Baskı sadece mahalleden değil iktidar ve cemaatlerden de geliyor

19.12.2008 Vatan

Türkiye’de Farklı Olmak: Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler” başlıklı 183 sayfalık araştırmada, gençlerin, kadınların, Alevilerin, çoğunluğun hoşuna gitmeyen farklı yaşam tarzı tercihi olan kesimlerin şikayetleri okuyunca insanın içini derin bir ürperti kaplıyor.

MAHALLE BASKISI ÜZERİNE İLK CİDDİ KAPSAMLI ARAŞTIRMA

Prof. Şerif Mardin’in ilk kez Vatan’daki bir röportajında dile getirdiği ve hızla benimsenen “mahalle baskısı” kavramı geniş çaplı bir bilimsel araştırmanın konusu oldu. Açık Toplum Enstitüsü ile Boğaziçi Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Projesi tarafından desteklenen çalışmanın sorumluluğunu tanınmış siyasetbilimci, Bahçeşehir Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Binnaz Toprak üstlendi. Prof. Toprak’a ek olarak İrfan Bozan, Tan Morgül ve Nedim Şener’den oluşan ekip Aralık 2007-Temmuz 2008 tarihleri arasında Erzurum, Kayseri, Konya, Malatya, Sivas, Batman, Trabzon, Denizli, Aydın, Eskişehir, Adapazarı, Balıkesir ile İstanbul’un Sultanbeyli ve Bağcılar semtlerine gitti. Ekip her ilde üç ile dört gün süreyle 265’i erkek, 136’sı kadın olmak üzere toplam 401 kişi ile görüştü.

Araştırmacılar amaçlarının başlangıçta “Anadolu’nun küçük kentlerinde farklı kimlik ya da yaşam tercihleri olan kişilerin din ve muhafazakârlıktan kaynaklanan baskı ve ötekileştirme ile karşı karşıya kalıp kalmadıklarını saptamaya çalışmak” olduğunu söylüyorlar. Ancak görüşmeler yaptıkça, kendilerini sadece toplumdan kaynaklanan baskılarla sınırlamama kararı almışlar. “Çünkü,” diyorlar “Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarının kadrolaşması ve dini cemaatlerin ekonomik gücü ve yaygın örgütlenmesi sonucunda laik kimliği olan kişilerin yalnızlaştırma/ötekileştirme ya da iktidar kaynaklı baskıya da maruz kaldıkları gittiğimiz her ilde bize aktarılanlar arasındaydı.”

Fiiliyata geçmeyen eşit yurttaşlık

Gerçekten de “Türkiye’de Farklı Olmak: Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler” başlıklı 183 sayfalık raporu inceleyip gençlerin, kadınların, Alevilerin, çoğunluğun hoşuna gitmeyen farklı yaşam tarzı tercihi olan kesimlerin şikayetlerini okuyunca insanın içini derin bir ürperti kaplıyor.

Araştırmacılar da genel izlenimlerini şöyle özetliyorlar: “Türkiye’yi anlamak isteyen herkese Anadolu’yu ’görmelerini’ salık veriyoruz. ’Turist’ olarak değil. Turist gözüyle baktığınızda Anadolu kentleri geniş bulvarları, büyük mağazaları, alısveriş merkezleri, beş yıldızlı otelleri, yepyeni binalarıyla Türkiye’nin geleceği hakkında umut veriyor insana. Ancak görünürdeki bu modernite, beklentilerin aksine, çoğu yerde günlük yaşama yansımıyor. Anadolu’yu ’içten’ irdelediğinizde ise, seyahatlerimizin dönüşünde hissettiğimiz gibi, bunalmışlık duygusuyla karşı karşıya kalınabilir. On iki Anadolu kentinde yürüttüğümüz bu çalışmanın sonuçları, kurulduğundan bu yana eşit yurttaşlık ilkesine söylemde sadık kalan Cumhuriyet’in bunca yıl sonra bu söylemi fiiliyata geçirememiş olduğunu gösteriyor.”

Gülen cemaati egemenliği

Araştırmacılar “aramadığımız halde dini cemaatler konusu geldi bizi buldu” diyor ve şöyle devam ediyorlar: “Araştırmamızın belki de en önemli bulgusu, Türkiye’nin giderek İslami bir kimliğe büründüğü tezleriyle bağlantılı olarak Gülen cemaati ve faaliyetleri hakkında edindiğimiz bilgilerden oluşuyor.” Sonuçta raporda Gülen cemaatinin Anadolu’daki yaygın faaliyetleri doğrudan ve dolaylı tanıklıklarla derinlemesine ele alınmış. Raporda cemaat hakkında şunlar söyleniyor:

“Cemaatin büyük kentlerdeki kanaat önderleri ve medya kurumları tarafından benimsenen ’demokrat ve ılımlı’ tavrı, tabanda yerini taşralı muhafazakâr, baskıcı ve ayrımcı kişiliklere bırakıyor gözükmekte. Bu kişilerin taşradaki faaliyetlerinin Anadolu kentlerinde zaten mevcut olan baskıcı muhafazakârlığı daha da derinleştirdigi kanısındayız. Gülen cemaatinin ne cemaate dahil olan kişilere ne de dışında kalanlara açık baskı uygulamadığı gözönüne alındığında, cemaat üyelerinin dayanışma amacıyla örgütlenmelerinin kısıtlanması elbette düşünülemez. Diğer tüm örgütlerin tabi olduğu saydamlık ilkelerinin bu oluşuma da uygulanması gerektiği kanısındayız.”

Raporda cemaat bütçesinin yanısıra teşkilat şemasının, hangi amaçlar çerçevesinde örgütlendiğinin vb. konuların da şeffaf olması gerekitiği vurgulanıyor ve “Bu kadar etkin ve güçlü bir yapılanmanın böylesi gayr-ı saydam olması kabullenilemez diye düşünüyoruz” deniyor.

Hükümet ve muhalefete eleştiriler

Raporda hükümet yaşanan baskılardan birinci derecede sorumlu tutuluyor. “Elde ettiğimiz bulgular AKP iktidarının bu kentlerde baskıcı muhafazakarlığın aşılması, burada yaşayanların farklı kimliktekilere karşı hoşgörüyle yaklaşmaları, kişi hak ve özgürlüklerine daha saygılı olmaları gibi konularda dönüştürücü bir rol oynamadığı yönünde. Aksine, AKP’nin yaygın gözüken kadrolaşması Anadolu kentlerindeki cemaat yapılanmaları ve faaliyetleriyle de birleşince, geçmişe göre bu açılardan daha kaygı verici bir ortam yaratılmış olduğu kanısındayız” deniyor. Araştırmacılar muhalefet partilerinin de baskıların hafifletilmesi konusunda ciddi çaba içinde olduklarını düşünmüyorlar. Pek çok kentte farklı kimliktekilere karşı olan tutumun en çok “ülkücü” çevreden geldiğine CHP’nin yerel politikalarının ise, AKP karşıtlığı ve laiklik söylemi üzerine kurulu olmaktan öteye geçemediğine dikkat çekiyorlar.

Öneriler

Raporun son bölümde dile getirilen bazı önerileri sıralayacak olursak:

1) Ombudsmanlık kurumunun bir an önce hayata geçirilmesi ve sadece laiklik konusuyla ilgilenecek bir ombudsman kurumunun ihdas edilmesi.

2) Devlet dairesi/hastane/okul gibi mekanlardaki hizmet alanla-hizmet veren arasındaki ilişkinin siyasi iktidarların veya cemaatlerin önceliklerine göre değil, uluslararası insan hakları ve demokratik teamüllere göre düzenlenmesi.

3) Belediyelerin web sayfalarında azınlık gruplarından kaç kişinin istihdam edildiği ve bu grupların yaşadıkları semtlere ne gibi hizmet götürüldüğünün ilan edilmesi.

4) Farklı kimliktekilere ve kadınlara karşı önyargıların bertaraf edilebilmesi için özellikle eğitim alanında bir “seferberlik” başlatılması.

5) Pozitif ayrımcılık ilkesinin kabul edilmesi.

6) Alevilik hakkında ciddi ve tarafsız bilgi verilmesi. Bu amaçla, devletin elindeki iletişim imkanlarının tümü kullanılarak özel bir bilinçlendirme/bilgilendirme programı uygulanması.

7) Öğrenci yurtlarının yaygınlaştırılması, yurt ücretlerinin düşük tutulması, ödeyemeyecek olanlara burs imkanları sağlanması, öğrencilerin kente ve üniversiteye uyum sağlaması için oryantasyon programları oluşturulması.

8) İçkili mekanların/içki içmenin kriminalize edilmesi ve belediyelerce kamusal alanlarının dışına çıkarılmasına son verilmesi. “Türkiye’de demokrasinin derinleşmesini, çoğulcu ve farklı kimliktekilere karşı hoşgörülü bir toplum yaratılmasını önemseyen her kesime ve her siyasi partiye neler yapılması gerektiğine dair ipuçları verme” iddiasındaki araştırma, bu amacına fazlasıyla ulaşmış gözüküyor.

Araştırmacıların yüz yüze görüştüğü vatandaşlardan bazı örnekler...

CEMAAT BASKISI

Kayserili bir iş adamı: “Bir çember oluşmuş, o çemberin içine kimseyi almıyorlar. Güya maç oynamaya çalışıyorlar, birbirlerine çok kısa paslarla. Bu çemberin adı ’Sen, ben, bizim oğlan çemberi.’ Bu çemberin dışında kalanlar iflas noktasındalar.”

Denizlili bir işadamı: “Durum net. Gülen cemaati birlikte iş yapıyor. MÜSİAD’dan farklılaşıp kendi işadamı derneklerini kurdular. Anadolu’da çok etkinler, birbirleriyle iş yapıyorlar.”

Erzurum’da Atatürk Üniversitesi öğrencisi bir genç: “Yurda gelir gelmez nereli olduğumu sordular. Diyarbakırlı olduğunu söylediğinde ’Diyarbakırlı’ysan Erzurum’da ayağını denk alacaksın’ uyarısında bulundular.”

ETNİK BASKI

İstanbul Sultanbeyli’de lise öğrencisi Alevi bir genç kız: “Arkadaşlarımla aram açılmasın diye okulunda kimseye Alevi olduğunu söylemedim. Sınıf arkadaşım bana ’Tokatlıyım ama Alevi değilim’ dedi. Neden bu açıklamayı yapmak zorunda hisettiğini sordum. Bana ’Aleviler gibi olmak istemem. Aleviler oruç tutmuyor, namaz kılmıyor, abdest almıyor, mum söndü yapıyorlarmış’ dedi.”

ÖZEL YAŞAMA MÜDAHALE

Erzurum’da CHP il örgütünde çalışan uzun saçlı genç: “Annem bile beni ’gavur’olarak algılıyor. Eve komşularını çağırdığında çıkıp gitmesini istiyor”.

Adapazarı’nda okuyan üniversiteli bir genç: “Bir yaz günü aynı evde birlikte kaldığı arkadaşlarımla balkonda yemek yerken kapıya polis geldi. Balkonda şortla oturduğumuz için komşu kadınlar rahatsız olmuş. Polis, ’içeride’ yemek yemezizi rica etti. İlk anda şoke olduğumuzdan bir şey diyemedik. Ancak mesajı aldık, Adapazarı merkezinde genç kadınlar rahat rahat mini etek giyemez, genç erkekler de kolay kolay şortla dolaşamaz”.

Aydınlı bir hanım: “Arkadaşımın kızı vefat ettiğinde mevlidine gittim. Yanımda oturan kişi, ojeli tırnaklarıma bakarak, ’senin okuduğun Kur’an kabul olmaz’ dedirat, ’vali, kaymakam düzeyindeki kişilerin ve gençlerin yanında bu şekilde konuşamazsınız’diyerek itiraz etti. Konuşmama, ancak vali muavinin müdahalesiyle devam edebildim.”

KÖPRÜYÜ GEÇENE KADAR...

- Araştırmacılar yaptıkları çalışmada bir konunun özellikle altını çiziyorlar. Dikkat çektikleri konu ise “Köprünün öbür tarafı” klişesi. Bu sözü şöyle açıklıyorlar: “Hemen hemen her ilde bir ’köprünün öbür tarafı’ hikayesi duyduk. Örneğin Kayseri’de ’köprünün öbür tarafı’ Boğazköprü ve Kapadokya bölgeleriydi. Pazar günleri Kayserili ailelerin kaçabilecekleri tek yer olmuştu. ’Köprüyü geçtikten sonra’ kadınlar başlarını açıyor, ailecek öbür taraftaki içkili lokantalarda yemek yeniyordu.”

İÇKİ İÇİLEN YERE KAÇANLAR

- Araştırmadaki başka bir sonuç ise, insanlar içki içebilecek yer bulamayınca yakındaki illere gidiyorlar. Bu duruma ’Köprünün öbür tarafı’ adı veriliyor. Kayserililer Ürgüp’te soluğu alırken Adapazarı’ndakiler de Sapanca’yı tercih ediyor. Bir kadın akademisyen Kayseri’deki durumu şöyle aktarıyor: “Kayseri’de gençlerin gidebileceği ne bir bar ne de kafe var. Ben bile bakkala gidip içki alacak olsam poşetten görüneceği için çekiniyorum. Eğlenmek istediğimizde ise Kapadokya’ya, Ürgüp’e gidiyoruz.”



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
19.11.2024 Nihayet birilerinin beklediği ve umduğu gibi Devlet Bahçeli geri adım mı attı?
10.11.2024 Abdullah Öcalan’a sormak istediğim 20 soru
10.11.2024 Hasan Cemal ile söyleşi: Zamâne Diktatörleri
07.11.2024 Burak Bilgehan Özpek ile söyleşi: Bahçeli DEM Parti açılımından ne umuyor, ne bulabilir?
06.11.2024 Transatlantik: Trump nasıl kazandı? Türk-Amerikan ilişkileri nereye?
05.11.2024 Hatem Ete ile söyleşi: Bahçeli ile Erdoğan ayrışıyor mu?
03.11.2024 Fethullah Gülen öldüğüyle kaldı
01.11.2024 Ruşen Çakır ve Kemal Can ile Haftaya Bakış (239): Esenyurt Belediyesi’ne kayyum atandı - CHP ne yapacak?
30.10.2024 Transatlantik: ABD seçimlerine son 5 - Türkiye’de çözüm süreci tartışmaları İsrail’in İran’a cevabı
24.11.2024 Kürt realitesi, Kürt sorunu realitesi, Kürt siyasi hareketi realitesi
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı