Bumerang

09.02.2012 Vatan

AKP’nin yaklaşık 10 yıllık iktidarını, eski iktidar sahiplerinin yerlerini terk etmemek için direnmeleri, yenilerin de eskilerle iktidarı paylaşmaya yanaşmamaları olarak özetleyebiliriz. Bu çekişme özellike son 5 yılda iyice kızıştı ve eskiler mutlak bir şekilde mağlup oldular. Fakat Türkiye’de iktidar savaşları bitmedi, benim “yeni tür iktidar savaşları” olarak tanımladığım, alışık olmadığımız türden rekabet, köşe kapmaca, çatışma ve hatta savaşlara tanık olduk, oluyoruz.

Bunun nedeni, ülkenin son beş yılında birinci derecede belirleyici olan bir siyasi ittifakın çatırdamaya başlamasıdır. Bu siyasi ittifakın bileşenlerinin, kendileriyle birlikte hareket etmeye yanaşmayan hemen herkesi tasfiye ettikten sonra iktidar sahnesinde yalnız kalınca birbirleriyle mücadele etmeye başladıklarını pekala ileri sürebiliriz.

“Yeni tür iktidar savaşları”

MİT Müsteşarı Hakan Fidan, eski Müsteşar Emre Taner ve eski Müsteşar Yardımcısı Afet Güneş’in KCK soruşturması kapsamında “şüpheli” olarak savcılığa ifade vermeye çağrılmaları; hemen ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ndeki üst düzeydeki görevden almalar bu “yeni tür iktidar savaşları”nın yeni safhaları olarak karşımıza çıkıyorlar. Bu iddiamı temellendirmek için birkaç hatırlatma yapmak isterim:

1) Gerek eski, gerek şimdiki MİT müsteşarlarının Abdullah Öcalan ve PKK ile temaslarını devletin bilgi, onay ve teşviği olmadan yürütmüş olmaları imkansızdır. Zaten Başbakan Erdoğan da bunu değişik vesilelerle dile getirdi.

2) Kurum dışından olmasına rağmen genç yaşta MİT’in başına getirilen Hakan Fidan, AKP hükümetinin güvenlik bürokrasisi içinde en çok güvendiği isimlerin belki de başında geliyor.

3) MİT, Uludere Roboski faciasının ardından bazı çevreler tarafından çok sert bir şekilde eleştirildi, Başbakan da bunlara neredeyse aynı sertlikte karşılık verdi. Daha sonra devletin zirvesinin, kuruluş yıldönümünde MİT kampüsünü birlikte ziyaret etmeleri hem kurumun, hem Fidan’ın itibarını güçlendirme yolunda bir jestti.

4) Hükümetin şu günlerde birinci önceliği Suriye. Ardından İran geliyor. Tam da böyle bir dönemde MİT’in ve müsteşarının (Fidan’ın İran’ın nükleer çalışmaları konusunda özel olarak uzman olduğunu biliyoruz) bu şekilde gündeme geliyor olmasının siyasi iktidarın en son isteyeceği bir gelişme olduğu açıktır.

5) Hükümet her ne kadar belli bir süredir Kürt sorununda baskı politikalarını öne çıkarmış olsa da, sorunun müzakereler yoluyla çözümü seçeneğini tam olarak çöpe atmış değil. Hatta kentler ve kırsal alandaki yoğun operasyonları, müzakere aşamasına geçmeden önce bir tür mıntıka temizliği olarak görenler de var. Dolayısıyla Öcalan ve PKK ile görüşmenin bu şekilde kriminalize edilmesinin Kürt sorununun çözümüne herhangi bir katkısı olmayacağı açıktır.

Uzun şikayetçi kuyruğu

Eğer savcının Fidan, Taner ve Güneş’i KCK soruşturmasında “şüpheli” olarak çağrılması bundan diyelim ki 6-7 yıl önce olsaydı, “yargının yürütmeye direnişi”nin yeni bir örneği olarak görür ve bu bilek güreşinde kimin galip geleceğini beklerdik. Ama bu süre zarfında yargıda çok ama çok şey değişti. Artık kilit noktalarda hükümetin canını acıtabilecek işlemler yapabilecek savcı ve yargıçların bulunmadığını biliyoruz; bu tür şeyleri gönüllerinden geçirenler bulunsa dahi bu cesareti gösteremeyecekleri, gösterseler bile başarılı olamayacakları açıktır.



Tam da bu noktada yazımızın başlığına geliyoruz: Bumerang, yani gelip sahibini vuran silah. Evet, özel yetkili mahkemeler başta olmak üzere bu yeni yargı düzeni AKP’nin ürünüdür. Ve “yeni Türkiye”nin “yeni yargısı”ndan şikayet edenlerin oluşturduğu o uzun kuyruğa siyasi iktidar da dahil olmak üzeredir.

Son olarak İlker Başbuğ olayında, devletin tepesinden gelen “tutuksuz yargılansın” ve “Yüce Divan’da yargılansın” taleplerinin hiçbiri gerçekleşmedi. Hakan Fidan olayında da hükümetten hayret nidaları yükseliyor fakat bunların sonuç alıcı olup olmayacağı kesin değil.

Kesin olan, yeni tür iktidar mücadelelerinin daha da şiddetlenerek sürme ihtimalinin hayli yüksek olduğu.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
15.12.2024 Murat Yetkin ile söyleşi: Meraklısı İçin Ortadoğu Kitabı
08.12.2024 Hamas, Hizbullah ve Esad: İran’ın “Direniş Ekseni” tarihe karışırken
06.12.2024 Behlül Özkan ile söyleşi: 1982’deki Müslüman Kardeşler’in Hama ayaklanmasından bugüne
04.12.2024 Murat Özçelik ile söyleşi: Türkiye Suriye’de ne yapabilir? Ne yapmalı?
04.12.2024 Transatlantik: Suriye’de neler oluyor? Neler olabilir?
02.12.2024 Eski PKK yöneticisi Nizamettin Taş: "PKK’nin Öcalan’a bağlılığı özde değil, ağırlıklı olarak sözdedir”
01.12.2024 RTÜK İslam dinini kurtarabilir mi?
27.11.2024 Transatlantik: Lübnan’da ateşkes - Ukrayna savaşında son durum - Trump gün sayıyor
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
15.12.2024 11 soruda, YPG ya kendini fesheder mi ya da feshedilir mi?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı