Arzu Yılmaz değerlendirdi: Fesih kararının Kürtlere muhtemel etkileri

12.05.2025 medyascope.tv

12 Mayıs 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Evet, Erbil'e bağlanıyoruz, Arzu Yılmaz. Kürdistan Üniversitesi’nden Doktor Siyaset Bilimci Arzu Yılmaz. Arzu, merhaba.
Arzu Yılmaz: Merhaba Ruşen.

Ruşen Çakır: Adım adım birlikte takip ettik bu süreci. Sonuçta 5-7 Mayıs'ta toplandığı açıklandı kongrenin. Önce, ‘‘Kongre toplandı’’ diye haber verdiler ve bu sabah da örgütün yayın organlarında açıklama yayınlandı. Evet, silah bırakma ve fesih kararı alındı. Artık bu konuda bir sorun yok, değil mi?
Arzu Yılmaz: Bu konuda hiçbir sorun yok görünüyor. Yani en azından bugün itibarıyla PKK artık Kürt siyasal alanında sahneden çekiliyor ve yerini Abdullah Öcalan’a bırakıyor. Benim bu metinden en azından anladığım bu ve bazı alınan stratejik kararlara ilişkin de çok net ifadeler var. Bundan sonra mücadelede silahlı mücadele bir stratejik tercih değil. Yani tercih değil değil yani. Stratejik olarak, tam şimdi lafı hatırlamıyorum ama…

Ruşen Çakır: Artık kapandı yani, bitti diyor.
Arzu Yılmaz: Yani silahlı mücadele stratejisi terk ediliyor. Yani sadece PKK sahneden çekilmiyor, bundan sonra Kürt siyasal hareketi bir silahlı mücadeleyi de tümüyle gündeminden çıkarıyor. Dediğim gibi, özetle söylemek gerekirse PKK'nin sahneden çekildiği, Apo’ya — tırnak içerisinde buradaki ifadeyle “Önder Apo” diye özellikle ifade ediliyor — Öcalan’a sahnenin bırakıldığı ve bu çerçevede ve fakat bunun bir son değil, yeniden bir yapılanmanın başlangıcı olduğu vurgulanıyor. Ama fesih kararı net. Bundan geri dönüşe ilişkin herhangi bir şüpheye yer bırakacak bir ifade de benim en azından bu metne baktığımda gözüme çarpmadı.

Ruşen Çakır: Şimdi, bundan sonraki süreçte silah bırakma, kadroların ne olacağı gibi hususlar var ve özellikle silah bırakma bahsinde senin bulunduğun Kürdistan Bölgesel Yönetimi çok önem arz ediyor. Birtakım haberler de çıkıyor, ki bu şaşırtıcı değil. Zaten silahlı güçlerin büyük bir kısmı Kandil’de ve o çevrelerde olduğu için… Ve bugün, Neçirvan Barzani’nin açıklamasını da gördüm. Zaten baştan da biliyorduk, KDP ve KYB de — ikisi de ama özel olarak KDP sanki, ki Ankara’yla da çok iyi ilişkisi var KDP’nin, biliyoruz — bu süreçte bayağı bir rol oynayacaklar gibi, öyle değil mi?
Arzu Yılmaz: Kaçınılmaz, kaçınılmaz ama bu Türkiye basınında, benim de biraz önce hızlıca bakma fırsatım oldu, birtakım haberler çıkmış, işte bazı lokasyonlara işaret ediliyor falan. Süreç çok hızlı gelişiyor ama benim temas ettiğim, bilebildiğim kadarıyla bir kere bu mevzunun pratikte nasıl yürütüleceğine ilişkin henüz bir yol haritası yok. Benim temas edebildiğim, baktığınız zaman ‘‘Burada yönetimde kimler bu işten sorumlu olabilir?’’ diye baktığınızda, böyle bir netlik yok. Dolayısıyla da bilakis böyle bir netlik olmadığı gibi bu sürecin öyle bugünden yarına hemen kotarılabilecek bir süreç olmadığı, bir, bir buçuk yıl alabileceği söyleniyor. Silahların bırakılması ya da daha doğrusu silahların teslim edilmesine ilişkin belki önümüzdeki bir iki ay içerisinde bir hareketlilik görebiliriz. Ama tekrar ediyorum, buna ilişkin henüz benim ulaşabildiğim kaynaklarda ellerinde bir yol haritası olmadığını biliyoruz. Daha uzun vadede, 1,5-2 yıl içerisinde ancak bu sözü edilen, kimilerine göre sayısı 5.000, kimilerine göre 5.000'den biraz fazla, bu gerillanın dağdan inişinin, tabii ki en başta Türkiye'de alınacak kararlara paralel olarak bu sürecin önümüzdeki 1,5 yıl içerisinde olacağını söylüyor. Dolayısıyla da evet, buraya, sadece buraya da değil, bunun Bağdat ayağının olacağını da pekâlâ düşünebiliriz; genel olarak Irak sahasında bu konuya ilişkin önümüzdeki dönemde çok yoğun bir trafik yaşanacağı belli. Ama bu trafiği yönetmesi muhtemel aktörlerin elinde, en tepedekilerin elinde belki vardır ama henüz bu işin yürütücülüğünü yapacak olan kişilerin eline verilmiş bir plan olmadığını söyleyebiliriz sanıyorum.

Ruşen Çakır: Şimdi sen de fark ediyorsundur, bu süreci istemeyen, rahatsız olan kesimlerin temel argümanlarından birisi, ‘‘Aslında PKK silah bırakmıyor, YPG’ye katılacaklar, orada bir devletimsi bir oluşum olacak’’ gibi birtakım önermeler, akıl yürütmeler çok öne çıkıyor. Biraz önce Devlet Bahçeli açıklamasında da çok net bir şekilde bu kişilerin Suriye’ye geçmemesi konusunda devletin bu konuda hazırlıklar yaptığını falan söylüyor. Şunu sormak istiyorum, bütün bu olayın içerisinde baştan beri gündemimizde olan konu: Suriye nerede duruyor? Yani PKK kendini feshetti, silahları bıraktı; ama biliyoruz ki Suriye’de PYD-YPG yapılanması PKK’nın bir tür uzantısı gibi, Abdullah Öcalan ideolojisiyle oluşmuş, hatta belki de bizzat temelleri Öcalan tarafından atılmış bir yapılanma. Nasıl bakacağız Suriye’ye bu andan itibaren?
Arzu Yılmaz: Bunu daha önceki tartışmalara referansla, ilk 27 Şubat’ta Öcalan çağrı yaptığında bu tartışma çıkmıştı: ‘‘YPG, SDG, bu çağrının kapsama alanı içinde mi, değil mi?’’ diye. Zaten o dönemde ilk elden SDG, mesela Mazlum Kobani açıklama yaptı, “Bizimle bu konunun bir ilgisi yok” diye. Ve fakat hiç şüphesiz Türkiye’nin PKK ile bir ateşkes yapması ya da Kürt sorununa barışçıl bir çözüm bulması doğrudan Türkiye’nin SDG ile ilişkilerini etkileyecektir. Ama Öcalan’ın yaptığı silahsızlanma çağrısı ya da Kürtlerin taleplerine ilişkin çizdiği çerçevenin Rojava’yı kapsamadığı, ilk elden aktörler tarafından teslim edilmişti. Ondan sonra daha önemli olan aslında 10 Mart’ta Şam’la yapılan anlaşma, daha da sonra bu en son Ulusal Birlik Konferansı çerçevesinde belirlenen ortak tutum belgesinde gündeme gelen talepler. Dolayısıyla da bugün itibarıyla aslında Ulusal Birlik Konferansı toplanıp o tutum belgesi açıklandığı an itibarıyla, dediğim gibi bu süreç çerçevesinde, İmralı-Kandil-Ankara arasında yürütülecek müzakerelerde, PKK bağlamında, silahsızlanma bağlamında yürütülen müzakerenin Rojava’yı kapsamadığı bence o an itibarıyla ortaya çıktı. Burada da zaten buna ilişkin hiçbir tartışma yok. Yani Türkiye tarafında da, Hakan Fidan'ın en son bir televizyon kanalındaki açıklamasında mesela ‘‘Sadece silahların bırakılması değil, birtakım illegal örgütlenmelerin de feshedilmesi gerekiyor’’ gibi bir vurgu vardı. Ama orada daha önceki güçte işte bir Rojava'ya gönderme yoktu. Rojava bağlamında en fazla olabilecek olan, orada daha önce de söylendiği gibi Suriyeli olmayan Kürtlerin yönetim çerçevesinde bir terk etmesi olabilir. Onun da bence PKK'nin, gerillanın silahları bırakmasından sonra Türkiye'de yapılacak birtakım düzenlemelere bağlı olarak Rojava bağlamındaki o takvimin de işlemesinin yüksek bir ihtimal olduğunu düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Arzu şunu sormak istiyorum, senin çok yakından takip ettiğin bir konu: Bölgede, bir Kürtler bağlamında ama aynı zamanda genel olarak bölge bağlamında, yani bölge derken kastettiğim daha çok İran, Irak, Suriye, Türkiye ve belki Lübnan ve İsrail ama esas olarak daha Türkiye'nin komşusu olan ülkeler bağlamında baktığımız zaman ve Kürtler bağlamında baktığımız zaman bu tarihi karar bölgedeki dengeleri nasıl değiştirecek? Şunu özellikle merak ediyorum. Biliyorsun, örgütün Öcalan çizgisinin yıllardır mesela bir Barzani çizgisiyle bir gerginliği olmuştur. Yani savaşmadılar ama aralarında hep bir sorun olmuştur, onu biliyoruz. Mesela şimdi burada bir yakınlaşma, kaçınılmaz bir yakınlaşma mı olacak; yoksa bir yasal anlam, daha doğrusu barışçıl siyaset temelinde bir rekabet mi olur? Aslında tabii ki Suriye'den bahsettin ama mesela bir Irak, İran bağlamını da düşünürsek neleri nasıl değiştirebilir bu süreç? Tabii başarılı olacağını varsayarak soruyorum.
Arzu Yılmaz: Şimdi şöyle söyleyeyim: Bir kere burada Kürt siyasal elitleri arasında bir ortak anlayışa varıldığını görüyoruz. Bu, parti bazında değil. Yani genel olarak bu Ortadoğu'daki yeni gelişmeleri nasıl okuduklarına baktıklarında Kürtler açısından bir fırsat doğduğunu ve bu fırsatın tarihin bu anında doğru değerlendirilmesi gerektiği ve buna ilişkin de her bir aktörün birtakım tavizler vermek ama nihayetinde o stratejik olanı elde etme konusunda bir motivasyon içinde olduğunu söyleyebiliriz. O da nedir? Kürtler bu gelinen aşamada, Ortadoğu'daki bu yaşanan altüst oluşta bir istikrar unsuru olarak, bugünün pratik koşullarında Irak ve Suriye sahasında iktidara ortak olma imkanına sahip. Dolayısıyla da birbirleriyle savaşan, daha da önemlisi Türkiye'nin işte terör örgütü iddiasıyla silahlı bir baskı kurması, diplomatik alanda engel teşkil etmesinden kurtulunduğu, yani ‘‘PKK bir terörist örgüttür’’ demenin hem buradaki Irak sahasındaki KDP ve Yekiti gibi partilerin siyasi ve diplomatik manevra alanını daraltan hem de PKK ya da Abdullah Öcalan ya da Rojava — spesifik konuşalım — Rojava'dan kazanılan kazanımların kalıcılaştırılması ve daha da ötesinde Suriye'nin yeniden kurulmasında Kürtlere ihtiyaç duyulurken bu yine, ‘‘PKK terör örgütüdür’’ denmesinin yarattığı baskıdan kurtulmanın sağladığı bir fayda var. Dolayısıyla da ilk önce bu silahların bırakılması, hani ‘‘Bu fesih oldu mu, gerçekten PKK sahneden çekiliyor mu?’’ şeyinin bu bağlamda kalıcı olduğunu söyleyebiliriz. Şimdi böyle bir ortamda ilk hedef, evet, Kürtlerin kazanımlarını bulundukları ülkelerin merkezlerinde iktidara ortak olarak yeniden, silahlı mücadeleyle elde edilemeyen, bir bakıma devrimi, siyasi mücadeleyle tamamlamak gibi ya da silahlı mücadeleyle bir aşamaya getirilen değişimi siyasi mücadeleyle tamamlamak ve bunu da iktidara ortak olarak yapma fırsatının doğduğu bir anda, buna engel olabilecek bütün yüklerden kurtulup ve bunu yaparken de belli bir ortak anlayış halinde yapmak. Bir kez o hedefe ulaşıldıktan sonra hiç kuşkusuz birtakım güç mücadelelerinin çıkması, hatta çok çoğul bir yapısı, yani bu Türkiye bağlamında da geçerli… ‘‘Bugün PKK'nin sahneden çekilmesiyle birlikte Kürt siyasal alanında birinci gündem maddesi ne olacak?’’ diye sorarsanız, bana göre bir örgütsel birliğin sağlanması olacaktır. Dolayısıyla da ve fakat şu andaki yaşanan değişim, Ortadoğu'daki değişim ve öncelikler sıralamasına baktığımızda dediğim gibi bir, Türkiye'nin bu bağlamda hem diplomatik hem askeri alandaki baskısının ortadan kalkması; iki, mevcut iki sahada — Irak ve Suriye sahasında — Kürtlerin istikrar unsuru olarak, meşru aktörler olarak tarih sahnesinde yerini edinmesi ve bu arada en başta söylediğimi söyleyeyim: Abdullah Öcalan'ın Türkiye sahasında Kürt siyasal hareketini yeniden örgütleyeceği, yeniden tanımlayacağı ve yeniden örgütleyeceği bir süreç olarak deneyimlenecek. Bundan, senin özellikle altını çizdiğin o olası rekabetlerin, şu aşamada aktörlerin hareketlerini tayin eden bir faktör olmadığını söyleyebiliriz. En azından atılan adımlar bize bunun bir öncelik olmadığını gösteriyor.

Ruşen Çakır: Arzu, şimdi yaklaşık 50 yıllık bir dosya kapanıyor. Bu 50 yıl sadece Türkiye’ye değil, bölgeye çok ciddi bir şekilde damgasını vurdu ve bu 50 yıl boyunca birtakım iktidarlar oluştu, birtakım meslekler ortaya çıktı, birtakım pozisyonlar ortaya çıktı. Şimdi bunun kapanacağı bir dönemde, bunun kapanmasını istemeyen herhalde çok güç vardır diye düşünüyorum.
Arzu Yılmaz: Kapanmasını istememek değil Ruşen, ben bunu şey diye tarif ediyorum: bir habitat. Yani bir siyasal, sosyal, ekonomik, hayatın her türlü alanını düzenleyen bir habitat oluşmuştu. Yani PKK sadece işte bugün, evet PKK bir örgütsel yapının silahlı gücü olarak siyaset sahnesinden çekiliyor ama biz PKK etrafındaki sosyalizasyon, siyasallaşma, kimliklenme, yeni kimlikler edinme süreçlerini göz önünde bulundurduğumuzda, bugün dağdaki işte 5000-6000 gerilladan ibaret bir habitatten bahsetmiyoruz; milyonlardan bahsediyoruz. Avrupa’daki milyonlardan bahsediyoruz. Göç, işte burada Irak Kürdistanı’nda bile, resmi rakamlara göre sayıları 30.000’i bulmuş mültecilerden bahsediyoruz. Dolayısıyla da şimdi asıl meselenin, bunun nasıl yönetileceği olduğunu düşünüyorum. Yani benim açımdan en azından bu konuları takip eden biri olarak, şu tablo net: PKK’nin silahlı mücadele, Kürt siyasal hareketinde, PKK çerçevesinde artık bundan sonra gündemimizde yok. Dediğim gibi, bundan sonra Öcalan, tıpkı işte bu bugün açıklanan şeyde de var, 1978 Moment’inde olduğu gibi, yeniden bu hareketi kendi etrafında öreceği, yeniden şekillendireceği, tarihi sorumluluk, “Tarihi sorumluluğunu ben alıyorum” diyor. Bu bugünkü çağrıda da açıkça söyleniyor zaten. Bu işin sorumluluğu denmiyor ama ‘‘Pratik yürütücüsü ve yönetecek kişi Öcalan’dır’’ diyor. Zaten yıllar önce, sen de hatırlarsın, Cemil Bayık bu 2015-17 sürecinde “Söz konusu savaşsa sözü Kandil söyler; söz konusu barışsa söz Önderliğindir, Öcalan’ındır’’ demişti. Şimdi bu barış sürecinde, dediğim gibi, böyle bir döneme girilecek. Dolayısıyla burada bir kere, bu silahlı mücadelenin bırakıldığı durumda, siyasi mücadelede bir örgütsel birlik ne kadar muhafaza edilebilecek? İşte hemen bundan iki gün önce — buraya da not aldım — ‘‘Demokratik Birlik İnisiyatifi’’ diye Diyarbakır’da bir inisiyatifin kuruluşundan haber verildi. Dolayısıyla da buna ilişkin belli ki Öcalan’ın bir hazırlığı var ve biz yavaş yavaş bu hazırlığın çıktılarını görmeye başlayacağız. Ama bu örgütsel birlik bir süre sağlanabilse dahi, çünkü bu habitatın içerisinde sosyalleşmiş, kimliklenmiş ve hayatını düzenlemiş, hayatının her alanı bu habitat içerisinde düzenlenmiş insanlar için, öyle bugünden yarına değişebilecek bir hayat tahayyül etmek bana göre çok zor. Yani benim bildiğim, PKK merkezi etrafındaki kitlesel alanda böyle bir geçiş çok zor. Yani en kolay tarafıydı aslında bugüne kadar olan. Bundan sonrasında o örgütsel birliğin bir başka beraberinde getireceği zorluksa, bu çoğul yapının nasıl bir şey yapabileceği, yani hangi aktörler ve hangi ideolojik yönelimler içerisinde yeniden kendisini örgütleyecek. Yine bu çağrıda dikkatimi çeken, işte buraya da hatta not aldım: "İnsanlıkta ısrar, sosyalizmde ısrardır." Yani biz Öcalan'ın çağrısındaki reel sosyalizmin eleştirisi üzerinden artık PKK'nin anlamsızlaştığına dair bir vurgu görürken, burada Kandil'den yapılan çağrı metninin son cümlesinde "İnsanlıkta ısrar, sosyalizm ısrarı" diyelim, göze çarpıyor. Öbür taraftan Öcalan’a baktığımızda — yanlış okuma olabilir, çok erken veriler üzerinden bunları söylüyorum ama — mesela Öcalan'ın Sırrı Süreyya Önder'e önce geçmiş olsun, daha sonra hem çağrısında ama özellikle Sırrı Süreyya Önder'e geçmiş olsun ve başsağlığı dileklerindeki o Anadolu vurgusu, Türklük vurgusu... Dolayısıyla da bundan sonra o örgütsel birliği sağlama çabasında, nihayetinde oluşması muhtemel farklı yönelimlerin hangi hatlar üzerinden şekilleneceğine ilişkin bir fikir veriyor diye düşünüyorum. Dolayısıyla da, cümleyi tamamlamak gerekirse, bugünden yarına PKK, KDP, Yekiti, SDG ölçeğinde, yakın bir gelecekte o sözünü ettiğim stratejik hedefin kazanılması bağlamında bir rekabetin ortaya çıkma ihtimalini görmüyorum, en azından takip edebildiğim kadarıyla. Ama şu anda öncelikli olan, Türkiye sahasında bu hareket Öcalan'ın elinde yapılandırılırken… Hatta işte ‘‘Rêber Apo’’, Türkçesi ‘‘Önder Apo…’’ Şimdi ona mesela bir şiir yazmış Öcalan, "Reberti" diye. Yani yeni dönemin kodları... Ezcümle Ruşen, yeni dönemin kodları bu süreçte yavaş yavaş kendini göstermeye başlıyor. Dediğim gibi, son cümleyi de şöyle söyleyeyim: Benim bu konuda yaptığım çalışmalara dayanarak ve biraz önce o altını çizmeye çalıştığım habitatın kapsama alanındaki insan sayısının Kandil'deki gerillanın çok çok ötesine geçen bir rakamda olduğunu hatırlattıktan sonra, ben açıkçası Türkiye açısından siyasi bir Kürt mücadelesiyle baş etmenin, silahlı bir Kürt mücadelesiyle baş etmekten daha kolay olmayacağını tahmin edebiliyorum. Çünkü son derece örgütlü bir yapı ve bu örgütlü yapının daha şimdiden neye evrilebileceğine ilişkin verdiği işaretler, bize bu konuda birtakım hazırlıkların çoktan olduğunu gösteriyor. Zamanla neyin neye evrileceğini takip edeceğiz. Ama PKK konusunda, benim en azından şahsen hiçbir şüphem yok, bundan sonra silahlı mücadele PKK ya da Kürt siyasal hareketinin bir tercihi değil, bir hedefi değil. Bunu siyasi mücadeleye evriltme konusunda tam bir mutabakat var ve fakat o siyasi mücadelenin hangi çerçevede olacağı… Örneğin Türkiye'deki… Mesela ona ilişkin çok farklı söylemler var. Yani işte bu sözünü ettiğim Demokratik Birlik İnisiyatifi, Öcalan'ın çağrısında kültüralist talepleri bile dışlayan bir yaklaşım varken, bu hem Kandil'den yapılan açıklamada hem bu Demokratik Birlik İnisiyatifi’nde, mesela bir ana dil konusunun, bir anayasal değişiklikler, Kürtlerin statüsü konusunun hâlâ önemli talepler ve politik hedefler olarak yerinde durduğunu görüyoruz. Dolayısıyla da bu haklar üzerinden önümüzdeki dönem çok önemli dönüşümlerin, süreçlerin içinden geçeceğiz. Beraber takip edip neye evrilebileceğini göreceğiz diye düşünüyorum.

Ruşen Çakır: Çok teşekkürler Arzu, yayınımıza katıldığın için, çok sağ ol.
Arzu Yılmaz: Ben teşekkür ederim.

Ruşen Çakır: Devam edeceğiz, çünkü süreç daha yeni başladı ve sizin oralardan çok şey daha yakından görünür olacak. Çok teşekkürler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
25.05.2025 Fethullahçılarla barışma mümkün mü?
24.05.2025 Her şeye rağmen iyimser olmak ve iyimser kalmak
22.05.2025 Bir Süleymancı olmadığım kalmıştı
21.05.2025 Her kuşun eti yenmez!
19.05.2025 Erdoğan ile Bahçeli nerelerde birleşiyor, nerelerde ayrışıyor?
18.05.2025 İçinden geçtiğimiz süreci anlamak için faydalı bir kavram: ”Önleyici barış”
18.05.2025 Trump cihatçıları seviyor
18.05.2025 Hakkımdaki iftiralara karşı net yanıt
17.05.2025 Öcalan Erdoğan’ın her dediğini yapar mı?
16.05.2025 Nereden çıktı bu Süleymancılar?
25.05.2025 Fethullahçılarla barışma mümkün mü?
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı