Güldem Atabay anlattı: 2 Eylül darbesinin ekonomik boyutu

03.09.2025 medyascope.tv

3 Eylül 2025’te medyascope.tv'de yaptığımız söyleşiyi yayına Gülden Özdemir hazırladı

Ruşen Çakır: Merhaba, hoş geldiniz yayınımıza Güldem Atabay. Dinleme imkânınız oldu mu bilmiyorum. Şule Hoca’ya sorduğum son soruyu size sorarak başlamak istiyorum. Yani iktidarın Türkiye'deki rejimi bir yere doğru taşıma arayışı olduğu ortada. ‘‘Türkiye tarihiyle, bütün yaşanmışlıklarıyla ve bu toplumuyla buna izin verir mi?’’ sorusuyla başlayıp sonra başka şeyleri konuşalım.
Güldem Atabay: Tabii. Yani, kelimeyi dikkatli seçmeye çalışıyorum ama büyük bir direnç oluştuğunu ve direnç olduğunu görmek lazım. Şimdi Şule Hoca o kadar güzel ifade etti ki onun üzerine daha net bir ifade koymak çok zor. Ama belki şunu ekleyebilirim. Biz sadece bir iktidarın koltuğuna yapışma, bunu yapmak için bir rejimi değiştirme sürecinde değiliz. Aynı şekilde son belki 20 senenin 15 senesinde iktidar bunu kademe kademe yaparken buna sesini çıkarmayan ya da çıkaramayan şekilde dağılmış bir ana muhalefet partisi, Cumhuriyet Halk Partisinin de deri değiştirdiği bir süreçteyiz. Dolayısıyla buna sadece iktidarın bir sorunu değil, ana muhalefetin, muhalefet partilerinin de bir sorunu olarak bakarsak, o dalganın ya da o isteğin ana muhalefet içinde olduğunu, son zamanlarda işte bu mutlak butlan olayı, dünkü çıkan Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanının görevden alınması, hukuksuzca görevden alınması süreçlerini hep buna bir direniş olarak yorumlamak mümkün. Dolayısıyla çok boyutlu bir hareket var dayatılan rejim değişikliğinin karşısında. O yüzden bence çoktan bu direniş zaten var ve bu ses yükseliyor, yükselerek devam edecek. Direnç devam edecek. Çok büyük ihtimalle yarın öbür gün bu 15 Eylül kararında eğer Kılıçdaroğlu çıkarsa — Ne demişti kendisi: "Yabancı bir kayyum mu atansın ben varken?" demişti — öyle bir karar alınır ve kabul ederse, Cumhuriyet Halk Partisinin şu andaki yöneticilerinin, şu andaki güçlerinin — her ne kadar işte hapislere tıkılmış önemli bir kesimi olsa da içlerinde yerel yöneticiler arasında — çok boyutlu ya da en azından çift boyutlu bir direniş sergileyebileceğini düşünüyorum ben. Halkın da buna destek olduğunu görüyorum. Zaman zaman format değiştirmek, şekil değiştirmek gerekebilir. "Yaz aylarında karşınızda kimseyi bulamayacaksınız." derken mitinglerin, eylemlerin Sayın Özgür Özel'in ifade ettiği gibi ne kadar büyük kalabalıkları ne kadar şaşırtıcı şehirlerde çektiğini izledik, gördük. Kış ayları, sonbahar ayları bundan farklı olmayacaktır. Özellikle etki tepki hikayesi; etki arttıkça, baskı arttıkça Cumhuriyet Halk Partisi üzerinde, birazdan ekonomi de konuşacağız, ekonomik zorlukların çimentoladığı bir birleşik direniş hareketinin ben güçlendiğini göreceğimizi düşünüyorum. Ve sadece belli ki bu iktidara karşı değil, iktidarın aparatı hâline gelen muhalefet partileri içindeki güçlere karşı da bir temizlenme süreci, bir yeniden yapılanma süreci olacak. Ben umutluyum açıkçası.

Ruşen Çakır: Şunu sorabilir miyim şimdi sizin alanınıza girerek? Biliyorsunuz Özgür Özel 19 Mart'tan beri yaptığı konuşmaların neredeyse hepsinde, ben bazılarını mitinglerde canlı da izledim, televizyondan da izliyorum, 19 Mart'ın ekonomik maliyetinden bahsediyor. Rakamlar veriyor. Kimi zaman rakamların arttığını da görüyoruz. Ve oradan da hareketle iktidarın başka darbelere, 19 Mart gibi darbelere kalkışmakta zorlanacağını söylüyordu ama bu olayı dün yaşadık. Gerçekten bu olayın, bu tür olayların, mesela 15 Eylül'de CHP'ye mutlak butlan atanması hâlinde ya da dünkü olay gibi olayların ekonomik maliyeti gerçekten çok mu yüksek ve neden yüksek? Bir de tabii ki iktidar bunu nasıl göze alabiliyor? Yani yanlış hesap mı yapıyor, yoksa ne olursa olsun mu diyor?
Güldem Atabay: Şimdi Sayın Özel'in yaptığı o hesabın içinde, yanlış hatırlamıyorsam 160 milyar dolardan bahsediyor, bunun içinde birkaç faktör var. İzin verirseniz biraz bunu açalım, bu sayıya nasıl ulaşıldığını.

Ruşen Çakır: Tabii.
Güldem Atabay: Bir tanesi 19 Mart'la başlayan, izleyen bir aylık süreçte işte hepimizin bildiği artık ayyuka çıkan şekilde Merkez Bankası rezervlerinin 60 milyar dolar kadar azalması. Bunu durdurmak ve TL üzerindeki oluşan ani baskıyı hafifletmek için hatırlarsak Merkez Bankası aniden iki gün sonra bir karar aldı ve sonrasında da faiz arttırdı. Bu faiz artışının bir maliyeti oldu. Bu faiz artışı ile beraber hazinenin borçlanma maliyeti yükselmiş oldu. Dolayısıyla bir taraftan o 60 milyar doların TL karşılığı ya da dolar bazında karşılığı zaten 160 milyar doların önemli bir kısmı. Arkasından faiz artışının eklediği işte uzun vadeli tahviller, kısa vadeli tahviller, bunlara gelen bir 7-8 puanlık bir artışın hazinenin borçlanması üzerinde yarattığı maliyet. Dövizdeki hareketle beraber işte 40'a dayanması, o dönem için 39, 40 sınırına doğru yaklaşmış olmasının döviz borcu olan reel sektör üzerinde yarattığı maliyet ve Türkiye ekonomisinin büyümesindeki faiz artışıyla beraber gelen yavaşlamanın hesabı kabaca bu rakamlardı. Şimdi biz ne gördük? Bu faiz artışı ile beraber o 60 milyar doların yaklaşık 40 milyar dolarının brüt rezervler olarak geri geldiğini ya da swap hariç net rezervler olarak geri geldiğini gördük. Her ne kadar ‘‘brüt rezervlerde rekorlar kırılıyor 180 milyar dolar’’ dense de aslında swap hariç net rezervler 19 Mart seviyesine ulaşmadı. Bu önemli bir ayrıntı. Aslında ayrıntı da değil. Üstelik Hilmi Bey'in de bahsettiği gibi az önce, cuma günü ve dün itibarıyla yaklaşık bir 9-10 milyar dolarlık bir rezervlerden satış var. Bunun karşılığında elbette aynı iki gün giriş de var, ihracat tarafında var ama demek ki çok ani bir şekilde aynı kaybı yaratmak mümkün. Tahvil faizlerinde bir gerileme oldu. Çünkü faiz artışlarıyla beraber bu ‘‘carry trade’’ denen, yani çok kısa vadeli buradaki yüksek faizden vurup kaçmak için hareket eden yabancı yatırımcı, yaklaşık bir 20-25 milyar dolar gibi bir para var, çok kısa vadeli hem gecelik faizlerde hem tahvil piyasasında pozisyon aldı. Dünden itibaren bunun da tekrar tersine döndüğünü görüyoruz ve eğer 15 Eylül'de tansiyon yükselirse emin olabiliriz hem döviz tarafındaki hareket devam edecek, Merkez Bankası satmak zorunda kalacak, hem de tahvil faizleri yükselecek. Biz burada ne gördük sadece? Yıllık enflasyonun gerilemeye devam ettiğini, bu arada da işte finansal piyasalarda nispeten sakin bir görünüm elde edildiğini, yüksek faiz maliyetine katlanarak elbette ve tabii bu hafta başında gördüğümüz ikinci çeyrek yani bu olayların en zirve yaptığı dönemde ekonomik büyümenin %4,5'e yakın bir seviyeye geldiğini, çeyrekten çeyreğe büyümenin de güçlü bir şekilde %1,6 geldiğini gördük. Ama büyüme ile ilgili altta yatan birtakım kırılganlıklar var ve bunları manşet rakamlar gizliyor. Mesela sanayi üretimi %6 artmış durumda. Ancak bakıyorsunuz belli başlı birkaç sektöre odaklanmış. Genel olarak sıkıntılar devam ediyor. İşte kişi başına milli gelir dolar bazında şu kadara yükselmiş ama gelir dağılımı sorunu devam ediyor. Üstelik doları baskıladığınız bir dönemde bu rakamlara erişmişsiniz ve bakıyorsunuz yabancı kurumlar yılın son çeyreğiyle üçüncü çeyrekte bir resesyon, yani durgunluk beklentisinden bahsediyorlar. Dolayısıyla bunların aslında hepsi 2-3 aylık finansal piyasalardaki düzelme ile ilgili verilen birtakım umutlar. Ama eğer siz siyaseti bu kadar kurcalayacaksanız, olmayanı, hukukta olmayanı oldurmaya çalışacaksanız, bunu ittirecekseniz… Ve öyle bir şey ki, az önce işte Şule Hoca’nın anlattığı gibi, bir hukuk var karşımızda, siz o hukuka sadece bugün kendiniz için başka bir açıdan bakıyorsunuz. Yarın yine kendiniz için bambaşka bir açıdan bakıp "Bu da yapılabilir, bu da yapılabilir" diyorsanız, burada işleri zıvanadan çıkarmış oluyorsunuz. Bunu yabancı yatırımcı görür. Bunu yerli yatırımcı da görür, ki yerli yatırımcı inanın çok daha fazla ciddiye alınması gerekiyor. Çünkü kur korumalı mevduatı bitirdiniz. Orada ne yaparsanız yapın her zaman dövizi tercih edecek, hiçbir zaman bu riski almak istemeyen bir kitle var. Yüksek faiz için TL'delerdi. Yaklaşık 150-200 milyar dolarlık bir birikimden bahsediyoruz burada. Yabancının birikimi 20-25 milyar dolarsa, yerli yatırımcının birikiminin döviz mevduatında çok daha fazla olabildiği dönemler var potansiyel olarak. Bunları harekete geçirirseniz, mevcut düzelmeyle bunun altından kalkamazsınız. Eğer burada bu 2-3 aylık düzelmeye bakılıyorsa ve finansal piyasalardaki yüksek faiz sayesinde elde edilen sakinliğin ekonomide bir karşılığı var sanılıyorsa bu doğru değil. Bunu da zaman gösterecek ve finansal piyasalarda umarım bu oynaklığı yaratmazlar. Çünkü sadece bugün, mesela sabah enflasyon açıklandı, ben baktım, son neredeyse 10 küsur senedir Ağustos ayında ortalama enflasyon %0,49. Son 3 senede %4,5'ta. Bugün açıklanan Ağustos ayı enflasyonu %2,04. Yani siz enflasyonla mücadelenizde de daha aslında yol almamışsınız, alamamışsınız. Doğal sınırı olan %30'lara yaklaşmış. Bunun altı için çok daha başka adımlar atılması gerekiyor. Refah hissedilmemiş toplumun önemli bir kesiminde. Yani bu toplumsal durumda siyaseti bu şekilde zorladığınız zaman tepki bulmak için ekonomik nedenler var. Muhalefet ve halkı zaten bir araya bu şekilde getirmiş oluyorsunuz. Baskıyı daha fazla arttırırsanız… Onu düşünmek istemiyorum. En azından siyaseten şu anda hukuksuzluklar içinde zaten bu baskının arttığını görüyoruz. Ama ana muhalefetin de yapacağı… Osmanlı'nın son dönemlerine kadar gitti Şule Hoca, çok da güzel bir örnekti. O dönemden beri gelen genetik kolektif bir bilinç var. Buna direnç olacaktır. Bu o kadar basit değil, bunu gerçekleştirmek, bir rejim değişikliğini. Ekonomi de bunu kaldıracak kadar gerçekten güçlü değil.

Ruşen Çakır: Hocam, son olarak kısaca şunu merak ediyorum. Yanılıyorsam düzeltin. Siz 2023 seçimlerinde CHP'den aday adayıydınız değil mi?
Güldem Atabay: Adaydım.

Ruşen Çakır: Bugünkü CHP'yi nasıl buluyorsunuz, özellikle 19 Mart'tan bu yana?
Güldem Atabay: Ben İzmir'de 10. sıradan adaydım. Çok seçilemeyeceğim bir yerdeydi ama çok aktif çalışarak içindeki o tadı aldım. Dolayısıyla devam ediyorum bu işlere. Bugünkü CHP'nin peşinden gidiyorum ben. Ve bugün için kendi adıma Kemal Bey'in, beni aday olarak kabul etmiş Kemal Bey'in bugünkü vardığı aşamadan ben kendi adıma utanç duyuyorum. Dolayısıyla cevabım net herhâlde.



Destek olmak ister misiniz?
Doğru haber, özgün ve özgür yorum ihtiyacı
Bugün dünyada gazeteciler birer aktivist olmaya zorlanıyor. Bu durum, kutuplaşmanın alabildiğine keskin olduğu Türkiye'de daha fazla karşımıza çıkıyor. Halbuki gazeteci, elinden geldiğince, doğru haber ile özgün ve özgür yorumla toplumun tüm kesimlerine ulaşmaya çalışmalı ve bu yolla, kutuplaşmayı artırma değil azaltmayı kendine hedef edinmeli. Devamı için

Son makaleler (10)
14.09.2025 Öcalan’ın Demirtaş’a, Demirtaş’ın Öcalan’a, sürecin her ikisine ihtiyacı var
12.09.2025 Habertürk ve Show TV’ye ne oldu?
11.09.2025 Gürsel Tekin’in yaptığı en büyük hesap hatası
11.09.2025 Özgür Özel’den Kılıçdaroğlu’na çağrı: “CHP’nin kayyumlarla yönetilemeyeceğini açıklamalı”
10.09.2025 CHP bölünür mü? CHP bölünsün mü?
10.09.2025 Prof. Mehmet Gürses ile söyleşi: ABD’nin Türkiye sevdası ve Kürt mecburiyeti
09.09.2025 Cengiz Çandar ile söyleşi: Suriye için çözüm teslimiyet mi, entegrasyon mu?
09.09.2025 Erdoğan CHP’ye bir dava hediye etti
08.09.2025 Gürsel Tekin’i dinlerken…
08.09.2025 Erdoğan’ın hayalindeki CHP’de Gürsel Tekin’e düşen rol
14.09.2025 Öcalan’ın Demirtaş’a, Demirtaş’ın Öcalan’a, sürecin her ikisine ihtiyacı var
22.09.2024 Ruşen Çakır nivîsî: Di benda hevdîtina Erdogan û Esed de
17.06.2023 Au pays du RAKI : Entretien avec François GEORGEON
21.03.2022 Ruşen Çakır: Laicism out, secularism in
19.08.2019 Erneute Amtsenthebung: Erdogans große Verzweiflung
05.05.2015 CHP-şi Goşaonuş Sthrateji: Xetselaşi Coxo Phri-Elişina Mualefeti
03.04.2015 Djihadisti I polzuyutsya globalizatsiey I stanovitsya yeyo jertvami. Polnıy test intervyu s jilem kepelem
10.03.2015 Aya Ankara Az Kobani Darse Ebrat Khahad Gereft?
08.03.2015 La esperada operación de Mosul: ¿Combatirá Ankara contra el Estado Islámico (de Irak y el Levante)?
18.07.2014 Ankarayi Miçin arevelki haşvehararı