Gürkan Çakıroğlu ile söyleşi: “CHP değil İmamoğlu ve Özel’in ne yapacakları önemli”

05.09.2025 medyascope.tv

5 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Gürkan Çakıroğlu karşımızda. Gürkan, merhaba. Sen hukukçusun. Olayın hukukla ilgili bir yönü var mı?
Gürkan Çakıroğlu: Yok.

Ruşen Çakır: O zaman siyaset konuşalım. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın bilgisi dâhilinde olduğunu anladığımız yeni bir süreç yaşanıyor.
Gürkan Çakıroğlu: Olması mümkün değil.

Ruşen Çakır: Evet. Neden yapmış olabilir bunu Erdoğan? Yani buradaki maksadı, çok maksadı olabilir tabii de, esas olarak nedir mesele?
Gürkan Çakıroğlu: Elinizde bıçak varsa ve karşınızdakinin karşısındaysanız, o bıçağı titretirseniz, bıçağınızın titrediğini gördüğü anda sizi ekarte etmeye gayret edecektir. Muhtemelen Tayyip Bey bıçağının titrediğini, elinin titrediğini göstermek istemiyor. Ben bunu ilk Ekrem Bey 19 Mart'ta gözaltına alındığında da ifade etmiştim: ‘‘Mutlak suretle tutuklanmasını bekliyorum ve uzun bir süre de o şekilde kalacağını düşünüyorum mevcut şartlarda ciddi bir değişim olmazsa’’ diye. Çünkü Tayyip Bey kendi siyasi hayatından çıkardığı tecrübeler doğrultusunda da hasım gördüğü kişiyi yaralı bırakmak istemez, sonuna kadar boğup atmak isteyecektir. Zaten ondan sonraki gelişmeler de gerek İBB'ye yönelik operasyonun dalga dalga uzaması ve bununla alakalı olarak farklı bir şekilde bu işin İBB üzerinden çıkıp CHP'ye tasallut etmesi de bize bunu gösteriyor. Burada Ekrem Bey'in de hatası, yani krala ateş edeceksen öldüğünden emin olacaksın. Ekrem Bey ateş ettiğinin bile farkına varmadı yaptığı hamlelerde ve Tayyip Erdoğan için en ciddi, en potansiyel tehdit hâline geldi, ki bu demokratik hukuk devletinde gayet normal bir şey; ama Türkiye ne demokrasi var ne de Türkiye bir hukuk devleti. O yüzden şu an maalesef içinde yaşadığımız bu zorbalığı biz görüyoruz, yani büyük bir zorbalık. Az önce işte Gürsel Bey'in de videosunu izlettiniz. Ben kendisini tanırım ve iyi de olarak bilirim. Gerçekten kendisine de çok yazık ettiği kanaatindeyim.

Ruşen Çakır: Peki, burada diyorsun ki esas hedef Ekrem İmamoğlu.
Gürkan Çakıroğlu: Yüzde yüz.

Ruşen Çakır: Bu bir aşama. 2 Eylül'de yaşanan bu olay, 5 Eylül'deyiz, pazartesi günü il binasına eski bazı il başkanlarıyla beraber girmek isteyecek diyorum ama girecek herhâlde, bilmiyorum. O da ayrı bir şey olacak. Şu ana kadar yaşananları ve bundan sonra yaşanabilecekleri düşündüğünde ne olabilir? Yani sonuçta şöyle bir şey çıkıyor ortaya: İktidar, ''Ben bir şey yapmıyorum kardeşim, kendi aralarında kavga ediyorlar'' diyebilecek mi?
Gürkan Çakıroğlu: Diyecek. O bunu söyleyecek, bunun propagandasını yapacak. Yani iktidarın mevcut siyasete dair elindeki en büyük silah diyelim, yalan. Yani yalan konusunda gayet mahir bir iktidarımız var. Yani ortaya bir yalanı atıp bu yalan üzerinden mevcut medya propagandasıyla bunu tahkim ederek belli başlı siyaseti veyahut da kötülüğü veya zorbalığı halk nazarında meşrulaştırma gayreti şu an elinde kalan tek silah. Çünkü onun dışında halkı belli bir şeye ikna edebilme, halkın mevcut yaşam düzeyini hem hukuki olarak hem ekonomik olarak ileri taşıyabilme meziyetinden yoksun bir iktidardan bahsediyoruz biz. O yüzden bunu mümkün mertebe yapmaya çalışacak. Ekrem Bey ve Özgür Özel ne yapacak? Burada kilit soru bu. CHP'nin ne yapıp ne yapmayacağı ne benim umurumda ne de toplumun umurunda. Burada Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu ne yapacak? Çünkü bunlar iki kişi. Bak, üç kişi yok. Ali Mahir Başarır falan filan, bunların hepsi hikâye. İki kişi var: Özgür Özel, Ekrem İmamoğlu. Bu ikisi ne yapacak? Bu, Türkiye'nin önümüzdeki yıllardaki kaderini belirleyecek. Çünkü iktidar hamlesini yaptı. Bu hamlenin geleceği de 19 Mart'tan bu yana belliydi. Peki, bu adamlar ne yapacak, bu iki adam? 15 Eylül geldi. Mahkeme demiyorum ben ona artık, AKP diyorum. AKP CHP'ye kayyum atadı. Ne yapacak bu arkadaşlar? Kendilerini gidip CHP'nin kapısına mı zincirleyecekler, yoksa ''Buyur, burayı mı istiyorsun? Burayı da al,'' mı diyecekler? Çünkü burada mesele şu: Milletin CHP'ye bir teveccühü yok. Milletin AKP'den çok ciddi bir soğuması söz konusu. Burada gidilecek kapı olarak da görülen isim Ekrem İmamoğlu. Ve hakikaten ben ideolojik olarak veyahut da fikri olarak çok gümbür gümbür konuşmalar yapmasa da Özgür Özel'in insanüstü bir mücadele gösterdiği kanaatindeyim şu 6 aydır. İnsanüstü bir fiziki mücadele veriyor, ayakta kalmaya çalışıyor. Sadece ayakta kalmaya da çalışmıyor, masada da kalmaya çalışıyor bu adam. Ve iki üç tane akademisyen ama maalesef trolleşen akademisyenin ekranlara, özellikle belli başlı muhaliflerin izlediği ekranlara çıkıp sürekli Özgür Özel ve CHP'yi ''Masadan kalkın, alanları doldurun!'' demesi… Sanki alanları dolduracak olan CHP, alanları millet doldurur. Sürekli CHP'yi AKP ile veyahut da mevcut Cumhur İttifakı'yla sokakta karşı karşıya getirip bir şeyleri ekarte ettirebileceğini düşünen iki üç tane maalesef kendi koltuğunda oturup CHP'yi zehirlemeye çalışan akademisyen var. Ama adam buna rağmen masadan da yani komisyondan da kalkmayarak Tayyip Bey'i yeterince sinirlendiriyor. Zaten Tayyip Bey’in 19 Mart'tan bu yana her geçen gün kendisine kazandırdığını zannettiği ama zorbalıktan başka hiçbir şey olmayan ve millete kaybettiren bu siyasetin de daha da ileriye gitmesinin sebebi Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu'nun attığı doğru adımlar.

Ruşen Çakır: Peki şunu sormak istiyorum, demin değindin: Anladığım kadarıyla sen 15 Eylül'de de bir mutlak butlan gibi bir karar mı bekliyorsun? Bir ara sanki bu devreden çıkmış gibi bir hissiyat vardı. Haziran'da çok konuşuldu. Ama şimdi ciddi bir şekilde İstanbul kararının onun ön hazırlığı olduğu yolunda yorumlar daha baskın olmaya başladı ve Kemal Kılıçdaroğlu'nun mahkeme tarafından eski genel başkan olarak tekrardan göreve iadesi ihtimali çok ciddi bir şekilde ortada. Sen de böyle mi düşünüyorsun?
Gürkan Çakıroğlu: Tabii ki ortada. Kemal Bey de zaten — maalesef çok acı, çok trajik bir son onun için — buna olabildiğince teşne. Burada iki yol benimsemeye gayret edecekler. Muhtemelen kendi aralarında tartıştıkları da odur: ''Acaba biz bu 15 Eylül'ü Kasım'a veya Aralık'a atıp bunların kendi içerisindeki çatışmalarının biraz daha kıvılcımlanmasını, bunların enerjisinin biraz daha kendi içlerinde dağılmasını mı bekleyelim, izleyelim?'' veyahut, işte artık bu aslında biraz seçim kararıyla alakalı, ben bir erken seçim olacağı kanaatinde değilim ama bununla alakalı olarak ''Bunu biraz daha uzatalım, uzattıktan sonra CHP'ye kayyum kararı alıp en azından Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu'nun yeni bir parti kurup seçimlere girmesinin de önüne bir şekilde engel teşkil edelim,'' bunun tartışmasını yaşıyorlar muhtemelen. Burada ipleri eline alabilir Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu. Çünkü biraz da gayeleri işte, ‘‘Cumhuriyet Halk Partisi'ni Kemal Bey özelinden biraz Alevi kimliğine hapsedip biraz daha orayı bölelim’’ gibi bununla da bir hamle yapmak istiyor olabilirler. Bunun karşılığında Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu ne yapacak? Buna bakacağız. Yani en başından beri ben kendi adıma Ekrem Bey'in kendisinin parti kurup devam etmesinin çok daha iyi olacağını, çok daha sağlıklı olacağını düşündüm ama Ekrem Bey'in de çizdiği yol kendisine, ''Ben CHP içerisinde bir değişim dönüşümü amaçlıyorum'' oldu. Bununla da bir yere kadar geldi, sonrasında bunun cevabını aldı. Şu noktada ne yapacaklar? Ben tekrar diyorum, az önce de ifade ettim: Burada Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu ne yapacak? Bunlar neye karar verecekler? Çünkü bunlar iki kişi. Tekrardan altını çiziyorum, üç kişi değiller. Bunlar iki kişi. Yani o bildiğimiz klasik CHP aklının ve siyasetinin ötesinde yeni bir kafaya, siyasete, milleti CHP'ye toplumun %50'sine açabilecek bir kafada bu ikisi görünüyor şu an. Biz bunların ne yapacağına bakacağız. Burada Devlet Bahçeli'nin çok fazla yapabileceği bir şey yok, o da olabildiğince sıkışmış vaziyette. Çünkü biz bugün MHP'yi çözüm süreciyle alakalı olarak veyahut da barış süreciyle alakalı olarak önemli bir yere koyarken hep şunu da ifade ettik: Bakın, hatırlayın, Özgür Bey'le normalleşme adı altında Tayyip Bey yaklaşırken MHP'nin adım adım uzaklaştığı, o esnada Sinan Ateş dosyasına dair bilgi ve verilerin hafta hafta basına sızdırıldığı bir dönemdeydik. Başka bir manevra alındı. Yani o esnada Ali Koç ziyaretinde Devlet Bey ne hikmetse 17.25 saatiyle poz verme gereği duydu. Ben hâlâ çok net bir şekilde, çok da adım gibi emin olarak iddia ediyorum: istedikleri kadar gülerek poz versinler, istedikleri kadar birbirlerini evlerinde veyahut da başka yerlerde ziyaret etsinler; birbirinden hazzetmeyen iki hareket, birbirinden hazzetmeyen iki lider. Ama hep söylüyorum, bu bir dehşet dengesi ittifakı. Hangisi hamle yaparsa ötekinin başka ittifaklar kurarak kendisini paramparça edeceğinden korkuyorlar. Her iki hareketin de hukuki olarak çok ciddi sıkıntıları var, bunu bütün toplum biliyor. O yüzden bu ittifakın, Cumhur İttifakı'nın parçalanacağı noktasında bir kanaatim de şu an için kısa vadede yok. Ama mühim olan Devlet Bey ve arkasındaki cenahın çok net ve iyi bir karar alarak bu işle alakalı olarak terör dönemini Türkiye'de bitirmeleriydi. Zaten tekrar ifade edeyim, 19 Mart'ın sebebi bu. Yani eğer 22 Ekim olmasaydı 19 Mart olmazdı. Devlet Bey'in 22 Ekim'i siyasetin gelmesinin önünü açacağı için Tayyip Bey siyaseti tıkamaya çalışıyor şu an. Tayyip Bey'in yapmaya çalıştığı bundan ibaret, siyaseti tıkıyor şu an.

Ruşen Çakır: Peki, sen demin değindin cümlelerin arasında, süreç, barış süreci ya da terörsüz Türkiye süreci, artık her neyse adı, onunla bunun bir alakası var herhâlde. Demin Roj Girasun'la konuştuğumuzda bu yapılanın o sürece bir sabotaj olduğunu söyledi mesela. Katılır mısın?
Gürkan Çakıroğlu: Doğru, doğru. Çünkü sürecin kendisi Kürt meselesi özelinde aslında demokratikleşme süreci; demokrasi, hukuk devleti, barış, bunların hepsi iç içe kavramlar. İşte diyorum ya, 22 Ekim 27 Şubat'la tahkim edilince Tayyip Bey, ''hani bana, hani bana, bana ne kalıyor burada?'' diyor. Çünkü Tayyip Bey'in de özgüveni çok kırık. Yani herkes Tayyip Bey'e güç atfediyor da ben çok ciddi bir acziyet içerisinde olduğunu düşünüyorum. Bunu da hakikaten bütün kalbimle söylüyorum veya aklın süzgecinden geçirerek söylüyorum. Siyasetçi dediğiniz kişi halkın rızasını alarak bir yerlere varabilir. Tayyip Bey halkın rızasını alarak hiçbir şey yapamayacağının farkında. Geriye sadece korku kalıyor. Korkutarak son 10 yıl ''parçalanacağız, bölüneceğiz, zillet, PKK, poz veriyorlar, HDP'' falan diyerek bir yerlere gelebildi. Şu an Devlet Bahçeli'nin yaptığı iş bunu paramparça etti ve bunu paramparça edince de Tayyip Bey sudan çıkmış balığa döndü. Ne olacak şimdi? Çünkü Kürtler de Tayyip Erdoğan'a oy vermiyor hâlâ. Bu sürece dair ısrarla uzak duruyorlar. Az önce Roj güzel bir şey de söyledi: Metropollerden de bir oy alma şansı yok artık Tayyip Erdoğan'ın. Israrla İstanbul'u kaybetmesi, daha da perçinlenerek kaybetmesi, Ankara'yı kaybetmesi, büyükşehirleri kaybetmesi bunu zaten bize söylüyor. Ve bu sabotaj işe yararsa bu esas Türkiye için bir beka problemi. Medyascope'taki yazılarımda da ben ifade etmeye çalışmıştım. Eğer bu süreç, yani Ankara'nın Şam'la bir olup PYD'ye… Ben PYD ile sıcak savaşa gireceğine ihtimal vermiyorum, çünkü Türkiye için intihar olur böyle bir şey. Ama bunun olma ihtimali veyahut da bunu dillendiren siyaset… O gün işte Ömer Çelik de söylemiş, diyor ya işte ‘‘adem-i merkeziyetçilik...’’ Irak'ta memleketin başına bela olmayan adem-i merkeziyetçilik veyahut da birçok devlette veyahut da adını açık açık koyalım, federal yapı Suriye'de niye Türkiye'nin başına bela? Kürtler mi Türkiye'nin başına bela ki federal yapı Türkiye'nin başına bela olsun? Bugün dünyada en büyük Kürt nüfusuna sahip ülke senken, aslında sen Kürtlerin devletiyken tutuyorsun PYD ile ve PYD'nin oradaki 2 milyon destekçisi Kürt'ü sen niye karşına alıyorsun? Hâlâ bu çocuk siyasetini — çocuklarda masumiyet var, bu da aslında çok saçma bir şey — yani bu ergen ergen dili, hâlâ aynı söylemi niye aşamıyorsun? Yani sen ne bekliyorsun orada? Eğer Türkiye Kürtlerin de devletiyse Türkiye'nin HTŞ ile değil PYD ile iş tutması gerekiyor. Ve eğer Türkiye hakikaten PYD'nin silah bırakmasını istiyorsa federal Suriye'yi tahkim etmesi gerekiyor. Çünkü federal Suriye ancak eşit demokratik hukuk devletini Suriye'de inşa edebilir ve bunun inşa edilmesi hâlinde PYD Şam'a entegre olabilir ve silahlarını bırakabilir. PYD HTŞ'den büyük. PYD birçok bedel ödemiş, IŞİD'le mücadelede de birçok şey yapmış. Sen diyorsun ki: ‘‘Sen silahını bırak, sen git HTŞ'nin boyunduruğuna gir.'' Bunu kimse kabul etmez. Aklı, mantığı yerinde olan hiçbir insan da bunu dayatamaz. Ve tekrar altını çiziyorum Ruşen ağabey, eğer biz Kürtlerin de devletiysek bizim özellikle Suriye özelinde de PYD'nin yanında olmamız gerekiyor ve bu işi bizim PYD ile çözmemiz gerekiyor. Çünkü bakın bugün biz bu işi çözsek, Suriye'deki federal yapı ortaya güçlü bir devle çıkaracak. Orada Nusayrilerle Dürzilerin de çok ciddi endişeleri var, ki biz gördük son 6 ay içerisinde nasıl katliamlara maruz kaldıklarını. Yani bizim Alevi nüfusumuz da var, Türkiye'de ciddi bir Alevi nüfus da var. Bizim burada PYD ile, Dürzilerle, Nusayrilerle bir dil, bir söylem geliştirip HTŞ ile onları uzlaştırmamız gerekirken bugün hâlâ HTŞ'yi yanımıza alıp bu diğer bizim yanımızda olması gereken kitlelere ve kesimlere bir silah dayatıyoruz. Bu kabul edilemez. Buradan Türkiye kazanamaz. Buradan Büyük Ortadoğu projesi kazanır, İsrail kazanır. O zaman ben de sorarım: Büyük Ortadoğu projesine, İsrail'e hizmet eden kim? PYD mi, Cumhur İttifakı mı?

Ruşen Çakır: Gürkan, bu konuda çok dolmuşsun. Haftaya seninle Suriye başlıklı bir yayında bunu konuşalım.
Gürkan Çakıroğlu: Yazık abi yazık. Memlekete yazık ediyorlar. Yani vallahi ben Türk'e üzülüyorum, Türk milliyetçilerine üzülüyorum, memlekete üzülüyorum. Memleketi çiğ çiğ yiyorlar, memleketin enerjisini kendi koltukları için heba ediyorlar. Ona üzülüyorum. Ne diyeyim…



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
14.09.2025 Öcalan’ın Demirtaş’a, Demirtaş’ın Öcalan’a, sürecin her ikisine ihtiyacı var
12.09.2025 Habertürk ve Show TV’ye ne oldu?
11.09.2025 Gürsel Tekin’in yaptığı en büyük hesap hatası
11.09.2025 Özgür Özel’den Kılıçdaroğlu’na çağrı: “CHP’nin kayyumlarla yönetilemeyeceğini açıklamalı”
10.09.2025 CHP bölünür mü? CHP bölünsün mü?
10.09.2025 Prof. Mehmet Gürses ile söyleşi: ABD’nin Türkiye sevdası ve Kürt mecburiyeti
09.09.2025 Cengiz Çandar ile söyleşi: Suriye için çözüm teslimiyet mi, entegrasyon mu?
09.09.2025 Erdoğan CHP’ye bir dava hediye etti
08.09.2025 Gürsel Tekin’i dinlerken…
08.09.2025 Erdoğan’ın hayalindeki CHP’de Gürsel Tekin’e düşen rol
14.09.2025 Öcalan’ın Demirtaş’a, Demirtaş’ın Öcalan’a, sürecin her ikisine ihtiyacı var
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı