Gül: İmparatorluk refleksi ve özgüveni ile hareket etmeliyiz

03.04.2013 Vatan


Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Baltık ziyaretinin ilk ayağı olan Letonya’nın başkenti Riga'da beraberindeki gazetecilere konuştu ve yeni anayasadan çözüm sürecine birçok temel konuda önemli mesajlar verdi. Gül'ün sorulara verdiği cevaplar şöyle:

Anayasa için yıl sonu beklentisi vardı. Uzatma süresi de bitti? Anayasa ne olacak?
Gül: Geçen dönemde de, bu dönemde de Meclis’in anayasa yapma imkanı olduğu kanaatindeyim. Bir noksanlık olarak şunu söyleyebiliriz: Böylesine büyük bir belge hazırlanırken siyasi iklim, bütün siyasi aktörler tarafından buna göre hazırlanabilirdi. Onda çok başarılı olunamayınca gördüğüm kadarıyla biraz tıkanma var gibi.
Meclis Başkanı geçen hafta beni ziyaret etti, onunla da konuştuk. Tabii ki uzlaşma komisyonu önemliydi. Aslında her partinin eşit üye vermesinin iktidar partisince kabulü de önemliydi. Hatta Mısır gibi ülkeler örnek aldı bu uygulamayı. Sonuç olarak önemli bir fırsat söz konusu, kaçmaması lazım.  Çünkü Türkiye başka önemli meselelerle de uğraşıyor. Bu esnada gelişmiş Batı ülkelerinin standartlarına uygun bir anayasayı kendi iradesiyle kendi partilerinin inisiyatifiyle yaparsa bu çok iyi olur. Tutarlı bir şekilde başından bu yana bunu savunmuşumdur.
Kendi irademiz ve kendi inisiyatifimiz.. Bu Kürt meselesi çerçevesi için de geçerli, başka konular için de. Nelerin yapılabileceğini hepimiz görürüz. Daha önce de demokrasimiz eksikti. Parlamenter sistem içerisinde bir sürü yanlışlar vardı. Bunları adım adım düzelttik, düzelttik ama sistematiği kalmadı darmadağınık bir anayasa oldu.
Bir tarafta çok detaylar var, bazı yerlerde genellemeler var. Artık Türkiye’nin gelişmişliğine, iş dünyası, üniversiteler ve basınıyla bu kadar açık bir toplum haline gelmiş olmasına denk bir anayasaya ihtiyacımız var. Yazılı metinlerimiz neden bunların gerisinde kalsın?  Onlar geride kaldıkça onları çiğneyerek geçiyoruz. Bu nedenle Türkiye'nin stratejik tercihi belli: Gelişmiş Batı demokrasileri gibi olmak. Venedik Komisyonunun üyesiyiz. AB ile tam üyelik müzakereleri yapan bir ülkeyiz. Yani birilerinin bizi zorlaması, etmesi türünden şeyler insana hüzün veriyor açıkçası.
Biz niye kendi inisiyatifimizle, kendi aklımızla büyük bir özgüven içinde anayasa yapmayalım ki? Temel meselelerde ayrılık pek yok aslında. Bunu yapmak lazım.

Komisyonun süresi uzatılabilir mi?
Gül: Süre uzatılabilir de, eğer tabii ki böyle bir irade herkeste gözükürse o zaman muhakkak ki süre önemli değil, bir ay sonra olmuş önce olmuş. Ama bu fırsatı kaçırmamak lazım. Bakın Türkiye çok büyük bir meselesi ile uğraşıyor. İlk defa bu kadar büyük bir meselesiyle bu kadar aleni uğraşıyor. Daha önce de hep uğraşıldı. Ta Cumhuriyet’in başından bu yana.. 1999 dan bu yana 7-8 kez ateşkesler vs. olmuş. O zamandan beri de çeşitli metotlarla görüşmeler yapılmış. İlk defa bir görüşme yapılmıyor. 1999’da da yapılmış sonra da yapılmış.
Bunlar hep olan şeyler. İlk defa bu kadar aleni, bu kadar açık seçik herkesin içene girdiği bir durum var. Olağanüstülüğü buradan geliyor. Tenkit edilir edilmez, mahsurları vs. Bunlar ayrı mevzu, ilk defa kiminle mücadele ediyorsan onu muhatap almışsın. Siyasi temsilciler işin içine girmiş. Mektuplar gelmiş gitmiş. Bu kadar aleni.
Parantez içinde söylemek  isterim. 2010 yılında, Habur'da insanlar silahlarını bırakıp Türkiye’ye gelirken yer gök oynatıldı. Basını düşünün. Hükümetin cesareti de tabii kırıldı. Şimdi bakıyorsunuz “insanlar dışarı gitsin” deniyor ama kimse itiraz etmiyor. Tam da böyle bir hava varken bu işleri tamamlamak lazım. 
Aklıselimle, bilgiyle hareket etmek gerekir. Hiçbir pazarlığa girmeden, onun bunun, içeriden dışarıdan kimsenin bir şey demesine gerek kalmadan, Türkiye’nin siyasetçilerinin olgunluğuyla büyük bir özgüvenle bunu yapabiliriz.

Çözüm sürecini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Gül: Çözüm sürecinde bu işin tamamen bitirilmesi hedeflenmeli. Yoksa Türkiye'den dışarı çıkıp orada güç halinde durmaları değil. Suriye' de, İran'da veya Irak'ta dururlar ama konjonktürler hep değişir. Böyle durduğu sürece de ya kendi içinden bölünür, kışkırtılır ya da Türkiye ile çıkar çatışması içinde olan ülkeler tarafından kullanılırlar. Her zaman kırılgan bir durum söz konusu olur.
Dolayısıyla onlar da bunu görmeli. Her şeyin bu kadar aleni, açık seçik yapıldığı ortamı olağanüstü takdir etmeleri lazım. Hükümetin cesareti takdir edilmeli. Öyle çeşitli şartlar sunmak filan... Bunlar küçük şeyler. Hiç kimse nihai niyeti çözüm olmadan bu işlere girmez.
Eğer Anayasa çalışmaları bugün başlıyor olsa bazı şüphe uyandırabilirdi. “Pazarlık mı yapılıyor” filan denebilirdi. Ama çok önce başladı. O kadar çağırılar yapmışız. Her siyasi görüş Meclis’te yansıtılıyor. Dolayısıyla bir fırsat bu, kaçarsa gerçekten yazık olur. Öbür meselelerde de farklı şekilde etkiler. İnşallah herkeste bir aklıselim olur.

Anayasa bağlamında liderler zirvesi düşünüyor musunuz?
Gül: Doğrusu düşünmüyorum. Anayasal görevim devlet organları arasındaki uyumu sağlamak. Ama siyasi liderle ilgili ortam olursa hep yapmışımdır. Bugün öyle bir şey görmediğim için açıkçası gösteriş içinde davet edecek halim yok. Ama tek tek görüştüğümde bu görüşlerimi güçlü şekilde söylüyorum.

Anayasa uzlaşma komisyonunun çalışmalarından bahsederken çok temel meselelerde bir ayrılık yok dediniz. Bununla birlikte iki parti parlamenter sistem istiyor, iktidar ise başkanlıkta ısrarlı. Çok ayrıntılı öneriler getirdiler. Genelde demokrasinin niteliğiyle ilgili temel bir görüş ayrılığı görülüyor. Siz buna görüş ayrılığı olarak bakmıyor musunuz?
Gül: Şüphesiz ki bu önemli. Ben temel meseleler derken Türkiye'nin demokratik laik hukuk devleti  yapısıyla ilgili söyledim. Tam tersi de olabilir. Mesela “Batı demokrasisinin, gelişmiş demokrasilerin dışında” da denebilirdi. Komşularımız mesela. Onlarda da seçimler var. Onlar da seçimle başa geliyor. Böyle bir şey yok. Tabii ki başkanlık sistemi tartışmaları var. Gördüğüm kadarıyla olmazsa olmaz da denmiyor teklifi verenler tarafından. Burada da nihayette bakılacak nokta şudur: hangi sistem olursa olsun o sistemin gelişmiş demokrasilerin prensiplerini kendi içinde muhafaza eder. Bu sistematiği muhafaza ettikten sonra parlamenter ya da başkanlık sisteminin herhangi biri tercih edilebilir. Herkes bu iki sistemin lehinde ya da aleyhinde konuşabilir. Önemli olan sistem içindeki check ve balanslardır (kontrol ve denge mekanizmaları).
Hukukun üstünlüğü, demokratik standartların yüksekliği çok önemli. Yoksa hangi sistem olursa olsun, fark etmez. Burada eğer ciddi açıklar varsa ikisi de sıkıntılıdır. Mesela biz şimdiye kadar parlamenter sistem içinde eksik demokrasiyi yaşadık. Eğer bir tercih söz konusu olursa öbüründe de eksik bir demokrasi olmamalı. Bu nihayette bi çok etkenler düşünülerek lehinde aleyhinde konuşulacak konulardır.

Tartışmaların vatandaşlık tanımı üzerinde yoğunlaştığı görülüyor...
Gül: Bunun aşılabileceği kanaatindeyim. Birçok çalışma yapılmış. Benimde elimde bir çalışma var. 49 tane gelişmiş ülkenin anayasaları karşılaştırılmış. Baktığınızda büyük bir kısmında vatandaşlık tarifi yok. Olmazsa olmaz şart değil. Bu 49 ülkenin bazıları kanuna bırakmışlar, bazılarında farklı şekilde tarif edilmiş. Nihayetinde tabii bir anayasa halkın çoğunluğu tarafından da kabul edileceği için bunları da dikkate almak gerekir. Halka da dayatamazsınız. Formül bir şekilde bulunabilir kanaatindeyim.
Osmanlı İmparatorluğu, Selçuklu İmparatorluğu tarihte Türk devletleri olarak bilinir. Ama bu imparatorluklar, “vatandaşların hepsi Türktür” diye bir dayatmamış. Ama bunların hepsi Türklerin önderlik ettiği büyük devletler olarak tarihe geçmiştir.
Biz bugün imparatorluk değiliz. Üniter bir devletiz. Ama biz imparatorluk refleksi ve özgüveni ile hareket edebiliriz, buna inanıyorum, başından bu yana da söylüyorum. Böyle hareket edersek bir çok sorunu aşarız. Bunun yerine kendi kedimize dar elbiseler giydiriyoruz.

Başka ülkenin toprağında gözüm yok. Ama biz imparatorluk bakiyesiyiz. Kendimizi dar elbiselere sokmayalım. Biz Türkiye sınırları içindeyiz. Ama imparatorlukmuş gibi esnek ve özgüven içinde hareket etmemiz halinde, inanın ki birçok sorunun çok suni olduğunu görürüz. Böyle bir Türkiye de çok güçlü olur. Onun için dar yazılımlardan ziyade daha büyük anlamlara bakmak gerekir.  Onun için ben bunların aşılabileceğini tahmin ederim ama o siyasi iklim oluşturabilirse yapılabilir..


Cumhurbaşkanlığı seçim sistemi değişti. Yeni seçim düzenine göre yeniden tanımlanma yapılmalı mı?
Gül: Tabii Türkiye kendi sistemini tespit etmeli. Parlamenter mi başkanlık mı? Parlamenter sistem ise bugünkü cumhurbaşkanlığı yetkileri fazladır, daha önce de söyledim. Başka sisteme geçilecekse o sistemin gerekleri yapılmalı. Onun da kendi içindeki tutarlığa bakmak lazım. Gereklerine bakmak gerekir.

Habur’dan bahsederken hayıflanıyordunuz. Orda hata mı vardı?
Gül: Bu işler, toplumun, herkesin, yapıcı yaklaşmasıyla olur. Başta da basın gelir. Yazarları kastetmiyorum sadece. Onlar konjonktürün ötesinde değerlendiriyorlar yazılarını. Ama  bir de gazetelerin manşetleri, yazı işleri var. Buna birazcık açıkçası işaret etmek istedim. O tarihte silahlarını bırakıp dağdan geliyorlardı. Maksat oraları boşaltmaktı.
Dağdaki insanlar, silahını bırakıp ta normal hayata geçmezlerse 3-5 sene sonra tekrar başlarlar ve çok daha kötü olur, açık söyleyeyim. Biz devlet olarak yılmayız. Ama o şey sürer. Ben buradaki riski şurada görüyorum: Çevremizde olup bitenler var. Bu tip örgütler bölünür vs. Hepsi Türkiye vatandaşı değil. İçlerinde başka ülkelerin kolları var. Dolayısıyla onlar açısından da çok acı olur tekrar. Onun için bu iş madem ilk defa bu kadar aleni ve bu kadar açık seçik bir muhataplık içinde oluyor, kıymeti bilinmesi lazım.
Nihai aşamayı birinci aşama gibi düşünüp, bu silahlardan tamamen vazgeçilecek ve böyle bir mücadele bitecek. Gelinecek Türkiye içinde herkes ne ise.. İşin teknik şeylerine girmek istemiyorum. Bunlar ayrı konular. Siyasi irade bu noktaya geldikten sonra öbürleri ayrı şeyler. 
Bir memlekette yanlışlıkta ısrar ediliyorsa karşı tarafa güç veriyorsunuz demektir. Şöyle bir geçmişe bakalım: Yeri gelmiş yasak olmuş, yeri gelmiş OHAL olmuş. Şunu da hatırlatmak isterim. Sadece Diyarbakır hapishanelerinde olmadı, Kayseri hapishanesinde de oldu. Benim kardeşim kaç ay yattı. Çektiği işkenceleri biliyorum. Kayınpederi neler neler çekti. Hepimiz o şeylerden geçtik. Türkiye'de yanlışlık her yerde olmuştur.
“Ben Türk değil Kürdüm, bu toprağım insanıyım” diyen insanlara zorla” yok sen ille de Türksün” dedirtmişiz. Bunlar bizim yanlışlarımız. Bunu yaptığımız için güç verdik, enerji verdik. Bugün özgüven içinde bunları halletmemiz lazım. Bu anayasa çalışmaları bir fırsat.
Böyle olağanüstü bir dönem. Ülkenin geleceği açısından çok önemli. Bugünkü anayasa bile, isterseniz hiçbir değişiklik yapmayın, Türkiye'de ki tüm kültürleri korumamızı emrediyor. Bizans’ın kalıntılarını korurken ben niye kendi nüfusumun bir kültürünü korumayayım?
Yerel yönetimler konusunda da biraz daha ademi merkeziyetçiliğe önem veriyoruz. Düne kadar köy yolunu Ankara' dan yaptırıyorduk. Onun için bir çok iş olmadı. Bütün bunları dağıttık, ettik. Burada da gayet açık AB yerel yönetimler şartı var. Biz ona bazı şerhler koymuşuz onları kaldırmak lazım. Aslında fiilen kaldırmışız. Belediyelerin hepsini kardeş şehri var. Belediyeler yüksek mahkemeye gidebilir diyor biz yapıyoruz işte. Şerhleri zaten delmişiz. Bütün bunlar üniter yapı içerisinde olan şeyler. Belediyelere daha çok yetki vermeniz lazım. Böylece onları daha da içselleştirmiş olursunuz.
Korkularımız bizi hep atıl hale getirdi. 2004 yılında kamu reformu yasasını çıkardık. Yerel yönetimlere bütün bu hakları veriyorduk. Ama Türkiye’nin üniter yapısına aykırı diye geri çevrildi ve kadük hale geldi. Biz kendi inisiyatifimizle, öngörümüzle bir iş yapmayacak mıyız yani?  Biz de de devlet aklı, yetişmiş siyasetçi yok mu?  Olmaz olur mu. Orda da rahat olmak lazım.

Tekrar çözüm sürecine dönecek olursak...
Gül: Her şey kritik bir döneme geldi rastladı. Her dakika önemli, her söz özlü olmalı. Siyasi partiler işin içine sokulursa, ne kadar çok sorulursa o kadar da kolay olur. İnsanlar “katkım yoksa karşı dururum” der, siyasetin doğası bu.

Tam da böyle bir dönemde Hasan Cemal'in yazamamasına ne diyorsunuz?
Gül: Bu konularda kendi düşüncelerini rahatlıkla yazan insanları her zaman takdir etmişimdir. Ona karşı yapılan çok büyük ayıptır. Fikirlerini tutarsınız, tutmazsınız ayrı. Gazetesinin tutumunu kastediyorum. Varsa bir empoze, gazetesi direnecek kardeşim.
Başbakan da “bizden bir şey yok” dedi. Bir yazarın her şeyini tasvip edeceksiniz diye bir şey yok. Aşırı bulduğum fikirleri de var. Ama samimiyetle düşüncelerini yazan, bu konuda en çok emek harcayan insanlardan birisi. 
 
Abdullah Gül röportajı Ruşen Çakır



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı