PKK teslim mi oluyor?

14.07.2025 medyascope.tv

14 Temmuz 2025’te medyascope.tv'de yaptığım değerlendirmeyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Merhaba, iyi günler, iyi haftalar ve iyi sabahlar. Cuma günü yaşanan silah yakma töreninin etkileri hâlâ sürüyor. O aslında Türkiye'de PKK'nın kendini fesih kararının ilk ciddi adımı olarak, ama sembolik adımı olarak kayıtlara geçti. Onun hemen öncesinde çarşamba günü de Abdullah Öcalan'ın yaptığı videolu açıklama vardı ve esas olarak örgüte yönelik bir açıklamaydı. Cuma günü yapılan yakma olayından sonra cumartesi günü Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında ilk kez açık bir şekilde çözüm sürecinin, kendi tabiriyle ‘‘terörsüz Türkiye’’ sürecinin başında olduğunu söyledi. Ama dünkü yayında da söylediğim gibi Erdoğan'ın konuşması, nasıl söyleyeyim, bu sürece gerektiği ölçüde angaje olmadığını bana düşündürttü. O şerhimi bir yere yazayım. Şimdi bundan sonra ne olacak? Bunu bekliyoruz. Yapılan açıklamalar var. O silah yakan 30 kişiden 3 kişinin bir Kürt medya kuruluşuna yaptığı açıklamaları okudum. Orada diyorlar ki, "Şimdi sıra devlette. Ona göre bakacağız. Ona göre yeni bir silah bırakma, silah yakma söz konusu değil" diye net bir şekilde söylüyorlar. Burada tabii önemli bir husus var. Çok ince bir süreçten geçiyoruz. Her iki tarafın da bir şekilde razı olacağı bir süreç olması gerekiyor. Çünkü iki taraf var; savaşan iki taraf diyelim, devlet ve örgüt. Ve bunların her birinin ayrı ayrı hassasiyetleri var. Aslında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın cumartesi günü yaptığı konuşmada çok dikkatli olduğunu gördük. Karşı tarafı çok rencide edecek bir dile başvurmadı. Ama esas olarak tabii ki buradan rahatsız olan, kaygılı olan, Kürt olmayan kamuoyunu kendisine muhatap aldı ve orada görüyoruz ki Erdoğan Kızılcahamam'da yaptığı iki ayrı konuşmada da süreci engellemek isteyenlerden bahsetti. Benzer bir şeyi Abdullah Öcalan'ın da DEM Partisi’nin İmralı Heyeti’ne söylediğini biliyoruz, duyuyoruz. Bir de onunla görüşmeye gidenler bütün süreçle ilgili farklı kesimlerden gelen eleştirileri, suçlamaları kendisine iletiyorlar anlaşılan. O da onlara cevap veriyor. Şimdi burada bu yayının başlığına taşıdığım olay: PKK teslim mi oluyor? Ben aslında ortalık çok daha net değilken aylar önce, yani Ekim sürecinden sonra yaptığım birkaç yayında bu konuyu ele almıştım. Benim bildiğim kadarıyla bir teslim olma yok. Ve şimdi daha fazla bilgiye sahip olduktan sonra birtakım şeyler ucundan da olsa aydınlanıyor. Örneğin Nisan ayındaki görüşme notları bir şekilde karşımıza çıktı. Daha sonra Mayıs ayındaki görüşme ile ilgili, biliyorsunuz Bahçeli övgüsünün olduğu görüşme, onunla ilgili bazı şeylere ulaştım tam metin olmasa da. Başka şeyler de var. Kürt medyasında yansıyanlar var. Oralarda da görüyoruz ki net bir şekilde bir teslim olma olayı yok. Yani, ‘‘PKK yenildi ve teslim oluyor’’ değil. Bütün zaten sorun buradan çıkıyor. Böyle bir şey olsaydı hiçbir sorun olmayacaktı, yani işler çok daha kolay olacaktı. Burada mesele şu: Öcalan artık silah devrinin kapandığını söylüyor ve kapanan silah devrinin gereği olarak da demokratik bir müzakerenin başlaması gerektiğini söylüyor. Fakat bu müzakerenin olmaması hâlinde silahların ne olacağı konusunda çok da fazla bir şey söylemiyor. Yani her ne kadar Cumhurbaşkanı Erdoğan "pazarlık yok, al-ver yok" dese de örgüt bir şekilde devlet tarafından adım atılmazsa silah bırakmaya teşne değil ve üstelik birçok gücün, dış gücün kendilerine "bırakmayın" diye telkinde bulunduğunu söylüyorlar. Şimdi Sevan Nişanyan bir paylaşım yaptı diyelim ve dedi ki, ‘‘Öcalan videosu bir aşağılama ritüeliydi. Bir grup tedirgin esir, perişan cezaevi kıyafetleri, zorla okutulan metin. Silahların yakılması bir aşağılama ritüeliydi. İki taraf silahları yaksa belki barıştır. Bir taraf yakarsa ona teslim olmak denir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin (hatta herhangi bir devletin) yenilmiş ve teslim olmuşlara hakkaniyetle muamele ettiği nerede görülmüş?’’ Çok çarpıcı sözler. Sevan Nişanyan'ı tanırım. Yıllar önce muhabbetimiz vardı. Çok zeki birisidir. Çok takdir ettiğim birisidir. Ama bu konuda bence çok yanılıyor. Art niyetli olduğunu söylemeyeceğim. Kimsenin kalbini okuyacak halimiz yok. Ama bu yaklaşım tam da olmayan olay. Öyle söyleyeyim. Eğer gerçekten öyle olmuş olsaydı hiçbir sorun olmazdı. Yani Öcalan teslim olmuş, arkada perişan şekilde duran esirler… O görüntüyü ben mesela öyle okumadım. O görüntü eğer öyle olsaydı o görüntüyü devlet çoktan bilirdi. Yani Nişanyan'ın dediği gibi olsaydı "teslim olmuş, perişan esirler…" Niye uzun zaman o video çekilmedi? Daha önce çekilmesi bekleniyordu. 27 Şubat'ta bekleniyordu. Çünkü bu görüntü aslında PKK'nın yenilmediğini, kendi rızasıyla silah bırakma kararı aldığını gösteriyor bize. Yakma meselesi de, tam orada zaten bir tartışma var. O tartışmayı belki fark etmişsinizdir. Silah yakma kararı, PKK'nın 30 kişiyle silah yakma kararı aslında tam da Nişanyan'ın söylediğinin tersi; teslim olmadıklarını göstermek için yakma kararı aldıkları söyleniyor. Yani silah teslim etselerdi, silahları teslim etselerdi kendileri de teslim olmuş gibi bir anlam çıkar diye yakmaya karar vermişler. Yani, "Biz silahı kendimiz bıraktık ve şimdi de aynı şekilde kendi özgür irademizle silahları yakıyoruz" diyorlar. Ve dolayısıyla burada bu olayı böyle bir, ‘‘örgüt tam anlamıyla teslim oldu’’ şeklinde okuduğunuz zaman ve bunu yaydığınız zaman bu tür yaklaşımların öne çıkması hâlinde bu silah bırakma ve fesih olayı bence olmaz. Ve benim bildiğim kadarıyla yapılan görüşmelerde, İmralı Heyet görüşmelerinde, ki orada devlet yetkilileri de var biliyorsunuz, herhalde Millî İstihbarat Teşkilatı’ndan kişiler ve anında en yetkili kişilere görüşmeler iletiliyor. Belki hatta canlı bile izliyor olabilirler o görüşmelerdeki şeyleri. Orada bütün olay zaten bunun üzerine gidiyor: Nasıl olacak da hem PKK silah bırakacak, kendini feshedecek ama aynı zamanda bir şekilde yenilmemiş olacak? Onun formülü üzerinde çalışılıyor ve bildiğim kadarıyla bu formül, yani bir grubun silah bırakması daha sonra yakmaya dönüşmüş. Bir grubun silah bırakması, sembolik yakma önerisi de esas olarak devlet yetkililerinden gelmiş diye duydum. Ve sonuçta bir teslim olma kavramının çok ciddi bir şekilde tartışıldığı bir yerde ve teslim olma görüntüsü vermeme hassasiyetinin bu kadar baskın olduğu ve devlet tarafından da anlayışla karşılandığı bir ortamda üçüncü şahısların kalkıp işte "teslim oldular, artık devlet onlara ne verirse onunla yetinmek zorunda kalacaklar, yenildiler" dediğiniz zaman hem bir kere olayı anlamamış oluyorsunuz hem de bu sürecin başarıyla sonuçlanmasına engel, yani engellemese bile olumsuz anlamda katkıda bulunuyorsunuz. Yani burada şunu bir şekilde herkes kabul ederse, en azından içinden kabul ederse bence işler çok daha kolay olacak: Birileri çok zor bir şey için çalışıyor, bunu başarmak için çok ciddi temaslar yürüyor ve 11 Temmuz'da yaşanan olay da bunun pekâlâ olabileceğinin başlangıcıydı. Ben böyle görüyorum. Teslim olma diye bir şey yok; ama meydan okuma diye de bir şey yok. Yani böyle bir durum var. Erdoğan da konuşmasında ‘‘Gördünüz işte, teröristler teslim oldu, artık biz ne dersek onu yapacaklar’’ gibi bir üsluba sahip olmadı, o üslupla konuşmadı. Herkesin üzerinde bir sorumluluk var. Ve eğer tabii ki bu olayın en az kazayla ve en hızlı şekilde sonuçlanmasını istiyorsak biraz daha dikkatli, özenli olmak gerekiyor. Otosansür demiyorum, bu otosansür değil. Yani hakikaten teslim olduğunu düşünüyorsanız teslim olduğunu söyleyin. Ama teslim olduğunu söylediğiniz zaman bir, yanlış okuyorsunuz ve sonuçta bu, sürecin gelişmesine katkıda bulunmuyor diyeyim, noktayı koyayım.
Kime ithaf edeceğime gelince, teslim olmak meselesi deyince Türkiye'nin tarihinde teslim olmayan çok insan var ve bunlardan tabii ki ilk akla gelen Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan, Hüseyin İnan. Ama bir de Kızıldere olayı var ve orada 10 kişi ve bunların başındaki Mahir Çayan. Bu yayını Mahir Çayan'a ithaf etmek istiyorum. Mahir Çayan'a ithaf etmemin bir nedeni benim siyasi görüşlerimin şekillenmesinde çok ciddi bir etkisi olması. Tabii ki o ölmüştü o sırada. Yani 72, ben o sırada 10 yaşındaydım öldüğünde. 26 yaşında ölmüş. Evet, ama çok önemli bir hareketi başlattı. Ona "terörist" diyenler, "şu" diyenler, "bu" diyenler var. Onlar bildikleri gibi konuşmaya devam etsinler. Ama Mahir Çayan ve arkadaşları gerçekten Türkiye'de bir şey yapmaya çalıştılar ve sonunda teslim olmadılar. Mahir Çayan'ın ilginç bir şekilde, tabii konumuzla da ilgisi bu, Abdullah Öcalan'ı en çok etkileyen kişi olduğunu da Öcalan'ın anlatılarından biliyoruz. Onun da ilk Kürt milliyetçiliği ya da Kürtçülükten önce bir sol devrimci çizgide olduğunu da biliyoruz. Bir şekilde Abdullah Öcalan'la da Mahir Çayan ilişkisi var. Ama benim açımdan Mahir Çayan tıpkı Denizler gibi, tıpkı İbrahim Kaypakkaya gibi, başka çok kişi var tabii, gerçekten Türkiye'nin yakın tarihine damga vurmuş ve en önemli özelliklerinden birisi de teslim olmamış insanlar olmaları. Evet, söyleyeceklerim bu kadar, iyi günler.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
20.07.2025 Apoculuk ve Fethullahçılık: Benzerlikler ve farklılıklar
19.07.2025 Suriye’deki kaos çözüm sürecini tehlikeye sokabilir
18.07.2025 Şimdi hamle sırası devlette
17.07.2025 Erdoğan bu İmamoğlu’nun yargılanmasının TRT’de canlı yayınlanmasını istemeyecektir
16.07.2025 Burak Cop anlattı: CHP çözüm sürecinde ne yapıyor, ne yapmalı?
16.07.2025 Vahap Coşkun: TBMM’deki komisyon nasıl şekillenecek, ne yapacak?
16.07.2025 Erdoğan “PKK ile barış, CHP ile savaş” stratejisinden bir an önce vazgeçmeli
15.07.2025 15 Temmuz’un 9. yılında Fethullahçılık’tan geriye ne kaldı?
15.07.2025 Mehmet Altan ile Türkiye’nin Gidişatı (11): Süreç hız kazandı & Dokuzuncu yılında 15 Temmuz
14.07.2025 PKK teslim mi oluyor?
20.07.2025 Apoculuk ve Fethullahçılık: Benzerlikler ve farklılıklar
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı