Cumhuriyet kavramının içini nasıl doldurduk, dolduruyoruz?

29.10.2012 Vatan

Cumhuriyetin 50. yılında Galatasaray Lisesi’nde 6. sınıf (orta 1) öğrencisiydim. Tabii ki hepimiz cumhuriyeti ve Atatürk’ü çok seviyorduk. Bir sonraki büyük kutlama Atatürk’ün doğumunun 100. yılında, yani 1981’de yapıldı. 12 Eylül 1980 darbecilerinin “coşkuyla” kutladığı o yılın ilk ayını özgür, iki ayını İstanbul Gayrettepe’deki polis işkencehanesinde, geri kalanını da Hasdal Askeri Cezaevi’nde geçirdim. 12 Eylül cuntacılarının, benim gibi çok insanın Atatürk ve onun kurduğu cumhuriyetle arasındaki mesafeyi iyice açmış olduğunu düşünüyorum. 
Cumhuriyetin 75. yılında pek şatafatlı kutlamalara tanık olduğumuzu hatırlamıyorum ancak AKP iktidarının ve tabii ki Başbakan Erdoğan’ın 100. yıl için şimdiden kolları sıvadığını biliyoruz. Kuşkusuz cumhuriyetin 100. yılını bir vizyon olarak benimsemek son derece isabetli bir tutum ancak 11 yıl kala cumhuriyetimizin haline baktığımızda bu vizyonun ne derece gerçekçi olduğundan kuşku duymamak mümkün değil. 
Örneğin, her ne kadar tek bir bayram toplumdaki çatlakları, kopuklukları, ayrılıkları gidermesi mümkün değilse bile en azından bir gün için o ülkenin insanlarına bunları yoksayma imkanı tanıyabilir. Ancak bizde bu Cumhuriyet Bayramı da, umulanın tam tersine toplumdaki her türden kamplaşmayı şiddetlendirdi. Kampların herbirinin, aralarındaki bitmek bilmez iktidar savaşında bayramları da kendilerine kalkan yaptıklarına bir kez daha tanık olduk.

Siyasi ile insani arasında 

Cumhuriyet denilince benim aklıma Fransız Devrimi’nin o üç ilkesi gelir: Özgürlük, eşitlik ve kardeşlik. Cumhuriyetin 89. yılında bu ilkelerden ne kadar uzaklaşmış olduğumuzun bir kanıtı hep birlikte kutlayamadığımız bayramsa bir diğeri de cezaevlerinde süren açlık grevleridir. Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in bayram arifesinde Sincan Cezaevi’nde açlık grevcilerini de ziyaret etmesiyle umutlanmıştık ama “Öcalan’ı İmralı’da kim/hangi avukat ziyaret edebilir, kim/hangi avukat ziyaret edemez?”e sıkışıp kalmış bir tartışmayla Kurban Bayramı’nı bitirip Cumhuriyet Bayramı’na girdik, fakat ortada hiçbir umut ışığı yok.
Ülke olarak açlık grevlerinin insani ve siyasi yönleri arasında sıkışıp kalmış durumdayız. Normal şartlarda cumhuriyetinin 89. yılını kutlayan bir ülkenin insanları bu tür krizleri sözünü ettiğimiz cumhuriyetin temel ilkelerinden hareketle pek zorlanmadan çözmesi beklenir. Fakat bizde hiç de böyle olmuyor; bu açmazdan bunalanların bir bölümü sinik bir kayıtsızlığa savrulurken kimleri de acımasızlık tutumlar sergiliyor. Sahiden olayın vahametinin farkında mı değiller, yoksa neler yaşanabileceğini çok iyi görüyorlar da şimdiden sorumluluğu başkalarına (tabii ki öncelikle açlık grevi eylemcilerine ve onların dışardaki destekçilerine) yükleyerek kendilerini kurtarmaya mı çalışıyorlar?

İki hayati soru

Bu soruya herkes istediği cevabı verebilir ancak önümüzde çok daha hayati iki soru bulunuyor: Birincisi, 89 yılda cumhuriyet bu ülke insanlarına neler verdi; ikinci ve daha önemlisi, bu ülke insanları cumhuriyet kavramının içini nasıl doldurdu, dolduruyor?
Bu soruları cevaplamaktan kaçıp cumhuriyetin 100. yılına coşkuyla hazırlanma iddiasının hiçbir anlamı olmayacaktır.
Herkesin Cumhuriyet Bayramı’nı bu sorularla birlikte kutlarım.




Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
27.10.2024 Ertuğrul Özkök niçin Fethullah Gülen’i çok sevmişti?
24.10.2024 Altan Tan ile söyleşi: Kim çözüm istiyor, kim istemiyor?
24.10.2024 Transatlantik: TUSAŞ saldırısı, Öcalan’ın mesajı ve “çözüm süreci” - ABD seçimlerine son 12 - Fethullah Gülen’in ölümü
23.10.2024 Gazeteci Ahmet Dönmez ile Fethullahçılığın geleceği üzerine söyleşi: "Bu yapıyı dünya-daki hemen her sıklet merkezi yönetmek isteyecektir”
22.10.2024 “Mahrem yapı”yı yakından takip eden eski bir Fethullahçı’nın öngörüsü: "Başa Abdullah Aymaz geçer, ama esas lider Mustafa Yeşil olur”
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı