirtmiştik. Cumhurbaşkanlığı seçimi için ise muhâlefetin ortak adayda anlaşması hâlinde, ilkesel buluşmalara açık olduğumuzu vurgulamıştık. Bu şu demektir: Eğer bizler görüşme ve diyalog yoluyla bir mutâbakata varırsak, muhâlefetin ortak adayını desteklemeye açığız. Bunu belirtmiştik zâten. Uzun süre buna bir karşılık almayınca, biz de kendi adayımızı çıkarma tartışmalarını yeniden gündeme aldık ve aday çıkarma hazırlıklarına da başladık; ta ki depreme kadar. Deprem büyük bir yıkımdı. Bâzen “Neden deprem böyle bir süreci yeniden değerlendirme sebebi olarak alındı sizin tarafınızdan?” diye soruluyor. Biz bu tek adam rejiminin, kurulu sistemin Türkiye’de büyük bir yıkım yarattığını her vesîleyle söylüyoruz. Çoklu krizler en dip noktaya ulaşmış durumda. Deprem bunu çok acı bir faturayla karşımıza bir kez daha çıkardı. Binlerce, on binlerce insanımızın canı gitti, şehirlerimiz yıkıldı ve milyonlarca insanın geleceği de karartıldı. Şimdi böyle bir durumda, artık tek adam rejiminin tartışmasız sona erebileceği bir tabloyu yaratmak gerekiyordu ve biz de ittifak güçlerimizle birlikte aday çıkarmak karârımızı yeniden gözden geçirdik ve aday çıkarmama mutâbakatına vardık. Böylece aday çıkarmama karârımızı da zâten birlikte kamuoyuna duyurduk,
Hangi adayı destekleyeceğimizi de, kampanyalar oturduktan sonra ve belli gelişmeler yaşandıktan sonra açıklayacaktık. Kemal Kılıçdaroğlu’nun bizi Meclis’te ziyâret etmesi üzerine, orada yaptığımız değerlendirmeleri kurullarımıza aktardık ve kurullarımızdan Kemal Kılıçdaroğlu’na destek karârı çıktı. Bu aynı zamanda Emek ve Özgürlük İttifâkı’nın da karârıdır. Biz bu süreci gerçekten bütün boyutlarıyla değerlendirerek Türkiye’nin demokrasiye giden yolda önünü açacak bir tutum oluşturma gayretindeyiz. Amacımız bu, kaygımız derdimiz bu. Yani bu yıkımı, bu tek adam rejimini durdurmak ve yeni bir başlangıcın kapılarını açmak. Bunun da en anlamlı, mâkul yolunun, cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’na destek vermek olduğu inancına vardık ve desteğimizi yine kamuoyuna duyurduk.
Sâhada gördüğümüz tablo şu: Aslında yapılan araştırmalarda, hem bölgede hem de Türkiye genelinde yapılan kamuoyu çalışmalarında ortaya çıkan tablo bizim önümüze de geliyor. Evet, bizim tabanımız, bizim seçmenimiz partisinin kararına uyuyor. Çok büyük çoğunluğuyla bu karârı benimsedi. Aslında bu karârı verirken zâten hep tabanımızla, teşkîlatlarımızla istişâre hâlindeydik. Yani kimse için sürpriz bir karar olmadı. Zâten onlardan aldığımız geri bildirimlerle ve onlarla yaptığımız istişârelerle bu karârı aldık. Yani partinin aldığı karar aslında olabildiğince parti, teşkîlat ve tabanının da içinde yer aldığı bir istişâre ve tartışma sürecinin sonucudur. Bu nedenle seçmenimizin tamâmı parti karârının arkasında duracaktır diyebilirim. Sâhada da gördüğümüz bu. Nitekim çok konuşulan Van mitingine bizim kitlemiz yoğun bir şekilde, kendi parti bayrakları ve Yeşil Sol Parti bayraklarıyla katıldı. Bu, cumhurbaşkanlığı seçiminde Kemal Kılıçdaroğlu’na verdiğimiz destek karârının tabanımızca zâten benimsendiğini ortaya koyuyor. Öyle olduğunu da zâten biliyorduk.

Ruşen Çakır: Biliyorsunuz iktidar çevresi, başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere, sizin bu desteğinizi bir karşı propaganda malzemesi olarak kullanmaya çalışıyor. Ben geçen pazar günü İstanbul’da Atatürk Havalimanı’ndaki mitingi yerinde izledim. Orada hem konuşma sırasında ve öncesinde yaptıkları birtakım videolar vardı. Siz de görmüşsünüzdür ya da en azından haberdar olmuşsunuzdur. Sadece Kandil’den görüntüler değil, aynı zamanda, HDP’nin geçmiş ve bugünkü yöneticilerinin değişik sözlerini de alarak, Kılıçdaroğlu aleyhine bir kampanya üretmeye çalışıyorlar ve bir pazarlıktan bahsediyorlar. Yani, Kılıçdaroğlu’nun, sizlerle ya da Kandil’le bir pazarlık içerisinde olduğu ve birtakım sözler verdiğini söylüyorlar. Ne diyorsunuz buna?
Mithat Sancar: Bunun adı kirli propaganda ya da kirli savaştır. Çok açık söylüyorum: Bizim Kemal Bey’le Meclis’te yaptığımız görüşmede ne konuşulduysa, daha sonra basının karşısına geçtiğimizde söylediklerimiz de aynıdır. Tersinden ifâde edersem, Meclis’te Kemal Bey’in ben ve Pervin Buldan başkanımla, heyetimizle yaptığı görüşmede konuştuğumuz şeyler zâten basına açıklandı. Basına açıklanan şeyler de konuştuklarımızdır. Bunun ötesinde konuştuğumuz bir şey yok. Biz bu karârı politik bir karar olarak verdik. Bunu herhangi bir şey karşılığı pazarlık veya bir makam karşılığı değil, politik sonuç doğuracak bir karar olarak aldık. Anlamı şudur: Bizim Kemal Kılıçdaroğlu’ndan beklentimiz, Türkiye’de demokrasinin, hukuk devletinin yolunu açmak ve barışa giden yolda sorumluluk üstlenmek. Zâten bunları da kendileri söylüyorlar; kendi tutum belgelerinde ve CHP’nin bundan önceki çeşitli beyannâmelerinde de bu var. Bu konuda mutâbık olduktan sonra, herhangi bir konuda somut bir pazarlık söz konusu olmamıştır. Konuşulan, politik meselelerdir. İrâdenin nasıl ortaya konacağına dâir kendisiyle yapılmış karşılıklı görüşmedir. Kesin ve net olarak söylüyorum: Politik çerçeve dışında hiçbir pazarlık, başka hiçbir şey yok — bu kadar açık. Zâten HDP kendi karârını kendi politikasının gereği olarak verdi. Kendi karârını verirken de, “Bunun karşılığında şunu alayım, onun karşılığında bunu alayım” gibi bir anlayışa sâhip değildir. Derdimizin ne olduğunu baştan söylüyoruz. Parlamento seçimlerinde en güçlü temsiliyete ulaşmak istiyoruz ki Türkiye’de asıl demokratik inşâyı biz yapacağız. İddiamız budur. Ama tek adam rejimini sona erdirmeden de bu yolu açmak bu seçimler bakımından imkânsız görünüyor. O zaman tek adam rejimin bitmesini sağlayacak bir tutum almamız lâzım. Bu tutum da tek adam rejimini devam ettirmek üzere yola çıkan Erdoğan’a karşı, tek adam rejimini bitirme sözü, vaadi veren Kemal Kılıçdaroğlu’na destek. Zâten burada bir uyuşma var. Bunu söylediğimiz zaman iktidar medyası ve trolleri hemen ikinci propagandaya başlıyorlar.
Şunu çok vurguladım tekrar söyleyeyim: AKP-MHP bloku, özellikle AKP trolleri ve yandaşları kirli propaganda konusunda hiçbir sınır tanımıyorlar. Herhangi bir ilke tanımıyorlar. Her türlü kara propaganda yapmayı kendilerine mubah görüyorlar. Asıl sıkıntıyı aylar ve belki yıllardır söylüyorum; arkadaşlarımız da vurguluyor, ama ben özellikle altını çiziyorum: Eğer iktidârın bu propagandası bir sonuç doğuracaksa tek şartı vardır, muhâlefetin bunun etkisine girmesi. Yani AKP bir oyun sâhası çiziyor ve muhâlefeti o oyun sâhasına çekmeye çalışıyor. Muhâlefet o oyun sâhasına girdiği ölçüde, AKP orada oyunun kurallarını da belirlediği için daha etkili oluyor. AKP oyun sâhasını belirliyor ve muhâlefeti oraya çekerek orada sıkıştırıyor. AKP’nin stratejisi budur. AKP’nin bu stratejisini boşa çıkarmanın da en etkili yolu, onun çizdiği oyun sâhasına girmemektir. Yani muhâlefetin AKP’nin bu kirli propagandasına karşı savunmaya geçmesi ve kendini bu noktalarda anlatmaya çalışması, AKP’nin istediği ortamı yaratıyor. Tam tersine, herkesin bunları elinin tersiyle itmesi gerekiyor. Yapmadıkları kirli propaganda yok. Ayrıca bu propaganda o kadar sakil yapılıyor ki... Sizin İstanbul mitinginde izlediğiniz video, artık akla ziyan bir şey bu. Onun için kimse buna aldırmasın. Muhâlefet partileri başta olmak üzere hiç kimse bu propagandaya kulak asmasın. Hiç kimse iktidârın çizdiği oyun sâhasına girmesin. Yıllardır bizimle ilgili psikolojik savaş ve kirli propaganda yürütüyorlar. Biz bunlara aldırmadan yolumuzda yürüdüğümüz için, gördüğünüz üzere, ne kadar çok baskıyla karşılaşırsak karşılaşalım büyüyerek yürümeye devam ediyoruz. Yani iktidârın oyun sâhasına girmeyin, kendi yolunuzu belirleyin ve halkı bu yolda iknâ edecek çalışmalara yoğunlaşın. Herkese çağrım budur.

Ruşen Çakır: İktidar her ne kadar sizinle ilişkisini kriminalize etmeye çalışsa da, olayın içerisine Kandil’i katmaya çalışsa da, bir yandan, daha önce ikinci İstanbul seçimi öncesinde denediği, Abdullah Öcalan'ı bir şekilde kendi lehine devreye sokmak istediği yolunda, artık her seçimde tekrarlanan rivâyetler var. Siz en son, “Böyle bir görüşme yapıldığı konusunda bilgi sâhibi değiliz” dediniz. Ama anladığım kadarıyla, olaya hâkim olan kişiler, daha önce yaptıkları için iktidârın en azından böyle bir niyeti olabileceğini söylüyorlar. Çünkü daha önce, sonuç elde edemediler ama yaptılar, denediler. Seçime müdâhale etmek için sâdece Abdullah Öcalan değil, Osman Öcalan’ı da devreye soktular. Görüşüp görüşmemeleri bir yana, sonuçta devletin hapiste tuttuğu birisi; istediği zaman o kişiyle görüşebileceğini biliyoruz. İstediği kişiyi yollayacağını da biliyoruz. Sizce bunun bir rasyonalitesi var mı? Yani iktidar buradan hakîkaten bir şey bulabilir mi? Bulduğunu sandığı şeyin toplumda, seçmende bir karşılığı olabilir mi?
Mithat Sancar: Aslında uzun zamandır bu konuda uyarılar yapıyorum, yapıyoruz; hattâ, “Seçimler yaklaştıkça iktidar çevreleri İmralı üzerinden manipülasyonlar yapmaya çalışacaklar. Çeşitli tevâtürler devreye sokacaklar, çeşitli söylentileri yayacaklar” diyoruz. Bunların önüne geçmek için çok erkenden, kendimizce tedbir almaya çalıştık. Meselâ aylar önce ben ve eş başkanım Pervin Buldan, bu manipülasyonların önüne geçmek için Adâlet Bakanlığı’na başvurduk ve İmralı’da Öcalan’la görüşmek istediğimizi belirterek resmî başvuru yaptık. Şimdi burada da bir tuzak var, dikkat edin. İktidar çevreleri manipülasyon yapıyor, ama bu manipülasyonu maalesef muhâlefette de satın alanlar var. Yani orada da spekülasyon kabartılıyor. Şunu da açık söylemiştik — ki hâlâ aynı görüşteyim: “Girişimleri olabilir, vardır da; ama bizim bir bilgimiz yok”. Yani iktidar çevrelerinin, AKP’nin İmralı’da görüşme yapma girişimleri olmuştur, görüşme de olmuş olabilir. Ama bu konuda bizim hiçbir bilgimiz yok. O nedenle bunu da bir tür manipülasyon olarak görmek mümkün.
Esas mesele şu: Eğer bu girişimler olmuşsa, demek ki herhangi bir sonuç elde edememişlerdir. Yani bu manipülasyon-spekülasyon denklemi bir şekilde işliyor, ama ortada bir sonuç yok. Daha da net söylemek gerekirse: Birincisi, böyle bir görüşme yapıldığından bizim bilgimiz yok. İkincisi, diyelim ki böyle bir görüşme olmuş; o zaman Öcalan onların isteğini kabul etmemiş. Bu gayet açık görünüyor. HDP seçim stratejisini de bir buçuk yıl önce açıklamış ve tutumunu belirlemiş. Bizim de tutumumuz açık ve net. O nedenle bu konuda yapılan spekülasyonlara, daha doğrusu manipülasyonlara da prim vermemek gerekiyor. Yani sürekli ortalığa sürülen bu söylentilerin sonuç alacakmış gibi algılanmasına yol açacak propaganda da bir kirli propagandadır; seçim atmosferini manipüle etme, dizayn etme propagandasıdır. Buna kimse bakmaz.

Ruşen Çakır: Milletvekili meselesine geleceğim, ama önce cumhurbaşkanlığı meselesine bir nokta koyalım. Bir tahminimizi alayım. Ne düşünüyorsunuz? İlk turda bitmesini temennî ettiğinizi biliyorum, ama biteceğini düşünüyor musunuz? İkinci tura kalırsa, Kılıçdaroğlu’nun kazanacağına emin misiniz? Ne görüyorsunuz?
Mithat Sancar: Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda bitmesi gerektiğini söylüyoruz zâten. Bu seçim ilk turda bitmelidir. Destek vermemizin de bunda önemli rol oynayacağını düşündük. Yani ilk turda bitmeli. Aslında biter de. Önemli şartı şudur: Muhâlefet bloku ve tabiî ki cumhurbaşkanı adayı olarak Kemal Kılıçdaroğlu, onun yardımcıları olarak îlan edilenler, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu –aday ve muhâlefet blokunun hepsini kastediyorum– iktidarın çizdiği oyun sâhasına girmesin. Bugün televizyonda bir bisiklet metaforuyla anlatmaya çalıştım. Daha önce de bunu kullanmıştım. Bir gence veya 8-10 yaşında çocuğa bisiklet sürmeyi öğrettiğinizde, ilk hangi kuralları anlatırsınız? “Önüne bak, pedala bakma. Pedala bakarsan düşersin.” Dolayısıyla bisiklet sürmeyi öğrenmek için ilk ders: Pedala bakmayacaksınız. Yani kendi ayaklarınıza bakmayacaksınız, aşağıya değil ileriye bakacaksınız. İkincisi, öğrendikten sonra bisikleti iyi kullanabilmeniz için, zor yola girdiğinizde, yokuşa geldiğinizde de, pedalı çevirmekten asla vazgeçmeyeceksiniz. Bâzı virajlarda veya yokuşlarda zor dönebilir, ama pedalı hep çevireceksiniz. Şimdi bunu sâdeleştirerek söylüyorum: İktidar ve AKP, muhâlefet sürekli pedala baksın istiyor. Pedala bakarsa o zaman bisiklet devrilebilir. Daha doğrusu, bisiklet devrilir demeyelim, en azından yalpalayabilir. İkincisi, pedal çevirmekten vazgeçsin, sürekli AKP ve yandaşlarının ürettiği propagandaya baksın, kendi işini unutsun. Ben de diyorum ki: Kimse pedallara bakmasın. İleriye, aydınlık ufka bakalım. Zor şartlarda da bu çeşit manevralara aldırmayalım, pedal çevirmeye devam edelim. O zaman birinci turda biter.

Ruşen Çakır: Milletvekili seçimlerine gelirsek 100 milletvekili hedefi koydunuz. Bu ne derece gerçekçi? Tabiî ki hedef olarak koyduğunuz için, inandığınız için söylüyorsunuz. Ben bunu şöyle formüle edeyim: 100 milletvekili demek, anladığım kadarıyla son seçimde aldığınız milletvekilinin yarısı kadarını daha eklemek gibi bir şey. Yanılıyor muyum?
Mithat Sancar: Aşağı yukarı öyle.

Ruşen Çakır: Bunun için de bâzı yerlerde çok ciddi patlama yapmanız gerekiyor. Özel olarak bu seçimde çok iddialı olduğunuz, milletvekili sayısını artırmayı düşündüğünüz ya da ilk kez milletvekili çıkarmayı düşündüğünüz yerler var mı? Bu konuda çalışmalarınız size ne diyor?
Mithat Sancar: Biz aslında Meclis’e en yüksek temsiliyetle girmek istediğimizi söylüyoruz. Bunun bir sebebi var. Biz diyoruz ki: Cumhurbaşkanlığı seçimleri çok önemli, evet, ama bu ancak belli bir dönemi kapatmak, belli bir dönemi bitirmek için önemli. Yeni dönemi inşâ etmek içinse en iddialı parti biziz. Yani güçlü bir demokrasi, gerçek adâlet, özgürlük ve barış için, bizim Meclis’te anahtar parti olmamız gerekiyor. Çünkü bütün bunların inşâsında belirleyici aktör ve güvence biz olacağız. İddiamız ve hedefimiz budur. 100 milletvekiline ulaştığımız zaman, hem yasaların yapımında hem toplumla ilişkilerde, hem de muhtemel bir yeni anayasa sürecinde bu hedefleri daha kolay hayâta geçirebileceğiz. 100 milletvekili, evet, bir hedeftir. Buna ulaşırız ulaşmayız, sonuçlar gösterecek. Ama Kürt illerinde daha önce sınırda kaybettiğimiz milletvekillikleri var. Daha doğrusu, 2018 seçimlerinde bâzı şehirlerde sınırda milletvekilliği kaybettiğimiz oldu, şimdi onları almayı hedefliyoruz. Bu son yaptığım tur, Batman, Siirt, Urfa, Şırnak’tı. Meselâ biz şimdi Batman’da bütün milletvekillerini almayı hedefliyoruz. Yani 3 milletvekili değil, 5 milletvekili çıkarmak istiyoruz. Siirt’te 3 milletvekilinin üçünü de almak istiyoruz. Urfa’da daha önce 4 milletvekili çıkardık; en az 6 milletvekili hedefliyoruz. Şırnak’ta yine 4 milletvekilliğinin tamâmını almayı hedefliyoruz. Bunun dışında, Diyarbakır’da, Mardin’de, dahası Van’da ve diğer bütün Kürt illerinde aldığımız vekil sayısının üstüne çıkmak önemli bir hedeftir. Ama milletvekili çıkaramadığımız, yine de sınıra geldiğimiz Manisa, Aydın, Tekirdağ, Denizli, Balıkesir gibi Batı illeri de var. Bazı yerlerde ise 1 milletvekili çıkarmışsak 2’ye çıkarmak istiyoruz. Yani bu saydığım illerde, zâten geçen seçimlerde milletvekili almaya çok yakındı oylarımız. Şimdi o az farkı da tamamlayıp buralardan milletvekili çıkarmak istiyoruz. Diyelim ki Bursa’dan daha önce milletvekili çıkardığımız halde son seçimde çıkaramadık. Şimdi en az her bir bölgeden bir milletvekili çıkarma hedefimiz var. Yine Antalya’dan 1 değil 2 milletvekili çıkarmak istiyoruz. Tekirdağ’da her zaman milletvekili çıkarma sınırına yaklaştık, ama olmadı. Aydın gibi illerde, 2018’in ittifak sistemi dolayısıyla kazandığımız milletvekilliği, aslında bizim oy olarak kazandığımız milletvekilliği başka partiye gitti; onu almak istiyoruz. Erzurum, Elazığ, Adıyaman’da da hep aynı durum söz konusu. Biz buralarda oyumuzu biraz daha artırdığımızda milletvekili çıkarabiliyoruz. Böyle olunca da bizim 100 milletvekili hedefine yaklaşmamız hiç öyle abartılı bir hesap değil; tam tersine, mâkul potansiyelimizin ne olduğunu da gösteren bir hedeftir.

Ruşen Çakır: Biraz önce Batman dediniz; yanlış bilmiyorsam bugün Erdoğan Batman’da bir miting yapıyor ve mitingin organizasyonunda HÜDA PAR’ın da olacağını biliyoruz. Bölgedeki birtakım yerlerde, Mardin’de, Diyarbakır’da, Batman’da, belki Siirt’te, Bingöl’de, HÜDA PAR’ın bir anlamda AK Parti’ye bir tür can suyu verme girişimi içerisinde olduğu söyleniyor. Bu ne kadar etkili oluyor? Sizin oradaki duyumlarınız gözlemleriniz nedir? HÜDA PAR gerçekten AKP’nin bölgede Kürtler arasında canlanabilmesine de yardımcı oluyor mu?
Mithat Sancar: Bence tam tersi bir durum söz konusu. Bir defâ, HÜDA PAR’ın oy potansiyeli zâten belli. İkincisi, bir de geçmiş hâfıza var. HÜDA PAR’la AKP’nin yaptığı ittifâkın kendilerine oy verebilecek Kürt seçmende bile tereddütler ve hattâ ciddî kuşkular yarattığını sâhadan gözlemliyoruz. HÜDA PAR’la kurdukları ittifak, iddia edildiği ve sanıldığı gibi onlara ekstra bir destek olarak dönmeyecek. Tam tersine, desteğin azalması sonucunu yaratacak. Oy oranı sınırlı bu ittifâkın yarattığı çeşitli başka farklı unsurlar ya da çağrışımlar da var ve bunlar da bölgede hâfızada canlı. Bunların ayrıntısına hiç girmek istemiyorum. Biz bu tartışmalara parti olarak girmiyoruz, ama halk görüyor. Halkın içinde duygular, eğilimler ve hâfıza var. Orada yaptıkları çalışmaların kendilerine oy olarak bir desteğe dönüşmesi bize göre söz konusu değil. Tam tersine, oylarında daha da azalmaya yol açacak. Zâten Kürt oylarında çok ciddî bir düşüş yaşıyor AKP. Şimdi bu düşüş biraz daha hızlanmış oluyor.

Ruşen Çakır: Ben önümüzdeki Parlamento’da Cumhur İttifâkı’nın da Millet İttifâkı’nın da çoğunluğu sağlayamayacağını, yani 301 milletvekilini sağlayamayacağını, dolayısıyla Emek ve Özgürlük İttifâkı milletvekillerinin, önümüzdeki Parlamento’da, Meclis Başkanı’nın seçilme sürecinden başlayarak… Biliyorsunuz göstergesi odur; normal şartlarda, çoğunluğu olan kendi Meclis Başkanı adayını seçtirir. Ama burada bir çoğunluk olmayacağını ve ilk andan îtibâren sizlerin çok kritik bir anahtar rolü oynayacağınızı düşünüyorum. Herhalde katılıyorsunuzdur. Rakamlar 100 olur, 90 olur, 80 olur, ama her halükârda Cumhur ve Millet İttifâkı’nın da 301’i sağlayabileceğini düşünmüyorum. Böyle bir durumda, Millet İttifâkı ile şu anda cumhurbaşkanlığı seçiminde kurmuş olduğunuz yakınlaşmanın sürmesi mi esas olacak, yoksa sürece mi bırakacaksınız?
Mithat Sancar: Hayır. Bizim hedefimiz kesin ve nettir. Türkiye’de demokrasinin, hukuk devletinin, barışın önünü açacak bir politika izleyeceğiz ve yöntemimiz de elbette diyalog olacaktır. Elbette karşılıklı görüşme olacaktır. Şu anda Cumhur İttifâkı’nın zâten böyle bir hedefi yok. Cumhur İttifâkı bütün gücüyle mevcut sistemi nasıl ayakta tutabileceğinin hesaplarını yapıyor. Millet İttifâkı’nın kendi belgeleri var; ortak tutum belgeleri, deklarasyonları var. O çerçevede bizim de kendi tutum belgemiz, seçim beyannâmemiz var. Biz, Türkiye’de demokrasinin yolunun açılması için, Türkiye’de demokratik siyâset yoluyla, uzlaşma kültürüyle sonuç alma imkânlarının artması için, Parlamento’da anahtar konuma gelmeyi hedefliyoruz. Eğer böyle olursa, şu an yaratılmış olan bu kutuplaşma ortamını da ortadan kaldırabiliriz, bu nefret ve düşmanlaştırma iklimini de değiştirebiliriz. Dolayısıyla demokratik siyâset, yöntemimizdir. Demokratik siyâsetin temeli de, görüşmedir, uzlaşmadır, mutâbakattır, hangi noktalarda buluşabileceğini görmesi için taraflarını oturup konuşmasıdır. Bunun Parlamento’ya hâkim olmasını hedefliyoruz ve burada anahtar rolümüz de belirleyici olacaktır; onu istiyoruz. Elbette benim de öngörüm iki ittifâkın tek başına 301’i sağlayamayacağı yönündedir ve bizim, anahtar parti konumunda Meclis’e girmemiz söz konusu olacaktır. Bu gücümüzü de, dediğimiz gibi, Türkiye’de demokrasiye, hukuka, adâlete, barışa giden yolu açmak için kullanacağız.

Ruşen Çakır: Bu bağlamda, seçimden önce zikredilen, “Kürt sorununun çözüm adresi Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir” — ki CHP bunu söyledi, sizler de söylediniz. Bu olayın realize olmasına, en azından bir sürecin başlamasına yeni dönemde tanık olacağız anlaşılan.
Mithat Sancar: Bunu zâten yapmamız gerekiyor. Şu açıdan: Kürt sorunu Türkiye’de demokrasi sorunu ile iç içe geçmiştir. Kürt sorunu çözülmeden demokrasi sorununu çözemiyorsunuz. Demokrasi sorununu çözmeden de Kürt sorununu kalıcı bir çözüm çerçevesine oturtamıyorsunuz. Bu ikisini bir arada yapmak gerekiyor. Bu bileşimi en iyi sağlayacak organ da hiç şüphesiz Meclis’tir. Yani üç açıdan: Temsiliyet zâten orada ortaya çıkıyor. İkincisi, Meclis, güvenceleri sağlayacak olan kurumdur. Yani bir süreç işleyecekse, bu sürecin çeşitli boyutları var. Bunların hepsinin açık, net, kanunlarla düzenlenmesi ve güvence altına alınması gerekiyor. Atılım, Parlamento üzerinden ve içinden çok daha kolay sağlanır — ki toplumsal katılım ve mutâbakat, Kürt sorununun demokratik çözümü ve barışa ulaşma açısından çok önemlidir. Diğeri de şeffaflıktır. Bu konuda Kemal Bey’in de, Millet İttifâkı’nın da kendi belgelerinde altını çizdikleri hususlar var. Özellikle Kemal Bey’in açık söylediği bir şey var: “Meclis, Kürt sorununda çözümün merkezi olacaktır”. Biz de aynı şeyi söylüyoruz ve kastettiğimiz budur. Bu elbette geçmiş dönemin, 2015’in Haziran-Kasım arasındaki sürecin bir kopyası olacak diye bir şey yok. Mesele şudur: Geçmiş süreçten ders çıkarmak, eksikleri görmek, yanlışları tespit etmek ve şimdi, gerçekten çözüm ve barış hedefine doğru odaklanmak. Bu başarılırsa –ki ben başarılmaması için bir sebep görmüyorum–, evet, zaman alacaktır ama daha sağlam yürümek imkânı doğacaktır. Kürt sorununda kalıcı barışın ve demokratik çözümün zemini, sağlam bir şekilde önümüzdeki dönem oluşturulabilir, oluşturulmalıdır. Biz de bu konuda belirleyici rol oynamaya, sorumluluk üstlenmeye tâlibiz, hazırız.

Ruşen Çakır: Bu bağlamda Millet İttifâkı ile HDP’nin arasındaki ilişkilerde en sorunlu olay İYİ Parti’ydi biliyorsunuz. Bu konuyu en çok dillendiren Yavuz Ağıralioğlu da, son çıkışının ardından partisinden karşılık bulamayınca istifâ etmek durumunda kaldı. O zamandan bu zamâna, İYİ Parti ve HDP arasında pek bir gerilime ben tanık olmadım. Belki birtakım teferruatlar olmuştur, ama genel olarak sanki o mesele geride bırakılmış gibi. Fakat çözülmüş gibi de durmuyor sanki.
Mithat Sancar: Tabiî ki farklı yaklaşımlarımız var partiler olarak. Sadece İYİ Parti ile değil, CHP ile de, diğer partilerle de farklı yaklaşımlarımız, farklı programlarımız, farklı beyannâmelerimiz, belgelerimiz var. Zâten mesele bu farklılıklarla oturup diyalog kurabilmektir. Biz, muhâlefet partileriyle kavgayı doğru bulmadık. Siyâsetin, meselâ HDP-İYİ Parti çekişmesi eksenine oturmasını, Türkiye’nin geleceği ve demokratikleşme umudu açısından doğru bulmadığımızı daha önce söyledik ve elbette cevaplarımızı verdik. Bize söylenen sözlere elbette cevap vereceğiz; ama bunu bir kavgaya dönüştürmeyi tercih etmedik. İYİ Parti’de, belli bir dönem, bu polemik veya bize yönelik daha itham edici yaklaşımlar oldu, fakat son dönemlerde orada da daha sağduyulu bir yaklaşım görüyorum. Bu, Türkiye demokrasisi ve Türkiye’de demokratik siyâset açısından olumludur. Farklılıklar, tamam, demokratik rekabet elbette normal. Fakat bütün bunları yine demokratik siyâsetin yöntemleriyle yapmak gerekiyor; kutuplaştırma, düşmanlaştırma ötekileştirme ve kavgayla değil. Elbette rekabet olacak, ama diyaloğun da mümkün olması gerekiyor. Meclis bunun için iyi bir zemindir. Gelecek dönemin Meclis’i, bir Parlamento ismini hak edecekse, bütün bu mekanizmaların işlemesi gerekiyor. Bu mekanizmalar gelecek dönemin Meclis’inde işlerse, işte güçlü Meclis o zaman ortaya çıkıyor. Güçlü Meclis dediğimiz şey, sâdece şeklen yetkileri artırılmış bir Meclis değildir, çözüm üreten Meclis’tir. Biz de güçlü Meclis’ten bunu anlıyoruz ve bunun olmasını istiyoruz.

Ruşen Çakır: Son olarak şunu sorayım: Muhâlefetin içerisinde çok baskın olan birtakım kaygılar var. Meselâ seçim güvenliğiyle ilgili kaygılar var. Seçime 4 gün kaldı, ama ufak tefek birtakım olaylar da yaşandı. Erzurum’da yaşanan olaylar bunun en çarpıcısıydı. Bir gerginlik beklentisi var.
Bir diğer husus, oyların çalınması, usûlsüzlükler endîşesi var. Ve nihâyet, “Kaybetseler de gitmezler, bırakmazlar” yaklaşımı var. Herhalde halkla konuştuğunuz zaman size de bu tür kaygılar dile getiriliyordur. Ne diyorsunuz bu konularda?
Mithat Sancar: Seçim güvenliği önemli bir meseledir. Bu iktidârın, AKP-MHP blokunun son 7-8 yılındaki sicili oldukça kirlidir. 2017 referandumu akıllardadır. 2018 seçimlerinde de yaşananlar var. Ve en son 2019 yerel seçimleri yine hâfızalarda. Bu nedenle, seçim güvenliği konusunda bütün muhâlefet partilerinin ve demokrasi güçlerinin birlikte çalışması gerekiyor. Bu, bizim baştan beri önerimizdir. Seçim güvenliği için birlikte çalışmak demokratik ortaklığın en temel unsurudur ve bana göre en kolay olması gerekenidir.
İkincisi, elbette seçmenin kendi irâdesine sâhip çıkması da önemlidir. 2019 yerel seçimlerinde, İstanbul’da tekrar edilen seçimlerde, insanların oy çuvallarının başında nasıl nöbet tuttuğunu gördük. Burada önemli olan demokratik kararlılık ve demokratik olgunluktur. Bu söylediğim formül, provokasyon girişimleri karşısında da vazgeçilmez yaklaşımlar olmalıdır. Elbette provokasyon girişimleri oluyor, çeşitli organize saldırılar yapılıyor. Bunun karşısına demokratik kararlılıkla çıkılması hâlinde bu oyunlar boşa düşer.
Demokratik kararlılıktan kastım, bütün demokrasi güçlerinin ve muhâlefet partilerinin, demokratik zeminde ortak bir irâde ortaya koymalarıdır. Böyle yapılırsa bu oyunlar boşa çıkarılır. Nitekim Erzurum’daki o provokasyon ve organize saldırıdan sonra, Ekrem İmamoğlu’nun tutumu da buna iyi bir örnek olmuştur. Daha sonra binlerce kişinin, demokratik hakkını kullanarak havaalanına gitmesi de demokratik kararlılık örneğidir. Bundan önce başka örnekler de yaşadık. Eğer demokratik kararlılık ve demokratik olgunluk elden bırakılmazsa, bu oyunlar, tezgâhlar boşa çıkarılır.
Söylentiler insanların moralini bozmaya yöneliktir. Özellikle muhâlefetteki kitlelere, bir şekilde, seçimlerin anlamsız olduğu algısını yerleştirmeye çalışma çabasıdır. Bunu da asla kimse kaale almasın. “Kaybetseler de gitmezler” diye bir şey söz konusu olmaz. Türkiye’de seçim sonuçlarını tanımamanın ne gibi vahim bir durum olduğunu, zannederim AKP içindeki pek çok insan da dâhil olmak üzere, toplumun tüm kesimleri biliyor. Kimse böyle bir mâcerâya girişmez, girişemez. Ayrıca, halkın irâdesinin üstünde de bir güç olmadığını hepimiz bilelim. Hep söylediğim gibi, “Bisiklet yürüsün; biz pedala değil önümüze bakalım”. Önümüzde aydınlık bir gelecek var, ona nasıl gidebileceğimize yoğunlaşalım. Diğer bütün meseleler bu dediğim çerçevede çözülür.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Mithat Sancar, yayınımıza katıldığınız için.
Mithat Sancar: Ben teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Kolay gelsin diyelim. Halkların Demokratik Partisi Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, canlı yayında seçim kampanyasını ve seçimden sonra yaşanabilecekleri yorumladı. Kendisine çok teşekkür ediyoruz. Sizlere de bizi izlediğiniz için teşekkürler, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
06.10.2024 Özgür Özel üzerine bazı gözlemler ve notlar: Pirinç/bulgur paradoksu
29.09.2024 Bir yok edici melek olarak Erdoğan
27.09.2024 Özgür Özel, New York Türkevi hakkındaki rüşvet iddialarını niçin yalanlamış olabilir?
25.09.2024 Transatlantik: İsrail Lübnan’da ne planlıyor? S-400 sorunu çözülüyor mu? Erdoğan’ın Kıbrıs çıkışı
23.09.2024 Ruşen Çakır’la Hafta Başı (3): Narin Güran cinayetinde yaşananlar - Esad ve Erdoğan görüşecek mi? - Gelecek ve DEVA birleşiyor mu?
22.09.2024 Erdoğan ile Esad buluşmasını beklerken
20.09.2024 Ruşen Çakır, Kemal Can ve Kadri Gürsel ile “Haftaya Bakış” (232): 4. madde tartışmaları - İsrail-Hizbullah savaşı - CHP içi tartışmalar
18.09.2024 Transatlantik: İsrail’den Hizbullah’a siber saldırı - Trump’a ikinci sûikast girişimi - ABD Irak’tan çekiliyor
15.09.2024 Erdoğan’ın “din düşmanları”na ihtiyacı var
13.09.2024 Haftaya Bakış (231): İmamoğlu-Yavaş rekabeti - Narin Güran cinâyetinde tutuklamalar - Genç teğmenler krizi
06.10.2024 Özgür Özel üzerine bazı gözlemler ve notlar: Pirinç/bulgur paradoksu
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı