CHP’deki kavganın dün itibariyle galibinin Kemal Kılıçdaroğlu, mağlubununsa Önder Sav olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Tabii bir de “gizli galip” var: Deniz Baykal. Ama ortada çok ciddi bir soru/sorun var: Yıllardır CHP’de hayli güçlü bir iktidar tesis etmiş olan ve teşkilatı büyük ölçüde denetim altında tutan Sav ve ekibi mağlubiyeti kabul edecek mi? Sanmıyorum, herhalde kimse de sanmıyordur.
Fakat hemen ardından bir başka soruyu gündeme taşıyınca işin rengi epey değişecektir: Sav ve ekibi, parti içindeki iktidarı dışında, özel olarak CHP seçmen tabanı, genel olarak toplum nezdinde belli bir heyecan yaratıyor mu, yaratabilir mi? Bu sorunun cevabı da kesinlikle “hayır” olacaktır. Çünkü biliyoruz ki Sav hep “ikinci adam” olarak varkaldı; önce Baykal’ın, ardından Kılıçdaroğlu’nun gerisinde kalıp CHP’nin “gerçek patronu” olmayı tercih etti; zaten isteseydi de “birinci adam” olamazdı.
Dolayısıyla Sav’ın CHP’deki hakimiyetini sürdürmesi için çok acil bir şekilde bir “birinci adam”a ihtiyacı var ve ne parti içinde, ne dışında böylesi bir potansiyele sahip bir isim gözükmüyor. Kaldı ki, Baykal ve Kılıçdaroğlu’nun başına gelenlerin ardından herhangi birinin Sav’ın desteğiyle CHP liderliğine talip olması hiç de gerçekçi olmayacktır.
Korku imparatorluğu
Kılıçdaroğlu dün siyasi hayatının şimdiye kadarki en kritik ve en güzel konuşmasını yaptı. Her şeyden önce çok açık ve netti. Öfkeli, kararlı ve kendinden emindi. Parti içinde bir “korku imparatorluğu” olduğunu, birilerinin koltuklarını kaybetmemek uğruna CHP’yi muhalefete mahkum ettiklerini, ama parti tabanından aldıkları güçle bu oyunları sona erdirdiklerini söyledi.
Acaba doğru mu? CHP’yi yıllarca belli bir alana hapsetmiş olan statüko gerçekten parçalandı mı? Kılıçdaroğlu ve ekibi, gerçekten kimseyi ötekileştirmeden toplumun tüm kesimlerine açılabilecek ve CHP’yi iktidara taşıyabilecekler mi? Bu sorulara “evet” cevabı vermek pek zor. Öncelikle Sav ve ekibinin ne tür bir direniş göstereceklerini görmemiz gerekiyor. Şimdiden başlayan hukuk tartışmaları CHP’yi seçimden önce alelacele bir kurultay toplamaya sevk edebilir. Bu da CHP’nin aslında genel seçimlere yöneltmesi gereken enerji ve imkanlarının bir bölümünün heder olması anlamına gelecektir.
Tekin’in performansı
Yine de Kılıçdaroğlu’nun Sav ve ekibine göre hayli ileride olduğu muhakkak. Dünkü darbesi ve bunu meşrulaştırmaya yönelik konuşmasıyla Kılıçdaroğlu genel başkanlıktan öte bir lider hamuruna sahip olduğunu gösterdi. Ama lider tek başına yetmez, ekip de çok önemli. Yeni MYK listesine baktığımızda en büyük yükün Gürsel Tekin’de olacağını anlamak zor değil. Diğer bir deyişle Kılıçdaroğlu-Tekin ikilisi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde gösterdikleri performans ve başarıyı ülke geneline taşıma iddia ve sorumluluğunu taşıyorlar.
CHP’nin yakın geleceğini Kılıçdaroğlu’nun liderliği kadar olmasa da Tekin’in nasıl bir “ikinci adam” olacağı da belirleyeceğe benziyor. Tekin eğer Sav’dan tamamen farklı bir çizgi izlerse, yani Kılıçdaroğlu’nun dün vaat ettiği gibi parti içi demokrasi kanallarını sonuna kadar işletirse CHP’yi “daha iyi” günlerin beklediği kesindir.
Ya aksi olursa? Bu sorunun cevabını dün Kılçdaroğlu verdi.
Eğer vaatlerini yerine getirmezlerse Kılıçdaroğlu ve arkadaşları da koltuklarını terk etmek zorunda kalırlar.
Çünkü dünden itibaren CHP’nin statükosu, geriye dönüşü olmayacak bir şekilde kırıldı.
Çok da iyi oldu.